Ömür Kurt

Nitelikli edebiyat kültürleri birbirine bağlar

22 Ocak 2020
Yazdığı kitaplarla çocuk ve gençlerin çok sevdiği Almıla Aydın bu kez bir distopya ile okurlarının karşısına çıkıyor. “Yeryüzünde hiç kitap kalmazsa ne olur?” sorusundan yola çıkılarak yazılmış olan ‘Son Koleksiyoncu’ kitabı vesilesiyle bir araya geldiğimiz yazarla hem kitabını hem de edebiyatı konuştuk…

Son Koleksiyoncu kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Aklıma, yeni bir kitap yazmakla ilgili farklı fikirler geliyordu, ama hiçbirini yeterince ilgi çekici bulmuyordum. Sonra bir gün kızım, “Neden distopya yazmıyorsun?” dedi. Kitaplarla öylesine iç içe yaşıyorum ki, kitapsız bir dünya ne kadar korkunç olurdu, diye düşündüğüm çok olmuştur… İşte distopya ve bu düşünce birleşti, ardından Son Koleksiyoncu’nun ilk bölümü gözümde canlandı.

Neden böyle bir konu seçtiniz?

‘Son Koleksiyoncu’ yapay zekânın hâkim olduğu ve kitapların uzun zaman önce unutulduğu, büyük değişime uğramış bir dünyada geçiyor. Aslında düşününce hem yapay zekâ hem de kitapların daha az okunması günümüzün gerçekleri arasında. Ben bunu daha ileri bir noktaya, kitapların hiç bilinmediği bir yere taşıdım. Kitapsız bir dünyanın nasıl olabileceğini, diğer yandan da kitaplarla çocukların bir arada ne kadar güçlü olabileceklerini göstermek istedim. Öyle ki, sadece kendi geleceklerini değil, dünyanın geleceğini de değiştirebileceklerini...

Türk edebiyatında distopya yazmak çok tanık olduğumuz bir durum değil. Siz bu konuda bir farklılık yarattınız. Zor muydu böyle bir konuyu yazmak?

Bugün yaşadığımız dünyadan farklı düzende bir dünya oluşturma kısmı belki biraz zordu. Çünkü kitap, distopya ve aynı zamanda bilim kurgu ögeleri taşıyor. Dolayısıyla o dünyanın inandırıcı, ilgi çekici ve düzeni oluşturan bağlantıların eksiksiz olması çok önemliydi. Ancak o dünya düzenini oluşturduktan sonraki kısmını yazmak zor olmadı, diyebilirim. Kitabın sonunu, ilk bölümü yazdıktan hemen sonra belirlemiştim. Biraz bildiğim bir hedefe ulaşmak gibiydi.

Almıla Aydın

Yazının Devamını Oku

Cin Ali’nin müzesi açıldı

18 Ocak 2020
Eğitim tarihimize damgasını vuran ‘Cin Ali’ kitapları, 7’den 70’e herkesin hafızasında önemli yere sahip. Karakterin yaratıcısı Rasim Kaygusuz’un kızları, bir hayali gerçekleştirip Cin Ali Vakfı’nı kurdu. Ardından da müzesini... Nevin ve Nesrin Kaygusuz ile hem Cin Ali’yi hem de müzeyi konuştuk.

Cin Ali karakteri nasıl ortaya çıkmıştı?

Babamız, öğretmen Rasim Kaygusuz, Köy Enstitüsü çıkışlı aydın bir öğretmen olarak toplumun sorunlarına çözüm önerileri arayan bir insandı. Çocukların okumasını ve yazmasını kolaylaştırmak için ‘oyunla okuma yöntemi’ni geliştirdi. ‘Cin Ali’ kitapları da böyle ortaya çıktı.


Vakfı kurmaya nasıl karar verdiniz peki?

Cin Ali 1968’den beri sadece bir karakter değil, aynı zamanda kuşaklar arasındaki bağ. Herkesin bu kitaplara sahip çıkması ve elinden geleni yapmak istediğini söylemesi bizi vakıf kurma fikrine itti. Çünkü Cin Ali artık sadece Rasim Kaygusuz’un değil onu okuyan herkesin... Kitap fuarlarında her yaştan ziyaretçi, eski bir dostu görmenin mutluluğuyla standa geliyor.

Müze fikri nasıl ortaya çıktı?

‘Cin Ali’yi kimin yazdığı biliniyor ama hikâyesi bilinmiyor. Acaba neden kitapların adını ‘Cin Ali’ koymuş? Bu sorular bitmiyordu. Biz de müze kurup bu soruların yanıtını orada vermeyi düşündük. Müzenin kurulmasının amacı çağdaş eğitimle ilgili çalışmaları desteklemek.

Yazının Devamını Oku

Daha çok okula değil, müzeye ihtiyacımız var

15 Ocak 2020
Yazar, şair ve müzecimiz Sunay Akın, bu kez resimli bir kitap yazdı. ‘Aslanlı Yol’ adını taşıyan kitap, 7’den 70’e herkese hitap ediyor ve tarihe damga vurmuş insanların hikâyelerinden oluşuyor. “Sanatın, kitabın, aydınlanmanın yolunda yürüyen insanlar gerçek vatanseverlerdir. Yoksa dünyanın başka bir yerinde de doğabilirdik” diyen Akın’la bir araya geldik hem Aslanlı Yol kitabını hem de aydınlanma tarihimizi konuştuk.

Aslanlı Yol kitabı nasıl ortaya çıktı?

İnsanlık sekizinci kıtayı keşfetti. Bu kıta sosyal medyadır. Günümüzde bilginin ışığını insanlara ulaştırmak için sosyal medya çok önemli bir coğrafya. Ancak bizler bu coğrafyayı tüketmemeli, sömürmemeli, kirletmemeliyiz. Buraya doğru ışığı taşımalıyız. İşte bu nedenle Ali Ozan Akın’ın başında olduğu ‘İlkler’ adında bir proje hazırladık. Dinç Onur Aydın’ın yaptığı çizimlerle videolar çektik ve sosyal medyadan insanlara ulaştırmaya başladık. Türkiye öyle bir döneme girdi ki, artık yüzüncü yılları kutluyoruz. Örneğin 1919 yılı Bandırma’nın Samsun’a çıkışının 100. yılıydı, 2020 de TBMM’nin açılışının 100. yılı olacak. Böyle bir dönemde kendi aydınlanma tarihimizi insan hikâyeleri üzerinden anlatan bu projeyi hayata geçirdik. Ancak sonra hiçbir anlatının sosyal medyada kalmaması gerektiğini düşünerek burada anlattığımız öyküleri, o çizimlerle kitaplaştırmak istedik. Aslanlı Yol da işte böyle ortaya çıktı.

Bu kitabı bir çocuk kitabı formunda, ama yetişkinlerin de okuyabileceği şekilde hazırlamışsınız…

Çünkü kitabı 7’den 70’e herkesin okumasını istedim. Bu nedenle içine bolca resimler konulmasını istedim. Bu, Kutlukan Perker’in başarısıdır. Biliyor musun, ben hep bir çizgi roman kahramanı olmak isterdim. Ortaokul ve lise yıllarında çizgi romanlar hazırlardım. Çizgiye karşı böyle bir ilgim vardı. Hatta imza günlerimde bile hâlâ kitaplarımı imzalarken sayfanın boşluklarına gemiler, yıldızlar çizerim. Resimli bir kitap benim hayalimdi. Çok sevinçliyim çünkü benim de artık bir çizgili kitabım var.

Peki, kitapta kimlerin öyküleri var?

Örneğin, Taksim Cumhuriyet Meydanı’ndaki Cumhuriyet Anıtı’nın yapımında çalışan ilk kadın heykeltıraşımız Sabiha Ziya var. Çok çok önemli bir isimdir. Bir kadın başarısıdır Sabiha Ziya. Taksim Cumuriyet Anıtı’nın cephelerinde iki tane kadın maskı vardır. Biri peçeli, diğeri peçesi kalkmış kadın… Yani biri Cumhuriyet öncesi diğeri Cumhuriyet sonrasının kadını. Cumhuriyet sonrasının kadını, hayatta kendine bir yer bulabilen, üreten, çalışan o alanlarda kendine bir kimlik edinen kadın. İşte o Sabiha Ziya’dır. Sonra Anıtkabir’in hikâyesi var. Anıtkabir’e giderken aslanlı yoldan yürürüz. Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikasıdır bu. Çünkü Atatürk, Fransa’da Hitit uygarlığı konusunda araştırma yapan bir dergi çıkarttırmıştır bilim insanlarına… O çalışmalara katkıda bulunmuştur. Çünkü Cumhuriyet, bizden önce bu topraklarda yaşayan uygarlıklara aidiyet duygusuyla bağlıdır. Yani biz bu topraklarda kiracı değil, toprak sahibiyiz. Bu yüzden Atatürk’e giderken Anıtkabir’de Hitit aslanlarının arasından geçeriz. Kitabın adı da bu nedenle Aslanlı Yol.

Yazının Devamını Oku

Evde anne-baba sosyal medyada arkadaş

11 Ocak 2020
Ebeveynler çocuklarını sosyal medyada takip etmek, onlarla bu alanda da iletişimde olmak istiyor. Çocuklarsa bırakın takipleşmeyi, paylaşımlarının aile üyeleri tarafından ‘beğen’ilmesine bile tahammül edemiyorlar. Nasıl bir orta yol bulunacak? Psikolog Serap Duygulu’ya sorduk.

Çocuklar kaç yaşında sosyal medya hesabı açabilirler?
Yasal sınır 13 yaş. Ancak fizyolojik ve psikolojik gelişim süreçlerini de dikkate almak gerek. Her çocuğun gelişim süreci farklı olmakla beraber genel işleyişe göre 12-14 yaşlar ergenliğe geçiş olarak biliniyor. Bu yaşlara kadar ebeveynlerin çocuklarla iyi bir iletişim kurabilmiş olmaları önemli. Ergenlik döneminde çocuğun önünde sağlıklı rol model olabilecek ebeveynler yoksa çocuk farklı yönlere savrulabiliyor ve yanlış modeller belirleyebiliyor. O nedenle bir çocuğun sosyal medyada bir hesaba sahip olması için 12-13 yaşını bitirmiş, ergenlik sürecine girmiş ve ailesiyle de iyi bir iletişim kurmuş olmasına dikkat edilmesi lazım.

“Paşam, prensesim” etiketlenmeye yol açar
Oysa daha doğar doğmaz çocuğuna hesap açanlar var...
Ne yazık ki... O hesaplardan çocuğun ağzıyla paylaşım yapan anne-babalar görüyoruz. Bu durum, çocuğu onun adına hazır edilmiş bir sanal kimliğe yerleştirmek anlamına geliyor. Üstelik çocuğun henüz bilinçli olmadığı dönemlerine ait paylaşımlar gelecekte son derece olumsuz sonuçlara yol açabilir.
Ebeveynler çocuklarıyla sosyal medyada arkadaş olmalı mı?

Yazının Devamını Oku

Bırakınız uyumsuz bırakınız başarısız olsunlar

4 Ocak 2020
Eğitimci-yazar Şafak Altun, ‘Doğanın İnovasyonu – Yenilik İçin Doğadan İlham Al’ kitabında ebeveynlere yol haritası çiziyor, inovatif çocuklar yetiştirmenin püf noktalarını açıklıyor. “Uyumsuz olmak iyidir” diyen Altun’la kitabını konuştuk.

◊ İnovasyon sözcüğünden ne anlamalıyız?

Örneğin bir elimize sıradan bir yapıştırıcı, diğer elimize bir ruj alalım. Rujun döndürülerek çalışma tarzını yapıştırıcıyla bir araya getirdiğinizde, döndürülebilen yapışkan ortaya çıkıyor. İşte bu inovasyondur.

İnovasyon neden önemli peki?

20-30 yıl içinde şu an yaptığımız mesleklerin yüzde 40’ının kaybolacağı düşünülüyor. Şimdiye kadar hiç adını duymadığımız yeni yeni meslekler ortaya çıkacak. Öyle bir teknolojik yapıdan geçiyoruz ki yapay zekâ, robotlar, kod yazılımı ve daha pek çok yenilik, gelecek kuşakların bilmesi zorunluluk olan beceriler haline gelecek. Çocuklarımızı bu yeni döneme uyumlu yetiştirebilmemiz için de inovasyona ihtiyacımız var.

Çocukları nasıl inovatif yetiştiririz?

Duygu temelli bir eğitime yönelmemiz gerekiyor. Yüzlerce yıldır benimsediğimiz bilgi temelli eğitim artık yeterli değil. Gelecekte robotlar tüm bilgiyi sağlayacak ama spor, müzik, ekip çalışması, hayal gücü gibi duygu temelli alanlarda yine insana ihtiyaç olacak. Burada önemli olan çocukların bilgiden çok o bilgiyi nasıl kullanacaklarını bilmeleri. Bu nedenle çocukların uyumsuz olması gerekiyor.

Ne demek ‘uyumsuz’ olmak?

Bizler çocukların topluma uyumlu olmasını istiyoruz. Söz dinleyen, büyüklerinin söylediklerini harfiyen yapan çocukları; bağımsız, meraklı, yaramaz çocuklara tercih ediyoruz. Oysaki uyumlu olmak demek herkes gibi olmak demek aslında. Farklı ve yenilikçi fikirleri ortaya çıkaran çocukların çoğu aslında ‘uyumsuz’ veya ‘yaramaz’ diye adlandırdığımız çocuklar. Galilei Galileo da bir uyumsuz, Steve Jobs da bir uyumsuz. Başarı, izafi bir şey. Zamana, döneme, şartlara göre değişebilir. Üstelik öğretici olan başarı değil, başarısızlıktır. Çocukların deneme isteğine destek olmalı, başarısız ola ola ve başarısızlıktan ders ala ala geleceğe ulaşmalarına yardım etmeliyiz.

Yazının Devamını Oku

Türkiye, çocuklar konusunda tercihini yapmalı

28 Aralık 2019
Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen Çocuk ve İlk Gençlik Kitapları Forumu her çevreden yazar, yayıncı ve okurun katılımıyla oldukça renkli bir organizasyon oldu. Öncelikle bakanlığın çocuk ve gençlere eğilmiş olması, herkesin düşüncesini rahatça ifade etmesi takdire şayandı. Çocuk Vakfı'nın kurucularından Mustafa Ruhi Şirin'in "Türkiye, çocuklar konusunda tercihini yapmalı" cümlesi toplantının özeti gibiydi.

Türkiye’de çocuk yazını her ne kadar ilerlemiş olsa da bu alan hızlıca kirlenmeye de açık. Kimi çevreler çocuklara kitap yazmayı ‘kolay iş’ gibi görüyor, kimileri ise bir 'kariyer basamağı' sayıyor. İlginç bir fikir bulunca çocuklara yazmanın ‘çocuk oyuncağı’ olduğunu düşünüyor. Oysaki çocuklar için yazmak çok ciddi bir uğraştır ve adanmışlık gerektirir.

Bu çerçevede elbette ki ‘iyi kitap’ ile ‘kötü kitap’ ayrımı da çok önemlidir. Benim Forum’da yapılan konuşmalarda asıl dikkat kesildiğim konulardan biri de buydu. Ambalajı güzel her kitap ‘iyi kitap’ mıdır?

Konuşmacılardan bazıları ısrarla “Psikologlar kitapları denetleyemez” görüşünü savundu. Elbette ki bu haksız bir görüş değil. Ancak yazarlar da biraz psikoloji okuyarak, ‘çocuğa görelilik’ kavramını düşünerek yazsa olmaz mı? Belki de ben uzun yıllardır aile-çocuk yazıları yazdığımdan, sık sık uzmanlarla bir araya geldiğimden çocuk psikolojisi bilmenin çok önemli olduğunu düşünüyor olabilirim. Ancak psikoloji bilmek, edebiyatı kısırlaştırmaz, aksine zenginleştirir. Çünkü edebiyatı zenginleştiren aslında sözcükleri kullanma becerisi ve derinliğidir. Her türlü anlam, sözcüklerin kıvrak kullanımıyla mükemmel ifade edilebilir.

Söyleşi sırasında “Kitapların çocuklara zarar vereceğine inanmıyorum” görüşünü öne sürenler de oldu. Merak ediyorum kitapların çocuklara yarar sağlayacağına inanılıyor da zarar verebileceğine neden inanılmıyor? ‘Çok yönlü okuma’ ile ‘tek yönlü okuma’ arasındaki farkı bile düşünmeden böylesine hızlı hükümler aslında sadece çocuklara değil, edebiyata da zarar verebilir. Sonuç olarak ne söylediğimiz önemlidir. İster bir kitapta, ister bir çizgi filmde, ister bir resimde… Bunu anlamak için de medya okuryazarlığı bilmek gerekir. Bugün bir çocuk çizgi filmden, bilgisayar oyunundan veya televizyon dizisinden olumlu veya olumsuz etkilenebiliyorsa, kitaptan da pekâlâ olumlu veya olumsuz etkilenebilir. Kaldı ki, edebiyat iyiliğe hizmet etmeyecekse neden var? Bu karmaşık ve sorunlarla dolu dünyaya çözüm üretmeyecekse, umut olmayacaksa neden var? Çocuk kitapları iyilik için yazılmalıdır.

Çocuk ve İlk Gençlik Kitapları Forumu iki gün sürdü ve oldukça etkileyici konuşmalar oldu. Ben de gerçekten öneri sunan, kayda değer konuşmalardan önemli olanları ise sizin için derledim.

ÇOCUK KİTAPLARI YÜKSEK BİR SORUMLULUĞU GEREKTİRİR

Yazar Yalvaç Ural çocuk edebiyatı yazarlarına yönelik bir konuşma yaptı ve dikkate değer cümleler kurdu: “Çocuk edebiyatı, yazarların sorumsuzca yazdığı, parasını verip kitap bastırdığı, edebiyatı bir kazanç kapısı olarak gördüğü bir alan olmamalıdır. Çocuk kitapları yüksek bir sorumluluğu gerektirir. Son zamanlarda çocuklara şiddet, gerilim, aksiyon ve korku dolu kitaplar sunuluyor. Çocukları popüler kültür ögelerinden kurtarmamız lazım.”

