3 Ağustos 2011
DANIŞTAY 6. Dairesi, çevrenin kirlenmesine gözyumana da kirleten gibi para cezası kesilmesine vize verdi. Danıştay, çevreyi kirleten tehlikeli kimyasal atığın arazisine dökülmesine göz yuman, bu konuda sessiz kalıp, önlem de almayan davacı şirketin “çevrenin kirletilmesi eylemine katıldığına” hükmetti. Bu şirketin de tehlikeli atığın sahibi şirket gibi cezalandırılmasına karar verdi.
Örnek karar ışığında; çevrenin kirlenmesine gözyumanlara da kirletenler gibi bir milyon liraya kadar “Çevre para cezası” verilebilecek. Çevreyi koruyan bu karar, Kocaeli’nde bir araziye atılan kimsayal atığa, kesilen para cezasının iptali için açılan davada alındı. Önce davanın nasıl açıldığına gözatalım:
KİMYASAL ATIK YAKALANDI
Kocaeli Körfez Osmanlı Köyü Muratyeri mevkiinde ihbar üzerine yapılan denetimde kimyasal atık bulundu. Atıkların ait olduğu belirlenen şirkete 107 bin lira çevre para cezası verildi. Ancak, etrafı çitle çevrili araziden, siyah petrol türevi atıkların kaldırılmadığı ve bir kısmının üzerine toprak döküldüğü bir yerel gazetede haber olarak yeraldı. Bunun üzerine aynı yerde ikinci kez yapılan denetim ve tespitlerde bu kez arazinin sahibi olan şirkete 2 Ekim 2007’de, 321 bin lira çevre para cezası verildi.
ŞİRKETTEN BAKANLIĞA DAVA
Arazinin sahibi olan şirket, Çevre ve Orman Bakanlığı’na karşı Kocaeli 1. İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Kesilen 321 bin liralık çevre para cezasının iptalini istedi. Mahkeme, şirketi haklı buldu ve cezayı iptal etti. Mahkeme kararı, iki şirket arasında “ticari hukuki bağ” bulunduğu iddiasına rağmen bunun “açık ve net ortaya” konulmadığına dayandırıldı. 21 Nisan 2009 tarihli mahkeme kararı bakın şöyle:
“Davacı şirketle kirletme fiilini işleyen şirketlerin tüzel kişilikleri ayrı olduğundan; her tüzel kişiliğin hukuki ve cezai sorumluluğun da ayrı ayrı olması zorunlu olduğu, para cezasının çevre kirliliğine neden olan şirkete verilmesi gerekirken, taşınmazın mülkiyet hakkına sahip olan davacı şirkete taşınmazın maliki sıfatıyla ceza verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline.”
DANIŞTAY’DAN OYBİRLİĞİYLE DAVA
Bakanlık bu kararı Danıştay’da temyiz etti. Danıştay, Kocaeli 1. İdare Mahkemesi’nin kararını bozdu. Kararda öncelikle, Çevre Kanunu’nda çevre kirliliğine neden olanlara 100 bin lira ile bir milyon lira arasında idari para cezası verilmesinin öngörüldüğüne vurgu yapıldı. Kabahatler Kanunu’na göre ise kabahatlerin işlenişine birden fazla kişinin iştirak etmesi halinde bu kişilerin herbiri hakkında fail olarak para cezası verileceğinin kurala bağlandığı dikkat çekildi. Oybirliği ile verilen ve çevrenin kirlenmesine gözyumanı da cezalandıran karar şöyle:
“Davacıya ait etrafı çitle çevrili alanda ilk tespit tarihi ile son tespitin yapıldığı tarihe kadar varolan tehlikeli atığın kaldırılmaması bağlamında atığın araziye dökülmesine göz yuman ve sessiz kalan davacının tehlikenin giderilmesi için önlem almaması ve hiçbir harekette bulunmaması nedeniyle çevrenin kirletilmesi eylemine iştirak ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla davacıya çevre para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından işlemin iptali yolundaki idare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir. Kocaeli 1. İdare Mahkemesi’nin kararının bozulmasına.”
Danıştay kararı böyle. Çevreyi korumak ise hepimizin görevi.
BİR KAP SU
Son bir not. Hava sıcaklığı rekor düzeyde 35-40 derece. Sokak hayvanları da çevrenin bir parçası. Lütfen uygunsa balkonun bir köşesine, kaldırım kenarına, apartman bahçesine, bir kap su koyun. Ramazanda, kimsesiz hayvanlara da yardım elinizi uzatmayı unutmayın.
