Özellikle ninelerin ve dedelerin baktığı çocuklar, oyunlarda hep kazandırılıyor.
Oyun oynamak, bu sırada kazanmak ve kaybetmek çocuklar için neler ifade ediyor?
Serap Melek Kılıç (Psikoterapist, çocuk psikoloğu): Çocuklarımız, yetişkinlikte hayata karşı takınacakları tavrı ve ortaya koyacakları karakteristik özellikleri özellikle okulöncesi dönemde kazanmaya başlıyor. Dünyayı koca bir oyun bahçesi olarak algılayan ve hayatı oyun oynayarak keşfeden çocuklarımızın oyun oynama yaşantısına yükledikleri anlam, geleceğe yönelik atılmış büyük
bir adım halini alıyor.
Prof. Dr. Müdriye Yıldız Bıçakçı (Ankara Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü): Kaybetmeyi öğrenmek, çocuk için kimi zaman zorlu bir süreç olabilir. Çocuklar ancak yaşamın onlara getirdiği olumlu-olumsuz her durumun üstesinden gelme becerisini kazandıklarında sağlıklı bireyler haline gelebilir. Bir çocuğun her oyunu sürekli kazanmasının sağlanması, onun olumsuz duygularını tanıma ve yönetme, diğer insanlara ilgi ve özen gösterme, olumlu ilişkiler kurabilme ve zorlayıcı durumlarla baş edebilme becerilerini olumsuz etkileyebilir.
Çocuğun hayatta kazanmanın da kaybetmenin de olduğunu öğrenmesi neden önemli?
Prof. Dr. Müdriye Yıldız Bıçakçı: Çocukların, okulda herhangi bir oyunu kaybettiği, sınavda arkadaşlarından daha düşük not aldığı durumlarla başa çıkabilmeyi öğrenmeleri gerekir. Çünkü değişen ve gelişen dünyada çocukların değişime ve zorluklara karşı uyum sağlama becerileri, yaşam becerilerinin temelini oluşturur. Kaybetmeyi bilmek çocukların yaşamda daha bağımsız hareket edebilmelerini, problemlere çözüm bulabilmelerini, güçlü ve geliştirilmesi gereken yönlerini (özfarkındalık) fark etmesini sağlar. Bunlar gelecekteki çalışma alanlarındaki başarıları açısından önemlidir.
Serap Melek Kılıç:
Squid Game dizisini izleyen çocuklarla nasıl konuşmak gerek?
Psikolog Dr. Serap Duygulu: Özellikle ilkokul seviyesindeki çocuklara izletilmemesi gereken bir dizi. Soyut işlemler döneminin başlangıcı olan 11 yaş öncesi çocukların izlemesi bazı olumsuz sonuçlara yol açabilir. Çocukların hayali ve gerçek olaylar konusunda henüz net bir bilişe, anlayışa sahip olmadıkları ilkokul düzeyinde izledikleri, duydukları hemen hemen her şeyin etkisi altında kalabilirler. Burada yine en büyük sorumluluk anne babalarda. Çocukların dijital ayak izlerini çok iyi takip etmek durumundalar. Arkadaşları vasıtasıyla ya da merak edip diziyi izleyen çocuklarda bazı kaygı bozuklukları, korkular, uyku bozuklukları ortaya çıkabiliyor. Çocuklar eğer diziyi izlemişlerse, bunun çocuktaki etkilerini ve davranışlarındaki değişiklikleri gözlemlemek gerekiyor. Çocuğun soruları varsa bu soruları anne babaların mutlaka açık ve anlaşılır şekilde yanıtlamaları çok önemli. “Bu dizi, senin yaşında bir çocuk için uygun değil, bir takım yanlış, olumsuz, şiddet içeren görüntüler olduğu için izlemeni istememiştik. Bu dizide anlatılanlar gerçek hayatta olmayacak olaylar. Oyunlar insanların eğlenmesi için oynanır, sonunda başkalarına zarar vererek para kazanılan şey, oyun değildir. İzlediğin görüntüler üzerine konuşmalıyız” şeklinde kısa bir konuşmayla çocuğun diziden ne şekilde etkilendiği, aklında nelerin kaldığı ve davranışlarının değişip değişmediği dikkatle gözlenmelidir. Bu konuşma sırasında da amacın çocuğu gerçekten dinlemek ve anlamaya çalışmak olduğu unutulmamalıdır.
