Hangi durumlarda mutluluk getirir, hangi durumlarda mutluluk getirmez ayrı ayrı irdelemek gerekiyor.
PARA İLE MUTLULUK ARASINDAKİ İLİŞKİ
Para ile mutluluk arasında pozitif bir ilişki var. Ama bu ilişki zannettiğimizden çok daha zayıf. Bu hem bireysel hem de ülkeler bazında geçerli.
Bir insanın sahip olduklarına bakarak, o kişinin mutluluk düzeyini sadece %10 tahmin edebiliyoruz.
Yani ben size 10 kişi göstersem ve gelir düzeylerini söylesem, gelir düzeylerine bakarak onların mutluluk düzeyini tahmin etmenizi istesem, sadece %10 doğruluk ile tahmin edebilirsiniz. Çünkü para ile mutluluk arasındaki ilşki bu kadar zayıf.
Tamamen doğru tahmin yapabilmeniz için gelir düzeyinden başka verilere ihtiyacınız var.
ÜLKELER BAZINDA MUTLULUK
Para ile mutluluk arasındaki ilişkinin zayıf olduğunu ülkeler bazında da görüyoruz.
Düşünerek ve hissederek.
Bunun aslında böyle olduğunu biliyorduk, ama ispatlayabilir miyiz?
Harvard profesörlerinden Ellen Langer ispatlıyor ve bu muhteşem deneyi de tüm ayrıntıları ile ‘Counter clockwise’ (saat yönünün tersi) kitabında anlatıyor.
Prof. Langer, yaşları 70 ile 80 arasında değişen 20 kişiyi bir haftalığına bir otelde konuk ediyor.
Bu kişileri iki gruba ayırıyor ve gerekli öntestleri yapıyor.
Bir grup için 20 yıl öncesinin hayatını hazırlıyor.
Yani yiyecekler, televizyon programları, filmler, müzikler, gazeteler, dergiler, otel malzemeleri hep 20 yıl öncesine ait.
Diğer grup ise normal hayatına devam ediyor.
Sevgi dolu bu çift laboratuara alınıyor ve evdeki sıradan bir sorun hakkında konuşmaları isteniyor. Çift çöp sorunlarını seçiyor. Evdeki çöplerin dışarıya atılması ile ilgili 15 dakika tartışıyor.
Bu sırada bütün konuşmalar kaydediliyor. 15 dakika sonunda araştırmacılar, çifte teşekkür ediyor. Çiftler mutlu bir şekilde ayrılıyor.
Araştırmacılar, videoyu analiz ediyor ve bu çiftin 5 yıl içinde ayrılacağını iddia ediyor.
Beklenen oluyor ve çift üç yıl içerisinde ayrılıyor.
% 90 DOĞRULUK
Elimde 20 yıl boyunca aynı araştırmayı 3000’den fazla çift üzerinde yapan Prof. Gottman’ın “Evlilikler neden biter ya da devam eder” adlı kitabı var.
Sadece 15 dakikalık videoları analiz ederek, bir çiftin ayrılıp ayrılmayacağını % 90 doğruluk ile tahmin edebiliyor.
Hatta daha sonra sadece 3 dakikalık video kayıtlarından tahmin yapmaya başlıyor ve tahminleri %87 doğru çıkıyor. Peki, bunu nasıl yapıyorlar?
Konuşma sonunda bir öğrenci ‘Hiç hayatınızda zorluk yaşadınız mı?’ diye sordu.
Hiç düşünmemiştim. Sahnede 20-30 saniye düşündüm. (Bu süre sahnede çok uzun bir süre.)
Aklıma hiç zorluk gelmemişti.
Hafızamı zorladım. Bir tane bulmam lazım, diyordum kendime.
Aksi takdirde “Ben süperim. Hiçbir şey bana zor değildir” gibi bir anlam çıkabilirdi.
Ama gerçekten bulamamıştım.
Sonra neden bulamadığımı düşündüm. Onun yanıtını buldum.
