Nurten Erk Tosuner

Köylü tek tavuğunu bana yedirdi Bosch Türkiye’de 40 yılım geçti

13 Kasım 2006
ALMAN Bosch’un Türkiye’ye girişi nedeniyle İstanbul’a geçici görevle gelen Heinz Gebauer, üç yıllığına ve biraz da gönülsüz geldiği Türkiye’de yaşadıkça, Türkleri tanıdıkça bir türlü ayrılmak istememiş. 40 yıl önce olumsuz fikirlere sahip olarak Türkiye’ye gelen 66 yaşındaki Gebauer, bugün Türk gibi yaşıyor, hatta Türk gibi düşünüyor. Türkiye’ye yerleşme kararı almasında ise yolda kaldığında kendisine yardım eden, tek tavuğunu keserek kendisini ağırlayan bir Niğdeli köylünün misafirperverliği etkili olmuş.

DÜNYACA ünlü Almanya merkezli Bosch markasının Türkiye’ye girişi nedeniyle İstanbul’a geçici görevle gelen Alman Heinz Gebauer, Türkiye’ye ve Türklere aşık bir üst düzey yönetici. Türk iş dünyasında ’Mr. Bosch’ diye anılan Heinz Gebauer, üç yıllığına ve biraz da gönülsüz geldiği Türkiye’de yaşadıkça, Türkleri tanıdıkça bir türlü ayrılmak istememiş. Gelen yeni görev tekliflerini terfi bile olsa kabul etmemiş. 40 yıl önce olumsuz fikirlere sahip olarak Türkiye’ye gelen 66 yaşındaki Gebauer, bugün Türk gibi yaşıyor, hatta Türk gibi düşünüyor. Türkiye’ye yerleşme kararı almasında ise yolda kaldığında kendisine yardım eden, sonra da tek tavuğunu keserek kendisini ağırlayan bir Niğdeli köylünün misafirperverliği etkili olmuş. Emekli olup 1 Aralık’ta Türkiye’ye veda etmeye hazırlanan Bosch El Aletleri Ülke Satış Direktörü Heinz Gebauer, çok güzel bir Türkçe ile konuşmakla kalmıyor, Türkiye ve Türkler’den ’Biz’ diye söz ediyor. Bosch El Aletleri Ülke Satış Direktörü Gebauer’le Bosch’un /images/100/0x0/55eb440ff018fbb8f8b60aaeTürkiye’deki gelişimini, renkli anılarla dolu yıllarını konuştuk.

ALMANYA’DA BUNU YAPAMAZDIM

Türkiye’ye ilk ne zaman geldiniz?


- Almanya’dayken en büyük hedefim yurtdışında çalışmaktı. Babam Ruhr’da görevliydi, çevremdeki 10 kişiden 8’i madene giderdi. Okul günlerimde 800 metre madenin altına indim. O gün karar verdim, kesinlikle madene inmeyecektim. Steno ve daktilo öğrendim. 17 yaşımda gençlerde hızlı daktilo yazmada dünya şampiyonu oldum. Okulu bitirdikten sonra öğretmenlik yaptım. Bosch’da çalışmaya başladıktan sonra 1967 yılında Güney Afrika’ya gitmem gündeme geldi, bu görev sonradan Türkiye’ye çevrildi. Ama benim Türkiye’ye gelme konusunda çekingenliğim vardı. O yıllarda Türkiye hakkındaki fikirlerim olumlu değildi.

Geçici olarak geldiğiniz Türkiye’ye yerleşmenizde neler etkili oldu?

- İnsanların misafirperverliğini, yakınlığını gördüm. Meslek icabı burası yaratıcılığımı da kullanabileceğim bir yer oldu benim için. Almanya’da bunu yapamazdım. Bosch adına kararı ben veriyordum, riski ben alıyordum zararı da ben çekiyordum. Bosch’un Türkiye mümessili olan Mengerler ile Türkiye’de fabrika kurulması için çalışmalara başladık 1969’da. 1971’de Bursa’daki Bosch’u kurduk. Anadolu’da otomotiv için bayi teşkilatı kurduk.

TEK TAVUĞUNU BANA YEDİRDİ

Türklerin misafirperverliğine ilişkin yaşadığınız bir olay oldu mu?


- İki yıl tatilimi de Türkiye’de geçirdim. Arabayla 15 günlük Türkiye turuna çıktım. Yollar çok bozuktu. Niğde yolunda yolda kaldım. Ağustos ve çok sıcaktı. Yanımdan bir kamyonet geçti, aracımda sorun olduğunu anlayınca geri döndü. Aracımı kamyonete bağlayıp çekti. Sonra halat koptu ama şoför farketmedi. 20 kilometre sonra farkettiğinde geri geldi ve beni yeniden çekmeye başladı. Arabam hemen yapılamadı. Otel yoktu. Şoför beni evinde ağırladı, bahçesindeki son tavuğunu benim için kesti. Böyle bir olayı unutmak zordu.Türkiye’de kalma kararı almam da bu olayın çok etkisi oldu.

TÜRKİYE’DEN GİTMEM ANLAŞMASI

Üç yıl dolunca Türkiye’de nasıl kalabildiniz?


- Fabrika yatırımı sırasında üst yönetimle ilişkilerim arttı. Fabrika nedeniyle görev süremi 3 yıldan zaten 5 yıla çıkarmışlardı. Üretime geçtikten sonra satış, servis, bayi ağını da kurmak gerekiyordu. Türkçe biliyorum diye benim bir 5 yıl daha kalmamı istediler. Zaten Türkiye’ye gelmek isteyen kimse de çıkmadı o yıllarda. 15 yılımı doldurduktan sonra da satış rakamlarımız yükseldi ve biraz daha kalmamı istediler. Ben de ’Kalırım, ama artık beni başka ülkeye göndermeyin anlaşması’ yaptım. 80’lerden sonra Türkiye’ye gelmek isteyenler arttı ama bu kez ben Türkiye’yi bırakmadım ve emekliliğime kadar burada kaldım.

Pişman olunca yurtdışına gittim, özleyip döndüm

Türkiye’ye yerleştikten sonra pişman olduğunuz dönemler var mı?

- Zaman zaman Türkiye’de olmaktan dolayı pişman olduğum anlar da oldu, ama bu kısa bir dönem sürüyordu. Böyle hissettiğimde yurtdışına çıkıyordum, Aslında en iyi tedavi bu, her seferinde Türkiye’yi özleyip döndüm. Ama hala trafikte emniyet şeridinde gidenleri hazmedemiyorum.

Biz Türkiye olarak AB’ye zaten gireceğiz

Bugün baktığınızda Türkiye’yi nerede görüyorsunuz?

- Biz Türkiye olarak çok iyi bir durumdayız. Yeni ve aktif bir jenerasyon geliyor, çok olumlu düşünüyorum. Türkiye Nato üyesi ve Türkiye Cumhuriyeti en büyük değeri. Türkiye’nin serbest ekonominin kurallarını harfiyen uygulaması gerekiyor. Bizim tek yolumuz serbest ekonomi. Avrupa Birliği’ne zaten gireceğiz, bizi alacaklar diye düşünüyorum.

85 kişiyle yola çıktık bugün 10 bini bulduk

40 yıl önce yeni bir organizasyon kurarken neler yaşadınız?

- Türkiye’de sistem çok değişik. Devlet Planlama Teşkilatı’ndan izin alabilmek için bile çok uğraştık. Başarabileceğimize inandık ve bunu Almanya’ya da bu şekilde aktardık. 85 kişiyle yola çıktık, bugün Bosch Türkiye’de 10 bin kişi çalışıyor. 1967’de 95 bin metrekare arsa aldık, fabrikayı 10 bin metrekare üzerine kurduk. Bursa’da o yıllarda otomotiv sanayi yeni kuruluyordu. Bu binek vasıtaları kim alacak diye merak ediyorduk. Bize de zaten bu arsa çok büyük deniliyordu, ama bugün tamamı kullanılıyor. Türkiye otomotiv sanayiinde lider oldu, yan sanayii de hızlı gelişti. Ben 1990’dan sonra Bosch’un el aletlerine odaklandım.

Emeklilik günlerini Türkiye’de geçiremeyecek diye gözleri doluyor

TÜRKİYE’de yıllar önce ayrıldığı Alman eşinden 36 yaşında bir oğlu olan Heinz Gebauer, 40 yıl sonra Almanya’ya dönmenin heyecanını ve Türkiye’den ayrılacak olmanın getirdiği hüzünü birarada yaşıyor. Emeklilik günlerinde Türkiye’de neden kalamayacağını ise gözleri dolarak şu cümlelerle dile getiriyor: "Türk iş dünyası Bosch’daki en eski yönetici olarak bana saygı gösterip, önceliği bana veriyor. Türkiye’de kalırsam emekli de olsam bunun süreceğini hissettim, ama iş anlayışım gereği böyle olmamalı."

Bayi adayımız oda tutup bizim için otele çevirdi

HEINZ Gebauer’in Türk misafirperverliğine ilişkin bir tatlı anısı da Şanlıurfa’dan: "İlk geldiğim yıllarda Urfa’dan bize Bosch için bir servis ve bayilik talebi vardı. İncelemek için gittik, adayımız bizi evinde ağırlamak istedi ama iş görüşmesi için gittiğimiz kişide kalamazdık. Bunu kendisine söyledik. Meğerse Urfa’da otel yokmuş. Urfalı bayi adayımız çarşıda iki oda kiralamış, boyayıp döşemiş ve bizi orada yatırdı."

Tenis oynarım golf delisiyim

UZUN yıllar tenis oynamadan ofise gitmeyen Heinz Gebauer, akşamları da yürümeyi tercih ediyor. Haftasonları mutlaka golf oynayan Gebauer, "Tam bir golf delisiyim. Çok uyumlu ve Türk işdünyasının önde gelen isimlerinden oluşan bir arkadaş grubumuz var" diyor. Emekliliğinde de sık sık İstanbul’a gelip gitmek istediğini söyleyen Gebauer, golf oynayarak dünya turu yapmayı da planlıyor.

