Nurten Erk Tosuner

ABD’de lüks marka olacağız sonra dünyaya yayılacağız

31 Temmuz 2006
FERHAN Geylan, kardeşi Muharrem Geylan ile ortak Bursa’da kurduğu mücevher firması Gilan’ı dünyaca ünlü 7-8 dev mücevher markası arasına sokarak Türkiye’den bir ’dünya markası’ doğurmayı hedefliyor. Bu yolda planlı olarak ilerleyen Gilan, geçtiğimiz eylül ayında New York’ta Fifth Aveneu yani ünlü 5. Cadde’de açtığı lüks mağazanın ardından Los Angeles’ta mağazası olmasını planlıyor. Sonra da Miami, Dallas ve Şikago mağazaları peş peşe gelecek.

AMERİKA’ya 11 Eylül saldırısının hemen ertesinde birkaç gün sonra giden Gilan Yönetim Kurulu Başkanı Ferhan Geylan, "Ben bu yola baş koydum. Gilan’ı ABD’den dünyaya açıp lüks mücevherde dünya markası yapacağım" diyerek çok zor bir dönemde ABD’ye uçmuş ve çalışmalara başlamış. Dünyadaki mücevher markalarının geçen yüzyılda doğduğunu hatırlatan Ferhan Geylan, "Bu yüzyıl da en az 7-8 lüks mücevher markası çıkartacak ve biri de Türk markası olacak" diyor.

SAAT VE PARFÜM DE GELECEK: Geylan, Amerika’daki beşinci yılında 50 milyon dolar ciroya ulaşmayı hedeflediklerini söylüyor. Geylan, Gilan markasını istedikleri noktaya konumlandırmayı başardıktan sonra da diğer dev lüks mücevher markaları gibi önce saat, ardından parfüm gibi ürünlere yöneleceklerini belirtiyor. Halen Türk Amerikan Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyeliği görevini de yürüten Ferhan Geylan ile Gilan’ı ve dünya mücevher sektöründeki eğilimleri konuştuk.

Yurt dışında lüks mağaza açmak için neden ABD’yi seçtiniz?

- Bir markanın Amerika’dan dünyaya açılması gerçekten markanın geleceği açısından çok önemli. Aynı zamanda da çok zor tabii. Biz biraz zor yolunu seçtik. Amerika dünyanın en zor pazarı. Rekabet açısından da bir markanın Amerika’dan dünyaya açılması rekabetçi çalışmayı öğrenmesi açısından çok önemli. Amerika aynı zamanda dünyanın en büyük mücevher kullanıcısı. Dünya mücevher pazarının yüzde 40’ını barındırıyor. Belki gelecek 20 yılda-30 yılda bu pazarın yeniden dilimlenmesiyle oran Asya tarafına kayacaktır, ama şu anda Amerika çok önemli.

ABD pazarının zorlukları var mı?

- Çok önemli ve çok büyük bir pazar ama buna karşılık çok da zor bir ülke. Çok dağınık bir pazar. Çok büyük bir coğrafya. Müşteriye ulaşmak gerçekten çok zor. Müşterinin Amerika’ya gelen yeni markaları algılaması çok uzun zaman alıyor.

Bir markanın ABD’de algılanma süresi nedir?

- Sektörde yapılan araştırmalar göre bu rakam üç yıl olarak söyleniyor. Yani bir Amerikalı müşterinin pazara yeni giren markayı algılama süresi en az üç yıl. Türkiye’de ise marka algılaması konusunda bizler çok hızlıyız.

Gilan’ı dünya markası olarak ABD’den dünyaya açma çalışmaları ne zaman başladı?

- 5 yıldır Amerika’dayım. Beş yıldır Amerika’daki alt yapı çalışmalarını sürdürdük. Geçten eylül ayında da New York 5. Cadde’de ilk Türk lüks mücevher mağazasını açtık. Çok ciddi bir iş planıyla ilerliyoruz. Mağaza açmadan önce butik olarak randevulu satış yaptık. Müşterileri tanıdık, yaşam tarzlarını, ne istediklerini, ne beklediklerini algıladık.

5. Cadde’deki mağazaya ne kadar yatırım yaptınız?

-7-8 milyon dolarlık bir yatırım oldu bu mağaza. Böyle bir caddede lüks bir mücevher mağazası açmak, neredeyse orta boy bir atölye açmak kadar yatırım istiyor.

Los Angeles, Miami, Dallas ve Şikago’da da mağaza açacağız

New York’ta başka mağaza açacak mısınız?

- Üç yılda Amerikan pazarına markamızı algılatmak istiyoruz. Beşinci yıldan itibaren de Amerika’da büyüme süreci başlar. Hedeflediğimiz çok önemli stratejik noktalar var.

Bu stratejik noktalar nereler?

- New York’tan sonra ilk hedefimiz Los Angeles. Daha uç ve tasarımla çok özdeşleşmiş bir müşteri grubu var. Ardından Miami, Dallas ve Şikago gelecek. Buralarda lüks Gilan mağazaları açarak önümüzdeki 10 yılda 5 mağazaya kavuşmak istiyoruz. Amerika pazarına yeni girmiş bir marka kendini güçlendirmeden çok kısa sürede diğer şehirlere de yayılırsa bu tehlikeli olur.

Artık ünlüler de Türk markalı mücevherleri tercih ediyor

Hedef kitleniz kimlerden oluşuyor?

- Kendi yaşam stilini, düzgün ve farklı bir şekilde ifade etmek isteyen müşteri bizim tam hedef kitlemiz. Tasarım odaklı, kendi yaşam stiliyle tasarımı buluşturabilenler bizim hedefimiz.

Son dönemlerde dünya ünlü kişiler de sizin mücevherlerinizi kullanmaya başladı.

- Selma Hayek, Penolope Cruse gibi birçok ünlü bizim markalarımızı kullanıyor. Selma Hayek mücevherlerini kendi seçerken, diğer yıldızlar stilistleri aracılığıyla takılarını alıyor. Gilan artık hem yıldızlar, hem de büyük şehirlerin yüksek sosyetesi tarafından bilinir hale geliyor.

ABD’de 5. yılda 50 milyon dolar ciroya ulaşırız

ABD’de üretimi düşünüyor musunuz?

- Şu anda ABD’de kısmen çok küçük çaplı üretim yapıyoruz. Ama çok önemli değil. Üretimimizin yüzde 98’i Türkiye’de.

ABD’deki ciro hedefiniz nedir?

- Amerika’da ilk üç yıldan sonra 5’inci yılda 50 milyon dolarlık bir satış potansiyeli olan bir marka doğurmayı hedefliyoruz. İlk üç yıl, her yıl için yüzde 25-30 büyüme getirecektir Gilan’a.

Ama üç yıldan sonra bu büyüme daha hızlı olacaktır.

Farklılaştık, yeni bir alan açtık, başarıyı yakaladık

Dev rakiplerinize karşı nasıl bir strateji izliyorsunuz?

- Rakiplerimiz genellikle 100 yıllık markalar. Cartier, Tiffany, Bulgari geçtiğimiz yüzyılın çıkarttığı markalar. Bu markalar geçmişi yaşıyor. Biz müşterinin isteklerine ve beklentilerine yoğunlaşıyoruz. Çok farklı bir kategori yarattık. Sadece Amerika mücevher dünyasına değil, dünya mücevher dünyasına bir soluk getirdik. Mücevher dünyası çok tutucu. Klasik tarzını hiçbir zaman yırtamamıştır. Yüzyıllık lüks markalar DNA’larını bozmak istemiyor. Ama pazarda inanılmaz bir boşluk olmaya başladı. İnsanlar artık yeni ve kendi stilini ifade eden markaları arıyor. Herkesin kolay ulaşamayacağı ve alamayacağı markalara yöneliyor.

Gilan, lüks endüstride bir Türk markası olarak kalmalı

Lüks mücevher markası olarak istediğiniz yere getirdiğinizde Gilan’ı satmayı düşünür müsünüz?

- Gilan, lüks endüstride bir Türk markası olarak mutlaka kalmalı diye düşünüyorum. Bu Türkiye’nin çıkarına. Lüks endüstri gibi yüzyılda çok az markanın çıktığı bir işi başarması halinde Gilan bizim değil, Türkiye’nin markası olarak kalmalı. Bu yüzyıl da mücevher dünyası 6-7 yeni marka çıkaracak. Bunlardan biri de bir Türk markası olacak.

Dünyanın ünlü lüks mücevher markaları bizi merakla izliyor

Gilan için hedeflediğiniz nokta neresi? Dünyaca ünlü dev mücevher markalarıyla aynı kulvarda olduğunuza inanıyor musunuz?

- Hangi açıdan baktığınıza bağlı. Bilinirlik açısından daha çok yol almamız gerekiyor. Ama markamızın altyapısına baktığınız zaman, onlarla aynı kulvarda yarışabilecek kapasitede bir firma olduğumuzu ispat ettik. O firmalar tarafından da çok ciddi ve merakla izlenir hale geldik. Bu firmaların sayısı zaten 7-8’i geçmez. Bu pazara girmek kadar, kalabilmek de çok zor.

ABD’den sonra Avrupa ve Rusya’ya açılacağız

Amerika dışında hedeflediğiniz başka ülkeler var mı?

- İkinci açılımımız Avrupa, Rusya Ortadoğu olacak yakın bir gelecekte. Sonra da Asya önemli bir pazar olacak. Planlarımız buna yönelik. Amerika’da markayı inşa etme sürecimiz çok önemli. İlk üç yıldan sonra diğer ülkelere de açılma sürecimiz başlar.

Mücevherin ardından Gilan markalı başka ürünler de gelecek mi?

- Mücevherden sonra gireceğimiz önemli bir alan da saat olacak. Ama bunun için daha vakit var. Öncelikle marka bilinirliğimizi artırmamız lazım. Daha sonra parfüm gibi mücevher endüstrisinin stratejik ürün gruplarında da Gilan’ı görebilirsiniz.

FERHAN GEYLAN

Gilan Yönetim Kurulu Başkanı Ferhan Geylan, 1958 Bursa doğumlu. 1981’de Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümü’nden mezun olduktan sonra kardeşi Muharrem Geylan ile birlikte Bursa’da mücevher firması kurdu. 1986’da şirket merkezini İstanbul’a taşıdı. 1994 yılında Türkiye’nin ilk mücevher markaları arasında yer alan Gilan’ı kurdu. Gilan’ın kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında 2000 yılında Topkapı Sarayı Hazine Dairesi’nin rönevasyon projesini yöneten Ferhan Geylan, bu çalışması ile T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel başarı ödülünü aldı. 2005’de Türk-Amerikan Sanayi ve Ticaret Odası tarafından "Amerika’daki en başarılı Türk girişimci" ödülüne layık görüldü. Türk Amerikan Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi.
Yazının Devamını Oku

Türkmenistan’da kaldırımla işe başladı 12 yılda 54 proje bitirdi

24 Temmuz 2006
EROL Tabanca, bir inşaat firmasının yöneticisi olarak gittiği Türkmenistan’da üç yıl sonra kendi şirketini kurarak, 12 yılda 54 projeye imza attı. Polimeks adıyla kurduğu inşaat şirketi, Türkmenistan’da 620 milyon dolarlık taahhüt üstlendi. 270 milyon dolarlık projeyi tamamladı. Moskova’da Cem Boyner ve Ethem Sancak ile ortak Boyner mağazası açan Tabanca, yine Boyner ve Sancak ile birlikte ’Polimed’ adıyla bir de eczane zinciri kuruyor.

