23 Aralık 2009
HACETTEP Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Anasanat Dalı ile Alanya Belediyesi Özel Güzel Sanatlar Akademisi Belediye Konservatuarı arasındaki Ankara-Alanya sanat köprüsü “bürokrasi” engellerini aştı ve mutlu sona ulaştı. Alanya Konservatuarın tiyatro bölümü geçen ay 6 Kasım’da açıldı. Giriş sınavları yapıldı ve eğitim-öğretim de başladı. Konservatuarda bu yıl 28 öğrenci eğitim görüyor.
Kopma noktasından açılışa
Biraz geriye gidersek, geçen yaz bir dizi “bürokratik engel nedeniyle” bu sanat köprüsünün daha kurulmadan kopacağı korkusuna kapılmıştım. Ancak, Hacettepe Üniveritesi Ankara Devlet Konservatuarı Müdürlüğü’ne bağlı çalışan sanatçı akademisyen ve ustalardan kurulu Tiyatro Anasanat Dalı ile Alanya Belediyesi Özel Güzel Sanatlar Akademisi Belediye Konservatuarı arasındaki uyumlu çalışma bu engelleri aşmayı başardı. Üniversite yönetimi bu süreçte, öğretim elemanlarına ve sanatçılarına Alanya ile sanat köprüsünün kopmaması konusunda tam destek oldu. Bu konudaki en büyük katkıyı da Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener sağladı.
Alanya sanatla markalaşacak
Alanya’yı turizmde “sanat”la markalaştırmak isteyen ve böylece fark yaratmak isteyen Alanya Belediye başkanı Hasan Sipahioğlu’nu da ülkemizdeki kültür ve sanat adına böyle bir adım attığı ve için kutlamak gerekiyor. Sipahioğlu’nun, “Artık yol, cadde, parklarla belediyecilikte rekabet olmuyor. Şehrin kalitesi insani kalitesiyle de ölçülüyor. Alanya’nın bir kültür kenti olmasını hedefliyoruz. Türkiye’de bir ilk olan konservatuarın sanatın en güzelini gençlerimize sunacağına inanıyoruz” sözleri bu hedefi çok güzel özetliyor. Başkan Sipahioğlu’na “konservatuar kuralım” önerisi götürün ve büyük emek veren projenin mimarı Işın Fırat’ı da aradım. Fırat, konservatuarın 13 kişilik öğretim üyesi kadrosunun hiçbir belediye konservatuarında olmadığını belirterek, bakın ne dedi:
“Bu yıl iki yıllık olarak 19, dört yıllıklarda da 9 öğrencimiz eğitim görüyor. Türkiye’deki belediye konservatuarlarının hiç birinde böyle bir öğretim kadrosu yok. Kadromuz en üst düzeyde. Tüm hocalarımıza bize verdikleri destek için sonsuz teşekkür ediyoruz.”
“Süper öğretim” kadrosu
Fırat’ın da belirttiği gibi konservatuarın çok değerli ustaları arasında ünlü sanatçılar Bozkurt Kuruç, Ecder Akışık, Cihan Ünal, Arsen Gürzap, Münir Caner dikkat çekiyor. Akademisyen kadrosunun başında bulunan Füsun Balkaya var. Murat Atak, Neslihan Ekmekçioğlu, Ali Tayla, Vesile Çalıkoğlu, Seçil Öztan, Yasin Kınay, Didem Dinçerden de “süper öğretim” kadrosunda. Hepsini de candan kutluyorum ve başarılar diliyorum.
Alanya Belediye Konservatuarı bir vakıf üniversitesi bünyesinde faaliyet göstermek için de çalışmalarını sürdürüyor. Önümüzdeki yıllarda heykel, resim, müzik ve halk dansları bölümlerinin de açılması hedefleniyor. Hacettepe’nin, sanata verdiği destek ve bu konudaki öncülüğünün de örnek olmasını diliyorum.
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2009
TÜİK’in son açıkladığı verilere göre Ankara’da, 1 milyon 225 bin 217 araç trafikte. Bu rakam, Doğu ve Güneydoğa Anadolu bölgesindeki 23 ilin sahip olduğu 1 milyon 209 bin 227 olan araç sayısından bile fazla. Haftanın yedi günü trafik sıkışık. Pazartesi ve Cuma günleri mesai çıkışı gelmeden trafik kilitleniyor ve saat 20.00’den önce rahatlamıyor. Bu tabloda belki de Ankara ve İstanbul gibi şehirlerde küresel ısınmanın etkilerini ve trafiği hafifletebilmek için yeni modeller düşünmemiz gerekiyor.