Yazının Devamını Oku 27 Temmuz 2011
6-7 senede verilen esastan kararı ne yapayım Bu sözler bir vatandaşın geciken adalete isyanı değil. Bir yüksek yargı organının başkanının alışılmışın dışındaki sözleri.
En çarpıcı özeleştirisi.
Yargı, 1 Ağustos’ta adli tatile girmeye hazırlanırken, üye ve daire sayısı artırılan yeni bir yapıya bürünen Danıştay’ın yeni Başkanı Hüseyin Karakullukçu’yla konuştum. “6-7 yılda değil 6 ayda karar” hedefi koyan ve Danıştay’ı şeffahlaştıracaklarını belirten Karakullukçu, yeni adli yılda yapacaklarına ilişkin bakın neler söyledi:
Geciken adalet adalet değil
“6-7 senede esastan karar veriyorsun. Ben ne yapayım 6-7 senede kararı. Adam memursa emekli olmuştur, evi varsa yıkılmıştır, imar planı değişmiştir Geciken adalet adalet değil. Ağzımız alışmış artık. Geciken adalet adalet değilse, usül kanunlarımda eksiklik varsa düzelteceğim. Bu konuyla ilgili çalışma yaptırıyorum, somutlaştırdık, usulü basitleştireceğiz. Bunun çaresi yok. Bizim kanun olarak şu şu değişiklikleri yapmamız gerekiyor diyeceğiz. Yürütmeyi durdurma konusunda 2-3 ay içinde bir karar alacaksın. Meclis’imiz de bize yardımcı olacak. İnşallah bunu bu yıl çıkaracağız. Millet rahat edecek.
Bir dosya 50 kere okunmaz
Benim önerim şu. Yürütmeyi durdurma bir kere verilir. İtirazı da yoktur. Çok acil işlerde hakim veya mahkeme başkanı yürütmenin durdurulmasını verir veya vermez. Bu bir de heyette görüşülür. Daha sonra artık bunun itirazı olmaz. Bir kere verirsin. Temyizde yürütmenin durdurulması, karar düzeltmede yürütmenin durdurulması olmaz. Okuyorum okuyorum aynı dosya. Bir dosya 50 kere okunmaz.
Çift heyet çalışacağız
Yazının Devamını Oku 20 Temmuz 2011
DANIŞTAY 8. Ceza Dairesi’nden, kopya cezası alan üniversite öğrencilere iyi haber geldi. Danıştay, bir üniversite öğrencisine kopya çektiği iddiasıyla yüksekokul müdürlüğünce altı ay okuldan uzaklaştırma cezası verilmesini hukuka aykırı buldu. Danıştay, “Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde böyle bir ceza yok” kararı verdi. Bakın dava şöyle açıldı:
Bir yüksek okulda okuyan öğrenci kopya çektiği iddiasıyla sınavdan çıkarıldı ve hakkında disiplin işlemi yapıldı. Yüksekokul Müdürlüğü öğrenciye altı ay okuldan uzaklaştırma şeklinde disiplin cezası verdi.
İdare mahkemesinde dava açtı
Öğrenci bu işleme karşı Hatay İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde böyle bir ceza bulunmadığı, bir veya iki yarıyıl okuldan uzaklaştırma cezası verme yetkisinin de Disiplin Kurulu’na ait bulunduğu gerekçesiyle, bu cezayı iptal etti.
Temyize ret
Yüksekokul Müdürlüğü öğrencinin kopya konusunda samimi ikrarı bulunduğu, bu nedenle de bir alt ceza verildiği gerekçesiyle mahkeme kararını Danıştay 8. Dairesi’nde temyiz etti. Danıştay Savcısı ve Danıştay Tetkik Hakimi görüşlerinde temyiz talebinin reddi ile mahkeme kararının onanması yönünde görüş bildirdiler. Danıştay da davalı yüksekokulun temyiz talebini reddetti ve kararı usul ve yasaya uygun bularak, oybirliği ile onadı.
