Ömür Kurt

Ona “Büyüyünce ne olacaksın” diye sormayın

25 Aralık 2021
Uzmanlar yetişkinlerin sormayı çok sevdiği “Büyüyünce ne olacaksın” sorusunun çocuklarda kaygı yaratabileceğini söylüyor: “Bizler hoşnut olacağımız meslekleri onlara dikte ediyoruz.”

Çocuklara “Büyüyünce ne olacaksın” veya “Şu mesleği yap” gibi söylemlerde bulunmak doğru mu?

Prof. Dr. Nilgün Sarp (İstanbul Bilgi Üniversitesi, Çocuk Gelişimi Bölümü): Benim kızım bu soruyu soranlara büyüyünce dansöz olmak istediğini söylerdi. Çocukların bu soruya verecekleri cevapları, çevrelerinde gördükleri yaşantılar ve hayalleri belirler. Oysa aynı soruyu gençlere sorduğumuzda onlarda öfke ve kaygı yaratabiliriz. IPSOS’un yaptığı Türkiye’yi Anlama Kılavuzu araştırmasına göre; Türkiye’de 17-24 yaş arası gençler üniversite bittikten sonra iş bulamayacaklarından korkuyorlar.

Cevher Sönmez (Uzman psikolog): Bir çocuğa “Büyüyünce ne olacaksın” diye sormak çocukluğun tabiatına aykırıdır. Onların hangi meslekte olacağını merak etmiyor; bizlerin hoşnut olacağı meslekleri onlara dikte ediyoruz. Doktor olmasını istediğimiz bir çocuk balet olmak veya avukat olmasını istediğimiz bir çocuk ressam veya müzisyen olmak isteyebilir ve bu hakkı kullanabilmelidir. Bir çocuğa yapılacak en büyük iyilik, ona ne yapacağını söylemek değil; nasıl yapacağı kısmında rehber olabilmektir. Çocuk, soyut düşünceye sahiptir. Bizlerse somut düşünce... Çocuğun verdiği cevaplardan hoşnut olmadığımızda kendisine sert ve keskin tepkilerle yaklaşmamaya özen göstermeliyiz.

Çocukların işi oyun. Onlar oyunla hayatın tadını alıyor. Çocuklara gerçek hayatla ilgili sorular sormak, onları endişeye sürüklüyor mu?

Prof. Dr. Nilgün Sarp: Çocuğun kendisinin farkına varması, sonrasında çevreyi fark etmesi okulöncesi döneme dayanıyor. Hayal kurma, 3 yaştan itibaren görülüyor. Çocuk gelişiminde ‘sembolik oyun’ dediğimiz oyunlarla çocuk günlük hayatını sergiler, dünyasında neler olup bittiğini gösterir. Oyunları yoluyla çocuk; kendisini tanımayı ve ifade etmeyi, düşünmeyi ve kendi başına karar vermeyi, sorumluluk almayı, işbirliği içinde paylaşmayı, dikkatini bir noktaya toplamayı ve becerilerini organize etmeyi öğrenir.

Cevher Sönmez: Çocuklarımıza akıl vermek, onları terbiye etmeye çalışmak, yetiştirme gayretinde olmak boş bir uğraştır. Çünkü bunlar çocuğa işlemez. Hayat karşısında bizlerin çektiği zorlukları onlar çekmesin diye içine girdiğimiz kaygılı duruş onlara da bulaşır. Kendi tavır ve tutumlarımız çocuklarımızın hayat karşısındaki esneklik payını belirleyecektir. Biz iyi olursak onlara da en büyük desteği sunmuş oluruz. Uçaklarda güzel bir anons vardır: Oksijen maskesini önce kendinize,  sonra çocuklarınıza takınız!

Anne-babalara önerileriniz neler?

Yazının Devamını Oku

Televizyon açıkken ders çalışmasın

18 Aralık 2021
Çocukların evin salonunda, televizyon açıkken ders çalışması oldukça yaygın. Oysa uzmanlar “Ders çalışmanın verimli olması için dikkat dağıtıcılardan arındırılmış bir ortama ihtiyaç var” diyor.

ÇOCUKLARIN SALONDA DERS ÇALIŞMASI DOĞRU MU?

Ali Orhan (Psikolog): Öğrenmenin temeli dikkattir. Salonsa evlerin en fazla dikkat dağıtıcıyı barındıran ortak kullanım alanıdır. Dolayısıyla çocuğun ders çalışması için uygun bir alan değildir.