HEINZ GEBAUER

Bosch Elektrikli El Aletleri Ülke Satış Direktörü Heinz Gebauer, 1941 Almanya doğumlu. Edebiyat ve İngilizce Tercümanlık Yüksekokulu mezunu. Almanya’da Volkswagen temsilciliğinde satış ve finans bölümünde stajyer olarak çalıştıktan sonra 1964 yılında Bosch İhracat bölümünde müdür asistanı olarak işe başladı. 1967’de Dizel Magnet-AV, İstanbul Türkiye mümessilliğinde Bosch’u temsilen görev aldı. 1988’de Robert Bosch Motorlu Araçlar Yan Sanayi ve Ticaret’te Türkiye Satış Direktörü oldu. 1990’dan bu yana Bosch Sanayi ve Ticaret Elektrikli El Aletleri departmanı Ülke Satış Direktörü. İngilizce, Fransızca ve Türkçe biliyor.
Yazının Devamını Oku

150 milyon Euro’yu aşarız Avrupalı’ya yazlık da satarız

6 Kasım 2006
CORENDON, 2007 yılında Avrupalılara yazlık satmaya başlayacak. Corendon, bir banka kanalıyla başta Hollandalı ve Belçikalılar olmak üzere yabancıları kira öder gibi Türkiye’de ev sahibi yapacak, hem de bu yazlıkları boşken işletip satın alanlara ek bir gelir sağlayacak.

HOLLANDA’da tur operatörlüğü ile yola çıkan, kendi havayolu şirketini de kuran ve 2006 sonunda toplam 150 milyon Euro ciro bekleyen Corendon, 2007 yılında Avrupalılar’a yazlık satmaya başlayacak. Corendon, bir banka kanalıyla başta Hollandalı ve Belçikalılar olmak üzere yabancıları kira öder gibi Türkiye’de ev sahibi yapacak, hem de bu yazlıkları boşken işletip satın alanlara ek bir gelir sağlayacak. Corendon Havayolları Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer, "Bilet satışlarımızı internet üzerinden. Türkiye uçuşlarında bireysel bilet satışlarının önemli ölçüde arttığını görünce araştırdık, gözümüz açıldı. Yabancıların Türkiye’de ev satın alıp sık sık da uçakla gelip gittiğini gördük, biz de bu işe girme kararı aldık" dedi. "Geçtiğimiz yıllarda taşıdığımız yolcuların yüzde 90’ı paket tur alanlardı. Bugünse yüzde 40’ı tek bilet satışı. İnsanlar paket turla Türkiye’ye gelmiyor, artık kendi evine geliyor. Bilet satışlarımızdan bunu gördük" diyen

Yıldıray Karaer ile özel havayolu şirketlerinin rekabetinden yabancılara konut satışına ve turizme uzanan bir sohbet yaptık.

Yabancılara yazlık satma fikri nasıl doğdu?/images/100/0x0/55ea58a3f018fbb8f879f5cb

- Bizim ağırlıklı işimiz Hollanda ve Belçika’da. Yabancıların Türkiye’de yazlık alması gündemde. Bu yöndeki talep yoğun olarak devam ediyor. Biz havayolu olarak bunu çok yakından hissediyoruz. Geçtiğimiz yıllarda taşıdığımız yolcuların yüzde 90’ı paket tur alanlardı. Bugünse yüzde 40’ı tek bilet satışı. Artık insanlar paket turla Türkiye’ye gelmiyor, kendi evini alıp sık sık bu eve geliyor. Bilet satışlarımızdan bunu gördük. Bu da bizim gözümüzü açtı. Antalya hattında bağımsız bilet satışının artmasını inceledik ve Alanya, Antalya bölgesinde özellikle Belçikalı ve Hollandalılar’ın yoğun şekilde yazlık aldığını gördük. Biz de bu sektörde yer almak istedik.

Bu konutları nasıl pazarlayacaksınız?

- Hollanda’da bir bankayla işbirliği yapacağız. Hollanda vatandaşlarına Hollanda’da emlak alır gibi mortgage sistemiyle bu banka kredi sağlayacak. Onlar da Hollanda yerine Türkiye’de ev sahibi olacak. Hem aylık kira öder gibi yazlık sahibi olacaklar, hem de bu yazlıkları biz boşken işleteceğiz ve onlara yıllık yüzde 6-7 ek gelir sağlayacağız. Bu bizim havayolu şirketimizi de olumlu etkileyecek, Türkiye’ye düzenli uçan yolcu sayısı da artacak diye düşünüyoruz.

500 KONUTLUK PROJE

Proje ne zaman başlayacak?

- 2007 yılında başlamayı düşünüyoruz. Projeleri bitmek üzere, önümüzdeki yıl satışa başlayacağız. Bunun için firmamızı da kurduk. Ama Finike mi, Alanya mı karar veremedik. Finike’de de yapabiliriz. Alanya’da çok yoğun bir rekabet var. 500 apart ve villa daireden oluşacak projeyi Hollandalı banka da inceliyor.

Türkiye’ye getirdiğiniz Avrupalı turist sayısı önceki yıllara göre azalma oldu mu?

- 2006 Ocak ayında turizm sektörü için fuarlar dönemi başladı. Ancak bu dönemde kuş gribi çıktı, arkasından bir karikatür krizi ve rahibin öldürülmesi geldi. Futbol Kupası turizmi olumsuz etkiledi, her şey bitti tamam derken Avrupa’da sıcaklar bastırdı. Tabii sıcağı görenler Türkiye’ye gelmek yerine kendi ülkesindeki alternatifleri değerlendirdi. Artık Avrupalı da para harcarken tasarrufa öncelik vermeye başladı. Türkiye 2006’yı çok sıkıntılı geçirdi turizmde. Biz üç ülkeden Hollanda, Belçika ve Almanya’dan turist taşıyoruz, bizdeki gerileme geçen yıla göre yüzde 20. Türkiye pazarına yönelik sektör düşüşü ise yüzde 40’ı buldu.

HER ŞEY KONTROLÜMÜZ ALTINDA

Siz neden kendi havayolunuzu kurdunuz?

- Bizden tur satın alanlara artık komple hizmet verebiliyoruz. Yolcu memnuniyetini kendi uçaklarımızda daha kolay kontrol edebiliyoruz ve hakimiz. Önümüzde belirsiz durumlar olmuyor, kendi uçuşlarımızı planladığımız için belirsizlik söz konusu değil. Uçağımızdaki sandviçe kadar her şeye müdahale edebiliyoruz.

Havayolunda beklediğinizi bulabildiniz mi?

Tur operatörlüğü ve acentelikten sonra turizmdeki diğer bir halkayı havayoluyla tamamladık. Şu anda 4 uçakla faaliyet halindeyiz. 2006 yılında doluluk oranlarımız yüzde 81-82 civarında oldu.

Havayolunda tam beklentilerimizi gerçekleştiremedik. Turizmde yaşanan sıkıntılar, doluluk oranlarının ve sefer sayılarının düşmesine neden oldu. 2006 yılında havayollarının karlılığını etkileyen en büyük unsurlardan biri de yakıt fiyatlarındaki artışlar oldu. Havayolları bu yüzden beklediği kazançları bu yıl elde edemedi.

Yıl sonunda grubun toplam cirosunun ne kadar olmasını bekliyorsunuz?

- Tur operatörlüğü şirketimizin cirosu 120 milyon Euro, havayollarının cirosu da 30 milyon Euro’yu bulur. Gruba yeni katılan otellerimizin cirosu henüz bu iki alana göre çok küçük, ama kár marjları yüksek.

Fiyat rekabetini çok kırıcı bulmuyorum

Fiyat rekabetini nasıl buluyorsunuz?

- Havayollarındaki rekabeti çok kırıcı bulmuyorum. Havayollarının 17-25 YTL’ye uçuşu reklam amaçlı yapılan şeyler. Biz Hollanda seferlerine 19 Euro olarak çıkmıştık. Bunun anlamı herkese 19 Euro’ya bilet satıyoruz değil. Yurt içi seferlerde de uçağın tamamındaki koltuklar 17 YTL’ye satılmıyor ki zaten. Bu bir reklam yöntemi, önceden bilet satışını teşvik ediyor, bir promosyon. Ayrıca her uçuşta uçaklarda boş kalan koltuklar olabiliyor, bu yöntemle boş kalan koltuklar aslında değerlendiriliyor. Fiyat kırma gibi gösteriliyor. Bu yüzden böyle bir rekabetin havayollarını sıkıntıya düşüreceğini zannetmiyorum.

İç hatlara girmeyi 5 yıl erteledik

İç hatlara girecek misiniz?

- Daha önceden istiyorduk ama önümüzdeki 5 yıl böyle bir düşüncemiz yok. Sabiha Gökçen’i kullanan ilk özel havayoluyuz. Anadolu Yakası’nda böyle bir ihtiyaç görüyorduk. Ama THY ve sonra bir başka havayolu daha iç hatlara Sabiha Gökçen’den başlayınca planımızı erteledik.

Dış hatlarda yeni noktalara uçacak mısınız?

-
Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan hergün tarifeli seferlerle Hollanda’da Eindhoven ve Amsterdam’a ve Almanya’da Dusseldorf’a, Fransa’da Paris’e uçuyoruz. Hedefimiz tarifeli yurt dışı seferlerimizi çoğaltmak. Almanya ve Fransa’da birkaç havalimanına daha, İngiltere ve Avusturya’ya da uçmak istiyoruz. Şu anda 4 uçağımız var, 2007 yılında bir uçak daha ilave edeceğiz.

Biletlerini sadece internetten satıyor

Corendon Havayolları hangi noktalara uçuyor?

- Corendon, bugün 4 uçağı ile Sabiha Gökçen’den seferler yapıyor. Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan hergün tarifeli seferlerle Hollanda’da Eindhoven ve Amsterdam’a ve Almanya’da Dusseldorf’a uçuyor. Bilet satışlarımızı da internet üzerinden gerçekleştiriyoruz. Corendon tur operatörlüğünde ise, Hollanda pazarından Türkiye’ye turist gönderen acenteler arasında yüzde 25 pazar payı ile birinci sırada. Geçen yıl Türkiye’ye sadece Hollanda’dan 300 bin turist getirdik. Havayolu açısından baktığınızda ise 600 bin koltuk sattık.

