Oya Armutçu

Yargıtay: Sel yatağında ev kiralayan da kusurlu

30 Eylül 2009
İSTANBUL’daki sel zararı 250 milyon dolar olarak tahmin edilip, yağmur yağınca Ankara’da birçok semt sular altında kalırken, Yargıtay’dan kiracılara “uyarı” kararı çıktı. Satır arasında kalan Yargıtay kararına göre, “Sel yatağında ev kiralayan da kusurlu” sayılıyor. Haberiniz olsun. Bakın 11 yıldır süren dava nasıl açıldı:
Karabük Yenice Filyos Çayı kıyısında dört katlı apartmanda oturan kiracılar 21 Mayıs 1998’deki selde oturdukları ruhsatlı bina tamamen yıkılınca canlarını zor kurtardılar. Kiracılar, bina sahibi İbrahim D. aleyhinde eşyaları selde kullanılamaz hale geldiği ve olaydan manevi olarak etkilendikleri için maddi-manevi tazminat davaları açtılar.

Mahkeme: Zararın tamamından evsahibi sorumlu

Bilirkişi heyeti, “Evsahibi kusurlu” raporu verdi. Mahkeme de bilirkişi raporuna dayanarak, davalı evsahibi zararın tamamından sorumlu tuttu. Davaları kısmen kabul eden mahkeme, kiracılar lehine 30 bin TL tazminata hükmetti. Karar temyiz edildi.

Yargıtay bozdu

Yargıtay, mahkemenin sadece bina sahibini kusurlu gören kararını oybirliği ile bozdu. Yargıtay, kiracıların da sel yatağında daire kiralamaları nedeniyle oluşan kusur ve “kaçınılması zor olan selin etkisi” gözetilerek, mahkemenin tazminat miktarında indirime gitmesinin istedi. Karar da şöyle:

“Dosya kapsamına göre olay tarihinde yörede meydana gelen selden dolayı köprülerde ve kimi binalarda da hasarlar meydana gelmiştir. Davalının (evsahibi) binasının tamamen yıkılmasında inşatın usülüne uygun yapmaması (demir ve çimentonun eksik kullanılması) ve yerini iyi seçmemesi büyük etken ise de yaşanan ve kaçınılması zor olan sel de etkili olmuştur. Ayrıca davacılar da binanın yerini ve konumunu görerek, daire kiraladıklarına göre onların da kusuru vardır.Tüm bunlar gözetilerek, mahkemece tazminatlardan Borçlar Kanunu uyarınca bir miktar indirim yapılmalıdır.”
Yazının Devamını Oku

Kayıp nüfus cüzdanını vergi dairesine bildirin

16 Eylül 2009
NÜFUS cüzdanını çaldıran veya kaybedenler dikkat. Nüfus cüzdanınızı kaybettiğinizi anladığınızda, sadece gazeteye ilan vermekle yetinmeyin. Nüfus cüzdanınızı kaybeder veya çaldırırsanız, Emniyetten aldığınız tutanakla birlikte Vergi Dairesine bir dilekçeyle başvurun. Bu kötü niyetli insanların sizin nüfus cüzdanınızı kullanıp “dolandırıcılık” yapmalarını önlüyor. Nasıl mı bakın şöyle:

Vergi dairesine yaptığınız bu başvuru üzerine kayıp olan cüzdanının bilgileri vergi siciline kaydediliyor ve kartınızı ele geçiren kişi vergi dairesine gidip şirket açılışı yapmak istediğinde sistem “uyarı” veriyor ve bu kişi “vergi mükellefi” yapılmıyor ve durum Nüfus Müdürlüğüne de bildiriliyor.

İşte o genelge

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı bu konuda bir genelge de yayınladı. “İç genelgeler” bölümünündeki 2007/1 nolu genelgede vergi daireleri de bu konuda uyarılıyor ve yapılması gereken işlemler sıralanıyor. Genelgenin metnine Gelir İdaresi Başkanlığı’nın resmi internet sitesinden ulaşmak mümkün.