İşte karar
Kararda ise şöyle denildi:
“Yüksekokul öğrencisi olan davacının kopya yaptığından bahisle altı ay süreyle yükseköğretim kurumundan uzaklaştırma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yüksekokul Müdürlüğü’nün işleminin iptali istemiyle açılan davada, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinde altı ay uzaklaştırma cezası gibi bir disiplin cezasının bulunmadığı öte yandan bir veya iki yarıyıl uzaklaştırma cezası verme yetkisinin Disiplin Kurulu’na ait olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Hatay İdare Mahkemesi’nin kararı temyiz edilmiştir. İdare mahkemesince verilen kararın dayandığı gerekçeye usul ve yasaya uygun olup bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına karar verildi”
Yazının Devamını Oku 13 Temmuz 2011
ÜYE ve daire sayıları artan Yargıtay ve Danıştay’ın bina sorunu bitmedi. Yargıtay’ın yeni daireleri ek binaya taşındı. Binanın kapısına “Yargıtay” yazısı asıldı. Ama Yargıtay’ın bina sorunu hala tam çözülemedi. Yeni yönetim yeni bina için kolları sıvadı. Eskişehir Yolu’ndaki yeni Danıştay binasında ise yeni üyeler için beşinci bloğun yapımına başlandı. Önce, yüksek yargının yaşadığı bu yeniden yapılanma sürecini anımsayalım:
Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını yeniden düzenleyen yasa ile Yargıtay’da 32 olan daire sayısı 38’e, Danıştay’da 13 olan daire sayısı 15’e çıkarıldı. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) da yasanın yürürlüğe girmesiyle, Yargıtay’a 160, Danıştay’a ise 51 yeni üye birden seçti. Yeni üyelere oturacak yer bile bulunamadı. Yargıtay’da göreve başlayan yeni üyeler 5-6 kişi bir odayı paylaşmak zorunda kaldılar. Soruna, Başbakan Tayyip Erdoğan o dönemde el koydu. Yargıtay ve Danıştay’a derhal ek binalar tahsis edildi.
1 ve 3 ceza dışındaki ceza daireleri taşındı
Yargıtay’a, hemen yakındaki Emekli Sandığı binası tahsis edildi. Dört aya yakın bir taşınma süreci yaşandı. Bina girişinde hala bazı küçük tadilatların sürmesine rağmen 1 ve 3. ceza dışındaki 13 ceza dairesi de bu ek binaya taşındı. Binada her kat bir ceza dairesine tahsis edildi. Katlarda başkan, üye, tetkik hakimi, kalem odaları dışında bir müzakere salonu da yeraldı. Son derece modern şekilde dekore edilen katların girişlerine camdan açılır kapanır elektronik kapılar konuldu. Üye odaları da son derece modern şekilde döşendi.
Üyeler sığamadı
Üyeler yeni binayı genel olarak beğendiler. Taşınma telaşını bir an önce atlatmak isteyen üyelerin çoğu da yeni odalarına yerleşti. Birçok üye kitaplarını, odalara konulan dolaplara sığdıramadı. Çoğu çareyi, değişen içtihat kitaplarını ve eski hukuk dergi ve kitaplarını tasfiye etmekte buldu. Bu arada belirtelim ki, taşınma işlemleri bazı dairelerde hala sürüyor. Hala personel eksiği var. O yüzden yeni dairelerin tam olarak çalışmaya başlaması ancak yeni adli yılda mümkün olabilecek gibi görünüyor.
Yargıtay ikiye ayrıldı
Ceza dairelerinin ek binaya taşınması ile Yargıtay hukuk ve ceza daireleri olarak ikiye ayrılmış oldu. Yeni Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak ise daireleri tek bir çatı altında birleştirecek, daha büyük ve modern bir yeni bina için kolları sıvadı. Yargıtay yönetimi yeni bina için öncelikle yer arıyor.
Danıştay’ın yeni binasına ek blok
Danıştay için ise daha önce Sağlık Bakanlığı ek hizmet binası olan Atatürk Bulvarındaki Yenişehir İş Hanı’ndaki bina tahsis edildi. Ancak, bu geçici bir çözüm. Danıştay’ın, Eskişehir Yolu’ndaki yeni binası bitmek üzereydi. Ama yeni üyelerin seçilmesiyle birlikte daha taşınmadan bina sıkıntısı çıktı.
Eskişehir yolu üzerinde inşaatı süren modern Danıştay Binası, 95 üye yapısına göre projelendirildi. Ancak, TBMM üye sayısı 156’ya çıkarınca yeni seçilen 61 üye için oda planlamada yer almamadı.