ESKİŞEHİRLİ mimar Erol Tabanca, bir inşaat firmasının profesyonel yöneticisi olarak gittiği Türkmenistan’da üç yıl sonra kendi şirketini kurararak, 12 yılda 54 projeye imza attı. Polimeks adıyla kurduğu inşaat şirketi, Türkmenistan’da bugüne kadar toplam 620 milyon dolarlık taahhüt üstlendi. 270 milyon dolarlık projeyi tamamladı. 350 milyon dolarlık projeyi de önümüzdeki 1.5 yıl içinde bitirecek. Moskova’da Cem Boyner ve Ethem Sancak ile ortak Boyner mağazası açan Erol Tabanca, yine Boyner ve Sancak ile birlikte ’Polimed’ adıyla bir de eczane zinciri /images/100/0x0/55eae1f7f018fbb8f89cc436kuruyor.

Erol Tabanca, Türkmenistan’da profesyonel olarak çalıştığı şirketten ayrıldıktan sonra ilk olarak bir kaldırım yapımını üstlenmiş. Ardından bir park projesini tamamlamış. Bu parkın açılışında Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurad Niyazov ile tanışmış. O günden bugüne geçen 12 yılda da tam 54 proje tamamlamış. Bitirdiği projelerin tutarı 270 milyon dolar. 1.5 yıl içinde bitirilmesi planlanan işlerin tutarı ise 350 milyon dolar.

TÜRKMEN PARASININ ÜZERİNDE

Erol Tabanca’nın kurduğu Polimeks İnşaat’ın tamamladığı projeler arasında, bugün Türkmenistan’da Türkmen parası 10 bin Manat’ın üzerinde yer alan Bağımsızlık Anıtı ve Tarafsızlık Anıtları da bulunuyor. Türkmenistan’da Türkiye’deki Bayındırlık Bakanlığı’nın karşılığı olan bakanlıkta Bakan Yardımcılığı ve Aşkabat Baş Mimarının da resmi yardımcılığını yapan Erol Tabanca ile Türkmenistan, Kazakistan, Moskova ve Türkiye’deki yatırımlarını konuştuk.

Türkmenistan’da inşaat yapmaya nasıl başladınız?

- Mimarlık fakültesinden mezun olduktan sonra bazı inşaat firmalarında çalıştım. O sırada çalıştığım şirket Türkmenistan’da iş aldı. 2-3 ay işleri koordine etmek üzere 1992 yılında gittim, gidiş o gidiş. Türkmenistan benim için kader noktası oldu. Bir yıl çalıştıktan sonra ortaklar ayrıldı, ben bir ortağın şirketinde genel müdürlük yaptım. Ama olmadı, orada kendim ne yapabilirim diye araştırdım. Sağlık Bakanlığı’nın ihale ettiği bir kaldırım işi vardı 30 bin dolarlık. 7-8 işçi arkadaşımla onu yaptık. Sonra küçük bir park işi aldık. Açılışında bu parkın Türkmenistan Devlet Başkanı’nın emriyle yapılan bir park olduğunu öğrendik. Açılışta kendisiyle tanıştık. Sonra bir banka binası, alışveriş merkezi derken işlerimiz arttı. Her geçen gün biraz daha büyük bir iş alarak büyüdük. Türkmenistan’da en büyük şansımız bu oldu.

Orada bugüne kadar neler yaptınız?

- Yaptığımız projelerin çoğunluğu sıradan projeler değil. Biri Türkmenistan’ın Bağımsızlık Anıtı, bir diğeri Türkmenistan’ın Tarafsızlık Anıtı. Bunlar devasa yapılar. Bugün her ikisi de Türkmenistan’da kullanılan 10 bin Manat’ın üzerinde yer alıyor. Bir ülkenin parasının üzerinde hem tasarladığımız, hem de hayata geçirdiğimiz bir yapının olmasını büyük bir şans ve ayrıcalık olarak görüyorum. Ayrıca bu anıtların dışında başka anıtlar, bakanlık binaları, tiyatro binaları, kukla tiyatrosu, atçılık kompleksi, 700’ün üzerinde daire yaptık.

Bugüne kadar bu ülkede üstlendiğiniz projelerin tutarı nedir?

- 12 yılda 54 proje bitirmişiz Türkmenistan’da. Bitirdiğimiz işlerin tutarı 270 milyon dolar. Süren işlerimiz toplamı ise 350 milyon dolar civarında. Bunları da 1.5 yıl içinde tamamlamış olacağız. Böylece, 620 milyon dolarlık işe imza atacağız.

Türkmenistan’da devam eden projeleriniz neler?

- Türkmenistan’da 20 şantiyemiz var. Otel, alışveriş merkezi, okullar, konutlar ve şehrin içinden geçen 15 kilometrelik su kanalı ve rekreasyon alanı yapıyoruz. Hazar Kıyısı’nda 178 odalı yeni bir otelin inşaatına başlıyoruz. Aşkabat’ın merkezinde iki alışveriş merkezi, Maliye ve Kültür bakanlıklarının binalarını yapıyoruz.

İstanbul’un tarihi dokusunda kültür kompleksleri yapacağız

Türkiye’de neler yapıyorsunuz?

- Çırağan Kempinski rezidansının yenilenmesini üstlendik. Sarar Grubu, Eskişehir Otogarı’nı satın almıştı. Onun projelerini hazırladık, Sarar ile birlikte oraya bir alışveriş merkezi ve otel yapacağız. Otel 19 katlı ve 85 odalı olacak. İstanbul için de tarihi değeri olan bölgelerde kültür, alışveriş ve ticaret komplekleri yaratmak istiyoruz. Özellikle Bomonti, Beyoğlu, Süleymaniye ve Balat doğru adres olabilir. Bu semtlerde mimarı açıdan güzel ve örnek bir şeyler yapmak istiyoruz.

Moskova’da ezcane zinciri kuruyor

Erol Tabancı, Moskova’da bir alışveriş merkezinde açılan Boyner mağazasında Cem Boyner ve Ethem Sancak ile ortak. Ayrıca Moskova’da bir de Polimed adıyla eczaneler zinciri kuruyor. Orada da Boyner ve Sancak ile ortak, ancak ilk etapta eczaneleri kendisi açıyor. Erol Tabanca, onların da işin içine girmesiyle eczanelerin sayısının daha hızlı artacağını söylüyor. Erol Tabanca’nın hedefi, 5 yıl içinde 100 eczaneye ve en az 25 milyon dolar ciroya ulaşmak. Erol Tabanca, Moskova’da Polimed zincirini ya mevcut eczaneleri satın alarak ya da yenilerini açarak büyüteceklerini belirtiyor.

Doğru hareket edilirse torunlarımıza bile iş var

Önümüzdeki yıllarda Türkmenistan, Kazakistan, Rusya gibi ülkelerde yeni iş imkanları görüyor musunuz?

- Türkmenistan, Kazakistan, Rusya gibi ülkelerde vasıflı iş yapanlara ihtiyaç var ve imkanlar çok fazla. İleriye dönük eğilimler iyi saptanarak doğru stratejilerle hareket edilirse, çocuklarımıza, torunlarımıza bile iş yapabilecek imkan var buralarda. Doğal zenginlikleri olan bu ülkeler, geçmişten bu yana yatırıma aç. Dünya ile entegre olmak için çok hızlı hareket ediyorlar. Ayrıca dil, din ırk bağlılığımız da bir avantaj.

Lüks otel de yapıyoruz kağıt fabrikası da

Moskova’da neler yapıyorsunuz?


- Moskova Ritz-Carlton Oteli’nin inşaatını yapıyoruz, Yatırımcısı Türk-Kazak ortaklığı, biz müeahhitliğini üstlendik. Kabasını başka bir firma yapmış, biz tamamlıyoruz bütün işlerini, Ağustos sonunda bitecek ve aralık ayında da açacaklar. 338 odalı otel, Kremlin’e çok yakın. Hemen arkasından bir otel projesi daha gelebilir.

Kazakistan’daki işleriniz neler?

- Kazakistan’da Eczacıbaşı Grubu’nun kağıt fabrikasının inşaatını yapıyoruz. Ayrıca 350 dairelik bir konut projesine de başladık.

Körfez ülkelerine ağırlık vereceğiz

Bulunduğunuz yerler dışında girmeyi düşündüğünüz başka ülkeler var mı?

- P
etrolün ve gaz fiyatlarının artmasından dolayı Türk Cumhuriyetleri ve Arap ülkelerinde yatırım için çok büyük bir finans birikti. Arap sermayesi son gelişmelerden dolayı Amerika’ya gidemiyor. Hem Körfez ülkelerine, hem de Türkiye’ye gelen yatırımlar artıyor. Rusya, Kazakistan ve tabii Türkmenistan’ın bizim için yeri ayrı. Ayrıca Arap Yarımadası’nda da Dubai, Abu Dabi, Katar ile dirsek temaslarımız var, orada da müteahhitlik hizmetleri yapıyoruz.

Konut furyasına kapılmadık

Konut projeleriniz olacak mı?

- Türkiye’de daha çok yatırımcı şapkasıyla hareket etmek istiyoruz. Kemer Country içinde 80 dairelik bir rezidans projesi bitirdik ve bazı villaları yaptık. Şu anda konut furyasına kapılmış değiliz. Biraz daha dingin, akıllı davranmak istiyoruz. Konut şu anda cazip görünüyor, ama biz konut sektörünün bir adım sonrasının ne olacağını tahmin etmeye çalışıyoruz.

EROL TABANCA

Polimeks Yönetim Kurulu Başkanı Erol Tabanca, 1957 Eskişehir doğumlu. Eskişehir’de Sanat Enstitüsü’nün ardından, Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 1992’de Türkmenistan’a gitti. Üç yıl sonra kendi şirketi olan Polimeks İnşaat’ı kurdu. Halen Türkmenistan’da Bayındırlık Bakanlığı’nda Bakan Yardımcısı ve Aşkabat Baş Mimar Yardımcısı.
Yazının Devamını Oku

Türkiye artık sigorta ihracatçısı da olacak

17 Temmuz 2006
GENERAL Electric ile Garanti Bankası’ndaki ortaklık, Doğuş Grubu’nun diğer şirketlerinde de meyvelerini vermeye başladı. Doğuş’un sigorta sektöründeki şirketi Garanti Emeklilik, Avrupa ve Türk Cumhuriyetleri’ne ’bireysel emeklilik’ ürünleri ihraç etmek için GE ile çalışmalara başladı.