YILDIRAY KARAER

CORENDON Havayolları Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Yıldıray Karaer, İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi mezunu. Havacılık kariyerine 1994 yılında Onur Air Almanya müdürü olarak başladı, daha sonra Onur Air’in Hollanda yöneticiliğini yaptı. 1997 yılında da Atilay Uslu ile birlikte Hollanda merkezli Corendon Tourstic’i kurarak tur operatörlüğüne başladı. Corendon Havayolları ise 2005 yılında Antalya merkezli bir özel Türk havayolu şirketi olarak uçuşlarına başladı.
Yazının Devamını Oku

Kütahya, teknik seramikle savunma sanayiine girecek

30 Ekim 2006
12 yıldır Toplam Kalite Yönetimi’ni uygulayan Kütahya Porselen’in patronu Nafi Güral, şirketlerinin bu sayede krizlerden fazla etkilenmeden, sermayesini eritmeden yoluna devam ettiğini söylüyor. Güral, seramik ve porselen sektörünün yoğun Çin baskısı altında kaldığına dikkat çekti. Güral, "Artık istikbal teknik seramikte. Japonya’dan aldığımız know-how ile biz de yılbaşından itibaren bu alana adım atıyoruz. Özellikle savunma sanayiinde kullanılan teknik seramik ürünlerini üretebilmeyi hedefliyoruz" diye konuşuyor.

YAKLAŞIK 12 yıldır Toplam Kalite Yönetimi’ni uygulayan Kütahya Porselen’in patronu Nafi Güral, şirketlerinin bu sayede krizlerden fazla etkilenmeden, sermayesini eritmeden yoluna devam ettiğini söylüyor. 2006 yılını grup olarak 6500 çalışan ve 500 milyon dolar ciro ile kapatmayı beklediklerini belirten Nafi Güral, seramik ve porselen /images/100/0x0/55eb5f6df018fbb8f8bce337sektörünün yoğun Çin baskısı altında kaldığına dikkat çekiyor. Ancak birçok sektörün korkulu rüyası haline gelen Çin’den etkilenmediklerini söyleyen Nafi Güral, "Kaliteli ürün, toplam kalite yönetimi, özel tasarım ve kabul edilebilir fiyatımızla farklı bir kulvardayız" diyor.

Yılda 125 milyon adet porselen ürettiklerini vurgulayan Nafi Güral, "Artık istikbal teknik seramikte. Japonya’dan aldığımız know-how ile biz de yılbaşından itibaren bu alana adım atıyoruz. Özellikle savunma sanayiinde kullanılan teknik seramik ürünlerini üretebilmeyi hedefliyoruz" diye konuşuyor. Teknik seramikle kesici uçtan zırha kadar birçok değerli teknik ürünün üretilebildiğine işaret eden Nafi Güral ile seramikten porselene, turizmden toplam kalite yönetimine uzanan bir sohbet yaptık.

Dünyada seramik ve porselende Çin’le rekabet edebiliyor musunuz?

- Biz hem seramik, hem porselen sektöründeyiz. Her iki sektör de şu anda düşüş sürecinde. Özellikle porselende çok ciddi bir Çin baskısı var. Bu baskıyı lehimize çevirebilmek için onlarla aynı kulvarda olmamak gerektiğini düşünüyoruz. Onların yaptıklarını yapmıyoruz, onların yapamadığını yapıyoruz. Bir de Çin, porseleni sırlamada insan sağlığına zararlı kurşun kadmiyum kullanıyor. Bu yüzden Avrupa’da Çin’le rahatça rekabet edebiliyoruz. Kaliteli ürün, toplam kalite yönetimi, özel tasarım ve kabul edilebilir fiyat ile Çin’in hedefi olan kulvarın dışındayız. Kaliteyi de her alanda benimsedik.

KALİTE ÖDÜLÜ’NE ODAKLANDIK

Toplam kalite sistemini ne kadar zamandır uyguluyorsunuz?

- Biz bu sisteme geçmeye 1994 yılında karar verdik, çalışmalara 1995’de başladık. Bugün sektörde sıkıntılardan bahseden herkese bu yolu tavsiye ediyoruz. Ancak geçiş kolay olmadı. Statükoyu korumak isteyen yöneticilerin tepkisini farkedemedik. Farkedince de sistemi aşağıdan yukarı değil, tepeden aşağı doğru olgunlaştırmaya başladık ve başardık. Kaliteyi sadece üretimin kalitesi olarak değil, yaşam kalitesi olarak gördük. Bu yıl da Ulusal Kalite Ödülleri’nde finale kalan dört adaydan biriyiz. Bu topyekün bir şehrin çalışması. 6 bin 500 çalışanımızın 5 bini Kütahya’da oturuyor.

Bu sisteme geçmeseydiniz bugün bulunduğunuz noktada olabilir miydiniz?

- Toplam kalite yönetimine geçişimiz bizi geliştiren etkenlerin başında. Ancak tabii ki sadece bu yeterli değil. Taşrada oturduğumuz halde şirketimizin bugünlere gelmesini iyi değerlendirmek lazım. Artık tüm dünyayı takip ederek iş yapmak zorundayız. Biz de iletişimin getirdiği imkanları sonuna kadar kullanıyoruz. Ayrıca yurtdışındaki fuarları da takip ediyoruz. Bu fuarlara görevliler dışında çalışanlarımızdan da ekipler kurup yolluyoruz ki sosyal ve mesleki anlamda ufukları açılsın.

YILDA 125 MİLYON PORSELEN

Porselende geldiğiniz nokta ve hedefiniz nedir?


- Porselen kapasitemiz bugün dünyanın en büyükleri arasında. Günde 400 bin parça porselen üretiyoruz. Yılda 125 milyon adet porselen demek. Bu kapasite yeterli. Bundan sonra artık teknik seramiğe geçmek istiyoruz. İstikbal artık teknik seramikte.

Teknik seramikte neler yapmak istiyorsunuz?

- Zırhtan egzos için katalizöre varıncaya kadar teknik seramikle herşey yapılabilir. Teknik seramikle kesici uç bile yapmanız mümkün. Bu tip seramiği piyasada zaten göremezsiniz. Halkın kullandığı ürünler değil bunlar. Çoğu insan bunu kullanır da kullandığını bile bilmez. Biz özellikle savunma sanayiine yönelik ürünler üretmek istiyoruz. Teknik seramik ürünleri küçük parçalar bile olsa değeri büyük oluyor. Bu yüzden mümkün olduğu kadar teknik seramiği geliştirmek istiyoruz.

Bu konuda yatırım yaptınız mı?

- Biz teknik seramik yatırımına başladık. Bununla ilgili Japonya’dan know-how satın aldık. Yeni yılın ilk ayında üretim başlar. Pilot bir tesis yaptık ilk aşamada. Bu tesiste başladık. Önce ürünlerimizi pazara kabul ettirip ettiremeyeceğimize bakıyoruz. Bu yavaş yavaş olacak. Piyasa şartlarına ve talebe bakarak bu konuyu geliştireceğiz. Dünyada bugün teknik seramik büyüklüğü milyar dolarlarla dile getirilen bir pazar.

3 ülkede tasarım yapıp dünyaya satıyoruz

Ürünlerin tasarımını da kendiniz mi yapıyorsunuz?

- Birbirinden bağımsız üç ayrı dizayn ekibimiz var. Biri Kütahya’da, biri İstanbul’da, biri de Almanya’da. Bu üç grubun ürettiği eserler arasından seçilenler uygulamaya alınıyor. Ürünlerimiz Türkiye çapında 600 civarında corner, 7 bin züccaciye satış noktasındayız. 42 de satış mağazamız var.

Grubunuzun 2006 sonu cirosunu ne kadar bekliyorsunuz?

- Bu yıl sonunda grubumuz 500 milyon dolar ciroya ulaşacak. Üretimin geçmişte yüzde 50’si ihracata gidiyordu. Bu bir dönem yüzde 30’lara kadar gerilemişti. Yeniden yüzde 50’lere çıkarmayı hedefliyoruz. Avrupa, Amerika, Kanada ve İsrail önemli müşterilerimiz arasında.

Bugüne kadar talibimiz olmadı olursa düşünürüz

Yabancılarla ortaklık gündeminizde mi?

- Bugün için yabancı ortağımız yok, ama ileride düşünüyoruz. Bize talip olan olursa gündeme gelebilir. Ama bugüne kada talibimiz olmadı. Çünkü Avrupalı emek yoğun işlerden, ağır sanayiden kaçıyor. Türkiye ve Çin gibi ülkelere yöneliyor.

Benim lügatimde ’kriz’ lafı yok

Kriz dönemlerini nasıl geçirdiniz?

- Benim lügatimde ’kriz’ lafı yoktur. Herkesin kriz dediği dönemde dahi iyi imkanlar yarattım. 2001 krizinde bile hiçbir çalışanımın kriz lafı etmesine izin vermedim. Kriz dediğinizde kendinizi frenliyorsunuz. Bu da işinizi zaten daha en baştan olumsuz etkiliyor. Krizde küçülmek zorunda kalmadık, sadece sıkıntıya düşmemek için tedbir aldık. Sermayemizi koruduk.

Turizmde yatırımları sağlık ve güzelliğe kaydırıyoruz

Ailenizin iş kollarından biri de turizm. Bu sektörde yeni yatırımlarınız olacak mı?

- Güneyde 3 tesisimiz var. Ama deniz turizminin esprisini kaybettiğini düşünüyoruz. Yatırımcıların yanlışı yüzünden fiyatlar da geriliyor. Artık insanların gençleşmesi, güzelleşmesi ve sağlığını koruması için termal kaynaklara yönelik yatırımlar yapıyoruz. Kütahya’da kaplıcalarda Güral Harlek adıyla bir tesis kurmuştuk. Sapanca’da da bu tarz bir yatırıma başladık. 8 milyon dolara mal olacak olacak tesisi önümüzdeki eylül ayında açacağız.

Yöneticilerimiz kendi bünyemizden yetişiyor

Kurumsallaşmanın neresindesiniz?


- Kurumsallaşmayı Kütahya Porselen’de denedik. Aldığımız sonuçları diğer şirketlere de uyguluyoruz. Şirketle ilgili günlük hiçbir kararda kişisel olarak olmuyorum, imzam Yönetim Kurulu imzası. Profesyonellerim ve çocuklarım işin içinde. Operasyon ayağında ben yokum. Çocuklar da profesyonellerin işine karışmaz, herkes kendi sorumluluklarını yapar. Profesyonelleri de dinler. Profesyonel seçimi çok önemli. Benim profesyonellerim bünyemizden yetişiyor. Bunun için de kendi şirketi gibi benimsiyor.