Alanya Konservatuarı olayında Prof Belgin’den açıklama
Amacım kural tanımayan eğiticilere kuralları hatırlatmaktı


GEÇEN haftaki yazımda, Hacettepe Üniversitesi öğretim elemanlarından “Alanya Belediye Konservatuvarı savunması” istendiğini yazmıştım. Bu yazım üzerine üzerine Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof Dr. Erol Belgin’den bir mail geldi. Yazıma üzüldüğünü belirtmiş ve bazı yerlerinin “tekzip” edilmesini istemiş. Meslek etiği gereği bu maili de aynen yayınlıyorum.
Bakın şöyle:

Sadece kuralları hatırlattım

“41 yıllık meslek, 26 yıllık kesintisiz yöneticilik yaşamımda, daima doğruyu, bilimi, mantığı ve hoşgörüyü ilke edinmiş bir yönetici olarak sizin ifade etmiş olduğunuz ‘Sanat köprüsünü yıkma’ eyleminde hiçbir kusurum olmadığını belirtmek isterim. Amacım, kural bilmeyen veya kuralı tanımayan ve geleceğimizi emanet ettiğimiz eğiticilere kuralları hatırlatmaktan öte birşey değildir.

Sadece kadrolu öğretim elemanlarından savunma istedik

Konunun ayrıntılarına inersek, savunma sadece kadrolu öğretim elemanlarından istenmiştir. Ek ders ücreti ile gelen hocalarımız için böyle bir savunma isteme hakkımız yoktur. Onlar istedikleri eğitim ve sanat kurumunda özgürce faaliyetlerini sürdürebilirler. 657 ve 2547 yasaya göre devlet memurları amirlerinden izin almadan,gerekli kurul kararları olmadan bu tür faaliyetlerde bulunamazlar. Başka bir kurumda idari ve eğitici görevi alamazlar.

Böyle bir ifade kullanmadım

Sizinle yaptığım telefon konuşmamda, Belediye Konservatuvarının YÖK’e bağlı olamayacağını belirtmiştim. Zira siz yazınızda YÖK’e bağlı ilk Belediye Konservatuvarı ifadesini kullanmıştınız. Bu yazınızda ise benim ‘Bu yapı Konservatuvar olarak adlandırılamaz’ dediğimi yazmışsınız. Böyle bir ifade kullanmadığımı ve bunu yazınızla tekzip etmenizi diliyorum. Çok kutsal saydığım esas mesleğim kadar önem verdiğim sanata hizmet aşkım nedeni ile yürüttüğüm görevimde, disiplini ve ilkeleri koruma adına yaptığım bu sorgulamanın her yöneticiden beklenen bir davranış olduğunu, ileri ülkeler düzeyine ulaşmanın en önemli kurallarından birisinin de bu olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum.

Alanya Belediyesi’nin faaliyeti çok yararlı

Kuralına uygun olarak gerçekleştirilen bir faaliyet olsaydı böylesine güzel ve alkışlanacak bir etkinlik için en önde koşan birisi olurdum. Bütün tatsız gelişmelerin yönetimimizin işleyiş kuralları ile ilgili olduğunu, bu durumun Alanya Belediyesi’nin çok yararlı bulduğum faaliyetini etkilenmemesi için her türlü çabayı göstereceğimi tüm içtenliğimle bilgilerinize sunarım.”

Yazının Devamını Oku

Sanat köprüsüne savunma şoku

9 Eylül 2009
GEÇEN haftaki yazımda yazmıştım. Alanya Belediyesi konservatuar kurmak istiyor. Bunun için Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu ve ekibi canla başla çalıştı ve çalışıyorlar.

Hacettepe Üniversitesi’ndeki sekiz öğretim üyesinden destek alıyorlar. Şimdi bu öğretim üyelerinin hepsi “izin” almadıkları için soruşturma tehditi ile karşı karşıya bulunuyorlar. Konservatuar Müdürü Odiolog Prof. Dr. Erol Belgin öğretim üyelerinden “savunma” istedi.
Önce, Ankara-Alanya arasındaki bu sanat köprüsünün nasıl kurulduğunun bir anımsatalım:
Alanya Belediyesi Konservatuvarının kuruluş çalışmalarına “fikri” olarak, Alanya’ya gitmeden uzun süredir Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü Tiyatro Anasanat Dalı öğretim kadrosu destek vermiş. Alanya Belediyesi’nin bu kadrodan destek almak istemesinin en büyük nedeni ise 1936 yılında kurulan ilk Sanat mektebi olmasının yanısıra kuruluş misyonu ve vizyonu olmuş.
Kuruç: Sanat köprüsü yıkılabilir
H.Ü Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Anasanat Dalı Başkanı ve tek öğretim üyesi Füsun Balkaya ile aynı eğitim kadrosunda Oyunculuk Dalı içindeki yapıda “duayen” olarak bulunan Devlet Sanatçısı Bozkurt Kuruç’un “Sanatçı-Akademisyen” birlikteliği ile güzel bir çalışma yapılmış. Prof Kuruç, öğretim elemanlarından savunma istenmesiyle ilgili bakın ne dedi:
“Bu kadronun iyi niyetle yaptığı sanatsal katkı Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürlük Makamı’ndan gelen 26.08.2009 tarihli son derece üzücü savunma yazısı isteği ile sıkıntılı hale gelmiştir. Bu sıkıntı kurulan ‘Sanat Köprüsünün’ yıkılmasına neden olabilecektir”
Başka yerde görev alamazlar