Hollanda 2012’de yeni modele geçiyor
Bunlardan biri AB ülkelerinden Hollanda’nın 2012 yılında geçmeye hazırlandığı vergilendirme modeli. 2012’den itibaren kilometre başına vergilendirmeye gidilecek. Önce geçen ay sonunda gidip görme imkanı bulduğum Hollanda’nın başkenti Amsterdam’daki ulaşım sistemini aktarayım.
Metro ağı çok yaygın, her yere ulaşıyor. Ana arterlerdeki yollarsa altışar şeritli. Trafik düzeni ve yollar bizdekinden çok daha iyi olmasına rağmen orada da trafik sıkışıklığı yaşanıyor. Amsterdam trafiği Ankara değil İstanbul’la kıyaslanıyor. Araç vergisi ise kilograma göre ve yıllık değil üç ayda bir alınıyor. Arabanız büyük ve ağırsa, vergi fırlıyor.
Çevreci vergilendirme sistemi
Küresel ısınmanın en önemli etkenlerinden birinin karbondioksit salınımı olduğu da düşünülürse, yeni geçmeyi planladıkları sistem son derece çevreci. Yeni sistemde, taşıt alım vergisi ve yıllık motorlu taşıt vergisi kaldırılacak. Her araç sahibinden yaptığı kilometre başına vergi alıncak. Böylece, ülkedeki karbondioksit salınımı azaltılacak. Bu rakamın yüzde 10 olacağı düşünülüyor.
Her araca GPS cihazı takılacak
Yeni vergilendirme modeliyle birlikte her taşıtta GPS cihazı olması zorunlu tutulacak. Devlet her bir aracın nerede, ne zaman, kaç kilometre yol yaptığını kayıt altına alacak. Sonucuna göre de araç sahibinin ödeyeceği vergi hesaplanacak. Bu sistemle her 10 sürücüden 6’sının ödeyeceği vergi düşecek. Daha çok vergiyi daha çok araç kullananlar ödemiş olacak.
Türkiye gibi rekor motorlu taşıt vergisi ödeyen bir ülkeye uyar mı bilmiyorum. Ama en azından bu yeni vergilendirme modellerini “çevreci” oldukları için bizim de düşünmemiz gerekiyor.
İklim dengesi neden bozuluyor
KÜRESEL ısınmanın başlıca nedeni olarak gösterilen gazlar; karbondioksit, metan, diazotmonoksit, hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar.
150 yıldır devam eden sanayileşme ve bunun sonucu olarak yakılan çok miktarda petrol ve kömür gibi fosil yakıtlar iklim değişikliğinin temel nedeni olarak gösteriliyor. Kesilen milyonlarca hektar ormanda diğer önemli neden. Kömür ve petrol ürünlerinin yakılması sonucu atmosfere her yıl milyarca metreküp karbondioksit, metan ve azot oksit gazları salınıyor. Kesilen ağaçların yerine yenileri ekilmediği içinde karbondioksidin geri dönüşümü de sağlanamıyor. Çöplüklerden yayılan metan gazları, buzdolaplarında ve klimalarda kullanılan hidroflorokarbon gazları atmosfere karışarak iklimin dengesini bozuyor.
Yazının Devamını Oku 18 Kasım 2009
YARGITAY 5. Ceza Dairesi Başkanlığı’na seçilen Ahmet Ceylani Tuğrul, dostlarının yeni görevini kutlamak için gönderdiği koridoru dolduran 50’yi aşkın çiçeği sattırdı ve parasını da LÖSEV’e bağışladı. Çiçeklerin satışından elde edilen bin lira LÖSEV’in hesabına yatırıldı.
Tüm meslektaşlarına da kutlama çiçekleriyle ilgili aynı öneride bulunan Tuğrul, bakın ne dedi:
“Bu tür bağışların herkes tarafından yapılmasında toplumsal yarar görüyorum. Çiçeklerin soluk gitmesi yerine lösemili çocukların tedavisi için kullanılması bana ayrı bir mutluluk veriyor.”