Madencilikle yola çıktı 6 bin 500 kişiyi buldu

NAFİ Güral’ın babası ekmek satarken, savaş yıllarında ticaretten kopmuş. 1945’de terzilik, sonra kerestecilik yapmaya başlamış. Aile 1971’de madencilik, 1982’de kiremit ve tuğla imalatına girmiş. 1973’de çok ortaklı halk şirketi olarak kurulan Kütahya Porselen, 1984’de Gürallar Grubu’na devredilmiş. Ardından Güral Porselen ve seramik üreten tesisleri ve ilk tatil köyünü faaliyete geçirilmiş. Ambalaj, cam, vitrifiye tesisleri 97’de devreye alınmış. Halen grup şirketlerinde toplam 6 bin 500 kişi çalışıyor.

NAFİ GÜRAL

Kütahya Porselen, Kütahya Seramik ve Kütahya Ambalaj’ın Yönetim Kurulu Başkanı Nafi Güral, 1945 Kütahya doğumlu. Kütahya Erkek Sanat Enstitüsü Makine Bölümü mezunu. 1961 yılından itibaren babası ve kardeşleriyle birlikte iş hayatına atıldı. Gürallar bünyesindeki şirketlerin kurulmasında ve grubun yatırımlarında görev aldı. 1995 yılından beri Kütahya Sanayi ve Ticaret Odası Başkanlığı’nı yürütüyor. Aynı zamanda TOBB Konsey Başkanı.
Yazının Devamını Oku

50 kuruş, 1 YTL’lik gıda sektörü ’2.3 milyar dolarlık dev’e döndü

23 Ekim 2006
ETİ Grup, kurumsallaşma çalışmalarıyla birlikte daha dinamik ve hızlı bir yapıya kavuşmaya hazırlanıyor. Eti Pazarlama, Eti Gıda, Tam Gıda ve Eti Makine adı altında faaliyet gösteren firmaların dahil olduğu aile şirketi Eti Grup, Eylül 2006’dan bu yana ilk kez profesyonel bir yönetici tarafından yönetiliyor. Unilever’den Eti Şirketler Grubu CEO’luğuna geçen Hazım Ellialtı, "Eti’nin usta olduğu alan 50 kuruş, 1 YTL’lik lezzetli ürünler. Bu dört kategori 2.3 milyar dolarlık bir pazar demek" dedi.

YAKLAŞIK 45 yıldır gıda sektöründe faaliyet gösteren Eskişehir’de kurulu olan aile şirketi Eti Grup, kurumsallaşma çalışmalarıyla birlikte daha dinamik ve hızlı bir yapıya kavuşmaya hazırlanıyor. Eti Pazarlama, Eti Gıda, Tam Gıda ve Eti Makine adı altında faaliyet gösteren firmaların dahil olduğu aile şirketi Eti Grup, Eylül 2006’dan bu yana ilk kez profesyonel bir yönetici tarafından yönetiliyor. Uluslararası bir dev olan Unilever’den Eti Şirketler Grubu CEO’luğuna geçen Hazım Ellialtı’nın hedefi Eti’yi hızla kurumsallaştırmak ve yeni organizasyon yapısıyla şirketi büyütmek. Bugüne kadar hem Yönetim Kurulu’nda hem icraatta görev alan Eti’nin patronu Kanatlı Ailesi üyeleri ise bundan böyle sadece Yönetim Kurulu’nda. İşlerin yürütülmesini profesyonellere bırakarak, yönetime yeni hedefler belirleyecekler. Eylül ayı başından bu yana Eti Şirketler Grubu CEO’luğu görevini yürüten Hazım Ellialtı, Eti’de gerçekleştirmeye başladıkları organizasyon değişiklikleri ve yeni marka yönetim stratejisiyle şirkete dinamizm katmak istediklerini söylüyor. Eti’nin 150 ürün ve 59 markaya sahip Eti’de marka konsolidasyonuna giderek bu sayıyı 6-10’a çekeceklerini belirtiyor. Çikolata, bisküvi, kek ve krakerde Eti’nin çok güçlü olduğunu hatırlatan Hazım Ellialtı, "Eti’nin usta olduğu alan 50 kuruş, 1 YTL’lik lezzetli ürünler. Bu dört kategori 2.3 milyar dolarlık bir Pazar demek. Buradaki potansiyeli kullanmadan gıdanın başka alanlarına zıplamak doğru değil" diyor. Eti’nin yeni CEO’su Hazım Ellialtı ile Eti’deki yeni yapılanmayı, hedeflerini ve 50 kuruş-1 YTL’lik ürünler üzerine konuştuk.

Yeni görevinizde öncelikle neler yapmayı planlıyorsunuz?

- Eti; bisküvi, çikolata, kek ve kraker olmak üzere dört ana kategoride faaliyet gösteriyor. Ürünler, 5 fabrikada üretiliyor ve bana bağlı dört şirket var. Eti Gıda, Tam Gıda, Eti Pazarlama ve Eti Makine’nin birbiriyle ahenk içinde çalışmasını amaçlıyoruz. Yapacağımız organizasyon değişiklikleriyle şirkete dinamizm katmayı amaçlıyoruz. Organizasyonumuzu tüketiciden geriye dönük bir model üzerine kuruyoruz. Marka yönetim stratejimizi yeniliyoruz.

Nasıl bir marka yönetim stratejisi izleyeceksiniz?

- Eti, potansiyeli çok büyük olan bir şirket. Pazarda yüzde 33’le yüzde 50 pazarı elinde tutan Ülker’in arkasından ikinci. Rakibimizin ürün portföyü çok daha geniş. Ama Eti en azından önümüzdeki dönemde mevcut portföyünü büyümeye çalışacak. Mevcut markaları ve bu markalar altındaki yeni ürünleri daha etkin yönetmeye çalışacağız.

Markaların etkin yönetimi izin neler yapacaksınız?

- Çok fazla sayıda markamız var. Hepsine yeterli desteği vermemiz mümkün değil, bir konsolidasyon yapacağız muhtemelen. Stratejik iletişimde çok fazla projeyle uğraşıyoruz, bu kadar çok projenin hepsini iyi yapmak mümkün değil. Dolayısıyla az ve öz, ama büyük ses getiren işlerle uğraşmak lazım. Marka yönetim stratejimiz de öyle uygulanacak. Markalarımız azalırsa mevcut markalara çok daha fazla destek verebileceğiz.

190 BİN BAKKALA GİDİYORUZ

Gıdada bulunduğunuz kategoriler dışında yeni kategori düşünüyor musunuz?

- Şu andaki dört kategori, bisküvi, çikolata, kek ve kraker, bizim lezzet ustası olduğumuz, adımızın çok iyi bilindiği ve tercih edildiği yerler. Buradaki potansiyeli sonuna kadar kullanmadan gıdanın başka alanlarına zıplamanın doğru olmadığını düşünüyorum. 2007’nin sonuna kadar başka bir yan alana geçme planımız olmayacak, ondan sonrasında birçok şey olabilir. Çünkü Eti’nin usta olduğu alan 50 kuruş, 75 kuruş ve 1 liraya satılan lezzetli ürünlerdir. Bu tanıma uyabilecek başka yan kategoriler çok. Eti bugün 190 bin bakkala gidiyor. Bunu daha iyi kullanır hale gelebilmeliyiz.

Sözünü ettiğiniz 50 kuruş-1 YTL’lik ürün grubunda pazarın büyüklüğü ne kadar?

- Bizim içinde bulunduğumuz dört kategorinin toplam üretici değeri 1.6 milyar dolar, perakende fiyatlarla ise 2.3 milyar dolarlık bir kategoriden söz ediyoruz. Hem yerli, hem yabancıların ilgisini çeken cazip bir pazar. Sektörde şu anda iki büyük grubun dışında çok sayıda küçük firma var. Ama pazarı büyütmek için yatırım yapmak iki büyük firmaya düşüyor.

Marka sayımızı 59’dan 6-10 arasına düşüreceğiz

Marka konsolidasyonu sonrasında kaç markayla yola devam edeceksiniz?

- Eti’nin 150’ye yakın ürünü ve 59 markası var. Marka sayımızı 6-10 arasında bir rakama indireceğiz. Mevcut markaları, Eti’nin bilinen ve sevilen markalarının şapkası altında toplayıp büyüyeceğiz. Eti’nin Form, Burçak, Tutku gibi çok bilinen ve sevilen markaları var. Bu markalarla şu andaki ürünlerin çoğunu taşıyabiliriz. Usta olmadığımız işlerden de devam edip etmemeyi gözden geçireceğiz. Eti markasının alanında iyi olduğu ürünlerde olması lazım. Mesela ekmek üstüne sürülen krem çikolata bizim çok başarılı olduğumuz bir ürün değil.

2006’yı 400 milyon dolarla kapatacağız

Eti, 2006’yı nasıl tamamlayacak? Hedeflerini nedir?

- Şirketin 2006 yılı sonunda bir önceki yıla göre yüzde 20’nin üzerinde büyüyerek, 400 milyon dolar ciroyla kapatmasını bekliyoruz.

Yılda ortalama yapılan yatırım tutarı nedir?

- Eti, yatırıma ciddi bütçe ayıran bir grup. Ortalama yılda 2025 milyon dolar kapasite artışı için yatırımı yapıyor. Bu yatırımlara devam edeceğiz.

Yakın gelecekte Eti, dondurmaya girmeyecek

Algida’dan gelişiniz göz önüne alınırsa, dondurma da yeni kategoriler içinde olacak mı?

- Dondurmayı kastetmiyorum. Bunu özellikle söylemek istiyorum. Algida’dan Eti’ye geçişimin sebebi dondurma tecrübesini buraya enjekte etmek, böyle bir operasyon başlatmak değil. Yakın gelecekte böyle bir işe girmek benim etik duruşuma aykırı, katiyyen böyle bir işin içinde olmam. Bu konuşulmuş ve karşılıklı mutabakat içinde olduğumuz bir konu.