Doç. Dr. Yavuz Samur: 18 yaşından küçük çocuklarınızın içinde şiddet, cinsellik, yoğun bir şekilde kan, ölüm olan bir filmi izlemeleri doğru değil. Peki ya izlediyse ya da izlemesine izin verildiyse ne yapacağız? Örneğin farkında olmadan yanlışlıkla korku filmi açtınız ve izlemeye başladınız. Olur ya, fark etmemişsinizdir ve hadi izleyelim demiş ve hep birlikte izlemeye koyulmuşsunuzdur. Sonra o korkutucu sahne gelir ve siz korkmazken çocuğunuz o korku sahnesinden olumsuz bir şekilde etkilenir. Bundan sonra artık kendisi yalnız kalmak istemez, kendisi tuvalete gidemez, kendisi uyumak istemez, vs. değil mi? Bu durumda her ne yapmanız gerekiyorsa, çocuğunuz Squid Game gibi dizileri izledikten sonra da benzer şeyleri yapmanız gerekiyor aslında. Çünkü bu artık sadece çocuğun kendi problemi olmaktan çıkmış ve sizin ortak bir probleminiz haline dönüşmüştür ve bu problemi en kısa zamanda ve en doğru şekilde çözmeniz gerekir.
Okulda çok yaygın şekilde konuşuluyor dizi. Öğretmenler bu konuda nasıl uyarılarda bulunmalı?
Psikolog Dr. Serap Duygulu: Öğretmenlerin tutumu çok önemli. Mutlaka okul içinde diziyi izleyen, arkadaşlarına anlatan ve diğer çocukları da diziyi izlemeye yönlendiren çocuklar olacaktır. Ne yazık ki dizide oyunun herhangi bir aşamasındaki başarısızlık vahşi bir şekilde cezalandırılıyor. Çocukların kafasında bu durumun bir oyun olarak görülmesi ve kendi aralarındaki oyunların sonunda da kaybeden çocukların diğerleri tarafından şiddetle cezalandırılması gibi bir eylem ortaya çıkabilir. Buna benzer durumlar görüldüğü için bazı Avrupa ülkelerinde dizi yasaklanmış durumda. Öğretmenlerin çocukların yaşına ve bilişsel gelişimine uygun şekilde bu diziyi izlemenin sakıncalarını anlatması çok önemli. Oyunların bu şekilde sonlanmayacağını, hiçbir oyunun kazansak da kaybetsek de cezalandırılmayla bitmeyeceğini çok iyi açıklamak gerekiyor. Mümkünse okuldaki tüm öğretmenlerin ortak bir dil kullanması çok yararlı olur.
Anne babalara önerileriniz neler?
Psikolog Dr. Serap Duygulu:
Her çocuğun gelişim düzeyi farklıdır kuşkusuz ama küçükler genelde büyüklerin etkisinde kalabiliyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Cemre Becer (Çocuk gelişimci, oyun terapisti): Kardeş ilişkileri, sosyalleşmenin en önemli sürecidir ve çocuğu arkadaş ilişkilerine hazırlar. Büyük kardeşler küçük kardeş için rol model oluyor, dolayısıyla büyük kardeş hep ‘etkileyici’ durumunda.
Özlem Seferinoğlu Set (Uzman klinik psikolog): Her çocuğun gelişim düzeyi farklı olduğu için oynadıkları oyunlar, keyif aldıkları çizgi filmler birbirinden ayrışır. Örneğin 8 yaşındaki kardeşin izlediği çizgi filmle 4 yaşındakinin izlediği aynı değildir. Birinde kullanılan dil, imgeler, senaryo daha hızlı akarken ötekinde daha yavaş ve sadedir.
Küçüğün, büyük kardeşin etkisi altında kalması neye sebep olur?
Cemre Becer:
Şakalaşmak çok doğal... Ama çocuklar şakalaşmayı hep dozunda tutabiliyor mu?
Gizem Gezer (Psikolog): El şakaları veya sözel şakalar, çocuklar arasında kimi zaman akran zorbalığına veya fiziksel kazalara kadar giden durumlara sebep olabiliyor. Şakalaşma birinin özgüvenine zarar vermiyorsa, onu yermiyorsa, incitmiyorsa ve iki taraf da gülüp eğleniyorsa güzeldir. Fiziksel özellikler üzerinden şakalaşmak özgüveni zedeler. El şakasına
maruz kalan çocuk özellikle sınıf gibi kalabalık ortamlarda kendini kötü hisseder.
Nihan Yüksel (Çocuk gelişimi uzmanı): Şakalaşmak bir eğlence biçimi, ancak sınırları bilmek gerek. Eğer başkalarına duygusal veya fiziksel zarar vermeye başlıyorsa orada şakalaşma biter, zorbalık başlar. Günümüzde popüler sosyal medya mecralarında genç insanların bile şakalaşmak adına tehlikeli davranışlarda bulunduğu videolar görebiliyoruz.
Şakalaşmakla ilgili çocuklara ne söylemek gerek?