Yazının Devamını Oku

Ankara’dan Alanya’ya sanat köprüsü

26 Ağustos 2009
GEÇEN hafta sonu "Alanya Özel Güzel Sanatlar Akademisi Belediye Konservatuarının" tanıtım toplantısındaydım. Ankara ile Alanya arasında "sanat eğitimi" köprüsü kuruluşuna tanıklık yapmış oldum. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarından tam sekiz öğretim elemanı Alanya Belediye Konservatuarında da ders verecek.

Oyunculuk Dalı Bölüm Başkanlığı’nı Hacettepe öğretim üyelerinden Prof Dr. Bozkurt Kuruç, Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanlığı’nı ise Hacettepe’nin de Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı olan Doç Dr. Füsun Balkaya üstlendi.

Konservatuarın üç mimarı

Rekor bir sürede kurulan konservatuarın üç mimarı var. Konservatuar için bütün imkanlarını seferber eden Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu, "Konservatuar açalım" önerisi ile giden ve kendisi de Hacettepe mezunu bir tiyatro sanatçısı olan Işın Fırat ve her aşamada gönüllü çalışan daha sonra da konservatuar müdürlüğünü üstlenen Alanya Belediye Başkan Vekili Murat Koçak.

Üç dönemdir üstüste belediye bakanı olan Sipahioğlu Alanya’yı, turizmin yanısıra "sanat"la markalaştırmak istiyor. Sipahioğlu bakın ne diyor:

"Artık yol, cadde, parklarla belediyecilikte rekabet olmuyor. Şehrin kalitesi insani kalitesiyle de ölçülüyor. Alanya’nın bir kültür kenti olmasını hedefliyoruz. Türkiye’de bir ilk olan konservatuarın sanatın en güzelini gençlerimize sunacağına inanıyoruz"

"Süper Hoca" kadrosu

Konservatuarın öyküsü de "Süper Hoca" kadrosu kadar ilginç ve bakın şöyle:

11 yıl yurtdışında yaşayan Işın Fırat, Ankara’da yaşarken, bir yıl önce annesinin rahatsızlığı nedeniyle Alanya’ya yerleşti. Başkan Sipahioğlu’nu ve Alanyayı’yı hiç tanımamasına rağmen "konservatuar kuralım" önerisiyle kapısını çaldı. Başkan’ın da onayı ile kuruluş çalışmaları başladı. Alanya Belediye Meclisi, "karşı oysuz" konservatuar kararı aldı. Meclis kararıyla kuruluş yönetmeliği, öğretim kadrosu, teşkilat şeması, üniversitelerle protokol imzalamak üzere belediye başkanına yetki verildi. Işın Fırat, bu süreçte, Prof Dr Bozkurt Kuruç başta olmak üzere hocalarını aradı ve tümünü Alanya Konservatuarı çatısında ders vermeye ikna etti. Fırat’ın çabasıyla Hacettepe ekibinin yanısıra ünlü sanatçılar Arsen Gürzap, Münir Caner ve Cihan Ünal da öğretim üyeleri arasına girmeyi kabul etti.

Yol haritası da belirlendi

Alanya Konservatuarında geçen Cumartesi günü Başkan Sipahioğlu ve öğretim üyesi sanatçıların Cihan Ünal dışında tam kadro katıldığı törenle idari kadro tanışma ve atama seramonisi de yapıldı. Cihan Ünal, ameliyat olduğu için törene gelemedi. Öğretim üyeleri kendi aralarında ilk toplantılarını da konservatuar binasını gezdikten sonra aynı gün yaptılar. Hem görüşlerini bildirdiler hem de sınav için "yol haritasını" belirlediler.