ZORLUK OLARAK ALGILAMADIM
Prof. Harlow, kariyerine maymunların zekasını ölçerek başlıyor.
Bunun için bazı bebek maymunları annelerinden ayırıyor ve ayrı kafeslere koyuyor. Kafeste de farklı testler yapıyor.
Ama bu sırada ilginç bir şey keşfediyor. Annelerinden ayrılan maymunlar, sürekli kafesteki yumuşak havlulara sarılıyor. Kafesten havlular alınınca saldırganlaşıyor.
Bu gözlem Harlow’u şaşırtıyor. O anda onların zekalarını araştırmayı bırakıp, neden maymunların bu yumuşak havluları sevdiğini anlamaya çalışıyor.
Hipotezi de şu: bebekler dokunma ihtiyacından dolayı bu havlulara sarılıyor.
Hipotezini doğrulamak için de bir deney tasarlıyor.
(Bu arada görüldüğü gibi bilim insanları doğayı gözlüyor ve merak ettiği sorulara yanıt bulmak için araştırma yapıyor. Biz de okullarımızda çocuklarımıza kendi merak ettikleri konularda araştırma yaptırsak, Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyacak nesilleri yetiştirmiş oluruz. )
DENEY
Dershaneler kaldırılmalı mı? Hayır.
Dershaneler kalkmalı mı? Evet.
Arasındaki farkı arz edeyim.
SOSYAL DEĞİŞİM
Bana göre Türkiye’deki en büyük sorun sosyal değişimin yönetilememesi.
Sosyal değişimler, yapısal değişiklikmiş gibi ele alınıyor.
Dershanelerin kaldırılması sosyal bir değişimdir ve bu şekilde ele alınmalıdır.
Sosyal değişimden kastım şu:
Ruh sağlığının temelleri ailede atılıyor.
Ruhen sağlıklı insanların özellikleri ne? İki boyutu var.
Diğer insanların haklarına müdahale etmeden, kendi ihtiyaçlarına öncelik veren, ve suçluluk duymadan kendisi için önemli olan şeylerden haz almasını bilen;
ama aynı zamanda diğer insanlara karşı sorumluluklarının farkında olan ve diğer yetişkinlerin koyduğu sınırları kızgınlık duygusu hissetmeden kabullenen.
Tam bir denge aslında.
Peki, nasıl bir aile ortamında çocuklar sağlıklı yetişebiliyor?
Hem çok sınır koyan hem de sınır koymayan ailelerde yetişen çocuklar sağlıklı bir birey olamıyor. Burada da bir denge gerekiyor.
SINIR KOYMAYAN AİLE
Türkiye’de yaşamın dokularına işlemiş olan bu politik yapı, her yerde olduğu gibi burada da Türkiye’ye zarar vermektedir.
Tasarıyı pedagojik açıdan ve objektif olarak değerlendirirsek, benim görüşlerim kısaca şu şekilde. İlk önce artılardan başlayalım.
TEKLİFİN ARTILARI
Okul kalitesine alternatif
Halihazırda okullarda eğitimin kalitesi oldukça düşük. Bana kalsa bu ortamda çocukları sadece 4 yıl okula gönderirim. Çocukları yıllarca kalitesi düşük okullarda tutmak ve onlara gerekli becerileri kazandırmadan mezun etmek, büyük bir sorun. Bu tasarı çocukların okullardan özgürleşme sürecini başlatabilir. Bu bağlamda ya okulların kalitesi artırılmalı ya da ailelere kendi çocuklarını eğitme hakkı verilmelidir. (Tabii ki her aile okuldan daha kaliteli bir alternatif sunamayabilir. Bunu aşağıda açacağım.)
Demokratikleşme
4+4+4 tasarısı Türkiye’nin alışık olduğu kontrol ağırlıklı yönetim yapısına zıt görünmektedir. Devlet bir nevi kontrolü aileye bırakmakta ve aileye çocuğunu arzu ettiği şekilde eğitim verme hakkı sunmaktadır. Bu da demokratikleşme ve aktif vatandaş yetiştirme açısından önemlidir.
Branşlaşma