Yeni başkan çözdü
Yeni Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu’nun girişimi ile sorun çözüldü ve yeni binaya beşinci blok yapılması için harekete geçildi. Bayındırlık Bakanlığı ihaleye çıktı. Danıştay binasının yıl sonuna kadar yetiştirilmesi planlanıyor. Karakullukçu da yıl sonuna kadar taşınmış olacaklarını açıkladı. Ek blok yapılmasaydı, Danıştay yeni binaya taşınmasına rağmen yer sıkıntısı sürecekti.
Yazının Devamını Oku 29 Haziran 2011
FRENİ tutmayan kum kamyonunu kaldırıma çocuğu ile karne almaya giden babanın üzerine deviren ve babanın bu mutlu günde ölümüne neden olan sanığa üst sınırdan ceza onandı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, geçen hafta Salı günü verdiği bu kararla, sanığa alt sınırın üstünde cezaya vize verdi.
Önce Kayseri’den Ankara’ya kadar uzanan bu acı davanın bir seyrine gözatalım:
13 Haziran 2008’de, Saim Ş, Kayseri Gesi’de, keskin virajı alamayıp karşı şeride geçti. Kum yüklü kamyon kaldırıma, oğlu ile birlikte yürüyerek, karne almaya giden Mehmet A’nın üzerine devirildi. Baba, kazada hayatını kaybetti.
Birinci derece ağır kusurlu
Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Saim Ş’ye dava açıldı. Mahkeme, 30 Temmuz 2008 tarihli kararında, sanığın birinci derecede ağır kusurlu olduğu, ölenin hiçbir kusuru olmadığı sonucuna vardı. Mahkeme şu kararı verdi:
“Sanığın suç tarihinde sevk ve idaresinde bulunan ve üzerinde ağır yük tabir edilen ve aracın hızını buna göre ayarlamayı gerektiren kum yüklü ve Gesi beldesi içerisinde rampa aşağı sık virajların olduğu kesimde seyir halinde iken hazırlık tahkikatında kendisi tarafından da bildirildiği üzere fren balataları dahi eski olduğu halde hızını bu yol şartlarına göre ayarlamayarak, sağa viraja girerken, frenin tutmaması üzerine aracın sol tarafı devrildiği, sürüklendiği bu esnada çocuğu ile beraber karne almaya giden ve kaldırımda yürümükte olan maktülün üzerine doğru aracın devrildiği ve bu şekilde olayın meydana geldiği dikkate alındığında; kaza tespit tutanağı ve büunla örtüşen uzman trafik bilirkişisinin rapor içeriğindeki kural ihlalini gösterir nedenlere göre sanığın birinci derecede ağır kusurlu olduğu, maktülün ise hiçbir kusurunun kural ihlalinin olmadığı.
Ortaya çıkan tablo ışığında sanığın dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeyerek aracının hızını yol şartlarına uygun hareket ettirmeyip ayrıca aracın tamir ve kontrolünü de gözardı ederek, yola çıkıp bu şekilde kaza yapmasında taksirin yoğun olduğu, cezanın alt sınırdan ayrılmayı gerektirir yeterli neden bulunduğu dikkate alınmıştır.”
4 yıl 2 ay ceza
Mahkeme, gerekçeli kararında belirttiği gibi sanığın dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmediğini, yol şartlarına uygun hareket etmediğini, aracın tamir ve kontrolünü gözardı ederek, yola çıkmasını “yoğun taksir” kabul etti. Sanık, 3-6 yıl hapsi öngören TCK 85/1’e göre “taksirle öldürme” suçundan alt sınırdan uzaklaşılarak, beş yıla mahkum edildi. Suçu kabul etmesi takdiri hafifletici neden kabul edilerek, ceza 4 yıl 2 aya indirildi.
Yargıtay “ceza fazla” diye bozdu
Yargıtay 9. Ceza Dairesi temyizde sanığa en üst sınıra yaklaşılarak, fazla ceza verilmesini isabetsiz bularak, bozdu. Bozma kararında bakın şöyle denildi:
“İki sınır arasında temel ceza belirlenirken, suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu ve daha vahim hallerin varlığı da nazara alınmak suretiyle adalet, hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında en üst sınıra yaklaşılarak, fazla ceza tayin edilmesi isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bir üye ise mahkemenin kararının yerinde olduğunu savundu ve onanmasını istedi.