Sınav 1-5 Ekim’de

Alanya Belediye Konservatuarının 25-30 Eylül arasında açılması planlanıyor. Türkiye’de ilk kez bir ilçede YÖK’e bağlı açılacak olan ilk konservatuar tam 50 yetenekli öğrenci alacak. Başvurular, Eylül ayı içinde belediyeye yapılabilecek. Sınavla ilgili ön koşullar Alanya Belediyesinin web sayfasından ilgililere duyurulacak. Sınav ise 1-5 Ekim’de iki aşamalı olacak. Bu sınav bu yılki, son konservatuar sınavı olma özelliği de taşıyacak. Bir vakıf üniversitesi bünyesinde faaliyet gösterecek konservatuarın ilk yılında Tiyatro Bölümü eğitim verecek. Önümüzdeki yıllarda ise heykel, resim, müzik ve halk dansları bölümleri de açılarak, konservatuarın Güzel Sanatlar Akademisi’ne çevrilmesi hedefleniyor. Alanya Belediye Başkan Vekili ve Konservatuar Müdürü Murat Koçak, konservatuar için süreci şöyle anlattı:

"Bizim farkımız Türkiye’de ilk kez bir ilçede YÖK’e bağlı konservatuar açılacak olması. YÖK’e bağlı olduğumuz için lise üstü lisans kursu verilebilecek. Bu da Alanya’ya üçüncü üniversiteyi gündeme getirecek. Yeni eğitim ve öğretim sezonuna resim ve heykel bölümlerini açabilirsek, buraya Güzel Sanatlar Akademisi ismini verebileceğiz. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda hiç bir sıkıntı yok. YÖK’ün onayını almak için mutlaka bir vakıf üniversitesi çatısı altında faaliyet göstereceğiz. Böylece diploma da verebileceğiz."

Keşke bütün belediyeler, "sanata" da aynı heyacanla yatırım yapsa...

İşte konservatuar eğitim kadrosu

Prof Dr Bozkurt Kuruç /images/100/0x0/55ea221df018fbb8f86d4418

(Oyunculuk Dalı Başkanı)

Doç Dr Füsun Balkaya

(Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı)

Işın Fırat (Sahne sanatları

bölüm başkanı)

Arsen Gürzap

Cihan Ünal

Münir Caner

Vesile Çalıkoğlu

Ali Tayla

Murat Atak

Evren Bingöl

Yasin Kınay

Seçil Öztan

Didem Dinçerden
Yazının Devamını Oku

Yağmacıya merdiven kriteri

19 Ağustos 2009
YARGITAY Ceza Genel Kurulu (YCGK) satır arasında kalan çok önemli bir içtihat kararına imza attı. Apartman merdiveni, girişi, kapı önü ve sahanlığı "konut" kapsamında görmedi. Bu bölümler "konuta" dahil edilseydi, büyükşehirlerde sık sık rastlanan apartman içi "yağma" suçuna en az on yıl hapis cezası yolu açılacaktı. Mersin’den, Ankara’da Yargıtay’a kadar uzanan davada karar bakın şöyle alındı:

Mahkeme, yağmaya teşebbüsten cezalandırdı

Mersin’de Mehmet Y. adlı sanık üçüncü kat merdiveninde evine çıkmakta olan kadının çantasını almak istedi. Ancak, mağdurun bağırması üzerine komşular müdahele etti ve suç teşübbüs aşamasında kaldı ve zanlı yakalandı. Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesi, eylemi TCK’nın 148. maddesindeki "Yağma" olarak nitelendirdi ve suç teşebbüste kaldığı için sanığa sadece 2 yıl hapis cezası verdi.

Yargıtay: Merdiven konuta dahil 15 yılla yargılanmalı

Kararı hem sanık avukatları hem de savcı temyiz etti. Temyizde, Yargıtay 6. Ceza Dairesi, apartman merdivenlerinin konutun eklentisi niteliğinde ve konuta dahil olduğunun gözetilmediğini, sanığa yağma suçunun nitelikli halini düzenleyen TCK’nın 149/1-d maddesinden 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilmesi istemiyle mahkeme kararı bozdu.

Mahkeme direndi: Yasada konut var, eklentisi yok

Mahkeme, "nitelikli yağma" suçundan ceza verilemeyeceğini yasada açıkça "konut" ifadesinin yeraldığını ancak "eklentisinden" bahsedilmediğini bu nedenle de kıyasa yolaçacak şekilde geniş yorumla, bu maddenin uygulanamayacağını savundu. İki yıl hapis şeklindeki ilk kararında direndi.