Ezgi Katı (Psikolojik danışman): Çocuğun odası varsa orası çalışma için düzenlenmeli ancak evde yeterli alan yoksa salon veya mutfak da çalışma için ayrılabilir. Televizyonun açık olduğu ve aile büyüklerinin sohbet ettiği alanlarda çocuğun dikkatini toplayıp çalışamaması normaldir.

Çocuklar için ideal çalışma ortamı nasıldır?

Ali Orhan: Odada, yaşa uygun bir çalışma masası, çalışma koltuğu ve kütüphanesi bulunmalı ve oda iyi aydınlatılmalı.

Çocuk bir dersten verim alamıyorsa, bunun çalışma ortamıyla nasıl ilişkisi nedir?

Ezgi Katı:

Yazının Devamını Oku

Bırakın, istediği oyuncakla oynasın...

11 Aralık 2021
Çocukların oyuncak seçimleriyle anne-babalarınki farklı. Çocuklar çizgi film karakterlerini istiyor, anne-babalar eğitici içerik arıyor. Uzmanlara göre eğitici olmayan oyuncaklar da alınabilir, önemli olan denge kurmak...

Çocukların istediği oyuncağı almak veya anne-babanın istediğini çocuklara dayatmak doğru mu?

Prof. Dr. Belma Tuğrul (İstanbul Aydın Üniversitesi, Çocuk Gelişimi Bölümü): Oyun karakterlerinin üç boyutlu bir ürün olarak çocuğun oyun alanına dahil edilmesi, çocuk için heyecan verici bir durum. Burada esas olan, bu içeriklerin çocukların gelişimi açısından riskli özellikler taşımaması.

Öznur Simav (Pedagog): Çocukların her istediğini yapmak doğru değil. Oyuncak sayısını çoğaltmaktan öte oyuncak gruplarını dengeli dağıtmak önemli. Çocukların sevdiği çizgi film kahramanlarına öncelik gösteriliyor ya da zekâ geliştirici olanlar daha fazla alınmış olabiliyor. Oyuncaklar farklı gelişim alanlarına hitap etmeli.

Çocukla nasıl uzlaşmak lazım?

Prof. Dr. Belma Tuğrul: Uzlaşı olması için anne-babaların oyunun çocukların hayatında ne anlama geldiğini bilmesi, tam bir ‘oyun okuryazarı’ olması gerekir. Çocuğu anlamak, onunla bağ kurmak isteyen yetişkinler çocukların anadili olan oyun dilini sökmüş olmalıdır. 

Öznur Simav: Belli bir sınır getirilmesi gerekir. Örneğin, ayın ilk cumartesi-pazar günü ve bir tane alınabileceği konusu evden çıkmadan kararlaştırılmalıdır.

Çocuk tehlikeli bir oyuncak isterse nasıl konuşmak gerek?

Yazının Devamını Oku

Onun hakkında konuşurken dikkatli olun

4 Aralık 2021
Bazen kalabalık ortamlarda çocuklar annelerinin yanından ayrılmıyor. Böyle durumlarda yetişkinler “Bu çocuk çok asosyal, ne yapacağız bilmiyorum” gibi cümleler kurabiliyor. Uzmanlara göre bu yaklaşım çocuğun kendini değersiz hissetmesine sebep olabilir.

Bir çocuk hakkında, onun duyacağı şekilde konuşmak doğru mu?

Göksu Telmaç (Uzman klinik psikolog): Çocukların, kişilik özelliklerini, gelişimsel durum ya da sorunlarını onların yanında konuşmak, benlik algılarını ve yetişkinlerle kurmaları gereken güvene dayalı işbirliğini zedeler.

Dr. Serdar Alparslan (Çocuk ve ergen psikiyatrı): Bazı çocuklarda özellikle sosyal ortamlarda ve okula giderken anneden ayrılmakta zorluk görülür. Daha ilerleyen yıllarda alışverişini yapamama ve kendi siparişini verememe, bir yerden bir yere tek başına gidememe gibi sorunlarla devam edebilir. Bu durumlarda genelde aile ya da çevresindeki kişiler bu işleri başaramaz diye onun adına kendileri yapmak isterler ve çocuğun daha çekinik kalmasına neden olurlar. Hatta çocuğun yanında “Bu çocuk böyle işte! Kendi işini yapamaz, yanımızdan ayrılamaz” gibi laflar söyleyerek çocuğun da bu durumu kanıksamasına yol açarlar. Halbuki tam tersi davranışlar sergileyip çocuğu da yüreklendirerek kendi işini kendi yapması için teşvik etmeliler. “Yabani, asosyal, beceriksiz” gibi sözcükler çocuğun yanında kullanılmamalı. Bu konuda çocukla ilişkili diğer aile bireyleri de uyarılmalı ve birlikte hareket edilmeli.