Mahkeme direndi
Yerel mahkeme ise sanığa alt sınırın üstünde ceza vermeyi gerektiren birçok neden olduğunu vurgulayarak, ilk kararında direndi. Bunun üzerine dava, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na geldi. Kurul da geçtiğimiz Salı günü dosyayı görüştü. Kurul, babanın ölümüne yolaçan sanığa üst sınıra yakın ceza verilmesini, “adalet, hak ve nesafet kurallarına” uygun buldu ve mahkeme kararını onadı.
Yazının Devamını Oku 22 Haziran 2011
DİŞ hekimliği fakülteleri doktora programlarında eğitim gören mezun diş hekimlerine, en az dört yıllık eğitimleri süresince hiçbir ücret ödenmemesi ve kadroya alınmamaları isyan ettiriyor. Bu konuda onlarca mail ve mektup aldım. Önce Ankara’da kızı diş hekimliği fakültesinde doktora yapan hukukçu bir babanın sorunun altını çizen mektubuna bir gözatalım:
Kanunda hüküm var
“Yükseköğretim Kanunu’nun 50. maddesinin d bendinde ‘Lisansüstü öğretim yapan öğrenciler kendilerine tahsis edilebilecek burslardan yararlanabilecekleri gibi her defasında bir yıl için olmak üzere öğretim yardımcılığı kadrolarından birine de atanabilirler hükmü yeralmaktadır’
Bir kısmı kadrosuz
Uygulamada diş hekimliği fakültesinde doktora eğitimi yapanların bir kısmı kadrolu bir kısmı da kadrosuz çalışmaktadır. Örneğin Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde doktora eğitimi yapanların tamamı kadroludur. Aynı işi yapan ve aynı hukuki statüde olan kişilerden bir kısmının kadrolu bir kısmının da kadrosuz çalıştırılması Anayasa’nın onuncu maddesinde öngörülen kanun önünde eşitlik ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Sınavla giriyorlar
Diş hekimliği fakültesinde doktora eğitimi yapabilmek için fakülteden yüksek not ortalamasıyla mezun olmanın yanında ÖSYM tarafından yapılan Akademik Lisansüstü Eğitim Sınavı ve Yabancı Dil sınavından yüksek puan almak, fakültelerde jüri tarafından yapılan sözlü sınavda başarılı olmak gerekmektedir.
Diş hekimliği fakültelerinde doktora eğitiminin tıpta uzmanlık eğitiminden hiçbir farkı yoktur. Diş hekimliği fakültelerinde doktora eğitimi yapan diş hekimleri tam gün mesai yapmakta hasta tedavi ederek, bizzat sağlık hizmeti sunmakta, dolayısyla da döner sermayeye katkı sağlamaktadırlar.
Hakkaniyete aykırı
Kadroların dağıtımında diş hekimliği fakülteleri ile diğer fakültelerin aynı şekilde değerlendirilmesi hakkaniyete uygun olmayacaktır. Örneğin sosyal bilimlerle ilgili fakültelerde doktora öğrenimi yapanlar haftanın belli günlerinde, belli saatlerde derslere devam etmekte diğer zamanlarda ise serbestçe çalışabilmektedirler.
Diş hekimliği fakültelerinde ise doktora eğitimi yapan ile araştırma görevlisi kadrosunda çalışan arasında gerek mesai gerekse yapılan iş bakımından hiçbir fark bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle doktora eğitimi yapanlar fiilen araştırma görevlisi gibi çalıştırılmakta, buna rağmen kendilerine ücret ödenmemekte, sosyal güvenceleri de bulunmamaktadır.
Öncelik verilsin
Masraflı ve yorucu beş yıllık eğitimden sonra diş hekimi ünvanını kazananlara en az dört yıl süren doktora eğitimi süresince hiçbir ücret ödenmemesi sosyal güvencelerin bulunmaması giderilmesi olanaksız mağduriyete yol açmaktadır. Bu nedenle 2011 yılı Bütçe Kanunu’yla Yüksek Öğretim Kurulu’nun kullanımına tahsis edilen 8 bin araştırma görevlisi kadrolarının üniversitelere dağılımında diş hekimliği fakültelerine öncelik verilmesini istiyoruz. Alın teri ve emek kutsaldır. Karşılığının verilmemesi en büyük adaletsizliktir.”
Kadro talebi
Doktora yapan diş hekimleri de aileleri de bu soruna acil çözüm bekliyorlar ve öncelikle kadro verilmesini istiyorlar. Kadro verilemiyorsa bile sosyal güvence altına alınmayı ve döner sermayeden kendilerine pay verilmesini talep ediyorlar. Meslek liselerinde staja alınan öğrencilere sigorta yaptırılırken, 08.00-16.00 saatleri arasında haftanın beş günü asistanlar gibi çalışan hasta bakan bu doktora öğrencileri hiçte haksız sayılmazlar.