DOĞUŞ Holding’in dünya devi General Electric (GE) ile Garanti Bankası’ndaki ortaklığı, grubun diğer şirketlerinde de meyvelerini vermeye başladı. Doğuş’un sigorta sektöründeki şirketi Garanti Emeklilik ve Hayat A.Ş., Avrupa ve Türk Cumhuriyetleri’ne ’bireysel emeklilik’ ürünleri ihraç etmek için GE ile çalışmalara başladı. Garanti Emeklilik, ayrıca GE’nin bazı sigorta ürünlerini de Türkiye’de pazarlamaya başlayacak.

Garanti Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Erhan Adalı, "Bu ortaklık hem bankayı, hem bizi çok farklı yere götürecek" dedi. GE’nin Garanti Emeklilik’in bazı sigorta poliçelerini ilginç bulduğunu belirten Erhan Adalı, "Avrupa ve Türk Cumhuriyetleri’ni düşünüyoruz. Hem bu ülkelerin, hem de kendi mevzuatımıza bakıyoruz" diye konuştu. "Önümüzdeki yıldan itibaren bazı sigorta ürünlerimizin poliçelerini yurtdışında da satabileceğimizi düşünüyorum" diyen Erhan Adalı, ayrıca GE’nin Türkiye’de olmayan bazı sigorta hizmetlerini de yurtiçinde pazarlayacaklarını belirtti.

2.5 yılı geride bırakan bireysel emeklilik sisteminin (BES) yaşanan son ekonomik dalgalanmalardan da etkilenmediğini söyleyen Adalı, "Sisteme katılanlar uzun vadeli baktığı için dalgalanma sürecinde önemli bir katılımcı çıkışı yaşanmadı" dedi. Yaklaşık 8 aydır Garanti Emeklilik ve Hayat’ın Genel Müdürlüğü’nü yürüten Erhan Adalı ile GE ile ortaklığın şirkete katkılarının yanısıra Bireysel Emeklilik Sistemi’ni konuştuk.

MEVZUATLARI İNCELİYORUZ

Doğuş Grubu’nun GE ile ortaklığı size nasıl yansıyor?


- Bu ortaklık bize çok olumlu yansıyor. Garanti zaten Türkiye’de çok önemli markalardan biri. GE’nin dünya genelinde bireysel emeklilik ve sigortacılık konusunda da çok ciddi tecrübeleri var. Birtakım paylaşımlarımız olacak, yeni ürünler gündeme gelecek. Bunları konuşmaya başladık. Biz de bir takım ürünlerimizi onların faaliyette bulunduğu ülkelerde pazarlamayı, satmayı planlıyoruz. Onların türkiye’de olmayan bir takım ürünlerini Türkiye’ye getirip pazarlamayı düşünüyoruz. Bundan sonraki çalışmalarımıza pozitif yansıyacak bir ortaklık oldu. Garanti’nin banka olarak gücünü daha da artırdı. Bu ortaklık hem bankayı, hem bizi çok farklı yere götürecektir.

Ne tip sigorta ürünlerini ihraç edeceksiniz?

- İşin bir de mevzuat boyutu var, ona bakıyoruz. Bunları gündeme getirdik, konuştuk. Hem bizim, hem diğer ülkelerdeki mevzuat uygun olursa bunları hızla devreye sokmayı düşünüyoruz. Örneğin bireysel emeklilik, iyi dizayn edilmiş ürünlerimizden biri. Bireysel emeklilikte nihai olarak biriktirmeyi hedeflediğiniz fon büyüklüğünü, herhangi bir risk durumunda varislerinize ödeyen bir planımız da var. Çok ufak aylık primler alınabiliyor. GE, bunları ilginç buldu, bunlar dünyada çok olan ürünler değil hoşlarına gidiyor.

HEDEFİMİZ AVRUPA VE TÜRK CUMHURİYETLERİ

Sigorta ürünlerinizi hangi ülkelerde satmayı planlıyorsunuz?


- Bu ürünlerin ihracatı belli ülkeler olacaktır. Şu an belirlediğimiz ülkeler yok, ama Avrupa ve Türk Cumhuriyetleri yakından ilgilendiğimiz, bize yakın olan ülkeler.

İhracata ne zaman başlayabileceksiniz?

- Konuşmalar sonuçlanırsa önümüzdeki yıl başlarız. Mevzuat tarafında yoruma ihtiyaç olan maddeler var. Sigorta poliçesi satmayı planladığımız ülkelerin mevzuatı da uygun olursa GE’nin pazarlama ağından yararlanarak ürünlerimizi oralarda pazarlayacağız.

Sigorta sektörü bugüne kadar dışa açılmaya gerek duymadı mı?

- Grubun bir tarafı hep dışa dönük olduğu için biz de yüzümüzü dışa döndürmeye başladık. Bugüne kadar sigortacılık hep içe dönüktü. Çünkü pazar o kadar küçük ve hala o kadar ciddi bir potansiyel var ki, dışarıya gitmeye gerek duyulmuyor. Örneğin geçen yıl Türkiye’de toplam yıl 1 milyar dolara yakın hayat poliçesi üretimi oldu sektörde. İspanya’da geçen yıl hayat poliçesi üretimi 25 milyar doları geçti. İngiltere ve Almanya çok çok daha yukarıda. Biz de buralara geleceğiz. Türkiye’de toplamda sigorta sektörü 8 milyar dolar. Bu açından bakıldığında sigortacılık çok bakir.

Kurumsal katılımlar artmaya başladı

Bireysel emeklilik sektörünün potansiyeli nedir?

- Geçen yıl sektörde toplam 850 bin kişiyi geçtik. Yıl sonunda bu rakamın 1 milyon 100 bin ile 200 bin arasında gerçekleşmesini bekliyoruz. 10 yıllık fizibilitelere baktığımızda ilk 5 milyonluk hedef kitleye, sistem hemen ulaşabilecek gibi görünüyor. Kurumsal şirketlerin artmaya başlaması ciddi boyutlara geldi. Bir defada bin, 3 bin, 10 bin kişi sisteme kazandırabiliyorsunuz. KOBİ’ler ve esnaf sanatkar dediğimiz küçük ticari işletmelerden de talep gelmeye başladı. Garanti olarak satışlarımızın yüzde 40’ı kurumsal, yüzde 60’ı bireysel satışlar. Sektörde bu oran yüzde 25-75.

Tüketiciler, kamu káğıdı ağırlıklı fona yöneliyor

Sisteme giren müşterilerin fon tercihi hangi yönde?

- Bugüne kadarki tercihler, kamu borçlanma araçları dediğimiz devlet tahvili ve hazine bonosu ağırlıklı fonlar. Sektöre katılanların yüzde 80’i bu fonu tercih ediyor. Onu hisse senetlerinin bulunduğu fonlar ve dövize endeksli fonlar izliyor. Müşterimize risk getiri analizi yapıyoruz ve orada çıkan sonuca göre önerimizi yapıyoruz. Son kararı müşterimiz veriyor.

Sisteme girenlerin yüzde 40’ı İstanbul’dan

Bireysel emeklilik sistemi bilinci oluşuyor mu?

- Sisteme katılanların yaklaşık yüzde 40’ı İstanbul’da. Onu Ankara ve İzmir izliyor. Ama Anadolu’da özellikle Akdeniz’de çok yaygınlaşıyor. Esas bilinçlendirilecek kesim büyük işverenler. Büyük gruplarda 10 bin çalışanı konuşuyorsunuz. Tek tek bu kişilere ulaşmanız 3-5 yıl alır. Yıl sonuna doğru kurumsal tarafta işin daha da büyüyeceğini düşünüyorum.

Türk şirketlerine yabancı ilgisi

Sigorta sektörüne yabancı ilgisinde artış var mı?

- Yabancılar da artık sigorta sektörüne geliyor. Bankalardan sonra Türkiye’deki sigorta şirketlerine de ilgi var. Önümüzdeki dönemlerde özellikle birkaç yıl içinde bu zaten daha açık görülecek. Türkiye’de sigortacılıkta potansiyel çok fazla.

Bireysel emeklilik sistemi 6 ayda yüzde 122 büyüdü

Bireysel emeklilik sektörü 2006’nın ilk yarısı nasıl geçti?

- 2005, bireysel emeklilik sektörü açısından çok başarılı bir yıl olmuştu. 2006’da da bunun devamını beklediğimizi söylüyorduk. Gerçekten 2006’nın ilk yarısı hem sektör, hem de bizim açımızdan çok başarılı geçti. Sektör, 2006’nın ilk yarısında 2005’in aynı dönemine göre katkı paylarında yüzde 122, katılımcı sayısında ise yüzde 114 büyüdü.

2007 yılında sektörde liderliğe oynayacağız

Garanti Emeklilik için yılın ilk yarısı nasıl geçti?

- Yatırıma yönlendirilen katkı paylarında yüzde 200’le, sektörün üzerinde büyüme sağladık. Bu yıl yüzde 122’lik artışla sisteme 48 bin yeni katılımcı kazandırdık. Geçen yılın ilk yarısında 27 milyon YTL fon toplamışken, bu yıl aynı dönemde 80 milyon YTL’yi yakaladık. Bizim için iyi bir yıl oluyor. 2007 yılında katılımcı sayımızın 200 bine, fon büyüklüğümüzün de 300 milyon YTL’ye ulaşmasını bekliyoruz. Katılımcı sayısında bugün yüzde 16.1 pazar payı yakaladık. 2005’i katılımcı sayısında yüzde 13.5 payla kapamıştık. Fon büyüklüğümüz ise 194 milyon YTL. 2007 yılında sektörde liderliğe oynayacağız.

Ekonomideki dalgalanmaya rağmen her şey yolunda

Ekonomideki son dalgalanmalar sizi etkiledi mi?

- Son birkaç aydır dünyadaki ve Türkiye’deki ekonomik dalgalanmaya rağmen bireysel emeklilik sistemi gayet yolunda gidiyor. Satışlarımız ve fon büyüklüklerimiz artarak devam ediyor. 2006’nın ilk yarısı bizim için çok iyi geçti, bundan sonrasının da iyi geçmesini hedefliyoruz.

Sistemden çıkmak isteyenler olmadı mı?