Kurul, mahkemeyi haklı buldu

Dosya bunun üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşındı. Kurul, TCK’da "konut" ve "konut eklentisi" kavranmalarına bazen ayrı ayrı bazen birlikte yer verildiğini, eklentide işlenen suçların ayrıca yaptırıma bağlamayı düşünüldüğünde açıkça bu ibareye yer verildiğine dikkat çekti. Yargıtay, yerel mahkemenin direnme kararını oyçokluğu ile onadı. Kararda şöyle denildi:

"Büyükşehirlerde yağma suçlarının genellikle apartman içlerinde merdiven boşluklarında işlendiğinden hareketle yasa koyucunun vermediği bir yetkinin kullanılması yasallık ilkesine açık aykırılık oluşturacaktır. Mahkeme suç konusunun önem ve değeri meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre asgari hadden uzaklaşarak adil ceza verebilir. Yerel mahkeme kararı isabetli."

Konut ve işyerini yağmaya en az on yıl

TCK’nın 148. maddesi yağma suçunu altı yıldan on yıla kadar hapisle cezalandırıyor. Teşebbüs halinde ceza dörtte birine kadar iniyor. Ancak, 149. madde "nitelikli hali" düzenliyor. Yağmanın "Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde" yapılması halinde eylemin nitelikli halinde 10 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırıyor. Kurul, Daire görüşünü benimseydi, yağmacıya en az on yıl hapis yolu açılacaktı.

Karşı görüşte ne deniyor

Bazı Yargıtay üyeleri apartmanın bu bölümlerinin "konut" sayılması gerektiğini aksi halde, TCK’da yeralmadığı için yazın ikamet edilen çadıra girilmesinin bile suç teşkil etmeyeceğini savunarak, karşı çıktılar. Karşı oyda, "Aynı çatı altında yeralan tüm bağımsız bölümler merdiven, asansör, sahanlıklar mağdurun konut kavramı içerisindedir" denildi. Karşı oyda şöyle denildi:

Çadırlar ne olacak

"TCK 116’da ’konut ve eklentileri’ denilmesi ve TCK 149/1-d maddesinde ise sadece ’konut’ kelimesinin bulunup ’eklenti’ kelimesinin bulunmadıağına göre örneğin bu suç mağdurenin ikametgah olarak kullandığı çadırında veya deniz kenarında yapılmış sadece yaz mevsiminde ikametgah olarak kullanılan tahtadan yapılı barakada ya da sabitlenmiş karavanda işlense 149/1-d maddesinde ’çadır, baraka, karavan vs’ gibi kelimeler bulunmadığından gerçekte, ’konut’ olarak kullanılan bu yerler ’konut’ olarak sayılmayacak mı idi.

Kıyas değil genişletici yorum

Bu yerleri de ’konut’ saymak ’kıyas’ değil ’genişletici yorum’dur. TCK’da kıyas, kıyasa yolaçacak geniş yorum yasaklanmıştır. Kıyasta benzetme ile yasal boşluk doldurulmaktadır. Genişletici yorumda ise var olan bir hükümden yola çıkılarak, yasa koyucunun iradesi saptanmaktadır.

Çadır hırsızlıkları suç sayılmaz

Aksi takdirde yaylada, deniz kenarında bulunan ev gibi kullanılan iki üç bölmeli çadıra dahi girilmesi suç teşkil etmeyecektir. Çünkü TCK’nın 116. maddesinde konut ve eklenti ile işyeri ve eklentisinden bahsedilmiş çadırdan söz edilmemiştir. Çadırın konut olarak kabulü genişletici yorumdur ve TCK’nın 2. maddesi gereğince bu mümkün değildir. Çünkü sanık aleyhinedir.O halde, çadır karavan gibi yerlere girmek suç değildir sonucuna ulaşılır. Bu durum ise kabul edilemez bir sonuçtur. Olayda, yağma suçunun nitelikli halinin uygulanmaması şeklindeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Yazının Devamını Oku

Yaz tatiliniz zehir olmasın

12 Ağustos 2009
KISA bir tatilden döndüm. Her kavşakta bir kaza gördüm. Trafik kazalarında hala dünya rekormeniyiz. Emniyet’in resmi rakamları da bunu kanıtlıyor. Bakın şöyle: Türkiye genelinde 1 Ocak-30 Haziran tarihlerinde yani ilk 6 ayda 145 bin 330 trafik kazası meydana geldi ve tam bin 811 kişi hayatını kaybetti. 87 bin 995 kişi yaralandı. Sadece Haziran’da 389 kişi hayatını kaybederken, 19 bin 488 kişi yaralandı. Bu kazalar sonucu 455 milyon 605 bin 14 liralık maddi hasar meydana geldi.