Çocuklar kendileri hakkında konuşulduğuna şahit olduğunda neler hissederler?

Göksu Telmaç: Böyle bir durumda çocuk “Bende bir hata var” diye düşünerek utanç ve suçluluk hisseder. Çocuğun “Annemin/babamın istediği gibi biri olamıyorum. Yeterli değilim, beni sevmiyorlar” gibi düşünceler geliştirmesine sebep olur.

Bazen şakalaşmak için “Bu çok yabani! Seni beceriksiz seni, tembel teneke!” gibi cümleler de kuruluyor...

Göksu Telmaç:

Yazının Devamını Oku

Boyama kitapları faydadan çok zarar mı veriyor?

27 Kasım 2021
Anne-babalar, özellikle okulöncesi çocuklara en çok boyama kitapları alır. Oysa uzmanlar boyama kitaplarının çocuğun yaratıcılığını sınırlandırdığını söylüyor...

Boyama kitapları çocukların yaratıcılığını kısıtlar mı?

Ilgın Şirin (Uzman klinik psikolog): Resim yapmak çocukların kas becerileri, el-göz koordinasyonu, güç-kontrol becerisi, bilişsel ve görsel zihin gelişiminde etkin rol oynuyor. Fakat boyama kitapları genellikle hazır resimlerden oluşuyor. Bu durum da çocuğun serbest düşünme, ifade etme ve görselleştirme becerilerini kısıtlıyor. Yani boyama esnasında hazır olarak verilen sınır çizgileri çocuğu bu sınırları aşmadan boyamak zorunda bıraktığı için çocuğun hayal kurması ve yaratıcı düşünmesi engellenmiş oluyor.

Ceyhun Şen (Çizer): 12 yıldır çocuk kitapları resimleyen bir illüstratör ve bir baba olarak bu konuda uzman görüşlerini takip etmeye çalışıyorum. Boyama kitaplarının yaratıcılığı kısıtladığı görüşünde olanlar ve gelişime faydalı olduğu görüşünde olanlar iki uç noktada duruyor. Bence mevcut boyama kitaplarındaki net yönlendirme ve talimatların yaratıcılığı kısıtladığı çok açık! Kesin sınırları belirlenmiş ve çok net talimatları olan hiçbir etkinlikte yaratıcılık kendi yolunu bulamaz. Bir çocuğa “Bu bir balık ve onu maviye boya” derseniz çocuk mavi rengi bitmediği sürece, bu talimat içerisinde kalma eğiliminde olacaktır. Bu, pembe bir balık boyayıp balığın neden pembe olabileceğine dair bir nedensellik oluşturmasını engeller ve hayal dünyasında pembe balığın hikâyesini yazma potansiyelini elinden almış olursunuz.

Çocuklar boyama yaparken istedikleri renkleri kullanmalarına karışmamalıyız.

Yeşil yerine mor bir ağaç çizen çocuğa nasıl yaklaşmak gerek?

Ilgın Şirin: Gerçeklik algımız, yetişkinlikle çocukluk dönemlerimizde farklıdır. Bir çocuk ağacı mora boyadığında biz bunun pek mümkün olamayacağının bilincindeyizdir; fakat bu durum çocuklar için böyle işlemez. Bir çocuk için ağaç yeşil olabiliyorsa neden mor olamasındır ki? Çocuğa bu renkte bir ağaç olamayacağını söylemek yerine yaptığı ağacın ne kadar güzel ve özel olduğunu anlatmak gerek. Hatta ona bu rengi tercih etmesinin sebebini sormak, hayalini anlatmasına imkân tanımak da çok önemli!