- Başlangıçtan bu yana sistemden çıkmak isteyenler her zaman oluyor. Bu rakam yüzde 5’ler mertebesinde. Paraya ihtiyacı oluyor ya da vazgeçiyor, sistemden çıkıyor. Bu rasyoda mayıs ya da haziranda bir farklılık olmadı. Özellikle ekonomik dalgalanma nedeniyle sistemden yoğun çıkışlar yaşanmadı. Çünkü bunu insanlar uzun vadeli bir yatırım olarak görüyor.

ERHAN ADALI

Garanti Emeklilik Ve Hayat A.Ş. Genel Müdürü Erhan Adalı, 1966 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. İş hayatına 1989 yılında Garanti Bankası’nda Müfettiş Yardımcısı olarak başladı. Daha sonra aynı bankada Kurumsal Bankacılık Şube Müdürlüğü ve Ticari Bölge Satış Müdürlüğü yaptı. 2005 yılında Garanti Bankası’nda KOBİ Bankacılığı’nın yeni yapılanmasıyla bu görevden sorumlu KOBİ Pazarlama Koordinatörlüğü’ne getirildi. 2005 sonunda da Garanti Emeklilik Genel Müdürlüğü görevini üstlendi.
Yazının Devamını Oku

Turiste 1.5 kilo baklava sattık diye ceza yedik

10 Temmuz 2006
UNIFREE Duty Free Yönetim Kurulu Başkanı Cüneyt Çilingiroğlu, "Dünyanın hiçbir yerinde ülkeden çıkana gümrük hattı dışı mağazalarda alışveriş sınırı yoktur. Sınır 1 kiloydu, bir turiste 1.5 kilo baklava sattık diye ceza yedik" dedi. Türk ürünlerinde sınırın kaldırılmasını isteyen Çilingiroğlu, "Turist 5 kilo Türk lokumu, 4 şişe Türk rakısı götürmek istiyor, neden sınırlıyoruz" diye sordu.

TÜRKİYE’de ve KKTC’de toplam 9 gümrük hattı dışı eşya satış mağazası (duty free) ile hizmet veren Unifree Duty Free Yönetim Kurulu Başkanı Cüneyt Çilingiroğlu, dünyanın hiçbir yerinde gümrük çıkışındaki mağazalardaki alışverişte limit uygulanmadığını belirterek, "Hiç olmazsa Türk ürünlerinde bu limiti uygulamayalım" dedi. Ülkeden çıkarken alışveriş limiti uygulanmasının kendilerini zor durumda bıraktığını söyleyen Cüneyt Çilingiroğlu, "Bir müşterimiz 1.5 kilo baklava aldı, biz yolcu başına 1 kilo limitini aştığımız için gümrük cezası ödedik. Türkiye’den çıkış yapan yabancılar ülkelerine götürmek için 5 kilo Türk lokumu, 4 şişe Türk rakısı almak istiyor ama biz satamıyoruz" diye konuştu. Türk ürünlerini özellikle şarap, rakı ve lokumunu tanıtmak için havalimanlarında ciddi faaliyetleri olduğunu hatırlatan Çilingiroğlu, "Ama mevzuat konusunda da desteğe ihtiyacımız var. Hiç olmazsa Türk ürünlerinde kota koymayalım" dedi. Unifree Duty Free Yönetim Kurulu Başkanı Cüneyt Çilingiroğlu ile duty free sektörünü ve Unifree’yi konuştuk.

550 MİLYON EURO DÖNÜYOR

Duty Free’nin Türkiye’deki boyutu nedir?


- Türkiye’deki büyüklüğü 550 milyon Euro civarında. Sektördeki payımız, Unifree olarak, TAV ile ATÜ’deki ortaklığımız dahil yüzde 55 civarında. Aslında potansiyel çok daha büyük.

Sınırlı ve belli kişilere satış yapabiliyorsunuz, Mevzuatta sizi zorlayan uygulamalar yaşıyor musunuz?

- Türk ürünlerini, özellikle Türk şarabını, Türk rakısını ve Türk lokumunu tanıtmak için ciddi faaliyetlerimiz var. Ama bunun için mevzuat açısından bazı desteklere ihtiyacımız da var. Biz fazla şekerleme sattık diye havalimanında ceza ödedik. Ülkeden çıkarken de alışveriş limiti var, bir yolcuya bir kilodan fazla şekerleme satamıyorsunuz. Bir müşterimiz 1.5 kilo baklava aldı diye biz limitleri aştığımız için gümrük cezası ödedik. Müşterilerimiz ülkelerine giderken 5 kilo Türk lokumu, 4 şişe Türk rakısı almak isteyen de oluyor, ama biz satamıyoruz.

ÇIKIŞTA LİMİT OLMAZ

Diğer havalimanlarında limit uygulaması nasıl?


- Dünyanın hiçbir yerinde gümrük çıkışındaki mağazalarda limit yok. Girişte vardır, bu normaldir. Ülkeye giren yolcunun ticari sayılamayacak boyutta bir miktar alması normal. Ama çıkarken biz ne satarsak satabilmeliyiz ki döviz Türkiyede kalsın. Gideceği ülkenin sınırı konusunda müşterilere alışveriş anında zaten gerekli uyarılar yapılıyor. Hiç olmazsa Türk ürünlerinde bu limiti uygulamayalım. Türk lokumu, Türk şarabı almak isteyen turistlere kota koymayalım. Ürünlerimizi dünyaya tanıtalım.

Şu anda yurt dışına çıkarken ve girerken yolcu başına limit ne?

- Yurtdışına çıkarken beş karton sigara, iki litre içki, bir kilo şekerleme alınabiliyor. Girişte, üç karton sigara, iki litre içki ve bir kilo şekerleme.

DUBAİ BİZİ TAKLİT EDİYOR

Türkiye duty free sektöründe hangi noktada?


- İstanbul Atatürk Havalimanı’nda varış noktasındaki mağaza konseptimiz dünyanın birçok duty free operatörü tarafından taklit ediliyor. Dubai bile bizi takip etmeye başladı. Türk ürünlerini özel bir lokasyonda ve ana mağazanın ortasında Türk motifleriyle sergiliyoruz. ’Bazaar’ adını verdiğimiz bir konseptle, yolculara geldikleri ülkeye ait konsepti ve ürünleri orada birarada sunuyoruz. Böylece ülkede kısa süreli kaldığı için yerel ürünlere ulaşamayan yolculara bir imkan veriyoruz. Dubai de bunu kendi ürünleri için Dubai Havalimanı’nda bizden sonra uyguladı. Birçok Avrupa ülkesi ise daha yeni yeni varış mağazaları açmaya başladı. Biz gerek ülke girişinde, gerekse çıkışında uluslararası uygulamalara da örnek oluyoruz.

Yolcuyla ürün satıyoruz biz de ihracat yapıyoruz

Duty free sektörü ortaya pek çıkmıyor,
neden?

- Bizim sektörel bazı sorunlarımız var. Yurtdışına yolcuyla ürün satıyoruz. Sattığımız ürünler yolcu beraberinde yurtdışına çıkıyor. Ama bizim işlemlerimiz ihracat sayılmıyor. Meslek örgütümüz de yok. Çok fazla konuşmayan bir sektör. Çünkü mevzuat çerçevesinde iş yaptığımız için kimse fazla konuşmak istemez. Bu yüzden de sesimizi duyuramıyoruz.

Unifree, 1999’dan beri Alman duty free işletme şirketi Gebr Heinemann ile ortak. Unifree’nin Türkiye’deki gümrük kapıları ve KKTC’de toplam 9 mağazası var.

Bu yıl 316 milyon Euro’yu yakalarız

2005 cironuz ne olmuştu, 2006 beklentileriniz neler?

- 2005 yılı bütün mağazalarımızın cirosu, İstanbul dahil, 276 milyon Euro. 2006 ciro beklentimiz ise 316 milyon Euro. Antalya’da ilk yılımız olmasına rağmen geçen yıl 70 milyon Euro ciro yaptık. Dalaman’da ise bu yıl ilk yılımız, 25-26 milyon Euro ciro bekliyoruz. 2 bin çalışanımız var.

Unifree mağazalarına giren yolcuların ne kadarı alışveriş yapıyor?

- Yolcu penetrasyonumuz geçen yıl yüzde 20 iken, bu yıl yüzde 36. Yani mağazalarımıza giren 100 yolcudan 36’sı müşterimiz oluyor. Bu oran İstanbul’da yüzde 12.

En iyi müşterilerimiz İngilizler ve Ruslar

En iyi duty free müşterileri hangi ülkeden?

- Sektörümüz açısından yolcu profilleri çok önemli. İstanbul’da karşılaştığınız yolcu profiliyle Antalya’dakinin profili çok farklı. Her yolcuya her malı satamazsınız. Özellikle İngilizler, İskandinav ülke vatandaşları ve Ruslar çok iyi müşteriler. Çünkü ya ülkelerindeki içki vergileri çok yüksek ya da ürünleri daha ucuza elde etme alışkanlıkları var.

Mağazalarda en fazla harcamayı kimler yapıyor?

- En yüksek harcamayı duty free de Ruslar yapıyor. Ondan sonra İngilizler geliyor. Üçüncü sırayı İsrailliler ve Türkler paylaşıyor.

Yolcu başına ortalama alışveriş ne kadar?

- Giriş-çıkış dahil ortalama yolcu başına satış 7.5-8 Euro civarında.

Havalimanına Akmerkez’i taşımış olduk

Sektörünüzde nasıl bir değişim yaşanıyor?

- 22 yıldır bu sektördeyiz. Sektörümüz için 1999’u milat kabul ediyorum. Eskiden çok küçük alanlarda, çok sınırlı ve klasik ürünlerle, sadece fiyat avantajıyla satış sözkonusuydu. Yeni dönem ise müşteri odaklı ve hizmete dayalı. Fiyat neredeyse ikinci planda. İyi ürünü, iyi fiyat ve iyi servisle satmaya dayalı hale geldi. Artık ürün çeşitliliği, aksesuarları, moda markaları, insanların zaten günlük hayatta aldığı eşyaları, kaliteli ürünleri, iyi fiyata ve iyi hizmetle havaalanı ortamında sunuyoruz. Bir Akmerkez’i havalimanına taşıdığımızı düşünüyoruz. Bizler havalimanı alışveriş merkezleriyiz.

Hermes’i getirdik, Gucci ile görüşüyoruz

HAVALİMANLARINDAKİ mağazaların artık sadece iç giyim, sigara, içki, çikolata ve parfümün satıldığı bir yer olmaktan çıkıp dünya markalarının ve aksesuarlarının bulunabildiği lüks alışveriş merkezlerine dönüştüğünü söyleyen Cüneyt Çilingiroğlu, "Biz İstanbul Havalimanı’nda Bulgari’den Cartier’e birçok dünya markasının toplandığı bir yer yarattık" diyor. Hermes gibi dünya devi bir markayı Türkiye’ye getirdiklerini vurgulayan Çilingiroğlu, şöyle konuşuyor: "Prada, Gucci gibi markalar duty free’ye girmek istemezler. Markalarına ucuz imajı getireceğini düşünürler. Ama biz Hermes mağazasını açtık. Gucci ile görüşüyoruz. Biz bu markaları birbiri ardına duty free sektörüne kazandırmayı hedefliyoruz."