Yetkililere duyurulur.
Yazının Devamını Oku 15 Haziran 2011
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu’ndan memurları ilgilendiren çok önemli bir karar çıktı. Yargıtay, güvenlik kamerası ve güvenlik görevlisi bulunmayan PTT gişesinden, bir kişinin elini uzatıp 5 bin 999 lirayı çalıp kaçması olayında kadın gişe memurunu da kusurlu buldu. Manisa’dan Ankara’ya Yargıtay’a kadar uzayan davada kadın memur, “dalgınlık tazminatı” ödeyecek. Dava dosyasına göre bakın olay şöyle gelişti:
PTT MEMURU DAVA AÇTI
Manisa’da PTT’de gişe memuru olarak çalışan Gülay A. 24 Ağustos 2007’de, ödemelerde kullanmak üzere 12 bin lira kağıt ve 427 lira bozuk para aldı. Müşteri tahsilatları sonucu para birikmesi ve yapacağı 16 bin 56 liralık ödemeyi düşünerek, yan gişedeki arkadaşına haber verip para saymaya başladı. Kalabalıktan ve gişe memurunun bu dalgınlığından yararlanan kimliği belirsiz bir kişi Gülay A’nın gişesine elini uzattı ve 5 bin 999 lirayı alıp kaçtı. Kadın memura teftiş raporu düzenlenip “uyarma” cezası verilirken, Devlet Memurları Kanunu’na göre işinde gereken gayret ve basireti göstermediği için 5 bin 999 liralık zararın yasal faziyle tahsili için dava açıldı.
Davalı gişe memuru kusuru olmadığını, parayı çalan kişinin kalabalıktan faydalanarak kaçtığını, işyerinde güvenlik kamerası ve güvenlik elemanı bulunmadığı ve yeterli güvenlik tedbiri de alınmadığını savundu. Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, 14 Nisan 2009’da, PTT’nin davasını reddetti. Kararda, davacı PTT’nin yeterli önlem almadığına dikkat çekildi ve “Yoğun bir işgününde davalının çalıştığı bölmeden kolaylıkla para alınmasında davalıya izafe edilebilecek bir kusur bulunmamaktadır. Davacı PTT yeterli önlemleri almadığı için zarara kendisi sebebiyet vermiştir” denildi. Karar temyiz edildi.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise gişe memurunun kalabalık gördüğü bir ortamda önlem almadan çok dalgın bir şekilde parayı saymaya devam etmesi “bölüşük kusur” sayıldı. Mahkemenin ret kararını bozan Yargıtay, memurun kusurlu olduğu miktarın belirlenerek, tahsiline karar verdi.
YARGITAY’DAN KARARA BOZMA
Yerel mahkeme 30 Aralık 2010’da, “Tehlikelere karşı önlem alma ve koruma sorumluluğu PTT’ye aittir. Davalı gişe görevlisinin kusuru yok” şeklindeki ilk kararında direndi. Dava Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne geldi. Kurul, 25 Mayıs’taki toplantısında Daire gibi gişe memurunun “bölüşük kusurlu” olduğuna karar verdi. Kalabalıkta vezneye uzanan eli tutması veya paraları uzaklaştırması gerekirken, bunu yapmadığı sonucuna vardı. Kurul, direnme kararını oyçokluğu ile bozdu. Bu karar üzerine, gişe memurunun önlem almaması ve dalgınlığı sonucu çalınmasına neden olduğu paranın miktarı mahkemece belirlenip, yeniden karar verilecek.