Ölü sayısı arttı

İşin çarpıcı diğer bir yönü daha var. O daha acı. Emniyetin istatistiğine göre, 2008 yılının ilk 6 ayında 289 bin 913 trafik kazası gerçekleşmiş, kazalarda bin 694 kişi ölürken 78 bin 688 kişi yaralanmıştı. 2008 ve 2009 yıllarının ilk 6 ayı karşılaştırıldığında ölü sayısında yaklaşık yüzde 7 artış görülüyor.

Kaza nedeni insan

Yapılan araştırmalara göre sürücü, yaya ve yolcu olarak "insan faktörünün" payı yüzde 99,78. Kazalardan birinci derecede insan sorumlu. Basit görünüyorlar. Ama lüften trafik kurallarına ve uzmanların önerilerine uyun. Çünkü hayat kurtarıyorlar. Uzmanlar tatil öncesi güvenlik önerilerini şöyle sıralıyorlar.

1-Yolculuk öncesi düzenli ve yeterli uyku alınmalı

2-Yola çıkmadan onceki gece alkol alınmamalı

3- Hasta olan sürücüler mutlaka doktor kontrolünden geçtikten sonra yola çıkmalı.

4-Uzun mesafeli yolculuklarda zorunlu olmadıkça tek başına yola çıkılmamalı.

5- Aracın yazlık (başta fren, far, olmak üzere bütün aksamlarının) bakımları yaptırılmalı.

6-Klimalı araçların polen filtreleri ve anti bakteriyel bakımları yetkili servislerce yapılmalı, lastik gibi zaman içerisinde değişmesi gereken aksamları değiştirilmeli

6-Yeni alınan araçların özellikleri tam olarak öğrenilmeli

7-Trafik yoğunluğu düşük olan alternatif güzergahlar tercih edilmeli. Güzergah hakkında mümkün olduğunca bilgi edinilmeli. Tahmini varış zamanı mutlaka yakınlara bildirilmeli

8-Rahat, bol, vücudu sıkmayan ve terletmeyen kıyafetler giyilmeli

9-Sabah hafif bir kahvaltı yapılmalı ve yola aç çıkılmamalı

10-Ağır ve yağlı gıdalardan kaçınılmalı

11-Yiyecek olarak sebze ve meyve tercih edilmeli

12-Seyahat esnasında arka koltukta oturanlar dahil olmak üzere emniyet kemeri ve çocuk koruma sistemleri mutlaka kullanılmalı.

13-Araçlar hız limitlerinde, yol şartlarına göre kontrol edilebilecek hızda ve araç takip mesafesi kuralına uyularak kullanılmalı

14-Direksiyon başında cep telefonu ile konuşulmamalı

15-Direksiyon başında sigara içilmemeli

16-Araç kullanırken gözlerin karıncalanması, esneme, göz kapaklarında ağırlık hissedilmesi gibi durumlarda dikkatin ve tepki süresinin azalmış olduğu anlaşılmalı durup dinlenilmeli

17-Her 100 kilometrede veya 1,5-2 saatte bir 10-15 dakika dinlenme molası verilmeli. Molada kan dolaşımını artıran hareketler yapılmalı, eller ve yüz yıkanmalı, kişisel ihtiyaçlar giderilmeli.

18- Molalarda bol sıvı, uyku açıcı çay ve kahve benzeri içecekler alınmalı.

19- Araç camları kısa süreli açılarak temiz, taze hava alınmalı. Ancak arı, sinek vb. surucuyu rahatsiz edebilecek böceklerin aracın içine girişleri engellenmeli

20-Gözlerin güneşten etkilenmesini önlemek icin araç içi güneşlikler uygun şekilde ayarlanmalı ve mümkünse ultraviyole ışınlarına karşı koruyucu özellikte bir gözlük kullanılmalı

21-Otomobilde yalnız seyahat edenler kendilerini aktif ve zinde tutacak müzikler dinlemeli

22-Çok kişi ile seyahat edilmesi halinde tartışmaktan ve yüksek sesli ani tepkilerden kaçınılmalı, direksiyon başında iken dikkati dağıtmayacak şekilde yanındakilerle konuşulmalı

23-Yeni ehliyet sahibi olanlar yeterli deneyim sahibi olunca uzun seyahate çıkmalı.Tecrübeli sürücüler becerilerine güvenerek kendilerini, yakınlarını tüm yol kullanıcılarını riske atmamalı.

