Paylaş
Boston’da eğitim teknolojileri ve yazılımları üreten bir şirketi gezerler.
Şirket onlara birçok kez ödül almış bir yazılım sunar. Yazılım fen dersleri için tasarlanmış ve etkisi de ölçülmüştür.
Yetkililer bu yazılımı çok beğenir ve hemen kendi ülkelerinde uygulamaya koyar.
Aradan 5 yıl geçer, ama birçok ödül almış bu yazılım öğrenciler üzerinde hiçbir etki yaratmamıştır.
Bu sorunu Amerika’ya iletirler. Amerikalı uzmanlar ‘Mümkün değil’ der.
Hemen atlayıp Latin Amerika’ya giderler ve yazılımın sınıfta kullanımını izlerler.
SORUN BELLİ
Sorun onlar için çok açıktır: sınıfta var olan öğrenme kültürü, yazılıma uygun değildir.
Yazılım sosyal yapısalcılık üzerine kuruludur, ama sınıfta tamamen ezbere dayalı bir eğitim vardır.
Başka bir deyişle yazılım, grup çalışmasının ve keşfetmenin olduğu, deneylerin öğrenciler tarafından tasarlandığı, aktif sınıf ortamlarına göre üretilmiştir.
O ülkenin ezberci ve öğretmen merkezli kültürüne uymamıştır.
Sonuç bellidir: fark yaratan teknoloji değil, pedagojidir.
ÖĞRETMENLERİN YÖNTEMİ
Öğretmenlerin pedagojik yöntemlerini incelediğimizde sorun daha da netleşmektedir.
Öğretmenlerin en çok kullandığı klasik öğretim yöntemi ‘anlat-pratik yap-üret’ yöntemidir.
Yani öğretmen bilgiyi çocuklara ilk önce anlatıyor, sonra bu konu ile ilgili pratik yapıyor ve sonra ödev veriyor. Çocuklar bir şey üretiyor. Ki bu da çoğu zaman soru çözme şeklinde oluyor.
Bu klasik yöntem, eğitimi öğretmen merkezli ve ezber odaklı yapıyor. Çocukları düşünmeye itmiyor.
ÖĞRETMENLERİN YÖNTEMİ VE TEKNOLOJİ
Öğretmenlere teknolojiyi kullanma olanağı verildiğinde öğretmenlerin çoğu yine aynı ‘anlat-pratik yap-üret’ yöntemine devam ediyor.
Örneğin, tahtaya yazarak anlatmıyor, powerpoint kullanıyor. Deftere yazdırmıyor, bilgisayarda yazdırıyor.
Bu şekilde de teknoloji öğrenme anlamında bir fark yaratmıyor. Sadece işler biraz daha hızlı ve etkin ilerliyor. Öğretmenler teknoloji ile yöntemini de değiştirmeli. Aktif öğrenmeyi ve grup çalışmasını kullanan yöntemler benimsemeli.
Burada da aynı sonuca ulaşıyoruz: önemli olan teknoloji değil, pedagojidir.
Yöntem değişmedikce teknoloji bir fark yaratmayacaktır.
İşte FATİH Projesi’ndeki tehlike de budur. Yatırım teknolojiye değil, öğretmene yapılmalıdır.
ÖĞRETMEN EĞİTİMİ
Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı öğretmeni eğitmiyor değil. Tabii ki eğitim veriyor.
Ama bu eğitim yöntemi de bana göre sorunlu.
Nasıl sigara içen bir kişiye 15 saat seminer vererek sigarayı bıraktıramazsanız, öğretmenlerin sınıfiçi davranışlarını da 15 saatlik seminerler ile değiştiremezsiniz.
1 yıla yayılan eylem araştırması ya da öğretmen liderliği yöntemi ile değişim sağlanmalı.
FATİH PROJESİNİN YARARLARI
Peki, FATİH Projesinden vazgeçilsin mi? Tabii ki hayır.
Eğitim teknolojisi ile bilgi teknolojisini ayırt etmek gerekiyor.
FATİH Projesi çocuklara sunulan bir bilgi teknolojisi olarak algılandığında yararları olacaktır.
Digital ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yardımcı olacak ve çocuklara bilgi dünyasının kapısını açacaktır. Bu bağlamda değerlidir. ‘Çocuklar facebook’a girecek ‘endişeleri de yersizdir.
Ama asıl önemli olan bilgi teknolojisini aynı zamanda eğitim teknolojisi olarak da kullanmaktır.
Aksi takdirde bu, bir motosikleti bisiklet gibi kullanmaya benzer.
Bu bağlamda öğretmene verilen eğitimin yapısı değiştirilmeli ve teknolojiden ziyade öğretmene ve pedagojik yapıya yatırım yapılmalıdır.
Ancak o zaman proje amacına ulaşacaktır.
Not: Tartışmalar ve yorumlar için www.twitter.com/ozgurbolat ve www.facebook.com/bolatozgur adresindeyim.
Paylaş