Yazının Devamını Oku 8 Haziran 2011
ANKARA eski Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’e Kayseri’de “Suç örgütü kurup yönetme, ihaleye fesat karıştırma” iddiasıyla 292.5 yıla kadar hapisle dava açıldığı geçen hafta yankı buldu. Olayın kamuoyuna yansımayan çok önemli bir boyutu var. Davaya dayanak olduğu savunulan altında verenlerin adı ve uzmanlık alanları değil numarası bulunan Bilirkişi Raporu mahkemelik oldu. Nasıl mı bakın şöyle:
“1,2 ve 3. bilirkişi” imzalı raporu veren bilirkişilerle ilgili Özdemir’in avukatı Uğur Poyraz, “Görevi kötüye kullanma, suç uydurma ve gerçeğe aykırı bilirkişilik yapmak” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Poyraz, iddianame kabul edilmeden yaptığı suç duyurusunda, şu iddialarda bulundu:
“Bilirkişilerin isimleri, sıfatları, uzmanlık alanlarının belirtilmediği, bilirkişilerin hakim tarafından yapılması gereken hukuki değerlendirmelerde bulundukları, müvekkilinin ihaleye fesat karıştırdığını belirttikleri gerçeğe aykırı bilirkişilik yaptıkları, raporu CMK hükümlerine aykırı düzenledikleri ve müvekkilinin tutuklanmasına neden oldukları.”
Başsavcılıktan takipsizliğine de itiraz
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 14 Nisan’da, bilirkişiler hakkında, “kovuşturmaya yer olmadığına” kararı verdi. Poyraz, bu karara da 9 Mayıs’ta Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nde itirazda bulundu. Kararın kaldırılıp bilirkişilere dava açılmasını istedi. “Numaralı bilirkişilerin” Adli Yargı Adalet Komisyonu’nun bilirkişi listesinde yeralıp almadıklarının tespiti de talep edildi. İlginç iddialarda bulunan Poyraz’ın itirazı da bakın şöyle:
İhbar olmadan soruşturma yok
“Bu karar içeğindeki gerekçe de literatüre geçecek kadar dikkat çekicidir. Bu kararı veren cumhuriyet savcısına göre ‘devam eden bir soruşturmada soruşturmayı yapan savcının ihbarı olmadan hukuken soruşturma yapma imkanı’ yoktur. Böyle, bir hüküm ne anayasamızda ne de meri mevzuatımızda yoktur.
Rapor yazılmadan savcı havale etti
Bilirkişi raporundaki ciddiyetsizlik tanzim ve havale tarihiyle başlamıştır. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda belirtildiği gibi 24 Haziran 2010 günlü rapor tanzim edilmeden bir gün önce yani 23 Haziran 2010 tarihinde evrakına eklenmek üzere cumhuriyet savcısı tarafından havale görmüştür.
Bilirkişiler şoför mü profesör mü?
Bu raporda görüş bildiren kişilerin şoför mü, esnaf mı, tahsildar mı, maliyeci mi, profesör mü oldukları belli olmadığı gibi isimleri ve kimlikleri de yoktur. Sadece 1,2,3 diye numaraları vardır. Biz bunların ‘bilmez kişiler olduklarını, görevi kötüye kulalndıklarını, yargıyı yanıltıklarını, Kamu İhale Yasası’na aykırı görüş bildirdiklerini, müvekkilimin tutuklanmasına neden olduklarını’ iddia ederek, suç işlediklerini haklarında soruşturma açılmasını istedik. Cumhuriyet savcılığı hiçbir inceleme yapmadan takipsizlik verdi.”
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi, Poyraz’ın itirazını kabul ederse, “Numaralı Bilirkişiler” hakkında dava açılması gündeme gelecek.
Son sözü mahkeme söyleyecek.
9 köyün öğrencisine kütüphane
50 yıldır köy öğretmenlerini yalnız bırakmayan, Köy Öğretmenleri ile Haberleşme ve Yardımlaşma Derneği, Gölbaşı’nda güzel bir projeye daha imza attı. Ankara Şube’ye bağışta bulunan avukat Tuncay Mutlu’nun adına kütüphane açıldı. Taşımacılık sistemiyle dokuz köyden öğrencilerin eğitim gördüğü Gölbaşı Oğul Bey Mahallesi’ndeki İhsan Köksal İlköğretim Okulu’na Mutlu’nun adına yaptırılan kütüphane 30 Mayıs’ta hizmete girdi. Okuldaki atıl durumdaki bir oda kütüphaneye dönüştürüldü. Kütüphaneye klima, projeksiyon aleti, bilgisayar da konuldu. Açılışı Dernek başkanı İnci Tuğ, ikinci başkan Hatice Çetin, üyeler Leman Tuğ üye ve Azime Turan ile okul yöneticileri yaptı. Eğer siz de köy öğretmenlerine ve öğrencilere destek vermek isterseniz derneğin internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Ankara Şube’nin adres ve telefonu da bakın şöyle: Ankara Onur İş Hanı Kat 7 No:175-418 33 58
Yazının Devamını Oku