24-Tatil rehavet ile trafik kural ihlalinde bulunmamalı. Kuralların her yerde geçerli olduğu unutulmamalı. Sürücüler daha dikkatli davranmalı.

25- Tatil dönemlerinde yayaların karıştığı kazalarda artış görülüyor. İlk geçiş hakkını yayalara tanımalı ve sürekli toleranslı davranmalılar.
Yazının Devamını Oku

Ankara’da baz istilasına dava

22 Temmuz 2009
ANKARA’da apartman çatılarındakilerden sonra caddeleri istila eden baz istasyonları mahkemelik oldu. Batıkent’te geceyarısı operasyonu ile 1904 numaralı caddeye dikilen baz istasyonu yargıya taşındı.

Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı operatör doktor Derviş Özer 03.00’te Batıkent’teki evinin 20 metre uzağına yerleştirilen baz istasyonun kaldırılması için dava açtı.

Doktor Özer dava dilekçesinde, yaydığı radyasyon nedeniyle kanser yapıcı etkiye sahip baz istasyonunun evinin karşısında olduğunu, kendisiyle birlikte, ana sınıfı ve liseye giden iki kızıyla, eşinin sağlığını tehdit ettiğini savundu. Özer, ihtiyati tedbir talebinde de bulundu.

Çatılardan doldu sıra caddelerdeAnkara’da artık apartman çatıları, binaların tepeleri doldu. Caddelere adım başı baz istasyonu yerleştirilmeye başlandı. İlk bakışta elektrik direği sanılıyor. Dikkatli bakarsanız, baz istasyonu oldukları anlaşılıyor. Dikmen ve Eskişehir Yolu’ndan sonra Batıkent caddelerini de baz istasyonları sardı.

Elektrik direği diye yerleştirildiBatıkent’te, Doktor Özer’in evinin karşısındaki baz istasyonu da Mayıs ayında "elektrik direği" diye yerleştirildi. Özer, yerleştirilenin direk değil baz istasyonu olduğunu anlayınca önce Valiliğe sonra Yenimahalle Belediyesi’ne şikayette bulundu. Sonuç alamayınca, mahkemeye başvurdu. Özer’in avukatı Zafer Yavuz kanalıyla asliye hukuk mahkemesine mahkemeye verdiği dava dilekçesi özetle şöyle:

Yazının Devamını Oku

Diyaliz hastası makina bulamayacak

15 Temmuz 2009
ANKARA Diyaliz Hastaları Derneği Başkanı Selim Gündüz’ün, "Diyaliz merkezlerinin rant sistemine dönüştüğü, makinaların eski olduğu, kalite ve yeterli sağlık hizmeti verilemediği, bu merkezlerin denetlenemediği" iddialarına Özel Diyaliz Merkezleri Derneği(DİADER) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Işık’tan yanıt geldi. Işık’a göre bunlar "şehir efsanesi." Ülkemizde dünyanın pekçok ülkesinden "kaliteli ve yeterli" diyaliz yapılıyor. Diyaliz hastaları derneklerinin asıl üzerinde durması gereken konu yakında diyaliz hastasının diyaliz makinası bulmakta zorluk çekecek olmaları.

50 bin diyaliz hastasını ilgilendiren böyle yaşamsal bir konuda tarafların görüşlerini tarafsız bir şekilde aynen yansıtacağım sözümü yerine getiriyorum. Gündüz’ün iddialarının doktor, hasta, çalışan ve yüzlerce yatırımcıyı üzdüğünü belirten Işık’ın, açıklaması aynen şöyle:

Diyaliz Hastaları İçin Tehlike Çanları Çalıyor

Birçok diyaliz hastası yakın bir gelecekte, kendileri için hayati önem taşıyan diyaliz tedavisini alabilecekleri makine bulmakta zorluk çekecektir. Bu manşet olmak için ortaya atılmış bir söylem olmayıp sektörün içinde bulunanların kolaylıkla görebildiği yakın geleceği doğru okumanın bir sonucudur. Diyaliz hastaları ve hasta derneklerinin asıl üzerinde durması gereken konu bu olması gerekirken birtakım şehir efsanelerine gerçekmiş gibi inanıp bunları dile getirmeleri öncelikle bu tedaviyi almakta olan yaklaşık 50 bin diyaliz hastasına yapacakları en büyük kötülüktür.