Organ bağışı kampanyası yapmıştı
İki yıl boyunca Yargıtay Genel Sekreterliği de yapan Tuğrul, son derece anlamlı bir kampanyaya da imza atmıştı. Tuğrul, Sağlık Bakanlığı Organ ve Doku Nakli Bölge Koordinasyon Merkezi ile Yargıtay Başkanlığı arasında yapılan anlaşma çerçevesinde, Yargıtay’da organ ve doku bağışı stantı açtırmıştı. Stanta ilk organ bağışı yapan yargı mensuplarından biri de Tuğrul olmuştu.
Son bir not
Yaklaşan Kurban Bayramı öncesi siz de, kurban bağışlarınızı LÖSEV’e yapabilirsiniz. LÖSEV’e tüm bankalardan LÖSEV 0660 numarası ile veya www.losev.org.tr adresinden bağışta bulunabilirsiniz.
Tuğrul’un özgeçmişi
10 Kasım’da Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nda, Hayrettin Cevheroğlu’ndan boşalan 5. Ceza Dairesi başkanlığına seçilen Tuğrul’un özgeçmişi de bakın şöyle:
21 Ekim 1950 tarihinde Mersin Anamur İlçesi’nde doğan Tuğrul, ilk ve orta öğrenimini Anamur’da lise öğrenimini ise Mersinde tamamladıktan sonra 1973 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl içerisinde girdiği hakimlik sınavını kazanarak stajını takiben Anadolu’nun çaşitli yerlerinde Cmhuriyet Savcılığı, Cumhuriyet Başsavcılığı ve Adalet Müfettişliği görevlerinde bulunan Tuğrul, Aydın Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığı 2000 yılında Yargıtay üyeliğine seçildi. On yıla yakın bir süre 5. Ceza Dairesi üyeliği yaptı.
Yazının Devamını Oku 11 Kasım 2009
ANKARA Kızılcahaman’da 29 Ekim’de açılan Türkiye’nin 6 bin “şehit künyeli” ilk ağaçtan şehitler anıtı kadar yapılış öyküsü de ilginç. Eserin sahibi Derviş Özer. Kıbrıslı bir doktor ve heykeltraş. Aslında savaş karşıtı. 12 yıl önce kızı üç yaşındayken tatile giderken, Afyonkarahisar yakınlarında yalınayak iki adamla mola yerinde karşılaşmış. Kızını sakınıp uzaklaştırmaya çalışırken, onların traktörle köylerine şehit cenazesi taşıyan iki köylü olduğunu görünce çok etkilenmiş. Özer, “O gün kendimden utandım. Ne yapabilirim diye düşündüm ve bu künyeli heykellere başladım” diyor. Bakın gerisini de şöyle anlattı:
“Bir sabah vakti mola vermiştik. Mola verdiğimiz çay bahçesine bizden sonra üzerleri perişan, saçları sakalları birbirine karışmış iki kişi geldi. Ortalıkta oynayan üç yaşındaki kızımı onlardan korumak için davrandığımda bu adamların şehit cenazesi taşıyan köylüler olduğunu fark ettim ve işte o zaman kendimden çok utandım. Ben o gün kızımı korumaya çalışırken, onlar bu vatan için evlatlarını şehit vermişlerdi. Biz tatilde deniz kenarındayken, onların çocuğu bu vatan için şehit düşmüştü. İşte o olayın ardından hep ne yapabilirim diye düşündüm. 2002 yılında heykele başladım. İlginç, anlamlı ve bu vatan için canlarını verip şehit düşen çocuklarımızı birer birer gösteren farklı bir heykel olmasını istedim.”
Yedi yılda tamamlanan anıtın öyküsü
Özer, bu kararının ardından Genelkurmay’ın şehit listesine ulaşıp, 1980 yılından bu yana verilen 6 bin şehidin paslanmaz kromdan, adlarını doğum ve ölüm tarihlerinin bulunduğu künyelerini tek tek eliyle yazdı. 2002 yılından 2009’a kadar şehit künyelerini yazmayı sürdürdü. Kızılcahaman Belediyesi’nin de desteği ile 11 yıl görev yaptığı Kızılcahamam’da ağaçtan şehitler anıtını açmaya karar verdi. Şehit Fatih Duru Parkı’ndaki kurumuş dev sedir ağacı seçildi ve üzerine künyeler monte edip, ağaç dalları ve yaprakları gibi de sarkıtarak, Türkiye’nin ilk ağaçtan “şehitler anıtını” yaptı.