Atatürk Havalimanı’nda 2021’e kadar çalışacak

UNIFREE
’nin 1999 yılında Tepe-Akfen (TAV) ile yüzde 50 ortak olduğu ATÜ, 2021 yılına kadar İstanbul Atatürk Havalimanı’ndaki tüm gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarının işletme hakkına sahip. 1975 yılında Mehmet Üstünkaya ve Önder Bilginer tarafından kurulan

Duty Free nedir

DUTY
Free dünyada ilk kez 1960’larda, özellikle yurtdışına seyahat eden gemilerde çalışanlara içki ve sigaraların vergisiz satılmasıyla ortaya çıkıyor. Artan havayolu taşımacılığı kapsamında havalimanlarında da 1965’lerden itibaren uygulanmaya başlıyor. 1980’lerden itibaren dışa açılma programının bir parçası olarak Türkiye’de de gereken mevzuat hazırlanıyor. Türkiye’deki havalimanlarında, deniz limanlarında ve sınır kapılarında uluslararası yolculara gümrük ve vergisiz limitli alışveriş hakkı tanınıyor.

CÜNEYT ÇİLİNGİROĞLU

Unifree Duty Free İşletmeciliği Yönetim Kurulu Başkanı Cüneyt Çilingiroğlu, 1967 İstanbul doğumlu. İ.Ü. Hukuk Fakültesi mezunu. 1988-1999 arasında İ.Ü. Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı’nda öğretim görevlisi, 1992-1999 arasında Güreli-Nexia International’da hissedar ve yönetici olarak çalıştı. İ.Ü. Hukuk Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde master, Alman Hükümeti’nin verdiği bursla Köln Üniversitesi’nde doktora yaptı. Köln Üniversitesi, Banka, Sigorta ve Ticaret Hukuku Enstitüsü’nde ders verdi. 1994-1997 arasında Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde Yönetim Kurulu Hukuk Danışmanlığı yaptı. 2000’de Halka Arz Danışma Kurulu Üyesi, 2004’de Denetleme Kurulu Başkan Vekili seçildi. 1999’da Alman Gebr. Heinemann KG’yi temsilen Unifree Duty Free’de Yönetim Kurulu Üyesi oldu. Ağustos 2005’ten beri de şirketin Yönetim Kurulu Başkanı.
Yazının Devamını Oku

İstanbul’da 900 milyon dolarlık konut yapacağız

3 Temmuz 2006
2005’te 530 milyon dolarlık taahhüt cirosunun yüzde 50’sini yurtdışından elde eden Yüksel İnşaat CEO’su Emin Sazak, "Suudi Arabistan’da 200 milyon dolarlık 3 baraj projesine imza atacağız. Yurtiçindeki projeleri de izliyoruz. Çubuklu’da kendi arazimize 900 milyon dolarlık konut projesi yapacağız" dedi. YURTİÇİNDE ve yurtdışında baraj, otoyol ve altyapı başta olmak üzere birçok projeye imza atan Yüksel İnşaat, önümüzdeki günlerde yurtdışındaki işlere daha fazla odaklanma kararı aldı. 2005 yılında 530 milyon dolarlık taahhüt cirosunun yüzde 50’sinden fazlasını yurtdışından sağlayan Yüksel İnşaat, Suudi Arabistan’da üç baraj üstlendi. Yüksel İnşaat’ın Başkan Yardımcısı Emin Sazak, bu ülkede yapılması planlanan 7-8 baraja daha talip olacaklarını söyledi. Yurtiçindeki projeleri de takip ettiklerini belirten Emin Sazak, ayrıca Çubuklu’da kendi arazileri üzerinde 800 villadan oluşan yaklaşık 900 milyon dolarlık yeni bir konut projesine de bu yıl içinde başlayacaklarını bildirdi. Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanvekilliği görevini de yürüten Emin Sazak, inşaat sektöründe yaşanan sıkıntılar yüzünden /images/100/0x0/55eabcacf018fbb8f8937a27yarım kalabilecek projelerin ekonomiye daha fazla sıkıntı yaratacağını vurguladı. Emin Sazak ile Yüksel İnşaat’ın projelerinin yanı sıra Türk inşaat sektöründeki son gelişmeleri de konuştuk.

İnşaat sektöründe son zamanlarda yaşanan sıkıntıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Hem Irak, hem Afganistan savaşlarından sonra oradaki faaliyetler, hem de Körfez ülkelerindeki yoğun yatırımlar yüzünden sektör hareketlendi. Çin, Hindistan, Türkiye ve Körfez ülkeleri gibi birçok yerde yatırımların hızlanması, doğal olarak maliyetleri dünya çapında negatif etkiledi. Türkiye’ye has bazı farklılıklar da oluştu. Düşük kur özellikle yabancı kur üzerinden sözleşme yapan bazı müteahhitlerimizi negatif etkiledi. Sektördeki sıkıntının tek nedeni çimento, demir fiyat artışı değil. Başlayan projelerin zamanında ekonomiye kazandırılamaması daha büyük sıkıntılara yol açabilir.

Son dalgalanmalardan sonra konut sektörünü nasıl görüyorsunuz?

- Son 1.5 yılda konut sektörünü iten en büyük faktörlerden birisi faizlerin düşmesi ve bankaların düşük faizli uzun vadeli ev kredisi verebilir olmasıydı. Bu ciddi bir talep oluşturdu. Onun üzerine yatırım hamlesi başladı. Son dönemdeki çalkantılar ve faiz artırımları önümüzdeki birkaç ay daha temkinli olmayı gerektirecektir. Ama 2007’den itibaren yeniden bir yatırım hareketi başlayacaktır diye düşünüyorum.

İstanbul’da konut projesi düşünüyor musunuz?

- Çubuklu’daki kendi arazimiz üzerinde konut işine gireceğiz. Projeleri tamamlandı, bu yıl içinde başlayacağız. Arazi 1700 dönüm, 700 dönümünü yeşil alan olarak bırakacağız. 800 villa olacak. Toplam satış bedeli üzerinden 800-900 milyon dolarlık bir proje.

Yurtdışında ağırlıklı olarak hangi tür projelerde yer alıyorsunuz?

- Son üç yıl içinde yurtdışında dört ülkede ABD Büyükelçiliği binalarını yaptık. Kazakistan, Özbekistan, Gürcistan ve Afganistan’da. Ürdün’de 145 milyon dolarlık Genelkurmay Başkanlığı projemiz 1.5 yıl sonra tamamlanacak. Romanya’da ve Afganistan’da yol projeleri yaptık. Bu aralar Afgan silahlı kuvvetlerinin kurulmasıyla ilgili faaliyetler var. Bunlar için kamp kuruluyor. Şu anda bir kampı biz yapıyoruz. Bu kampların çoğaltılması projesi var. Kiev’de bir otel projesini tamamlamak üzereyiz. Uzun yıllardır da Suudi Arabistan’dayız. Bu ülkede 3 baraj inşa ediyoruz.

Suudi Arabistan’da sizden başka baraj yapan firma var mı?

- 1982’den beri bu ülkede 1 milyar dolarlık iş tamamladık. Son 3-4 yıldır Arabistan’da sel sularını kontrol etme çabası içinde barajlar yapılıyor. Şu anda inşa edilen üç barajı da biz yapıyoruz. Üçü toplam 200 milyon dolarlık bir yatırım. Bu barajlar suları bir yerlerde toplayıp, hem içme suyu, hem de tarıma yönelik olarak kullanılacak. Daha 7-8 baraj yapacaklar.

İstanbul için gayrimenkul değerli bir yatırım aracı

Kendi araziniz olmasa da konuta girer miydiniz?

- Evet, kendi arazimiz olmasaydı da konut sektörüne girecektik. Ben son dalgalanmalar yüzünden sıkıntıların fazla olmayacağına inanıyorum. Siyasi istikrarın sürdürülebilmesi noktasında kararlılıkla hareket eden bir ekonomik politikanın netice vereceğini düşünüyorum. Gayrimenkul özellikle İstanbul için değerli bir yatırım aracı olacak.

Şu anda 1.2 milyar dolarlık proje yürüyor

Halen yürüttüğünüz taahhütlerin tutarı ne kadar?

- Türkiye’de yürüttüğümüz projelerin toplam kontrat tutarı 1 milyar doların üzerinde. Ama bunların bir bölümü tamamlanıp teslim edildi. Halen devam eden ve gelecek yıl yapacağımız projelerin yurtiçi ve yurtdışı toplam tutarı da 1 milyar 200 milyon dolar.

Turizmde bekle-gör politikası izliyoruz

Türkiye’de turizmde yeni yatırımlarınız olacak mı?

- Turizmde açıkçası bekle gör dönemindeyiz. Geçmişte de turizmde büyük bir yatırım yapmadık. Yatçılık firmamızın cirosu yıllık 1 milyon doların üzerinde. Birkaç otel projesi üzerinde çalışıyoruz ama kesinleşmiş bir şey yok. İstanbul’da kendi arazimiz üzerinde başlatacağımız konut projesinin bir kısmında turizm projesi olabilir.

Ciromuzun yüzde 75’ini yurtdışından hedefliyoruz

Grubunuz, cirosunun ne kadarını inşaat sektöründen sağlıyor?

- Grubumuzun 2005 cirosu 580 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bunun 530 milyon doları taahhüt grubundan sağlandı. Taahhüt grubunun cirosunun da yüzde 50’den fazlası, 350 milyon doları yurtdışı projelerden. Bu oranı 5 yılda yüzde 65’lere çekmeyi arzuluyoruz. Mümkünse yüzde 75’lere çıkarmayı hedefliyoruz. Yurtdışı projelere daha çok odaklandık. Ama yurtiçinde de her zaman bazı projelerde yer almayı arzu ediyoruz. Takip edeceğimiz projeler olacaktır.

8 ülkede iş yapıyoruz çalkantı bizi etkilemiyor

Neden cironuzun yüzde 75’ini yurtdışından sağlamayı hedefliyorsunuz?

- 1980’lerde yurtdışı faaliyetlere başladık. Önemli olan döviz girdisi sağlanması. Yüksek enflasyonda, döviz girdileri ülke kadar şirketlere de ciddi anlamda katkı sağlıyor. Ayrıca bir ülkedeki çalkantılardan minimum etkilenmek için değişik yerlerde olmak önemli. Biz 7-8 ülkede oluyoruz.

Türk Cumhuriyetleri’nde 800 milyon dolarlık iş

Türk Cumhuriyetleri’nde ne kadarlık iş tamamladınız?