Ceyhun Şen: Çocuklar resim yaparken de boyama kitapları boyarken de ‘olmaz’lı yaklaşımları terk etmek gerekiyor. Boyama kitapları özelinde de bu kısıtlayıcı yönergeler yerine yeni bir boyama kitabı anlayışının hâkim olması gerektiğini düşünüyorum. Bence çözüm basit. Boyama alanlarının tamamen net sınırlarla belirlenmediği, çocuğa çıkış yollarının ayrıldığı görseller hazırlanabilir. Ayrıca boyama sayfalarında çocuğun hikâyeler oluşturabileceği alanlar bırakılıp zekice ve yararlı yönlendirmeler yapılabilir. Mesela bir köşede boyanması beklenen bir balık görseli varsa “Haydi bu balığı arkadaşlarıyla buluşturup eğlenceli bir oyun başlatalım” gibi bir yönlendirme, çocukta büyük bir yaratıcılığı tetikleyebilir. Çocuğun böyle bir senaryoda sayfadaki balığı bir astronotla ya da denizkızıyla arkadaş yapması olasıdır. Aynı senaryoda ebeveynin “Astronot ve balık arkadaş olamaz” demesi yerine “Astronot ve balık sence nasıl arkadaş olmuşlardır” sorusuyla çocuğun hayal gücündeki potansiyeli daha da güçlendirmesi en iyi yoldur.

Çocukların yaratıcılığını arttırmak için ailelere ve öğretmenlere önerileriniz neler?

Yazının Devamını Oku

Ne yapacağını bilmiyorsa...

20 Kasım 2021
Pandemi sebebiyle uzun süre evde kalan çocuklar, okula döndükten sonra pek çok sorunla karşı karşıya kaldı. En temel yönergelere uymakta zorluk çekiyor, arkadaş bulamamaktan şikâyet ediyor; “Benimle kimse oynamıyor”, “Benim yerime onunla oynamak istediğimi söyler misin” diye sıkıntılarını dile getiriyorlar. Biz ne yapacağını bilmeyen bir çocuğa nasıl destek olacağız?

Pandemi kısıtlamaları sonrası okula dönen çocukların sıraya girme, söz alma, genel kurallara uyma gibi davranışlarında ne gibi değişiklikler oldu?

Mehtap Gür (Okulöncesi eğitimcisi): Çocuklar pandemi sürecinde akranlarıyla etkileşimle öğrenecekleri birçok davranışı maalesef deneyimleyemediler. Dolayısıyla şu an bir araya gelen çocukların en büyük sorununu ‘Ne yapacağını bilememe’ olarak tanımlayabiliriz. Okulda söz almak için sırasını beklemek zorunda olan çocuk evde buna ihtiyaç duymuyordu. Özellikle konuşan kişiye odaklanma ve sabırla bekleyebilme becerileri gelişmedi. Bu süreci yoğun olarak ekran başında geçiren çocuklarda ekrana aralıksız bakma, odaklanıp dakikalarca izleyebilme davranışı gözlemlenirken masa başında ellerini ve temel becerilerini kullanması gereken bir etkinlikte kısa sürede sıkılma, sabır gösterememe, yaratıcı ürünler ortaya çıkaramama, verilen bir yönergeyi takip edememe gibi davranışlar ortaya çıkıyor. Normal şartlarda çocuklar, her yerde ve hiçbir oyun materyali olmadan da yaratıcı oyunlar üretebilme becerisine doğal olarak sahiptir. Pandemi süreci küçük yaş grubundaki çocukların yaratıcılık ve yeni şeyler üretebilme becerilerini de olumsuz şekilde etkiledi.

Dr. Bahar Eriş (Eğitimbilimci): Çocuklar iletişim kurmayı, oyuncak paylaşmayı, sırada beklemeyi, yeni arkadaşlık bağları kurmayı, “Lütfen” ve “Teşekkür ederim” gibi kıymetli ifadeleri öğrenmeyi, sohbet edebilmeyi, dinleme becerisini sosyal ortamlarda öğreniyor. Uluslararası araştırmalara göre pandemi, bazı çocuklarda bu tür sosyal becerilerde gerilemeye yol açtı. Öte yandan çocuk beyni esnek olduğu için bu becerileri bol tekrar ve pratikle geri kazanmak mümkün. Öğretmenlere bu konuda çok iş düşüyor ancak ailelerin de evde yapabileceği birçok şey var.

Çocukların sosyal hayata uyumlu yaşayabilmeleri için önerileriniz neler?

