◊ ‘BRUNCH’LI SERGİ AÇILIŞI
Sanat galerilerinin o tipik sergi açılışı ritüelleri geride kalıyor.
Bunun en iyi kanıtı cumartesi günü öğle saatlerinde Dolapdere’deki Pilevneli Galeri’de, Frank Nitsche’nin “Turkish Delight” isimli sergisinin açılışında yaşandı.
Açılış her açıdan farklıydı. Öncelikle cumartesi günü öğle saati seçilmişti.
Ve açılışın peşine Lucca’yla iş birliği yapılan bir de ‘brunch’ eklenmişti.
Haliyle sergiyi gezenler soluğu galerinin terasında aldı ve saatlerce galeride sosyalleşmiş oldu.
“Cumartesi bu saatte Dolapdere’ye gelen olur mu?” diye düşünüyordum ama yanılmışım.
Bir noktadan sonra içerisi hayali kalabalık olmuştu bile.
Sadece yabancı misafiri olanlar için değil; İstanbul’da son dönem ne var ne yok, neresi en sıcak nokta diye merak eden çok oluyordu.
Açıkçası yeni mekân pek az, ama yine de bugün kısa bir liste yayınlama zamanı:
∆ Arkestra: Şehrin en yeni restoranlarından. Şef Cenk Debensason’un yemekleri beğeniliyor ama aynı zamanda fiyatlar pahalı bulunuyor.
∆ Beca: Yeni nesil bar ve restoran. Birinci yılını yeni doldurdu ve halen popüler.
∆ Bebek Balıkçı: Manzarası nefis ve günün her saati doluyor. Kutlama ve iş yemeklerinin adresi.
∆ Pandeli: Mısır Çarşısı içinde. Öğleden sonra burada yemek yemek hayli moda.
∆ Monkey ve Firuze: Üst katı kokteyl bar, alt katı modern meyhane. Haliç manzaralı.
Bir araştırmacı, muhabirin birkaç yıl önce yazdığı bir yazıdan bahsedip o yazıya ulaşmak istediğini dile getiriyor.
Muhabir, parça halinde gönderilen yazı ve başlığı bir türlü gazete arşivinde bulamıyor. Sonradan anlaşılıyor ki, aslında böyle bir yazı yok, hiç yazılmamış!
Araştırmacının mailinde geçen bir cümleden “kayıp yazı”nın kaynağı anlaşılıyor: ChatGPT.
Nasıl mı?
Araştırmacı, söz konusu araştırmasında ChatGPT’den faydalandığını belirtiyor.
Yapay zekâ sistemi ChatGPT’ye yaptığı araştırmayla ilgili makaleleri soruyor.
Çıkan sonuçlardan biri de The Guardian muhabiri tarafından hiç yazılmamış olan o yazı.
Hatay’da depremzede bir toptancının üreteceği çocuk kıyafetlerini bayramlık hediyesi olarak deprem bölgesindeki çocuklara ulaştırmak istiyor.
Bunun için de takipçilerinden tek bir çocuğun bayramlık hediyesine katkıda bulunmaları için 350 lira bağışta bulunmalarını rica ediyor.
Buraya kadar her şey çok güzel ama Korel bu çağrıyı yaparken araya şu cümleleri sıkıştırıyor:
◊ “Zenginler peşinizdeyim. Takipçilerimden dekontlar geliyor, sizden de bekliyorum.”
◊“Sektörümün en sevdiği Etiler’deki restoranda bir tabak biftek 350 lira. Bir bayramlık + bir ayakkabı.”
Yani Korel kampanyasına yeterli ilgiyi göstermediğini düşündüğü iki kesime, zenginlere ve oyuncu arkadaşlarına sitem ediyor.
Aslında bu sözleri bilinçli söyleyerek kampanyaya daha çok dikkat çekmek istemiş olabilir Korel.
Bir süre sonra okulda öğrendiği sistemler ona yetmiyor ve Amsterdam’a bilgisayar okumaya gidiyor. Sonrası çorap söküğü:
Okulda hem bugünkü şirketinin kurucu ortağıyla tanışıyor hem de yapay zekayla.
Ve 2019’da yapay zekayla foto-gerçekçi dijital insan modelleri oluşturan şirketini kuruyor: Lalaland.
Musandu’nun şirketi şu sıra oldukça popüler.
Çünkü Levi’s’ın yeni kampanyasının yıldızı Lalaland ürünü bir model.
Yapay zeka tarafından üretilen bu model, bu yılın sonlarında Levi’s e-ticaret sitesinde görünmeye başlayacak.
Levi’s’ın teknoloji stratejisi başkanı Amy Gershkoff Bolles diyor ki: “Yapay zeka ile üretilen modeller tamamen insanların yerini almayacak. Bu modellere başvurmamızın nedeni çeşitlilik.”
Eski filmleriyle mi? Mesela “Sliding Doors” ya da “Âşık Shekaspeare”?
Ya da “Büyük Umutlar”?
Yoksa daha çok Goop isimli yaşam tarzı markasıyla mı aklınızda yer etmiş durumda?
Belki de bunların hiçbiri...
Çünkü Gwyneth Paltrow bugünlerde daha çok bir kayak kazası nedeniyle açılan davanın şöhretli kahramanı.
Geçtiğimiz haftanın en ilginç magazin gündemiydi bu dava.
Özellikle de Paltrow’un, davada kendisine yöneltilen “Kaza sizi nasıl etkiledi?” sorusuna verdiği yanıt bir anda sosyal medyada viral oldu.
O muhteşem yanıtı hatırlayalım:
Tam da şu sözlerin tekrarlandığı yerde:
“Sorma neden niçin, her şey yalnızlıktan, bak bak bak bak güzel bir gün ölmek için...”
Şarkı Teoman’a ait.
Epeydir dinlemiyordum, perşembe gecesi Kuruçeşme’deki Goose No.25’de çıkan Fuzuli grubu bu şarkıyı tekrar anımsatmış oldu.
Bu şarkının başı da güzeldir, şöyle der Teoman:
“Suç yok, suçlu yok
Hayat böyle anladım
Sırada, bu bölgeyi hareketlendirecek ve yeni nesil Babylon olmaya aday bir mekân var:
Frankhan.
Emre Garan’ın müzik direktörlüğünü üstlendiği performans mekânı Frankhan, Novotel’in birkaç adım gerisinde ve nisan ortası itibarıyla “Friends of Frankhan” serisiyle kapılarını açıyor.
Galataport içine sıralanmış dizi dizi mekânlar dışında bu tür bağımsız mekânların olmasını önemsiyorum.
Çünkü bulundukları bölgeyi dönüştüren esas onlar oluyor.
Müdavimleri daha gerçek, tutkulu ve yoldan geçerken uğramadığı için...
Joe bile bunu düşünemezdi
Neden tanındıklarını çözemediğim bir çift: