Paylaş
Son Koleksiyoncu kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Aklıma, yeni bir kitap yazmakla ilgili farklı fikirler geliyordu, ama hiçbirini yeterince ilgi çekici bulmuyordum. Sonra bir gün kızım, “Neden distopya yazmıyorsun?” dedi. Kitaplarla öylesine iç içe yaşıyorum ki, kitapsız bir dünya ne kadar korkunç olurdu, diye düşündüğüm çok olmuştur… İşte distopya ve bu düşünce birleşti, ardından Son Koleksiyoncu’nun ilk bölümü gözümde canlandı.
Neden böyle bir konu seçtiniz?
‘Son Koleksiyoncu’ yapay zekânın hâkim olduğu ve kitapların uzun zaman önce unutulduğu, büyük değişime uğramış bir dünyada geçiyor. Aslında düşününce hem yapay zekâ hem de kitapların daha az okunması günümüzün gerçekleri arasında. Ben bunu daha ileri bir noktaya, kitapların hiç bilinmediği bir yere taşıdım. Kitapsız bir dünyanın nasıl olabileceğini, diğer yandan da kitaplarla çocukların bir arada ne kadar güçlü olabileceklerini göstermek istedim. Öyle ki, sadece kendi geleceklerini değil, dünyanın geleceğini de değiştirebileceklerini...
Türk edebiyatında distopya yazmak çok tanık olduğumuz bir durum değil. Siz bu konuda bir farklılık yarattınız. Zor muydu böyle bir konuyu yazmak?
Bugün yaşadığımız dünyadan farklı düzende bir dünya oluşturma kısmı belki biraz zordu. Çünkü kitap, distopya ve aynı zamanda bilim kurgu ögeleri taşıyor. Dolayısıyla o dünyanın inandırıcı, ilgi çekici ve düzeni oluşturan bağlantıların eksiksiz olması çok önemliydi. Ancak o dünya düzenini oluşturduktan sonraki kısmını yazmak zor olmadı, diyebilirim. Kitabın sonunu, ilk bölümü yazdıktan hemen sonra belirlemiştim. Biraz bildiğim bir hedefe ulaşmak gibiydi.
Almıla Aydın
Son Koleksiyoncu, yeryüzünden kitapların yok olması korkusundan ortaya çıkmış. Böyle bir korkunuz mu var?
Gerçek dışı gibi geliyor belki ama aslında içten içe var galiba. Düşüncesi bile yaşamı koskocaman bir boşluğa dönüştürüyor.
Türkiye’de çocukların edebiyata bakışı nasıl sizce?
Edebiyata temkinli yaklaşıyorlar, sanki edebiyattan çekiniyorlar. Ancak okumaya başladıktan sonra hiç de öyle olmadığını anlayıp çok da seviyorlar. Kimi sohbetlerimizde, okudukları bir kitaptan söz ederken, o kitabın aslında edebî bir eser ya da klasik olduğunu söylediğimde şaşırıyorlar meselâ. Bence ilk adımı attırmak önemli, sonrası kendiliğinden geliyor.
Son zamanlarda edebi derinlikten uzak kitaplar da okuyoruz. Çocuklar için yazmak kolay bir iş değil, ama sanki kolaymış gibi bir yaklaşım var. İyi edebiyata ulaşmak için neler gerekir? Neler söylemek istersiniz?
Size katılıyorum. Söz konusu çocuklar olunca hem yazmak zorlaşıyor hem de dikkat edilmesi gereken noktalar artıyor. Okudukları her cümle, hayal güçleriyle birlikte beyinlerini de besliyor. Aslında bu, biz yazarlara büyük bir sorumluluk yüklüyor. Duygusal, kavramsal, dilsel ve hatta kişisel gelişimlerinde kitapların oldukça önemli bir rol oynadığını unutamayız. Yaşlarını, anlama ve kavrama seviyelerini göz önüne almadan zaten çocuklar için yazılamaz. Başka önemli bir nokta ise çocukların asla hafife alınamayacağı... Çünkü yetişkinlerden daha hızlı düşünüyor, yetişkinlerin kalıplaşmış bakış açılarının dışına çıkıyor, üstelik daha zor beğeniyorlar. Hitap edilen yaş grubunun ilgi alanları, sorunları ve kaygıları da göz önüne alınmalı elbette. Sadece yazarlar değil, kitap seçiminde çocuklarının yanında olan aileler de bunlara dikkat ettiklerinde nitelikli olmayan yayınlardan uzaklaşılacağını düşünüyorum.
Sizce bir insanın hayatında edebiyat neden gereklidir? Çocukların edebiyatı sevmesi için neler gerekir?
Edebiyat insan kültürünün doğasında, temelinde yatıyor. Nitelikli edebiyat ürünleri aslında salt bir ülke kültürünü temsil etmekten çok daha fazla şeye hizmet ediyor. Bir duyguyu, düşünceyi, olayı evrensel kılıyor ve herkes için dokunulabilir, ulaşılabilir hâle geliyor. Mesela klasik eserler... Dünyanın her köşesindeki insanlar birbirinden habersiz aynı hissi ve düşünceyi yaşayabiliyor. Bu da insanlığı kültürel ve düşünsel anlamda birbirine bağlıyor. Bundan daha kuvvetli bir yapıştırıcı olabilir mi? Edebiyat ayrıca sınırsız bir evren, zengin bir dil, derin bir hayal dünyasının kapılarını aralayabiliyor. Muhakemeler ve sentezler yoluyla barış iklimini savunuyor. İnsanın hayata ve dünyaya ait olan her şeye dair bakış açısını geliştiriyor. Kendini tanımasını sağlıyor. İnsanı hiç görmediği yerlere, bilmediği hayatlara taşıyabilen, geçmişe ve geleceğe bağlayan daha müthiş bir araç yok! Üstelik insanı iyileştiriyor. Çocuğun zengin bir hayal dünyası edinmesine olanak tanırken kimi zaman da somut gerçekliği algılamasını sağlıyor.
Ben kendi adıma, çocuklara edebiyatı sevdirmek için eğlenceli bir dil kullanmaya, merak uyandıracak ve heyecan dozu yüksek kurgular oluşturmaya çalışıyorum. Kimi kitaplarımda edebî eserlerle yazarları baş köşeye yerleştiriyorum; onları daha yakından tanısınlar diye... Çünkü tanıdıkça satırlar arasında kendilerini buldukça edebiyatı sevmemeleri zaten mümkün değil.
Çocuklarının okuryazar olmasını isteyen ailelere önerileriniz neler?
Aileler öncelikle kendileri örnek oluşturmalı. Okumayan bir ebeveynin, çocuğuna kitap okuması için ısrar etmesinin nasıl bir etkisi olabilir ki! Ebeveynin hayatında kitap varsa kitap sevgisi doğal olarak çocuğuna da geçiyor. Okudukları kitaplar hakkında çocuklarıyla sohbet edebilirler, özellikle ilginç buldukları kısımları onlarla paylaşmalarını isteyebilirler. Çocukları çok küçük yaşlarda, hatta daha bebekken -yumuşak kitaplarla başlayarak- kitaplarla tanıştırmak, evde mümkün olduğunca kitaplara yer ayırmak da kitapları, çocukların hayatlarının bir parçası hâline getirecektir. Kütüphanelere gidilebilir, böylece çocuk çok sayıda ve farklı türde kitabı bir arada görmüş, sayfalarını karıştırma fırsatı bulmuş olur.
Almıla Aydın, Son Koleksiyoncu, Altın Kitaplar, 200 sayfa, 28 TL
Paylaş