45 kişi her gün yeni ürün için çalışıyor

Cironuzun ne kadarını yeni ürün geliştirmeye ayırmak zorundasınız?

- Eti, 1990’dan sonraki büyümesini yenilikçiliğine borçlu. Lezzetli yeni ürünler çıkarmak önümüzdeki günlerin temel stratejisini oluşturuyor. Eti’nin 3 bin 900 çalışanı var. Bunların 650’si beyaz yakalı. Bu 650 kişinin de 45’i Ar-Ge’de yeni ürün geliştirilmesinde çalışıyor. Dünyadaki büyük şirketler her yıl cirosunun yüzde 1-2 arasındaki bir bölümünü Ar-Ge için ayırır. Biz de ciromuzun yüzde 1.5’ini ayırıyoruz.

İhracatımızı 3 yılda ikiye katlayacağız

Bundan sonra ihracata da ağırlık verecek misiniz?

- İşimizin yüzde 90’ından fazlası yurt içinde. Yurtdışında da büyük potansiyel var. Oradaki işleri de katlanarak büyütmeyi düşünüyoruz. Şu anda 60 ülkeye toplam 30 milyon dolar ihracatımız var. Bunu üç yılda ikiye katlamak istiyoruz. İhracattaki öncelikli pazarlarımız ise Türk nüfusunun yoğun yaşadığı Avrupa ülkeleri. Ama Latin Amerika’dan Kuzey Afrika’ya birçok ülkeyle de görüşmelerimiz sürüyor.

HAZIM ELLİALTI

ETİ Şirketler Grubu CEO’su Hazım Ellialtı, 1962 doğumlu. 1983-1987 yılları arasında Adel Faber’de çalıştı. 1987’de Unilever’in Çorlu’daki Gıda Fabrikası’nda Vardiya Mühendisi olarak işe başladı. Sana, Becel, Yudum, Calve gibi ürünlerin Geliştirme Müdürü olarak çalıştıktan sonra, 1994-1999 arasında grubun Algida operasyonunda görev yaptı.1999’da Unilever’in endüstriyel temizlik ürünleri birimi olan DiverseyLever’e Genel Müdür olarak atandı. DiverseyLever’in Johnson Wax ile 2002’de birleşmesi sonucunda kurulan JohnsonDiversey’e Genel Müdür oldu. 2003’te Algida Türkiye Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Eylül 2006’da Eti Grubu’na CEO olarak geçti.
Yazının Devamını Oku

Saka, 10 yılda İngiliz su pazarının yüzde 5’ini alacak

16 Ekim 2006
2004’te suda yabancı ortağından ayrılan Sabancı yeni markası ’Saka’ ile ’Türk su markası’ olarak dünya raflarında yer almaya başladı. İngiltere’deki 1.2 milyar litrelik su tüketiminin yüzde 1’ini karşılamaya başlayan Saka’nın hedefi bu ülkede 10 yılda yüzde 5 pazar payına ulaşmak. Gıdasa İçecek Genel Müdürü Adnan Erem, "Saka ile dünyanın çeşitli ülkelerinde var olan bir Türk su markası olmak istiyoruz" dedi.

SABANCI Grubu, gıda ve içecek alanında büyüme kararı almasının ardından birbiri ardına yaptığı yatırımlarla kendi /images/100/0x0/55ea0b2af018fbb8f8668c27markalarıyla hem Türkiye, hem de dünya pazarlarında yer alma hedefine doğru ilerliyor. 2004 yılında su da yabancı ortağından ayrılarak bu sektörde yola tek başına devam kararı veren Sabancı yeni markası ’Saka’ ile ’Türk su markası’ olarak dünya raflarında yer almaya başladı. İngiltere’deki 1.2 milyar litrelik su tüketiminin yüzde 1’ini karşılamaya başlayan Saka’nın hedefi bu ülkede 10 yılda yüzde 5 pazar payına ulaşmak. Almanya’da da zincir marketlerde kendisine yer edinen Saka, diğer Avrupa ülkelerinin yanı sıra Dubai pazarına girme çalışmalarını hızlandırdı. Gıdasa İçecek Genel Müdürü Adnan Erem, "Saka ile dünyanın çeşitli ülkelerinde var olan bir Türk su markası olmak istiyoruz. Hendek’te dünyanın en modern fabrikalarından birini kurduk" dedi. Türkiye’de de ambalajlı bu pazarının krizlere rağmen son 10 yılda her yıl yüzde 10’lar seviyesinde büyüdüğüne işaret eden Adnan Erem, "Türkiye’de damacana pazarının büyüklüğü 5 milyar litreye ulaştı. Pet şişe su tüketimi de 1 milyar litreyi aştı. Böylece su sektörü kabaca 1 milyar doları bulan bir sektör haline geldi" diye konuştu. Erem, bir milyar dolarlık su sektöründe Saka’yı 5 yıl içinde yüzde 7-8’lerden yüzde 15-20’lere getirmeyi hedeflediğini söyleyen Adnan Erem, Sabancı’nın çay sektöründe de Deren markalı ürünleriyle özellik demlik ve poşet çay ile kadın çay kategorilerinde büyüdüğünü belirtti. Gıdasa İçecek Genel Müdürü Adnan Erem ile su ve çay sektörünün yanı sıra Sabancı’nın bu sektörlerdeki plan ve hedeflerini konuştuk.

Ambalajlı su tüketimi Türkiye’de nasıl bir seyir izliyor?

- Refahı artan toplumlarda ev dışı tüketim de artıyor. Bu da özellikle ambalajlı su tüketimini artıran nedenlerden biri. Özellikle sağlıklı yaşam isteği Türkiye’de de yankısını buldu. Alkollü içeceklerden ve kahverengi bazlı içeceklerden bir kaçış var. Doğal içeceklere yöneliş var. Su ve su bazlı içeceklerle çaylar, doğallığı, sağlığa faydalı olması nedeniyle bütün dünyada büyüyor. Türkiye zaten su içme kültürü yaygın bir ülke. Bütün dünyada ambalajlı su tüketimi artıyor, çay tüketimi de büyüyor. Özellikle bitki çayları çok hızlı büyüyen bir kategori.

Dünyada kişi başına içecek tüketimi hangi düzeyde?

- Bir tüketiciye gelişmiş ülkelerde maksimum 660 litre ticari içecek içirmek mümkün. Bu da kişi başına günlük iki litreyi ifade ediyor. Bunu 350-400 litreye kadar taşıyabilen ülkeler var.

SAĞLIKLI YAŞAM İSTEĞİ ETKİLİ OLUYOR

Türkiye’de durum nasıl?


- Türkiye’de 200 litre seviyesinde. Şehir şebekelerinden akan sudan memnun olmayan ve geliri artan insanlar ambalajlı suya yöneliyor. Su sektöründe Türkiye’de yaşanan büyüme su pazarını cazip kılmaya başladı. Dünyadaki dört büyük su üreticisi Danone, Nestle, Coca-Cola ve Pepsi Türkiye pazarında yerini aldı. Yerli gruplar da faaliyet gösteriyor.

Damacana ve ambalajlı su pazarının büyüklüğü ne kadar?

- Özellikle su sektörü krizlere rağmen 10 yılda hiç duraksamaksızın yüzde 10’lar seviyesinde büyüdü. Büyümeye de devam ediyor. Bu büyümeyle damacana sektöründe dünyanın 5’inci büyük pazarı olduk. Damacana pazarının büyüklüğü 5 milyar litreye ulaştı. Pet şişe su tüketimi de 1 milyar litreyi aştı. Böylece su sektörü kabaca 1 milyar doları bulan bir sektör haline geldi.

Damacana ve ambalajlı su sektöründeki pazar payınız nedir?

- Türkiye’de 1 milyar litre seviyesinde olan su sektöründe bu yıl sonunda pazar payımızın yüzde 7-8’lerin üzerinde olacağını tahmin ediyoruz. Yurtiçindeki hedefimiz 5 yıl içinde yüzde 15-20 aralığında bir pazar payına ulaşmak. Damacanada bu yıl pazar payımız yüzde 1.5. Burada da 5 yıl içinde yüzde 5 pazar payına gelmek istiyoruz.

TÜRK SU MARKASI OLMAK İSTİYORUZ

İhracatınız nasıl gidiyor?


- Pet su üretimimizin yüzde 20’sini ihraç ediyoruz. İngiltere ve Almanya en büyük pazarımız. Bu yıl sonunda İngiltere’de 1.2 milyar litrelik su tüketiminin yüzde 1’ini Saka markasıyla yapmış olacağız. İngiltere’de önümüzdeki 10 yıl içinde yüzde 5 pazar payı hedefliyoruz. Almanya’daki market zincirlerinde de mesafe almayı ümit ediyoruz. Avrupa öncelikli pazarımız.

Saka sektörün dünyadaki en büyük dergisine kapak oldu

Dünyanın su sektöründeki en büyük dergisi ’Bottledwaterworld’e kapak oldu. İngiltere ve Almanya pazarında da büyümeyi hedefleyen Saka’nın uluslararası pazardaki yeri ve hedeflerine yer verdi. Dergide yer alan yazıda, Sabancı Grubu’nun gıda sektöründeki büyüme stratejisini ’Saka’ markasıyla su pazarına taşıdığı vurgulandı. Dergide, Gıdasa İçecek Genel Müdürü Adnan Erem’in Saka’nın bir yıl gibi kısa bir sürede iç pazarda yakaladığı başarıyı, uluslararası pazarlara da taşımayı hedeflediğine yer verildi.

Devlet çaydan çekilince taşlar yerinden oynayacak

Çayda Türkiye’nin dış pazarda rekabet şansı var mı?

- Çay, 1985’lere kadar sadece devletin var olduğu bir sektördü. Bugün de çay piyasanın yüzde 60’ı devlet kuruluşu Çay-Kur’un yönetiminde. Son yapılan 7 yıllık Kalkınma Planı’nda devlet çıkacağı kategoriler arasına çayı da aldı. Önümüzdeki 5-7 yıl içinde devlet çay sektöründe oyuncu olmaktan vazgeçecek. Şu anda kalite olarak da dünya piyasalarıyla rekabet etmekten uzağız. Hem pahalıyız, hem kaliteli değiliz. Çayda dünya piyasalarına entegre olacağız diye tahmin ediyorum ama önce devletin oyuncu olmaktan çıkması ve gümrük vergilerinin indirilerek belli noktaya getirilmesi gerekiyor.