Dr. Bahar Eriş: Evde mümkün olduğunca bir rutin oluşturmak önemli. Evde rutin yoksa çocuk sosyal ortamda da zorlanıyor. Aileler çocuğu evin merkezi haline getirmemeli. Böyle olduğunda, çocuk aynı ilgi ve dikkati ev dışındaki sosyal ortamda da bekliyor. Çocuğa ailenin eşit bir üyesi olduğu mesajını vermek önemli. Bunun bir yolu, çocuklara küçük yaştan itibaren ev içinde sorumluluklar vermek. Sorumluluklar, talimatı takip edebilme becerisini de destekliyor. Çocuklara, yaptıklarıyla sonuçlar arasındaki ilişkiyi sözel olarak anlatmak da önemli. Çocuk karşısındakinin sözünü kesmeden beklediğinde “Aferin” demek ona bir bilgi vermez. Bunun yerine “Arkadaşını dikkatlice dinlemen çok saygılı bir davranıştı, onu da mutlu etti, kendinle gurur duymalısın” gibi cümleler çocuğa davranışıyla sonuç üzerinde etki yarattığını, bu dünyaya pozitif bir şey katma gücüne sahip olduğunu hissettirir. Aileler, evde sosyal becerilerin pratiğinin yapılabileceği ortamlar kurgulayabilir. Mesela haftanın bir günü aile toplantıları yapıp birbirini dinleme, konuşmak için söz alma, kendi sıranı bekleme pratiği yapılabilir.   

Mehtap Gür: Tüm bilimsel kaynaklar ve eğitimcilerin deneyimleri gösteriyor ki, çocuklarda olumlu davranışların gelişebilmesi, akademik becerilerin yüksek olması, sosyal-duygusal yönden gelişmiş ve yaşına ve gelişim özelliğine göre sorun çözebilme becerileri yüksek çocuklar yetiştirmek için okul-aile işbirliği çok önemli. Ayrıca çocuğun sosyal hayattaki tavır ve davranışları için anne-babalar önayak olmalı. “Günaydın, iyi akşamlar” gibi cümleleri önce onlar söylemeli, markette sıraya girmeli, ayakkabısını nasıl bağlayacağını göstermeli, sırayla konuşmalı, kurallara uymalı, dinlemeyi bilmeli. Çocukları mümkün olduğunca akranlarıyla bir araya getirmek ve sorun çözme becerisine katkı sunan en iyi yollardan biri olan akran öğrenmesine fırsat yaratmak da çok önemli.

HADİ GİDELİM

Yazının Devamını Oku

Tırnaklarını yemesinin altında psikolojik bir sebep olabilir

13 Kasım 2021
Ebeveynlerin çoğu zaman önemsiz gördüğü, çocuklarını uyarmakla yetindiği tırnak yeme davranışı ciddiye alınmalı. Çünkü uzmanlara göre bu davranış bazen geçici bir durum olabilir ama bazen de altından farklı sorunlar çıkabilir.

Çocukların tırnak yeme alışkanlıklarının altında ne gibi sebepler var?

Ali Orhan (Psikolog): Tırnak yeme davranışı ciddiye alınması gereken davranış sorunlarından biri. Bazen kısa süreliğine, bazen de sürekli olarak yapıldığı gözlenir. Tırnak yiyen çocuklar genellikle yoğun kaygı yaşamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu çocuklar nasıl, ne tür kaygı yaşıyor ve kaygının kaynağı ne? Çocuklarda kaygı genellikle kontrol edemediği, kaçınamadığı, maruz kaldığı tehdit ve tehlikeler sonucunda oluşur. Kendisine ya da sevdiklerine yönelik tehdit karşısında çocuğun kaygısı artar ve tırnaklarını yiyerek vücuduna zarar vermek yoluyla rahatlamaya çalışır. Bu tehditler çocuğun istismar, taciz gibi vücut bütünlüğüne, dokunulmazlığına yönelik ya da aile içinde tartışma, kavga ve ebeveynlerin birbirlerine yönelik şiddeti olabilir.

Prof. Dr. Özgür Öner (Çocuk ve ergen psikiyatrı): Olayın bir de farklı boyutu vardır. Tırnak yeme, stres azaltıcı bir hareket olarak veya çocuğun tırnaktaki ya da derideki düzensizliklerden rahatsız olmasıyla başlar. Bu davranışı yapan çocukların önemli bir kısmı otomatik olarak yapmaya devam eder. Boş kaldıklarında, stresli durumlarda, sıkıldıklarında ya da elleriyle tırnak çevresindeki düzensizlikleri yoklamalarıyla bu davranış başlar. Her ekonomik durumdaki, her zekâ düzeyindeki çocukta ortaya çıkabilir. Hafif olgularda, bir kere alışkanlık haline geldikten sonra mutlaka çocukta bir psikolojik soruna eşlik etmesi de gerekmez. Fakat altında psikolojik sorunların olduğu durumlar da söz konusu olabilir. En çok 10-18 yaşları arasında görülür ve kızlarda daha fazladır. Çocukların önemli bir kısmında yaşla davranış azalsa da ömür boyu devam edebilir.