- 1992’den beri Türk Cumhuriyetleri’nde başladığımız projelerin toplamı 800 milyon dolara ulaştı. Kazakistan’da yeni iki projeye başlıyoruz. Biri Almata’da bir bankanın genel merkezi olacak.

EMİN SAZAK

YÜKSEL İnşaat Başkan Yardımcısı ve CEO’su Emin Sazak, 1961 Eskişehir doğumlu. 1979-1987 yılları arasında İngiltere ve Amerika’da İşletme ve Telekomünikasyon İşletmesi okudu. ABD’deki eğitimi sırasında MusicLab isimli firmanın müdürü olarak çalıştı. 1989’da Yüksel Şirketler Grubu Datasel Bilgisayar Mühendislik ve Ticaret şirketinin kuruluşuna öncülük yaptı. 1992’de Yüksel İnşaat Dış İlişkiler Koordinatörlüğü görevini üstlendi. Halen, Yüksel İnşaat Başkan Yardımcısı ve Yüksel Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyeliğini sürdürüyor. Ayrıca, Türkiye Müteahhitler Birliği Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Yılmaz Sazak Uluslararası Yaş Grupları Atletizm Yarışmaları Organizasyon Komitesi Başkanı.
Yazının Devamını Oku

BP’nin 12 milyar dolarlık 10 bin istasyonu Tufan Bey’e emanet

26 Haziran 2006
BP Avrupa Akaryakıt Satış&Lojistik Operasyonları Başkan Yardımcısı Tufan Erginbilgiç, BP’nin Avrupa’daki 12 ülkede akaryakıt satış ve lojistik işlerinden sorumlu bir Türk. BP’nin 10 bin akaryakıt istasyonu ve yaklaşık 12 milyar dolarlık cirosunu yöneten Tufan Erginbilgiç, ham petrol fiyatlarındaki artışta Çin ve Hindistan’daki yüksek büyümenin yanısıra politik koşulların da etkili olduğunu söyledi.

HAM petrolün varili 70 doların üzerinde seyrederken, gözler akaryakıt sektörüne çevriliyor. BP Avrupa Akaryakıt Satış&Lojistik Operasyonları Başkan Yardımcısı Tufan Erginbilgiç, BP’nin Avrupa’daki 12 ülkede akaryakıt satış ve lojistik işlerinden sorumlu bir Türk. BP’nin 10 bin akaryakıt istasyonu ve yaklaşık 12 milyar dolarlık cirosunu yöneten Tufan Erginbilgiç, ham petrol fiyatlarındaki artışta Çin ve Hindistan’daki yüksek büyümenin yanısıra politik koşulların da etkili olduğunu söyledi. /images/100/0x0/55eb4557f018fbb8f8b66035

BP’nin Avrupa’da yatırıma ve büyümeye odaklandığı üç ülke arasında Türkiye’nin de yer aldığını hatırlatan Erginbilgiç, "Halen 600 akaryakıt istasyonumuz olan Türkiye’de her yıl 25-30 yeni istasyon açacağız. Böylece 5 yılda 120-130 yeni istasyon açmış olacağız" dedi. Son 4 yıldır Türkiye’de yeni istasyon açmak yerine mevcut olanların standartlarını yükseltmek için 30 milyon dolar harcadıklarını söyleyen Erginbilgiç, bundan sonra yüzde 16 olan pazar paylarını yüzde 18’e çekmek için büyüyen şehirlerde yeni istasyonlar açacaklarını vurguladı. BP Avrupa Akaryakıt Satış&Lojistik Operasyonları Başkan Yardımcısı Tufan Erginbilgiç ile ham petrol fiyatlarından BP’nin Avrupa ve Türkiye’deki yatırımlarına uzanan bir sohbet yaptık.

Ham petrol fiyatları niye yükseliyor?

- Şu ana kadar iki faktör var. Biri geçici, diğeri ise kalıcı. Özellikle Çin ve Hindistan’ın yüksek bir büyümesi var. Büyümeyle petrol tüketimi doğrudan ilişkili. Eskiden arz ve talep arasında daha fazla marj vardı, ama artık çok sıkı duruma geldi. İkinci faktör ise politik tarafı. İran’a ne olacak onu da koyarsanız pazarlar şu anda tedirgin. Çünkü zaten arz-talep sıkı bir durumda, onun üstüne de politik bir takım olayları koyduğunuzda çok tedirgin bir ham petrol pazarı görüyorsunuz. Arz-talep dengesinin çok sıkı olmadığı dönemde fiyatlar çıkıp iniyordu. Şu andaki artış arz ve talebin sıkılığıyla ilgili. O yüzden fiyatların eskisi gibi hızlı düşmesi beklenmiyor.

Türkiye pahalı benzini kullanan ülkeler arasında mı?

- Fiyatlara her ülkenin kendi koşullarında bakmak lazım. Sonuçta her ülkenin maliyet oranı değişik. Fiyatları ülkeler arası kıyaslamak zor ve doğru değil. Ben ülkeler arası fiyat kıyaslaması yapılmasına karşıyım. Türkiye’de şirketlerin kárlılığı kesinlikle yüksek değil. Birçok ülkede kárlılığımız daha yüksek.

PETROL EN ÖNEMLİ GELİR KAYNAĞI

Akaryakıt üzerindeki vergi yükü Avrupa’ya kıyasla Türkiye’de hangi seviyede?


- Bu konu genellikle fiyatlar arttığında gündeme geliyor. Avrupa’da her ülkede petrol fiyatının yüzde 70’i vergiye gider. Bu bazı ülkelerde bir, iki puan değişebilir. Petrol, bugün birçok ülkenin en büyük gelir kaynaklarından biri. Vergi açısından Türkiye’nin diğer Avrupa ülkelerinden pek farkı yok.

Sektörde rekabet artıyor mu?

- Şu anda bizim sektörde rekabet gittikçe yükseliyor. 5 yıl öncesine göre bakarsanız ve Avrupa’da hangi ülkeyi alırsanız alın rekabet arttı. Türkiye de aynı doğrultuda gidiyor. Ben Türkiye’de rekabetin daha fazla artmasını bekliyorum. Sonuçta bu rekabetten müşteri kazançlı çıkacak. Çünkü müşteriye verilen hizmet ve ürünler daha kaliteli hale geliyor.

Türkiye’deki enerji politikalarını nasıl buluyorsunuz?

- Türkiye’deki en büyük değişim serbest piyasaya geçişti. Bunu, çevre, güvenlik ve müşteri açısından yapılması gerekenleri belirleyen yeni kanunlarla desteklemek lazım. Artık bunlar da konuşuluyor. Türkiye’nin yapması gereken serbest piyasanın belli kurallar içinde çalışmasını sağlamak. Çevre sağlığı ve güvenliği açısından daha sıkı kurallar uygulanırsa daha da iyi olacak.

Türkiye, Romanya ve İspanya’da yatırımlarımızı artırıyoruz

BP, Avrupa’da ve Türkiye’de nasıl bir büyüme stratejisi izliyor?

- Şu anda bir reorganizasyon yapıyoruz, amacımız maliyetleri düşürmek. Müşteriye daha fazla hizmet vererek, daha fazla büyümeye çalışıyoruz. Avrupa endüstri olarak fazla büyümüyor. Fakat Avrupa’nın içinde bazı ülkeler gerçekten daha çok büyüyor. Türkiye bu ülkelerden biri, diğer ikisi İspanya ve Romanya. Bu ülkelerde endüstri hala büyüyor. Bu nedenle bu ülkelerde yatırımlarımızı artırıyoruz, pazar payımızı artırmaya çalışıyoruz. Avrupa her ne kadar büyümese de biz Avrupa’da büyümeye çalışacağız.

Avrupa’daki tüm istasyonlardan ve lojistiğinden sorumluyum

Sorumlu olduğunuz Avrupa ülkelerinde BP’nin satış hasılatı nedir?

- 12 Avrupa ülkesinde, yaklaşık 12 milyar dolarlık bir satış hasılatımız var. Avrupa’daki bütün akaryakıt ve bütün servis istasyonları ile Avrupa’nın birçok ülkesindeki perakende mağazaları bana bağlı. Aynı zamanda Avrupa’nın terminallerden istasyonlara bütün lojistiğinden sorumluyum. Avrupa’da 10 bin istasyonumuz, akaryakıt ikmali yapılan 149 terminalimiz var.

Bulunduğumuz pazarlarda bir ya da ikinci olmazsak çıkarız

Bulunduğunuz ülkelerde pazardaki konumunuz nasıl?

- Avrupa’da BP bulunduğu 12 ülkede pazarın lideri ya da ikincisi. Stratejimiz bu zaten, ya birinci ya da ikinci numara olmalıyız. Olamıyorsak o ülkede kalmayı düşünmüyoruz. Almanya, İngiltere, Lüksemburg, Avusturya, Yunanistan’da birinci sıradayız. Hollanda ve Polonya’da ikinciyiz. Portekiz ve İspanya’da üçüncüyüz. Bazen bütün ülke çapında olmak yerine bazı şehirlere konsantre oluyoruz. İspanya’da ülke çapında üçüncü sıradayız ama Madrid ve Barselona’da ikinciyiz. Türkiye’de bu stratejiyi uyguluyoruz.

BP Avrupa Akaryakıt Satış&Lojistik Operasyonları Başkan Yardımcısı Tufan Erginbilgiç, BP’nin Avrupa’daki 12 ülkede akaryakıt satış ve lojistik işlerinden sorumlu. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra, 1986’da Boğaziçi Üniversitesi’nde MBA programını ve 1989’da Ohio State Üniversitesi’ndeki Ekonomi üzerine yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1990-1997 yılları arasında Mobil Oil’da çalıştıktan sonra, BP’nin çeşitli departmanlarında görev aldı.

Türkiye’de her yıl 25-30 yeni istasyon açacağız

Türkiye’de ne kadar yatırım planlıyorsunuz?

- Şu anda 600’e yakın istasyonumuz var. Her yıl 25-30 yeni istasyon açarak, 5 yılda 120-130 yeni istasyon açmış oluruz. Bunun yanısıra müşteriye iyi hizmet veremediğimiz ve karlılık getirmeyen bir takım istasyonları da kapatmaktan kaçınmayacağız. Son 3-4 yıldır BP olarak Türkiye’de fazla istasyon açmıyorduk. Mevcut istasyonlarımızda çevresel konular ve güvenlik için son 4 yılda 30 milyon dolar harcadık. Bu yatırım Türkiye’yi belli bir seviyeye getirmek içindi. Artık atılıma geçiyoruz.

Büyüyen şehirlere yatırım yapacağız

Yeni istasyonlarda hangi bölgeler veya illere yoğunlaşacaksınız?

- Yatırımlarımız yine belli şehirlere odaklanacak, ama o şehirlerin büyüyen semtlerinde olacak. İstanbul, Ankara ve İzmir ilk düşündüğümüz şehirler. Yatırımlarımızı genelde büyüyen şehirlere yönelteceğiz.