Dökmede küçüğüz poşette büyüyoruz

Siyah çay ve bitkisel çaylarda pazardaki yeriniz nedir?

- Özellikle büyük şehirlerde market zincirlerde satış yapıyoruz. Burada poşet çaylarda yüzde 10 pazar payına ulaştık. Dökme çayda yüzde 5’ler mertebesindeyiz. Toplam çay pazarında henüz küçüğüz. Sanırım 4 veya 5’inci sıradayız. Bardak ve poşette 3’üncüyüz. Bitki çaylarında da üçüncüyüz. Orada fonksiyonel çayları sahiplendik. Dökme çayda en iyi çayı, en iyi fiyata satmak istiyoruz.

Sabancı sudan çıkmadı ’tek başına devam’ dedi

Sabancı, daha önce de su işindeydi, ama çekildi. Saka neden kuruldu?

- Sabancı, su işinde 20 yıldır var. Ambalajlı su sektörünün başladığı 1985’lerde yatırım yapan üç firmadan biri. Bu alandaki tecrübesinin bir bölümünü ortaklarıyla değerlendirdi. 2004 sonunda gıdada kendi başına büyüme kararıyla birlikte yabancı ortağından ayrıldı. Tek başına devam ekararı almıştı. Su sektörüne kendine ait yeni bir markayla yeniden giriş yaptı. Saka bütün bunların sonucunda ortaya çıktı.

İstanbul’daki her 100 evden 85’i damacana kullanıyor

Tüketimde daha fazla artış bekliyor musunuz?

- Büyük şehirlerde belirli bir doygunluk başladı. İstanbul’daki her 100 evden 85’inde artık damacana kullanılıyor. Ankara ve İzmir’de bu oran henüz yüzde 50’lerde. Anadolu’da çok daha büyük bir boşluk var. Dünyada henüz kaliteli, ambalajlı su, dünya nüfusunun sadece yüzde 2’sine ulaşmış. Daha dünyada da yüzde 98 potansiyel var.

Meyveli sodada büyümek istiyoruz

İçecek sektöründe, suda başka bir marka düşünüyor musunuz?

- Suda başka bir marka düşünmüyoruz, Saka ile büyüyeceğiz. Gazlı meyveli soda pazarında ise Soza markamız var. Meyveli soda şu anda 60 milyon litre seviyesinde bir pazar. Bu pazarda çok yeniyiz, ama büyümeyi düşündüğümüz alanlardan bir olarak bakıyoruz.

Suda üretim kapasitemiz 360 milyon litreye çıkacak

Şu andaki kapasiteniz nedir?

- Şu anda 250 milyon litre kapasitemiz var. Bunu gelecek yıl nisanda 360 milyon litreye çıkartacağız. Yaklaşık 5.5-6 milyon Euro’luk bir yatırımla bu kapasiteye ulaşacağız sanırım. Yılın ikinci yarısında da 100 milyon litre bir ilave kapasite artırımı daha planlıyoruz. Hendek’te Gıda Üssü adını verdiğimiz bölgede içecek fabrikamız için bugüne kadar 30 milyon dolarlık yatırım yapıldı. Bundan sonra yapılacak yatırımlar kapasite artışına dönük olacak.

ADNAN EREM

Gıdasa İçecek Genel Müdürü Adnan Erem, 1960 Niğde doğumlu. Kayseri TED Koleji’nin ardından 1985’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Exsa’da satış temsilcisi olarak işe başladı. Sırasıyla, Exsa İhracat Şefi, Susa Satış Müdürü, Marsa KJS Proser Grup Müdürü, Marsa KJS Batı Bölge Grubu Müdürü, Danonesa Danone Satış&Dağıtım Müdürü, Danonesa Tikveşli Süt Ürünleri Satış&Dağıtım Müdürü olarak çalıştı. 2000-2004 arasında Danonesa Genel Müdürü olarak görev yaptı. 2004’te Gıdasa İçecek Genel Müdürlüğü’ne getirildi.
Yazının Devamını Oku

Eğitim ve kargoyla büyüdü Anadolu’da konuta soyundu

9 Ekim 2006
MEF okulları ve Yurtiçi Kargo’nun sahibi Arıkanlı Holding konut işine de giriyor. Arıkanlı, İstanbul yerine Eskişehir başta olmak üzere Anadolu kentlerine konut inşa etmeyi planlıyor. YAKLAŞIK 35 yıldır eğitim ve kargo sektöründe faaliyet gösteren Arıkanlı Holding, inşaat sektörünün son iki yıldır canlanması üzerine konut işine de giriyor. MEF okulları ve Yurtiçi Kargo ile büyüyen Arıkanlı, konutta yeni proje furyasının yaşandığı İstanbul yerine Eskişehir başta olmak üzere Anadolu kentlerine konut inşa etmeyi planlıyor.

Arıkanlı Holding’in 5 ay önce göreve gelen Genel Koordinatörü Mehmet Reşat Düren, holdingin faaliyetlerinin ağırlığını oluşturan eğitim ve kargonun yanısıra inşaat ve enerjiye sektörlerine gireceğini, teknoloji şirketine de ağırlık vereceğini bildirdi. Bankacılık kökenli Mehmet Reşat Düren’in hedefi, bu yıl 600 milyon dolar olarak beklenen holding cirosunun 2007’de 700-750 milyon dolarlara çıkarabilmek. Eskişehir’de 95 milyon dolar tutarında, 650 konutluk bir proje için çalışmalara başladıklarını belirten Mehmet Reşat Düren, Çorlu’da da villa yapmak istediklerini söylüyor. Eğitim ve kargoda da yatırımların süreceği mesajını da veren Mehmet Reşat Düren ile eğitimden inşaata, enerjiden teknolojiye uzanan bir yelpazede holdingin yeni yatırımlarını konuştuk.

Bankacılık kökenlisiniz. Yeni görevinizde ilk önce neler yaptınız?

- Geçtiğimiz Haziran ayında Arıkanlı Grubu’na başladım. Uzun bir aradan sonra Türkiye’ye döndüm. Gelir gelmez önce grubu inceledim. İşlere ve şirketlerin sinerjisine baktım. Grubun amiral gemisi kargo, diğeri de eğitim. Bu iki alanda çok iyi bir isme sahip. Diğer üç alan ise enerji, teknoloji ve sanayi.

Girmeyi düşündüğünüz yeni bir sektör var mı peki?

- İnşaat sektörüne giriyoruz. Ancak bu grup için aslında yeni bir iş değil. Zaten holding okul dahil bazı inşaatları kendisi yapmış. İnşaata yakın. Biz bunu günün koşullarına uydurup neden ticari hale getirmiyoruz diye düşündük. İlk konut projemize Eskişehir’de başlıyoruz.

Projenin büyüklüğü ne olacak?

- Toplam 95 milyon dolarlık bir proje. 650 konuttan oluşacak. Konutların 400 kadarını üç katlı villalar olarak planlıyoruz.

ESKİŞEHİR HIZLI GELİŞİYOR

Neden Eskişehir?


- Aylarca Eskişehir’i inceledik. Eskişehir İstanbul’dan sonra konuta en çok ihtiyacı olan bir bölge olarak ortaya çıktı. Gelişme hızı çok yüksek. Çok düzenli bir yapılaşmaya gidiyor. Üniversite ve askeri üssün etkisi çok büyük. Alım gücü yüksek ve bilinçli bir hedef kitle var. Eskişehir’de yaptığımız araştırmada halkın yüzde 67’sinin çelik konstrüksiyonlu ev istediğini gördük.

İnşaatta ortağınız var mı?

- İnşaat projesini çoğunluğu bizim olan üçlü bir konsorsiyum gerçekleştiriyor. Arıkanlı İnşaat, Bade Çelik ve Fermak İnşaat.

İstanbul’da konut yapmayı düşünmüyor musunuz?

- İstanbul’da fiyatlar inanılmaz, arsa konusu çok sıkıntılı. İstanbul’da Beylikdüzü’nden ilerisi konut bölgesi olarak belirlendi. Buraları takip ediyoruz. Biz Çorlu’yu inceliyoruz. Çok enteresan bir bölge. Yabancı çok fazla, inşaat kalitesi çok düşük. Orada da villa tarzı bir proje yapmak istiyoruz.

Eskişehir ve Çorlu’yu başka yerler izleyecek mi?

- Konya’dan bir teklif geldi ama henüz gitmek istemiyoruz. Önce Eskişehir’i bir görelim istiyoruz.

Brüt gelirin 2.5 katından fazlası kredi verilmemeli

Bankaların konuta verdiği kredilerin faizini nasıl buluyorsunuz?

- Bankaların verdiği ev değil, normal bir kredi. Bu son derece yanlış. İkinci bir yanlış da tüketicinin kaldırabileceği krediyi alması lazım. İnsanlara brüt gelirinin 2.5 katından fazlasını kredi olarak vermeyeceksin, sonra ödenemez hale geliyor. Bu hesaplar iyi yapılmalı. Faizlerin yükselmesiyle kredilerin hızı kesildi. Bunun sektörü kötü etkileyeceğini düşünmüyorum. Özellikle büyük şehirlerde inanılmaz konut ihtiyacı var.

Dershanelerimizi geçici  olarak durdurduk, çıkmadık

Arıkanlı’nın temelinde dershane var.
MEF dershane işinden neden çıktı?

- Eğitim bizim en önemli işimiz. Grup, dershaneyle başlamış, okullar sonra gelmiş. 34 yıldan sonra dershaneleri geçici olarak durdurduk, tamamen çıkmadık. Dershanelerde kutuplaşmalar vardı. Zorluklarla karşılaştık. Ucuz diye başka dershanelere büyük kıymalar oldu. Ancak rekabet gerçek rekabet olmadığı için şansımız yok. Ne kadar ucuzlarsak ucuzlayalım kendi imkanlarımızla rekabet ediyoruz, diğerleri sübvanse ediliyordu.

Turizmden çekildik mermere devam dedik

Holdingin çıkmayı düşündüğü iş var mı?