Kurtuluş Savaşı’nda da 1. Dünya savaşında da “tek künyenin” o askerin şehit düştüğü anlamına geldiğini anlatan Özer şöyle devam etti:
“Her askerin iki künyesi vardır. Şehit düşünce birisi ailesine gönderilir. Öteki kütüğe yapıştırılır. Ben de hepsinin ‘tek künyelerini’ yazdım. Künyeleri sedir ağacına monte ederek, anıt heykel yapmamın nedeni ise bu dev ağacın hem yaşamı hem devleti simgelemesidir. Bu anıtın ülkemizin bütünlüğünün, tek bir şehidimizi bile unutmadığımızın simgesi olmasını istiyorum.
29 Ekim’de açılması gurur verici
Kızılcahamam Belediye Başkanı Coşkun Ünal’ın desteği ile anıtı Kızılcahaman’daki Şehit Fatih Duru Parkı’na koyduk. Bu açılışın 29 Ekim’de böylesine anlamlı bir günde yapılması benim için en büyük gurur oldu.
Son bir not aslında bu Dr Özer’in ikinci künyeli şehitler anıtı. Mezar formunda yaptığı ve üzerine yine şehit künyelerini monte ederek yaptığı ilk anıt 2004 yılında Kültür Bakanlığı Devlet Resim ve Heykel Yarışması’nda “sergilemeye değer” bulundu ve katologta yeraldı. Tüm Türkiye ile anıtın açılışını ben de izledim ve gurur duydum. Eline sağlık doktor Derviş...
Yazının Devamını Oku 4 Kasım 2009
29 Ekim Van’da Kürtçe şarkılarla kutlanıp, Diyarbakır’da Kürtçe Tıp Kongresi düzenlenirken, “Kürtçe açılımına” Yargıtay’dan süpriz bir destek geldi.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi, sekiz yıllık içtihadını değiştirip, Leyla Zana’nın Kürtçe konuştuğu mitinge beraat kararını onadı. Daire, Diyarbakır’dan Ankara’ya uzunan bu davada, Kürtçe konuşma ve propagandayı Siyasi Partiler Yasası’na (SPY) aykırı bulmadı. Miting düzenleme komitesindeki bir sanığın beraati onanırken, altısı hakkındaki dava ise zamanaşımından ortadan kaldırıldı.
“PKK şovuna” döndürüldüğü için tepki çeken ve askıya alınan Eve dönüş sürecinde büyük önem taşıyan karar bakın şöyle alındı:
Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda 13 Haziran 2004’te, DEHAP tarafından “Barış ve Demokrasi Mitingi” düzenlendi. Mitinge, DEP eski milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak katıldı. Zana, Türkçe-Kürtçe konuşurken, Kürtçe şiir okunup “Biji serok Apo” (Yaşasın Başkan Apo), “Biji Aşiti” (Yaşasın barış), “Biji Azadi” (Yaşasın özgürlük) yazılı Kürtçe pankartlar açıldı. 15 bin kişinin katıldığı, miting öncesi ve sonrası topluluk tarafından, “Biji serok Apo”, “Öcalan Öcalan”, “Barışın elçisi İmralıdır”, “İmralı’ya bin selam”, “Disa disa, serhıldan serokome Öcalan” (Yine, yine baş kaldırış başkanımız Öcalan” diye Kürtçe sloganlar atıldı.
7 sanığa dava açıldı
Diyarbakır 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde miting nedeniyle DEHAP Diyarbakır İl Başkanı Celalettin Birtane ile Mehmet Yeşilbaş, Şirvan Köçer, Selahattin Aslan, Haydar Macar, Mehmet Salih Can, Turki Gültekin’e, SPY’ye muhalefetten dava açıldı.