Akademisyen yazar

Yazının Devamını Oku

Anne-babalar da masal anlatırken eğlenebilmeli

21 Aralık 2019
Düzenlediği etkinlikler ve kitaplarıyla Türkiye’de ‘yetişkinler için masal’ furyasını başlatan Judith Malika Liberman, bu kez çocuklar için bir kitap yazdı. ‘Önce Hayal’de bir terzinin öyküsünü anlatan Liberman: “Masal, hayal kurmaya bir davettir. Yaşadığımız rasyonel dünyada bize nefes aldırır. Kulağımıza ‘Başka neler mümkün olabilir’ diye fısıldar. Bence masallar sadece çocuklar için olmamalı, ailece paylaşılmalı.”

Bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Eşimle birlikte kızımıza ilk doğum gününde hediye almak yerine onunla tutkularımızı ve yeteneklerimizi paylaşmak istedik. Eşim yönetmen, ben de masalcıyım. O, kızımıza ilk yılının filmini yaptı, ben de bir masal kitabı yazdım. Üstelik bu kitapta hem kızım hem de benim terzi dedem Jozef bir karakter olarak yer alıyor. Yani bir nevi ona nasıl bir aileye katıldığını anlatmanın bir yolu oldu.

Daha önce yetişkinler için masallar yazmıştınız, ilk kez çocuklar için yazdınız. Hangisi daha zor?

Çocuklar için daha az kelimeyle yazıyoruz, o nedenle her kelime katbekat önemli hale geliyor. Ayrıca biliyoruz ki çocuk bir masalı sevince birçok kere okur, dinler. Kitabım çıkalı daha bir hafta oldu ve geçen hafta sonu bir etkinlik yapıp masalı anlattığımda çocuklardan birinin benimle beraber ezbere anlattığını fark ettim. Yazacağınız cümlelerin bir çocuk tarafından ezberleneceğini bilirseniz her kelimeyi iyi seçmek istersiniz. Bir de çocuk kitapları genellikle yüksek sesle okunuyor. O yüzden cümlelerin ritmi, ses, art arda gelen kelimelerin uyumu daha önemli oluyor.

Bu kitabı okuyan çocukların ne hissetmelerini arzuluyorsunuz?

Kızıma kitap yazmaya karar verdiğimde kendimi çok ilginç bir soruyla baş başa buldum: Hayatı boyunca benden çok masal dinleyecek kızıma ilk hangisini anlatmayı ve bu masalın ona nasıl bir mesaj vermesini isterim? Aklıma çok konu geldi; paylaşım, cesaret, değişim... Ama sonunda ona hayalden bahsetmek istediğimi fark ettim. Hayallerine inanırsa dünyada fark yaratabileceğini bilsin istedim.

Çocuklar neden masal okumalı veya dinlemeli?

Yazının Devamını Oku

İnternette yazıyorsa doğru mudur?

14 Aralık 2019
Bilgi kirliliğinin hızla arttığı dijital çağda çocuklar sosyal medyada izlediklerinin veya internette gördüklerinin doğruluğunu nasıl ayırt edecek? Gazeteci Alp Gökalp’le çocuklar için kaleme aldığı medya okuryazarlığı kitabını konuştuk.

Bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
- Gazetecilik eğitimi aldım ve medya okuryazarlığının ne kadar önemli olduğunun çok uzun yıllardır farkındayım. Bu nedenle, öncelikle çocukların gördüğü, izlediği veya okuduğu her şeyin gerçekliğini sorgulaması için bu kitabı hazırladım.
◊ Medya okuryazarlığı nedir?
- En basit tanımıyla, medya iletilerini anlama, sorgulama ve analiz etme becerisine sahip olmak demek. Medyadan bize ulaşan iletiler, görsel ve işitsel olarak karmaşık bir dil kullanıyor; yolumuzu bulmak için bu dili doğru okuyabilmek gerekiyor. Bir iletideki anahtar düşüncelerin farkına varmak, farklı düşünceler arasındaki bağlantıyı kurmak, uygun soruları nasıl soracağını bilmek, sorulara yanıtlar oluşturabilmek, yanlışlıkları fark edebilmek medya okuryazarlığının en temel başlıkları.

Her saniye 11 yeni
sosyal medya hesabı açılıyor

Yazının Devamını Oku