Nihan Yüksel: Şakalaşmayla ilgili ne söylediğimizden çok ne yaptığımız aslında daha büyük bir etkiye sahip. Model olmak, şakalarımızda kaba, argo ifadeler içermeyen cümleler kullanmak, fiziksel şakalaşmalardan olabildiğinceye kaçınmak oldukça kıymetli. Çocukların mizah anlayışlarının oluşmaya başlamasıyla, çok erken yaşlarda, şakalar da çocuğun hayatında yer edinmeye başlar. Örneğin, 4 yaşında bir çocuğa şaka amaçlı “Seni çirkin!” dediğimizde bunu soyut olarak değil de tüm somutluğuyla algılaması çok olası. Çocuk böyle bir şakaya maruz kaldığında muhtemelen kendini oldukça üzgün hisseder ve bunu insanların güldüğü bir şaka olarak kodlayıp şakalaşmaya istemeyeceğimiz bir anlam yükleyebilir. Öte yandan istenmeyen davranışın tam tersi olarak istediğimiz davranış sergilendiğinde odağımızı buna çekmek, bunun konuşmaya değer olduğunu göstermek de çocuğun istenilen davranışı sergileme eğilimini arttıracaktır.
Gizem Gezer:
Çocuklarda marka takıntısı olduğu nasıl anlaşılır?
Prof. Dr. Neriman Aral (Ankara Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü): Aslında markaya yönelmek yanlış bir durum değil. Eğer çocuk, takıntılı olduğu markaları yaşam biçimi haline getiriyor, istediği markadaki ürüne ulaşmak için yoğun bir istek duyuyor ve isteği karşılanmadığında mutsuz oluyorsa sorun başlıyor.
Marka takıntılı çocukların ihtiyaçları karşılanmazsa ne olur?
Prof. Dr. Neriman Aral: Aslında çocuklar istediği markalı ürüne sahip olduğunda kısa süreli bir mutluluk yaşar. Sonra başka bir markalı ürünü istemeye başlar.
Uzman psikolog Ufkun Dikmen: Sürekli tüketmek çocukları doyumsuz yapar. Ebeveynler çocuklarının aşırıya kaçan istekleri karşısında yetersizlik ve suçluluk hissedebilirler. Ancak kendi suçluluk duygumuz üzerinden çocuğumuzla iletişim kurmamız doğru değil.
Marka takıntısı çocukları nasıl etkiliyor?
Prof. Dr. Neriman Aral:
Ders başarısının görme sağlığıyla nasıl bir ilişkisi var?
Prof. Dr. Halil İbrahim Altınsoy (Göz hastalıkları uzmanı): Türkiye’deki her üç çocuktan birinin görme bozukluğunun olduğu gerçeğini kabul edersek sorunun farkında olmayan ailelerin “Çocuğumun okul başarısı çok düşük!” serzenişinin doğru olmadığını anlamış oluruz. Çoğu zaman çocuğun görme sorunundan dolayı beklenen başarıyı gösteremediğini anlıyoruz. Eğer gerekli önlemler alınmazsa ilerleyen yıllarda tedavisi daha güç olan ‘göz tembelliği’ oluşabilir. Bu nedenle doğumdan hemen sonra ilk göz kontrolü yapılmalı. 6-12 aylık dilimde tekrar edilmeli. Okul süresince de düzenli olarak kontrole gidilmeli.
Bayram Deleş (Ardahan Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü): Çocuk gelişiminde kişilik özellikleri, zihinsel ve fiziksel sağlıkla bağlantılı olarak gelişir ve şekillenir. İlk zamanlarda iri ve az olan yazılar zamanla küçülür ve yazı miktarı artar. Özellikle öğrenilen bilgilerin yüzde 80’i görme duyusu sayesinde gerçekleşir. Sağlıklı görme her çocuğun sosyal gelişimi, okul başarısı ve esenliği için kritiktir. Görme sorunuyla odaklanma, okuma, yazma ve el-göz koordinasyonu sorunları da ortaya çıkabilir. Bu durum çocuğun derslerde algılama bozukluğu yaşamasına, okumayı geç öğrenmesine ve derslere karşı isteksiz olmasına neden olabilir. Yaşıtlarının da dünyayı kendisi gibi görmekte olduğunu varsayan çocuk görme bozukluğu yaşadığının farkına varamaz. Bu duruma bağlı olarak sınıf içindeki eğitsel faaliyetleri takip edemediği için hiperaktif, tembel veya yavaş olarak etiketlenip çevresi tarafından dışlanabilir.
HEMEN DOKTORA BAŞVURUN
Ebeveynler çocuklarında bir görme sorunu olduğunu nasıl anlar?