Türkiye’deki pazar payımızı 5 yılda yüzde 16’dan yüzde 18’e çıkaracağız

Türkiye’deki pazar payınız nedir?

- Büyük şehirlerde pazar payımız gayet iyi, ya bir ya da iki numarayız. Tahmin ediyorum İstanbul’da pazar payımız yüzde 25. Türkiye genelindeki pazar payımız yüzde 16. Gelecek 5 yılda bu oranı yüzde 18’e çıkarmayı düşünüyoruz. Pazarlama programlarımızla, müşteri hizmetimizle, açacağımız yeni istasyonlarımızla pazar payımızı artırmayı hedefliyoruz. Türkiye büyüyen bir endüstriye sahip ve bunu tek gören biz değiliz. O nedenle diğer şirketler de yatırım yapıyor. Türkiye’de rekabet gittikçe artıyor.
Yazının Devamını Oku

’Deprem Dede’ye emekli maaşı yeter’demek bana haksızlık değil mi

19 Haziran 2006
BİR konut projesinde danışmanlık yapan ve reklamlarında oynadığı için eleştirilere hedef olan ’Deprem Dede’ Prof. Ahmet Mete Işıkara, "Bu proje benim misyonuma uyuyor. ’Sen Deprem Dede’sin, Deprem Dede kal, emekli maaşınla geçin. Ek gelir sağlayacak hiçbir çabaya girme’ denmesi haksızlık değil midir bana?" dedi. TÜRKİYE’nin 1999 yılında yaşadığı büyük deprem sonrasında halka, özellikle de çocuklara depreme hazırlıklı olma konusunda eğitimler verdiği için adı ’Deprem dede’ye çıkan Prof. Ahmet Mete Işıkara, bu kez bir konut projesinin içinde yer alarak gündeme geldi. Deprem konusunda uzman bir profesörün ticari bir projede danışmanlık yapması ve reklamlarına çıkmasının ’etik olup olmadığı’ tartışılmaya başlandı. Prof. Işıkara, "Bu proje benim misyonuma uyuyor. Yıllardır ’Türkiye bir deprem ülkesidir, depremden korunmanın en vazgeçilmez yolu da deprem güvenliğidir, deprem güvenlikli konut üretmektir’ diye söyleyip duruyorum. Şimdi nihayet birileri çıkmış benim dediklerimi harfi harfine yapıyor" diye konuştu. Projenin yayınlanan reklamlarından para almadığını vurgulayan Prof. Işıkara, bu reklamların da deprem konusunda milyonlara ulaşmak için en iyi yol olduğuna inandığını söyledi.

HER DEDİĞİMİ YAPIYORLAR: Han Yapı’daki danışmanlığının tartışılmasına çok üzüldüğünü dile getiren Prof. Işıkara, "Reklamdan para almadım, ama danışmanlık ücreti alıyorum. Şöyle bakılması beni üzüyor. ’Sen deprem dedesin, deprem dede kal, emekli maaşınla geçin. Ek gelir sağlayacak hiçbir çabaya girme. E bu haksızlık değil midir bana?" diye konuştu. Han Yapı yönetiminin projeye ilişkin yapılmasını istediği herşeyi, kontrolünden malzeme seçimine kadar harfiyen yerine getirdiğini vurgulayan Prof. Ahmet Mete Işıkara ile tartışılan Yönetim Kurulu Danışmanlığı ve konut reklamını, bu görevi neden kabul ettiğini ve yapmak istediklerini konuştuk.

Türkiye’nin Deprem Dede’si olarak sizin bir konut projesine danışmanlık yapmanız ve reklamlarına da çıkmanıza gelen tepkilere ne diyorsunuz?

- Han Yapı Yönetim Kurulu bana ’Hocam ikimiz de aynı ayakkabıyı giyiyoruz. Toplum sıkı bir denetimle yapılan ve gerçekten deprem güvenliği olan konutlara kavuşacak. Ben inanıyorum ki İsthanbul Evleri bir örnek olacak ve diğerleri de ister istemez böyle evler yapacak. Ben bu projeyle deprem güvenli ev dediğimde toplumun önüne artık somut bir örnek koyuyorum.

Reklamlara neden siz çıktınız?

- Ben 62 ili gezdim, ilkokul çocuklarını, halkı deprem güvenliği konusunda eğitmeye çalıştım. Okullarda bir anda 500-600 öğrenciye ulaşıyorum. Kendini yıllardır bu işe adamış ve misyon edinmiş biri olarak bu büyük bir fırsat değil mi? Bu reklamla bir anda 3-5 milyon insana çok önemli 4 mesajı aynı anda veriyorum: 1- Türkiye deprem ülkesidir, çünkü bunu artık unuttuk. 2- Depremle birlikte yaşamak zorundayız. 3- Depremden korunmanın tek yolu güvenli evlerdir. 4- Güvenli zemin yoktur, güvenli bina vardır.

Reklamdan para aldınız mı?

- Hayır para almadım, ama Yönetim Kurulu Danışmanlık ücreti alıyorum. Bunun yasal vergisi de ödeniyor. Şöyle bakılması beni üzüyor: Sen deprem dedesin, deprem dede kal. Emekli maaşınla geçin. Ek gelir sağlayacak hiçbir çabaya girme. E bu haksızlık değil midir bana? Eğer bir grup gelmiş, benim bunca yıllık bilgi birikimim ve tecrübemden topluma faydalı olacak bir projede faydalanmak istiyorsa, bunun da karşılığını veriyorsa neden olmasın.

Daha önce benzer teklifler de geldi mi?

- Evet geldi. Ama Han Yapı’daki ciddiyeti hissetmedim. Sadece adımı kullanacaklardı. Projenin gerçekleştirilmesi sürecinde dediklerimi yapacaklarına inanmadım.

Bu teklifi neden kabul ettiniz?

- Burada da adımı kullanıyorlar ama ben ne dersem onu yapıyorlar, ben çok rahatım. Ortakları Türkiye’nin ihracatına katkıda bulunan bir grup. Han Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Oğuz Satıcı, ’Biz deprem güvenli, kaliteli, yaşam kültürü çok yüksek, ama toplumun her kesiminin alabileceği bir fiyatla konut üretmeyi hedefliyoruz. En önemlisi sen ne dersen biz onu uygulayacağız’ dedi. Oğuz Bey, bugüne kadar söylediklerimi toplumun önüne çok somut bir örnekle ortaya koyabileceğim bir projeyle geldi. Hep söylüyordum, bunu yaparak gösterme şansım doğdu.

99 depremindeki şiddeti uyguladık

PROF. Ahmet Mete Işıkara, evlerin yapılacağı araziyi sismik tomografik yöntemle incelediklerini, hastanede vücut tomografisi çektirir gibi, 50 metre derinliğe kadar arazinin tomografisinin çekildiğini anlattı: "Tomografi verileri Yıldız Teknik Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Grubu Teknolojik Araştırmalar Koordinatörü Prof. Kutay Özaydın ve ekibine ulaştırıldı. Ekip, zemin türüne ve o zemindeki olası depremin parametrelerine ilişkin bilgileri verdi, projenin statik planları bu çalışmalar sonrası yapıldı. 99 depremindeki şiddeti uyguladık bilgisayarda. Binadaki kat sayısını da buna göre dizayn ettik."

Mutlaka zeminin tomografisi çekilmeli

İNŞAAT yapılmadan önce yapılan zemin etüdlerinde sismolojinin ve sismik tomografinin yer almasını öneren Prof. Işıkara, bu görüşünü ilgili devlet kurumlarına da önerdiğini söyledi. Prof. Işıkara, "Güvenli zemin yoktur, güvenli bina vardır. Zemin türünün doğur belirlenmesi ve statik tasarımının buna göre yapılması gerekiyor. Zemin etüdlerine sismoloji ve sismik tomografi mutlaka eklenmeli" dedi.

Biz inşaat yapmıyoruz proje geliştirip hayata geçiriyoruz

HAN Yapı Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Leyla Üstel Çağatay, "Türkiye sanayi ve ihracat sektörlerinde faaliyet gösteren 17 büyük kuruluşun temsilcilerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş olan Han Yapı, salt bir inşaat şirketi değil; içinde inşa, yapı kurma faaliyetlerinin de yer aldığı çok daha geniş bir vizyonu temsil eden bir proje yatırım ve yönetim şirketi" dedi.

Depreme dayanıklı ev için diğerleri bizi kopya etsin

Şimdi çıkıp başka şirketler de ’ne derseniz yapacağız’ dese onlara da deprem güvenli ev konusunda danışmanlık yapar mısınız?

-
Çıktı da zaten, ama ’hayır’ dedim, teşekkür ettim. Bu bana göre etik değil. Bir grupla el sıkıştım, o grupla devam edeceğim. Depreme dayanıklı ev yapmak isteyenler bizi kopya etsinler. Depreme dayanıklı ev yapmanın sistemi belli, denetim mekanizmaları belli. Diğerleri de bunları titizlikle uygulasın.

Çıtayı yukarı çekiyorsam haksız rekabet mi

Sektöründeki diğer firmalar açısından haksız rekabet yarattığınız söyleniyor.

- Haksız rekabet yaratıyorsun diyorlar da niye yarattığımı söylemiyorlar. Eğer ben kalite ve güvenlikte çıtayı yukarı çekiyorsam, bu haksız rekabetse, ’evet haksız rekabet yapıyorum’. Topluma depreme dayanıklı konut edindirme konusunda haksız rekabet yapıyorsam ona razıyım.

AHMET METE IŞIKARA

Prof. Ahmet Mete Işıkara, 1941 Mersin doğumlu. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik Bölümü’nde 1964’te lisans eğitimini, 1972’de doktorasını tamamladı. 1982’den beri Uluslararası Sismoloji ve Arziçi Fiziği Komisyonu üyesi. 1991-2002 yılları arasında Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 1993-2000 yılları arasında Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu Avrupa Depremlerin Önceden Belirlenmesi Değerlendirme Danışma Komitesi üyeliği, 1992-2000 arasında B.Ü. Yönetim Kurulu Üyeliği, 2000-2002 arasında Başbakanlık Ulusal Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Doğal Afet Sigortaları Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini yürüttü. 2002’den beri Afete Hazırlık Eğitim Derneği (AHDER) Başkanı, 2005’den bu yana Türk Kızılayı Genel Başkan Danışmanı. 2006 başından bu yana da Han Yapı Yönetim Kurulu Danışmanlığı’nı yürütüyor.
Yazının Devamını Oku

Türkiye ’kaliteli ve uygun fiyat’ imajını kaybedebilir

12 Haziran 2006
MAGIC Life CEO’su Andreas Karsten, "Kaliteli ve uygun fiyat imajına sahip Türkiye için en büyük tehlike, ucuz ülke konumuna geçmesi" dedi. Turizmdeki zorluklar nedeniyle fiyatların düşürülmesi yüzünden artık Türkiye’nin ucuz bir ülke olarak görülmeye başladığına dikkat çeken Karsten, "Bence bu en büyük tehlike. Türkiye kendisini Mısır ve Tunus ile değil, İspanya gibi ülkelerle kıyaslamalı" dedi.