Bu davranış nasıl bıraktırılabilir?

Ali Orhan: Ebeveynlerin öncelikle çocuğu çok iyi gözlemesi gerekir. Bu davranış bazen kısa süreli olabilir ve çocuk tırnak yeme alışkanlığını kendiliğinden bırakabilir. Eğer süreklilik gösteriyorsa, çocuğun günlük yaşamındaki ve aile içindeki değişiklikleri bulmaya çalışmaları gerekir. Bu konuda çocukla konuşurken sakin olmalılar ve asla suçlayıcı bir dil kullanmamalılar. Kaygının kaynağı her zaman evde olmayabilir. Bazen sokakta veya okulda olabilir. Genellikle kaygı kaynağı olan tehdit ortadan kalktığında tırnak yeme davranışı da ortadan kalkar. Eğer tırnak yiyen çocuğa karşı suçlayıcı bir dil kullanılırsa çocuk bu davranışını gizlemeye başlar ve tırnaklarını yiyen bir yetişkine dönüşür. Davranış devam ederse bir uzmandan yardım almak gerekir.

Prof. Dr. Özgür Öner: Öncelikle davranışı devam ettiren ‘aşırı ilgi’ ve ‘uyarma’ gibi sosyal pekiştiricileri ortadan kaldırmak gerekir. Bununla birlikte, davranışın ortaya çıktığı zamanların ayrıntılı bir şekilde belirlenmesi için liste tutulmalı ve çocuğun bu davranışın bilincine varması sağlanmalı. Daha sonra tırnak yemenin yoğun olduğu durumlarda bu davranışı engelleyecek alternatif hareketler oluşturulmalı. Ayrıca kesinlikle çocuğa “Tırnağını yeme!” gibi uyarılarda bulunulmamalı. Çünkü bu durum davranışı istemeden pekiştirebilir. Çocukla bir konuşma yapılmalı ve ona “Tırnaklarını yediğinin farkında mısın” diye sorularak çocuğun farkındalığı sağlanmalı. Bunun sağlık açısından iyi bir davranış olmadığı vurgulanmalı ve çocuğa alternatif bir davranış önerilmeli. “Böyle durumlarda ellerini ceplerine sokabilirsin” gibi bir sözle çocuk yönlendirilebilir. Çocuk bu davranışın yanlışlığına ikna edilebilirse zamanla kendiliğinden bırakacaktır.

HAFTANIN KİTABI

Yazının Devamını Oku

“Çocuğunuza ‘Al bu kitabı oku’ demeyin”

6 Kasım 2021
Çocuk kitapları genelde çizimlerle hazırlanır ama yazar Canan Tan bir yeniliğe imza attı ve torunu Can ile kedisi Cancan’ın öyküsünü gerçek fotoğraflarla anlattı. Doğan Egmont Yayınları’ndan çıkan ‘Benim Adım Can Kedimin Adı Cancan’da minik okurları eğlenceli bir kedi öyküsü bekliyor...

Bu kitap nasıl ortaya çıktı Canan Hanım?

Can torunum, Cancan da kedisi. Çok muzip ve şirin bir kedi. Torunumla harika bir iletişimleri var ve ben onların kurduğu bu dostluğa bayılıyorum. Cancan’ın muziplikleri, sakarlıkları, torunumun ona ilgisi çok hoşuma gidiyordu. Benim de kedilerle ilgili pek çok anım var. Çocukken anneannemden gizli, ayakkabı sandığında kedi beslemişliğim var. Can’da da aynı yatkınlığı yakaladım. Cancan’ın çok ilginç maceraları oldu. Her yaştan kediseverin ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Kitapta ilginç anılarınız da yer alıyor...

Çok... Size birini anlatayım. Yazlıkta herkesin beslediği bir köpek var. O şirin köpek, Cancan geldiğinde çok huzursuz oldu ve ona havlamaya başladı. Ben de kediyi kucağıma aldım ve köpeğe dönerek “Bu kediye sakın havlamayacaksın, bu bizim kedimiz” dedim. İnanır mısınız, o da bizim kedimize asla havlamadı bir daha.

Çocuklara yazarken neler hissettiniz?

Ben yazdığım kitaptaki ‘yaşı’ üstüme alırım. Eğer yetişkinlere yazıyorsam ‘yetişkin’, çocuklara yazıyorsam ‘çocuk’ olurum.

Yazının Devamını Oku