Ülkemizde yeterli ve kaliteli diyaliz yapılmaktadır

Ülkemizde, bugün gelinen noktada dünyanın pek çok ülkesinde yapılan diyaliz tedavisinden daha kaliteli diyaliz tedavisi yapılmaktadır. Diyaliz tedavisinin olmazsa olmazı yeterli ve kaliteli diyaliz yapmaktır. Yeterli ve kaliteli diyaliz ile diyaliz hastasının yaşam süresi uzatılır ve yaşam kalitesi arttırılır.

Diyaliz maliyetine uygun geri ödeme yapılmıyor

Sektörün yaşadığı kriz şöyle özetlenebilir. Devlet son dört yıldır yeterli ve kaliteli diyalizin maliyetine uygun geri ödeme yapmıyor. Diyaliz merkezlerinden 2005 yılının ücretleriyle tedavi satın alınmaya devam ediliyor. Diyoruz ki, "Dört yıldır aynı fiyatla bizden hizmet almaya devam ediyorsunuz ve bunun yanında kaliteli diyaliz yapmamızı da istiyorsunuz." Aslında bu fiyatlarla kaliteli bir diyaliz yapılamaz. Ancak bizim yani diyaliz merkezlerinin herşeyden önce vicdani olarak, kalitesiz ve yetersiz diyaliz hizmeti vermeye hakkı yoktur. Çünkü sözkonusu insan sağlığı, yaşam süresi ve yaşam kalitesi. Biz farkındayız ama hala farkında olmayan yetkililer var.

Beklentimiz nedir?

Diyaliz merkezleri olarak fiyatların 4 yıldır 2005’in fiyatları seviyesinde tutulmasının gerekçelerini anlayamıyoruz ve merak ediyoruz. DİADER olarak konuyla ilgili tüm Bakanlıklara çeşitli raporlar sunduk, sunumlar gerçekleştirdik. Ancak yetkililer herhangi bir açıklama yapmıyor. Biz mümkün olduğunca işimizi sürdüreceğiz ama ne kadar sürdürebileceğimiz konusunda, hiçbir garanti veremeyiz. Ülke genelinde 400’ü özel olmak üzere toplam 837 diyaliz merkezi var. Şu an bir çok özel diyaliz merkezi, her türlü imkanı zorlayarak hizmete devam ediyor. Büyük şehirlerde bu hizmet belli bir süre daha devam edebilir ama küçük şehirlerde, bir merkezin olduğu illerde, ilçelerde diyaliz merkezleri kapanırsa tedavi gören hastalarımız büyük sıkıntılar yaşar. Diyaliz merkezlerinin hizmetlerini durdurması, hastalar açısından hayati bir risk oluşturur.

Hesabını kimse veremez

Diyalizde tedavinin kalitesinden ödün verilemez veya kimse ödün verilmesini isteyemez. Ancak bunun da bir bedeli vardır. Son 5 yılda fiyatları sabit tutarak bu kaliteyi yakalayamazsınız. Bu tedavinin kalitesinden verilecek ödün, hastanın yaşam kalitesini ve süresini olumsuz etkiler. İnsan hayatını, yapılan bir takım suistimallerle kimsenin kısaltmaya hakkı yok. Böyle bir durumda kaliteden taviz vermek yerine, merkez kapatılmalıdır. Artık yetkililer çığlıklarımızı duysun. Denetimsiz bir tedavi bilincine, işverenimiz, yatırımcımız, doktorumuz, hastamız hazır değil. Türkiye’de bu bilinç henüz yerleşmedi. Bunun için herkes üstüne düşen görevi yerine getirecek, gereğini yapacak, gereğini isteyecek ve onu da denetleyecek. Bunlardan kaçma lüksümüz yok. Sonuçta hastanın tedavi almasından ve buna bağlı olarak da yaşam süresinden bahsediyoruz. Buna duyarsız kalma hakkını her kim kendinde görüyorsa, bunun hesabını hiçbir zaman veremez.
Yazının Devamını Oku