Prof. Dr. Halil İbrahim Altınsoy: Eğer bir çocukta göz kayması, göz kapağı düşüklüğü, çapaklanma, şişlik, bir gözü kapayarak bakma, tahtayı yeterince görememe, okurken satır atlama, cümleleri eliyle takip etme, televizyonu yakından seyretme, baş ağrısı gibi belirtiler varsa hemen bir hekime başvurmalı.
Bayram Deleş:
Öğretmenlerin çocuklarla iletişiminin arasına maske girdi. Bu, çocuğun eğitimini nasıl etkiliyor?
Sezen Aksu (Çocuk gelişimi uzmanı): Çocukların okuma yazmayı öğrenebilmesinin önkoşulu fonolojik farkındalık becerileri kazanmalarıdır. Öğretmenin ağzına bakmadan çocuğa bunu kazandırmak mümkün değildir. Mesela çocuk ‘s’ sesi yerine ‘t’ sesini koyabilir. Oysa öğretmeninin ağzını izleyerek ‘s’ sesinin hangi pozisyonla çıktığını anlayabilir. Yani sözcükleri hem işitmeli hem de ağız hareketleriyle görmeli. Ayrıca okulöncesi dönem ve ilkokul 1’inci sınıf çocukları somut öğrenme dönemindedir. Oysa ses soyut bir öğrenme nesnesi. Görsel olarak sesin ağzımızdan hangi pozisyonla çıktığını gören çocuk daha hızlı öğrenir.
Ramazan Saygın Şimşek (Uzman psikolog): Bu durum nöropsikolojinin önemli keşiflerinden olan ayna nöronlarla yakından ilgili bir konudur. Bebekken düşünme ve kavrama becerileri neredeyse yok gibidir. Ancak bebek, hayatta kalabilmek için ebeveynlerinden gördüğü her şeyi aynalamaya, yani bir anlamda kopyalamaya çalışır. Konuşma becerisi de ebeveynlerin ağız hareketlerinin aynalaşmasıyla gelişen bir beceridir. 12 yaş üzerindeki bir çocuk duyduğu bir kavramı zihninde imgeleyebilir. Ancak henüz 1’inci sınıfa giden bir çocuk bunda zorlanır. Kelimeleri daha çok ağız hareketlerinden anlar.
Sonuç olarak ilkokul öğretmenlerinin maske takması, çocukların öğrenme ve kavrama sürecini zorlaştıran bir etmendir, ancak mevcut koşullarda gereklidir.
İlkokul öğretmenlerinin maske takması çocukların öğrenmesini zorlaştırıyor.
Peki, ne yapmak gerekir?
Çocukların kazayla bir şeyleri kırıp dökmesi, çoğu zaman ‘sakarlık’ olarak nitelendiriliyor. Buna sakarlık denir mi?
Uzman psikolog Dr. Serap Duygulu: Bebeklikten ilk çocukluk evresine geçişte ve sonrasında ergenlikten erişkinliğe geçişte beden büyümesi genellikle orantısız olur. Elleri, kolları, ayakları, bacakları vücudun diğer bölgelerine göre daha hızlı uzadığından çocuklar el-göz koordinasyonunu sağlamakta zorluk çekebilirler; eşyaları ellerinden düşürebilirler veya çevredeki eşyalara, dolap köşelerine çarpabilirler. Bu tip sakarlıklar üzerinde çok durulmamalıdır. Dikkat edilmesi gereken, bir göz bozukluğu, işitme
ya da nörolojik bir sorunu olup olmadığıdır.
Uzman klinik psikolog Börte Özdemir: Çocuklar genellikle yaşlarını takip eden gelişim evrelerine göre çeşitli beceriler kazanırlar. Öte yandan beceri kazanımı için önemli olan diğer bir nokta deneyimdir. Beden gelişimi yaşına uygun olan bir çocuğun bu becerileri deneyerek otomatik olarak kazanması beklenir. Ancak her beceri gibi uzmanlaşma sürecinde de bazı aksilikler olacaktır. Belirli beceriler, örneğin bir bardağı devirmemek, düz yolda sendelememek ya da bir nesneye çarpmamak gibi öğrenildikten sonra otomatikleşen beceriler için çocukların zihin ve bedenlerinin uyumlu çalışması gerekir.
Ailelerin çocuklarına “Sakar çocuğum, gene mi sakarlık yaptın” gibi sözler söylemesi nelere sebep olur?
Dr. Serap Duygulu: Ebeveynlerin bu yöndeki sürekli eleştirileri bir süre sonra çocukta yetersiz ve beceriksiz olduğuna dair bazı olumsuz algıların yerleşmesine
yol açabilir.
Sürekli sakarlığıyla eleştirilmek çocuğun geleceğini nasıl etkiler?