Mahkeme 26 Ocak 2006’da tüm sanıkların beraatine karar verdi. Karara, SPY’nin 81. maddesinin üst başlığının “azınlık yaratılmasının önlenmesi” olarak düzenlendiği yapılan konuşmaların bu yasak kapsamında olmadığı, Zana’nın Kürtçe konuşmasında da suç unsuru bulunmadığı dayanak gösterildi. Mahkeme kararında aynen şu ifadeler yeraldı:“Somut olayda olay günü Diyabakır’da düzenlenen ‘Barış ve demokrasi’ açık hava toplantısı uzunca bir süre cezaevinde yatan ulusal ve uluslararası basın ve kamuoyuna mal olan eski DEP milletvekillerinin cezaevinden tahliyelerinden kısa bir süre sonrasına denk gelmiştir. Oluşan bu atmosfer içerisinde konuşmacı Leya Zana’nın topluluğa hitaben yapmış olduğu Kürtçe konuşmanın içeriğinde herhangi bir suç unsuru taşımadığı gibi toplantıyı düzenleyen DEHAP lehine herhangi bir söz de sarfedilmemiş ve bu anlamda yapılan konuşmanın SPY’nin 81. maddesinde düzenlenmiş bulunan yasak kapsamında olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Savcı temyiz etti
Yazının Devamını Oku 28 Ekim 2009
ANKARA’dan mail atan okurum Çiğdem D. eski sevgilisiyle kendisini aldattığını öğrendiği eşinden boşanmak istediğini, bu yüzden manevi tazminat isteyip isteyemeyeceğini ve bu konudaki Yargıtay içtihatlarını sormuş. Okuruma yanıtım, “Evet”. Kocanızdan, “aldatılma tazminatı” isteyebilirsiniz. Maddi tazminat, altı yaşındaki kız çocuğunuz için nafaka yanında, eşiniz “ağır kusurlu” ve “maddi durumu iyi” olduğu için “aldatılarak yaşadığınız travma” nedeniyle yüksek miktarda “manevi tazminat” talep etmeniz mümkün. Ancak, çalıştığınız için mahkeme sizin nafaka talebinizi reddedebilir. Bir avukata danışarak bu konuda dava açmanızı öneririm.
100 bin liralık örnek karar var
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da geçen Çarşamba gün tam Çiğdem D’nin davasına benzer bir dosyada karar verdi ve 100 bin liralık aldatılma tazminatını, “Davalı kocanın mali durumu yerinde” diye onadı. Bakın, Kurul’un önüne gelen dava şöyle gelişti:
Aldatılan kadın 450 bin liralık dava açtı
“İstanbul’da kuyumculuk işiyle uğraşan T.A’ya, karısı Ü.A. boşanma davası açtı. Ü.A, kendisi için 2 bin 500 lira, ortak erkek çocukları için 5 bin lira nafaka 150 bini maddi, 300 bini manevi olmak üzere 450 bin lira tazminat istedi. Kadıköy 1. Aile Mahkemesi, davalı kocanın “sadakatsiz davranarak ağır kusurlu” olduğu sonucuna vardı. Mahkeme, kadına çalıştığı için nafaka vermedi. Ancak, kocanın maddi durumunu dikkate alarak, çocuk için 2 bin lira, 150 bin maddi, 100 bin lira da manevi olmak üzere 250 bin lira tazminat ödemesine karar verdi.
Daire bozdu
Kararı davalı karşı davacı koca T.A. temyiz etti. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, “Paranın alım gücü, kusur dereceleri karşısında, kadına 100 bin lira manevi tazminat çok” diye manevi tazminat yönünden kararı bozdu. Ancak, 150 bin liralık maddi tazminat ve çocuğa 2 bin liralık nafakayı onadı.
Mahkeme direndi
Kadıköy 1. Aile Mahkemesi, “Kocanın kuyumculuk işiyle uğraştığı mali durumunun Türkiye’deki normal yaşam standardının üzerinde olduğu, bu nedenle manevi tazminatı ödeyecek güçte” bulunduğuna hükmetti. Mahkeme, kadının boşanma nedeniyle karşı karşıya kaldığı sorunlar, aldatmanın yarattığı travma ve üzerinde yaratacağı ağır olumsuz etki nedeniyle, “100 bin liralık manevi tazminat hakkaniyete uygun” diye ilk kararında direndi.
Genel Kurul, kadını haklı buldu
Direnme kararını da davala koca “Fazla” diye temyiz etti. Genel Kurul geçen Çarşamba günü davayı görüştü. Kurul, kocanın, “mali durumunu” ve “kusurunun ağırlığını” dikkate alarak, yerel mahkemenin kadına 100 bin lira manevi tazminat ödenmesine direnme kararını onadı. Böylece, aldatılan kadına 150 bini maddi, 100 bini manevi 250 bin liralık tazminat kesinleşti.
Yazının Devamını Oku 21 Ekim 2009
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin küçük çocukları kazada ölen anne babanın tazminat davasında verdiği “Sekiz yaşındaki çocuk destek olmaz masraf açar” kararına aynı daire üyesi Mehmet Uyumaz isyan etti. Uyumaz, “Çocuğu ölen anne baba teşekkür mü etsin” dedi.