- Arıkanlı geçmişte turizme girmek istemiş. Otel projesi üzerinde çalışılmış. Bu işi biraz geriye çektik. Bir ara mermer işinden çıkmayı düşündük. Ancak talep çok fazlaydı. Ya büyüyecektik, ya kapatacaktık. Büyüme kararı aldık. Mermerde özellikle Çin’de büyük potansiyel var. İnşaata da girince sektörde kalmaya karar verdik.

Teknik ya da fen ağırlıklı üniversite kurmak istiyoruz

Arıkanlı’nın faaliyet gösterdiği bir konu da eğitim.

- MEF Ulusal Okulları, 1996’da kuruldu. 36 bin metrekare kapalı alanda, anaokulu, ilköğretim okulu ve lise eğitimi veriyor. MEF Uluslararası Okulu’nda ise Türkiye’de yaşayan yabancı uyruklu ailelerin çocuklarına yönelik olarak anaokulu, ilköğretim okulu ve lise düzeyinde eğitim yapılıyor.

Eğitimle yola devam eden bir grup olarak üniversite kuracak mısınız?

- Hayalimiz, isteğimiz üniversite. Biz teknik ya da fen ağırlıklı bir üniversite olsun istiyoruz. Amerika’da araştırmalarımız var, bu konuda ciddiyiz. Bu yıl içinde lisans başvurularımızı yaparız diye düşünüyorum.

2007 ciro hedefimiz 750 milyon dolar

2006 sonunda cironuz ne kadar olacak?

- Beklentimiz 600 milyon dolara yaklaşabilmek. Şu anda 9 bini Yurtiçi Kargo’da olmak üzere toplam 10 bin 500 çalışanımız var.

2007 yılı ciro hedefi nedir?

- Sadece taşıma grubu için 500 milyon dolar ciro hedefliyoruz. Yeni gireceğimiz inşaatı da eklersek 2007 ciromuz 700-750 milyon doları bulur.

Kablosuz teknoloji üzerinde çalışıyoruz

Teknoloji alanındaki çalışmalarınız neler?

- 4. jenerasyon yani kablosuz teknoloji üzerinde çalışıyoruz. Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi ile anlaştık, bu konuda test aşamasındayız. Direkt olarak lisans alamasak bile lisansı alacak şirkete ana hizmeti verebileceğiz. Bu sistem özellikle uzaktan eğitim ve sanal dershaneye çok büyük katkı sağlayacak.

Enerji konusuyla ilgileniyor musunuz?

- 2008’den sonra enerjide büyük sıkıntı yaşanacak. Rüzgar enerjisiyle ilgili bir arayış içindeyiz. Elektrik alıp satmak da istiyoruz. Lisansımızı aldık. Ama enerjide son yaşananlar güven sarsıyor. Bizi çok düşündürüyor.

GeoPost’un bölgedeki yönetim üssü Türkiye

Yurtiçi Kargo’nun bugün geldiği nokta neresi?

- Yurtiçi Kargo 82 ilde, 580 şube ve 2 binin üzerinde araçla hizmet veriyor. Avrupa’nın önde gelen paket taşıma hizmeti veren gruplarından Fransız La Poste’a bağlı bir şirket olan GeoPost’un yüzde 51 ortaklığı ile Yurtiçi Kargo tarafından kurulan GeoPost Yurtiçi Kargo, hava ve karayolu ile uluslararası paket taşıma hizmetleri sunuyor. GeoPost Yurtiçi Kargo, Balkanlar, Türki Cumhuriyetler ve Ortadoğu Bölgesi’nin merkezi yönetim üssü olarak, hizmetlerini komşu ülkelere genişletme misyonunu da üstlendi. Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Kazakistan, Azerbaycan, Suriye ve İran’da bu kapsamda projeler sürdürülüyor.

MEHMET REŞAT DÜREN

Arıkanlı Holding Genel Koordinatörü Mehmet Reşat Düren, 1950 İstanbul doğumlu. Darüşşafaka Lisesi’nden sonra, 1976’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. İş hayatına Sabancı Grubu’nda bankacılık sektöründe başladı. 10 yıl Çukurova Grubu’nda yine bankacılık sektöründe çalıştı. Ziraat Bankası’nda üst düzey görevlerde bulunduktan sonra 1990’da aynı bankanın Londra Müdürlüğü’ne atandı. Ardından 6 yıl Sabancı Bank Londra’da Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. 2001’de Halkbank Yönetim Kurulu Üyesi iken bankacılık kariyerini noktaladı. Daha sonra Londra’da finans ve gayrimenkul konularında araştırmalar ve yurt dışında faaliyet gösteren Türk şirketlerine danışmanlık yaptı. Haziran 2006’da Arıkanlı Holding Genel Koordinatörü olarak Türkiye’ye geri döndü.
Yazının Devamını Oku

Opet, ABD’li bir ortakla birlikte uluslararası petrol ticareti yapacak

2 Ekim 2006
OPET, yılbaşından itibaren ABD’li bir firmayla uluslararası petrol ticaretine başlıyor. Opet Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Öztürk, 450 bin metreküp kapasiteli Marmara Ereğlisi terminali sayesinde Karadeniz’den aldıkları petrolü, yılbaşından itibaren Türkiye’nin yanı sıra Avrupa ve ABD’ye satmaya başlayacaklarını söyledi.

OPET, yılbaşından itibaren Amerikalı bir firmayla ortak olarak uluslararası petrol ticaretine başlıyor. Dört yıl önce Koç Holding ile yüzde 50 ortak olan Opet Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Öztürk, 450 bin metreküp kapasiteli Marmara Ereğlisi terminali sayesinde Karadeniz’den aldıkları petrolü, yılbaşından itibaren Türkiye’nin yanı sıra Avrupa ve ABD’ye satmaya başlayacaklarını söyledi. Öztürk, bunun için bir Amerikan şirketiyle görüşmelerin son aşamasında olduklarını belirtti. Opet uluslararası petrol ticaretini, Opet’in Londra’da kurulu Opet International /images/100/0x0/55eaf421f018fbb8f8a16565kanalıyla yürütecek. Opet’in bu amaçla yapacağı depo yatırımı tutarı 2010 yılına kadar 400 milyon doları, depolama kapasitesi ise 3 milyon metreküpü bulacak.

Mersin’de 1982’de küçük bir motor yağı dükkanı ile birlikte fizik öğretmenliği yapan Fikret Öztürk’ün, öğretmenlikten istifa etmesiyle başlayan girişimcilik serüveni, başarı öyküsüne dönüştü. Fikret Öztürk ile biyoloji öğretmeni eşi Nurten Öztürk, 1992’de kurdukları ve daha sonra OPET adını alan Öztürkler Petrol’ün yüzde 50 hissesini Koç Grubu’na 125 milyon dolara sattı. Aynı zamanda Akaryakıt Ana Dağıtımcı Şirketleri Derneği (ADER) Başkanı da olan Fikret Öztürk ile petrol sektörünü ve Opet’in yatırımlarını konuştuk.

4 YILDA YÜZDE 50 BÜYÜDÜK

Koç Holding ile ortaklık sonrasında 4 yılda Opet nereye geldi?

- 2002 sonunda Koç ile ortak olduğumuzda Opet’in pazar payı yüzde 9.5’tu. Şu anda pazar payımız yüzde 14’ün üzerinde. 614 istasyonumuz var. Son 4 yılda Opet, Türkiye’de en hızlı büyüyen akaryakıt dağıtım şirketi. 2006’yı 3.7 milyar dolarlık ciroyla tamamlayacağız gibi görünüyor. Son dört yılda Opet yüzde 50 büyüdü. Pazarda yüzde 5’lik bir pay aldı. Opet’in geldiği yerden memnunuz. Frene basmadan yılda yüzde 1.5-2 pazar payı artıracak şekilde devam edeceğiz. Koç Grubu şirketleriyle çok güzel bir sinerji yakaladık. Bu sinerjiyi de en iyi şekilde arkadaşlarımızla kullanmaya çalışıyoruz.

Ortaklıktan sonra profesyonellerin ağırlığı arttı mı?

- Bizde iki yılda bir Yönetim Kurulu değişirdi. Ortaklıktan sonra ben ilk Yönetim Kurulu Başkanı’ydım. 4. yıla girdik ben başkanlığa devam ediyorum. Benim bir çocuğum da Opet. İşimizi bırakmamız mümkün değil. Zaten Koç ortaklığından önce Opet yapılanmasını tamamlamıştı. Sektörün en iyi profesyonellerini almıştık. 5-6 yıl önce depo yatırımlarımıza da başlamıştık.

Marmara Ereğlisi’nde yapımı süren depolar ne zaman devreye alınacak?

- Marmara Ereğlisi’nde Türkiye’nin en büyük depolama kapasitesini yapıyoruz, yılbaşında tamamlanacak. 450 bin metreküplük hacimle Türkiye’nin en büyük deposu bizde. Bu deponun yanında 270 bin metreküplük ek yapılacak. Üçüncü etapta da 2.5 milyon metreküplük ek yapılabilecek arsalarımızı aldık.

ABD VE UZAKDOĞU’YA PETROL SATACAĞIZ

Bu kapasitedeki depoların size katkısı ne olacak?


- Türk Cumhuriyetleri’nden, Rusya’dan 5-10, 30 bin tonluk gemilerle akaryakıt alıp Marmara Ereğlisi’nde depolayıp, 150 bin tonluk büyük gemilerle Tüpraş limanından uluslararası pazarlara, Uzakdoğu’ya ve Amerika’ya satmayı düşünüyoruz.

Uluslararası petrol ticaretinde başka ortağınız olacak mı?

- Türkiye, Doğu ile Batı’nın enerji köprüsü. Biz bu köprü üzerinde toplama yeri kurduk. Uluslararası petrol ticareti yapan Amerikalı bir şirketle stratejik ortaklık için görüşüyoruz. Yılbaşında uluslararası petrol ticaretine başlayacağız. Depoları sadece kiralamayacağız, uluslararası petrol ticaretine de ortak olacağız.

2010’a kadar 3 milyon metreküplük depoya 400 milyon dolar yatırım

Sözkonusu depolar için ne kadar yatırım yaptınız?

- Marmara Ereğlisi’ndeki 450 bin metreküplük depoya 80 milyon dolar yatırım yaptık. İskelemizi yaptık, boru hatlarımızı çektik. Bunun için 270 bin metreküplük deponun maliyeti 25 bin dolar olacak. Bu uzun soluklu bir yatırım. Kazandıkça yeni yatırımlar yapılacak. Böylece 3 milyon metreküplük depolar tamamlandığında 300-400 milyon dolarlık bir yatırım yapılmış olacak.