2 yıl önce tamamı Alman turizm devi TUI’ye geçen Magic Life’ın CEO’su Andreas Karsten, "Kaliteli ve uygun fiyat imajına sahip Türkiye için en büyük tehlike, ucuz ülke konumuna geçmesi" uyarısında bulundu. Turizmdeki zorluklar nedeniyle fiyatların düşürülmesi yüzünden artık Türkiye’nin ucuz bir ülke olarak görülmeye başladığına dikkat çeken Andreas Karsten, "Bence bu en büyük tehlike. Türkiye kendisini Mısır ve Tunus ile değil, İspanya gibi ülkelerle kıyaslamalı. Kaliteli ve uygun fiyat imajını korumalı. Tunus’un yaptığı hataya düşmeyin" dedi. Karsten, Türkiye’yi pazarlarken ’ucuz ülke’ imajından çok ülkenin güzelliklerinin ve tarihinin öne çıkarılması gerektiğini söyledi. Türkiye’de önümüzdeki 2-3 yıl içinde 90-180 milyon Euro yatırımla 2-3 yeni tesis daha kuracaklarını söyleyen Karsten ile turizm sektörünü ve Magic Life’ın yatırım planlarını konuştuk.

Türkiye’de turizm sektörü nasıl bir sezon geçiriyor?

- Bu yıl Türkiye’de en kuvvetli otellerin bile zor durumda kalabilme ihtimali olduğunu görüyorum. Bizim başka ülkelerde de kulüplerimiz var, dengeyi sağlayabiliyoruz. Ama sadece Türkiye’de tesisi olanların işi gerçekten zor. Maalesef sıkıntı bu yılla da kalmayacak. Üzülerek ifade ediyorum ki, kontrolsüz ve çok hızlı gelişen yatak kapasitelerinizi pazarlayacak potansiyel pazarlarınız yok. Batıdan Türkiye’ye gelen turist sayısında yüzde 20 eksilme var. Türkiye’de bu nedenle birçok otelci çok düşük fiyatlarla satışı artırmaya çalışıyor.

Size göre Türk turizminde bugün en önemli sorun nedir?

- Türkiye’nin ’kaliteli ürün ve uygun kalite’ imajı var. En korktuğumuz şey bu imajın kaybedilmesi. Turizmdeki zorluklar nedeniyle fiyatların düşürülmesi yüzünden artık Türkiye ne yazık ki ucuz bir ülke olarak görülüyor. Bence bu en büyük tehlike. Türkiye kendisini Mısır ve Tunus ile değil, İspanya gibi ülkelerle kıyaslamalı. Kaliteli ve uygun fiyat imajını korumalı. Tunus bu hatayı yaptı. Artık Tunus herkesin kafasında ucuz bir ürün olarak kaldı. Türkiye henüz o kadar kötü bir konumda değil ama bu tehlike var.

Tesislerin pazarlamasında nasıl bir yol izlenmeli?

- Biz hizmet-fiyat dengesini koruyarak ’ucuz ülke’ imajından çok, Türkiye’nin güzelliğini ve tarihini öne çıkarıp bunları en iyi şekilde sunuyoruz. Herkes bunun farkına varmalı. Türkiye bir Mısır gibi değil bir Avrupa ülkesi olarak algılanıyor. Bunun iyi belirginleştirilmesi lazım, biz bunları yapıyoruz. Kuş gribi birçok Avrupa ülkesinde de vardı. Ama sadece Türkiye’de varmış gibi sunuldu. Türkiye gibi güzel bir ülke için bu çok kötü oldu. Bana Türkiye’nin avukatı diyenler de çıkabilir ama bu imajı hep beraber yukarı çekmeliyiz bir an önce. Golf gibi kaliteli ürünler ortaya çıkarmalı ve bunları dünya turistlerine sunmalıyız.

Bu yıl en gözde ülke hangisi?

- Bu yıl patlayan turizmde patlayan ülke kesinlikle Yunanistan. Yunanistan’a çok kuvvetli bir talep artışı var.

ÜÇ YENİ TESİS PLANLIYORUZ

Magic Life’ın yeni yatırımları olacak mı?


- Türkiye’de 2-3 yıl içinde toplam 90-180 milyon Euro arası bir yatırımla 2-3 yeni tesis daha açabileceğimizi söyleyebilirim. Türkiye’ye bağlı yeni tesislerimizden biri de Mısır’da 2008 yılında devreye girecek. Magic Life’ın ikinci büyük kulübü olacak. Önümüzdeki yıl Yunanistan’da yeni bir tesis kuracağız. Yunan adalarından birini düşünüyoruz. Halen çok açık şekilde Doğu Akdeniz’de kuvvetliyiz. Batı Avrupa’da da kuvvetlenmek için çaba harcayacağız. Türkiye’de bu yılın sonunda yeni bazı atılımlarımızın olacağı kesin.

TUI’nın bünyesindeki başka markalar da Türkiye’ye gelmeyi düşünüyor mu?

- TUI’nin kulüp ve otel yatırımları devam edecek. Biz Magic Life olarak TUI Yönetim Kurulu’na bağlıyız. TUI’nin büyümesinde bizden başka aktif markalar da var, onlar da Türkiye’de yatırımı düşünebilirler. TUI Holding bünyesinde kulüp dalında 20 bin yatakla en geniş kapasiteye sahip marka biziz.

TUI, Magic Life’ın tamamını yönetmek istediği için aldı

TUI, Magic Life’ı neden aldı?

- Magic Life, Türkiye’de bir Avusturya markası olarak tatil ve kulüp konseptiyle ilk akla gelen marka olmuştu. Pazarın çok büyük bölümüne sahip olduğumuz için TUI olarak bizim için çok efektif olacaktı. 2000’de önce yüzde 50 ortak olduk. Sonra markanın tamamını yönetme düşüncesi ortaya çıktı. Yüzde 100’ünü devraldık. Eski sahipleri de o dönemde Magic Life’tan çıkma kararı almıştı. 2004 Kasım ayında Magic Life’ın tamamını devraldı. TUI’nin 2000’de Magic Life’ın yüzde 50’sini alması nasıl bir stratejik karar ise tamamına sahip olması da öyle bir karar.

Maliyet düşürmek için personelden tasarruf olmaz

Maliyetlerden nasıl tasarruf ediyorsunuz?

- Maliyetlere ve satın almaya çok hakimiz. Maliyetlerden tasarruf derken personelden tasarruf etmiyoruz. Bu servisimizi ve kalitemizi düşürür. İleriye dönük personelimize yatırımı sürdürüyoruz. Magic Life Academi’de her kademeden personel eğitim görüyor. Türkiye’de kuvvetli bir marka ve bir konseptimiz olduğu için iyiyiz. Ama biz ürünümüzü hediye ederek, fiyat kaygısında olmak istemiyoruz. Yaşanan herşeye rağmen Türkiye’de geçen yılki rakamları bu yıl da gerçekleştirebileceğimize inanıyorum.

İki yılda 20 milyon Euro’ya bütün tesisleri yeniledik

İki yıldır neler yaptınız?

- Magic Life’ın TUI’ye geçmesinin ardından öncelikle yönetim tarzını yeniledik. Kulüplere daha fazla yetki verdik, kaliteyi daha efektif hale getirdik. Maliyet çalışmaları da yaptık. Bütçemizde Türkiye’deki kuru sabitledik. Dolayısıyla bu gibi çalışmalar yıl sonu bütçelerimizi olumlu etkiler getirdi. İki yıldır sadece Türkiye’deki tesislere 20 milyon Euro yatırım yaptık. Eğlence ve yemek en kuvvetli olduğumuz noktalardı. Burada kaliteyi artırdık. Turizmi olumsuz etkileyen aktüel olan kötü durumlar bizim için çok yıpratıcı olmadı, bizi çok etkilemedi. Burayı ilk geldiğimizde kuvvetli bir ekiple karşılaştık. O ekibi bugün daha da güçlü hale getirdik. Yeni kulüplerle gücümüzü yaymak istiyoruz.

Herkes parasını bırakıp bize tatile gelebilir

Herşey dahil konseptinde kendinizi nerede görüyorsunuz?

- Daha az profesyonel yapılan işler şimdi daha profesyonel olarak ortaya çıkıyor. Mütevazi şekilde kalitede geldiğimiz noktanın ne kadar iyi olduğunu söylememiz gerekiyor. Bu segmentte kulüp hizmeti veren bir zincir olarak kendimizi tek görüyoruz. Gerçek anlamda herşey dahil bizde var. Kulüplerimizde golften masa tenisine, dalıştan yeme-içmeye, her türlü eğlenceye herşey fiyata dahil. Bu demektir ki herkes parasını bırakıp bize gelebilir. Rakiplerimizin tek tek güçlü olduğu konuların hepsi bizde var. Fiyat-kalite kıyaslaması yaptığınızda biz tekiz.

Alman yönetici ağırlığı olmayacak

Satın aldıktan sonra yönetimde değişiklikler yaptınız mı?

- Türkiye’nin marka yönetimindeki yöneticilerimiz değişti. Ama kulüp yöneticilerimiz aynı kaldı. Almanya’da kurulu bir holdingiz, ama kendimizi Türk-Avusturya şirketi olarak görüyoruz. Türkiy genel müdürümüz ve kulüp müdürlerimiz Türk. Kuvvetli bir ekibimiz var. Bu politikayı devam ettireceğiz, Alman yönetici ağırlığı olmayacak. Merkezimiz Viyana ve 5 ülkede faaliyet gösteriyoruz.

Magic Life International Turizm Hizmetleri’nin CEO’su Dr. Andreas Karsten 19 Ağustos 1963’te Lüneborg’da doğdu. Üniversite eğitimini Göttingen’de tamamlayan Dr. Karsten kariyerine Hannover’deki Preussag AG’nin hukuk bölümünde başladı. Mergers&Acquisitions ile birlikte çalışan Dr. Karsten çalışma hayatıyla eş zamanlı olarak ticaret, iş ve çevre üzerine ihtisas yaptı. Karsten 1998’de Hannover Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı ve Bergbau Goslar GmbH’da finanstan sorumlu CEO olarak çalışmaya başladı. 1999’da TUI Grup GmbH’nın hukuk bölümü yöneticisi oldu. İki yıldır Magic Life International Turizm Hizmetleri GmbH’da CEO olarak görev yapıyor.
Yazının Devamını Oku