KÜÇÜK çocukları kazada öldüğü için maddi tazminat davası açan anne-babaları “borçlu çıkaran” bir karar daha geçtiğimiz günlerde Yargıtay’da onandı.
Yargıtay, sekiz yaşındaki oğullarını trafik kazasında kaybedince, “Destekten yoksun kalma” tazminatı isteyen ailenin davasını ret kararını yerinde gördü ve onadı. Ama karar Daireyi böldü. Daire üyesi Mehmet Uyumaz karşı oy yazısında, “Çocuğu ölen anne baba teşekkür mü etsin” diye isyan etti. İstanbul’dan Ankara’ya Yargıtay’a uzanan trajik davanın sürecine önce bir bakalım:
Bilirkişi aileyi borçlu çıkardı
İstanbul’da iki yıl önce sekiz yaşındaki oğulları Ş.A’yı trafik kazasında kaybeden T.A ve S.A çifti firma aleyhine maddi-manevi tazminat davası açtı. Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi bilirkişi raporuna dayanarak, davayı kısmen kabul ederken, maddi tazminat talebini reddetti. Bilirkişi, benzer davalarda izlenen hesaplama tekniğine uygun olarak yazdığı raporda “Çocuğunu kaybeden aile maddi bir zarara uğramamıştır. Hak sahiplerinin destekten yoksun kalma zararı, yetiştirme giderleriyle tamamen karşılanmış, eksi bakiyeyle karşı karşıya kalınmıştır” dedi.
Aile de bu kararı Yargıtay’da temyiz etti. Ancak, Yargıtay oyçokluğu ile hükmü usul ve yasaya uygun bularak onadı.
Uyumaz karşı oy verdi
Daire üyesi Uyumaz ise bilirkişi raporunu “Türkiye ve yaşamın gerçeklerine ters, hesaplama biçimi yanlış” diye eleştirdi ve mahkemenin bilirkişi raporuna uyma zorunluluğu olmadığını belirtti. Uyumaz’ın, karşı oyu özetle bakın şöyle:
Yazının Devamını Oku 7 Ekim 2009
ÇEK ve uyuşturucu davalarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesi Başkanlığı’na geçen hafta 204 gibi rekor bir oyla aynı daire üyesi Mahmut Gül seçildi. Gül, dairesinin tam desteği ile ilk turda başkan oldu.
Yeni Başkan Gül’le yargının sorunları üzerinde konuştuk. Gül, yargıya bütçeden ayrılan payın azlığına dikkat çekip, yargının sorunlarının azalmayıp arttığını söyledi. Gül, “Yargıya cumhuriyetin ilk yıllarında bütçeden ayrılan pay yüzde 5 iken, bugün hala yüzde 1.3’tür. Yargı daha bağımsız olsun derken, tam aksine daha bağımlı hale dönüştürülmeye çalışılmaktadır” diye konuştu. Bakın Gül, şu değerlendirmeleri yaptı:
Yargının sorunları artmadı azaldı
16 sene Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, 9 sene Yargıtay üyesi olarak 25 yıldır Yargıtay’da görev yapmakta olup, tüm adli yıl açılışlarında bulundum. Tüm Yargıtay başkanlarımız bu açılışlarda ve değişik zaman ve zeminlerde yargının temel sorunlarını ve çözüm önerilerini detaylı olarak dile getirdikleri halde bugüne kadar maalesef bu sorunların hiç azalmadığı, bilakis arttığı görülmektedir.
78 bin dosya bekliyor
Dairemizde incelenmek üzere bekleyen 28 bin dosya, yine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından da dairemize gelecek 50 binin üzerinde dosya mevcuttur. Her sene dairemizde çok değerli üyelerimiz, hakimlerimiz ve kalem personeli olarak büyük bir özveri ile çalışarak, 20 binin üzerinde dosyayı inceleyerek, karara bağladığı halde, bugün gelen bir dosya yaklaşık üç sene sonra incelenerek, karar verilebilmektedir.Hakim ve savcıların kadro sorunu hala halledilememiştir
Zamanaşımı bizi de vatandaşı da üzüyor
İnsanların en kutsal hakları olan özgürlükleri ve malvarlıkları konusunda son kararın verildiği mercii olarak dava dosyalarının uzaması ve zamanaşımına uğraması vatandaşlarımızı olduğu kadar, bizleri de derinden üzmektedir.
Yazının Devamını Oku