Yıllık yatırım bütçeniz ne kadar?

- Son dönemlerde yılda 100 milyon dolarlık yatırım yapıyoruz. Bunun yarısı istasyonlara, yarısı da depolara yapılıyor.

Opet’in sosyal sorumluluk projeleri

TEMİZ TUVALET:
2000 yılından bu yana devam ediyor. Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA) tarafından ödüllendirildi.

YEŞİL YOL: ’Doğayı Koru, O da Seni Korusun’ sloganıyla yola çıkan ve istasyon peyzaj ve çevresinin ağaçlandırılmasını içeren kampanya, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nin Altın Pusula ödülünü aldı.

ÖRNEK KÖY: Türkiye’nin turizm potansiyeli olan köylerine özel olarak geliştirilen kalkınma projesi doğrultusunda Mardin-Dara, Gaziantep-Yesemek, Bolu-Pazarköy köylerinde yapılan çalışmalar.

TARİHE SAYGI: Çanakkale Savaşları’nın geçtiği Gelibolu Yarımadası köylerinin rehabilitasyonuna üç yılda 5 milyon dolar ayrıldı.

Tüpraş’ın Türk şirketinde olmasından dolayı mutluyum

Tüpraş’a da Opet’le ortak oldunuz.


- Tüpraş’ta, Koç Grubu ile birlikte Opet’in az da olsa bir payı var. Ama herşeyden önce Tüpraş’ın bir Türk şirketinde olmasından dolayı son derece mutluyum. Her ne kadar stratejik değil deseler bile petrol bugün en önemli stratejik ürünlerden biri. İlk özelleştirmede ’param olsa ben alırdım’ dediğimde problemler yaşadık. O zaman da konsorsiyumun içinde yerli şirketin olmsından dolayı mutlu olduğumu söylemiştim. Akaryakıt şirketi dediğimizde aramasıyla, rafinerisiyle, dağıtımıyla bütündür. Koç ile birlikte dağıtım yapıyorduk. Rafinaja yeni başlandı. İnşallah ham ham petrol işine de girilir.

Koç ile ortaklıkta yüzde 50-50 devam

Koç Ailesi ile yüzde 50-50 ortaklık yapınızda bir değişim söz konusu mu?


- Hayır, aynen devam ediyor. Öyle bir şey bugüne kadar hiç gündeme gelmedi. Öyle bir şey olursa iki taraf için de kırıcı da olur. Bizim en hassas olduğumuz konu. Yüzde 50-50 ortaklığa devam. Onlar da memnun biz de memnunuz sonuç olarak.

Rahmi Bey, beni görünce işleri değil Nurten Hanım’ın tuvaletlerini sorar

Opet’in Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi’nde akaryakıt sektöründe müşteri memnuniyeti en yüksek şirket olmasını neye bağlıyorsunuz?

-
Sosyal sorumluluk projelerimiz bağlıyoruz. Bir de gerçekten iki yıl Tarkan’la, şimdi de Cem Yılmaz’la güzel bir reklam organizasyonumuz var. Koç ortaklığından sonra, esas hedefimiz ’tüketicinin ilk tercihi olmak’ bizi son derece mutlu etti. Tüketicinin ilk tercihi olmak parayla, pulla, yatırımla olacak bir şey değil. Burada en büyük pay eşim Nurten Hanım’ın sosyal sorumluluk projeleri. Rahmi Bey (Koç) beni görünce ’Satışlar nasıl gidiyor?’ diye sormaz, ’Nurten Hanım tuvaletlerin üzerinde titizlikle duruyor mu’ diye soruyor. Çünkü onların da bütün konuşmalarında bu konu gündeme geliyor. Koç Ailesi ile konuştuğumuzda Opet’in gidişatından önce Opet’in sosyal sorumluluk projelerinden son derece mutlu olduklarını söylüyorlar.

Koç ile ortaklık sosyal sorumluluk bütçenizi etkiledi mi?

- Hızımızdan hiç birşey kaybetmedik. Sağolsunlar doğru şeyler yaptığımız için yanımızdalar. Gerek yatırımlarımızda, gerekse sosyal sorumluluk projelerinde hiçbir engelleme olmadığı gibi destek de oluyorlar. İşlerimiz iyi olduğu sürece sosyal sorumluluğa ayırdığımız bütçe de fazla olacak. Bunun için yılda ortalama 2-3 milyon dolar harcıyoruz.

FİKRET ÖZTÜRK

OPET Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Öztürk, 1949 Nizip doğumlu. İlkokuldan sonra yatılı öğretmen okulu sınavını kazanarak, Haruniye İlköğretmen Okulu’na girdi. Çalışkanlığı nedeniyle okul tarafından seçilerek, İzmir Bornova Yüksek Öğretmen Okulu’na gönderildi. Bir yıl sonra İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na geçti. Yüksek Öğretmen Okulu ve Fen Fakültesi’nin Fizik Bölümü’nden mezun olduktan sonra Akşehir, Gaziantep ve Mersin’de öğretmenlik yaptı. 1980’de öğretmenlikten ayrılarak Öztürkler Petrol’ü kurdu. 1992’de Mersin’den İstanbul’a taşınarak Opet Petrolcülük’ü kurdu. 2002 yılında Opet’te Koç Holding ile yüzde 50-50 ortak oldu.
Yazının Devamını Oku

Arsası olan inşaatçı oldu, yakında dökülmeler başlar diye korkuyorum

25 Eylül 2006
TÜRKİYE Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, "Arsası parası olan herkes inşaatçı oldu. Zayıf sermayeli, sektörde geçmişi olmayan bazı müteahhitlerde kriz başladı. Bu yıl sonunda ya da önümüzdeki yıl konut projelerinin bazılarının teslimatlarında sorun yaşanabilir" uyarısında bulundu. ON iki yıldır ’patladı’ denilen ve ciddi büyüme rakamlarına ulaşan inşaat sektöründe ’tehlike çanları’ çalıyor. Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, "Arsası parası olan herkes inşaatçı oldu. Zayıf sermayeli, sektörde geçmişi olmayan bazı müteahhitlerde kriz başladı. Bu yıl sonunda ya da önümüzdeki yıl konut projelerinin bazılarının teslimatlarında sorun yaşanabilir" uyarısında bulundu. Erdal Eren ayrıca Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve duble yol müteahhitlerinin de önemli sıkıntıları olduğuna dikkat çekerek, "İnşaata mal veren bütün sektörlerdeki maliyet artışı /images/100/0x0/55eaa690f018fbb8f88dec1fÜFE’nin üzerinde gerçekleşirken, hükümet müteahhitlere ÜFE kadar fiyat farkı veriyor. Bu yüzden de yakında projelerle karşılaşabiliriz ya da etik olmayan bazı müteahhitlerin geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi kaliteden çalmasından korkuyorum" diyerek endişe olduğunu dile getiriyor. Aynı zamanda TOBB Müteahhitlik Sektör Meclis Başkanlığı görevini de yürüten Erdal Eren ile inşaat sektöründeki sıkıntıları ve hükümete de iletilen çözüm önerilerini konuştuk.

Son iki yıldır inşaat sektörü gerçekten patladı mı?

- 2004’de inşaat sektörü ortalama yüzde 4.7, 2005’te yüzde 22 büyüdü. İnşaat sektörü eksiden başlayarak büyüdüğü için çarpıcı bir durumu var. 1993-2003 arasında inşaat yüzde 44 küçülmüş. 10 yılda GSMH ise yüzde 42 büyüdü. Yani inşaat eksiye gitti. Aslında inşaat sektörü, 2005 sonunda 2003 seviyesinin yüzde 20 gerisinde. 30’dan fazla sektörü harekete geçirdiği için Türkiye’de işsizliğin ilacı olarak görülmesine rağmen inşaattaki büyümenin henüz yeterli olmadığını görüyoruz. Gelişmekte olan ülkelerde büyük krizler sonrasında ekonominin canlandırılması için önce inşaat sektörü canlandırılır. Ülkemizde maalesef 1993 -2003 arasında sorunları çözmek yerine yatırımları kıstılar.

SADECE LÜKS KONUTLAR PATLADI

Peki yaşanan büyüme nereden kaynaklanıyor?


- 2004 ve 2005’de kamu yatırımları enflasyon oranında bile artmamış. Özellikle büyük şehirlerde orta ve üst gelir grubuna yönelik konutlarda patlama var. Çünkü yıllarca ekonominin güven verici olmaması, yatırımcıyı teşvik edecek yapısal değişikliklerin sürekli gecikmesinden dolayı insanlar yatırım yapmak yerine yüksek faizden, dövizden para kazanmaya alışmış. Rantiyecilik herkese kolay gelmiş. Son dönemlerde büyük para sahipleri menkulden gayrimenkul yatırımına döndü. Konutta 2005’deki patlamanın ana nedeni bu. Zaten konutlar alt ve orta gelir grubunun alabileceği fiyatta değildi.

İnşaat sektörüne yeni katılan firmalar eskileri nasıl etkiliyor?

- Eskiden sektörde çok önemli bir kesimin adı ’yap-sat’tı. Şimdi ’sat-yap’çı bir sektör oluştu. Yeterli sermayesi, inşaatla ilgisi olmayanlar bile ellerindeki arsa ya da paraları kullanarak ’yapıp satayım’ dedi. Yapılan her konut istenen fiyata alıcı bulunca, konuta mal verenler de fiyatları maliyetin üzerinde artırdı. Konutu belli bir fiyata satıp, onu sermaye yapmak şeklinde sektöre giren zayıf sermayeli müteahhitlerle ilgili kriz başladı.

GÜÇLÜLERLE ZAYIFLAR AYRILACAK

Peki bu kriz sektördeki dengeleri değiştiriyor mu?


- Bu tip kriz dönemlerinin bizim sektörü terbiye edici bir faydası olduğuna inananlardanım. İnsanlar şu anda geçen yılki kadar hızlı konut almıyor. Banka faizleri yükselince vatandaşlar durdu. Maliyetler de arttı. Müteahhit eski fiyata satamaz olunca, konutu yapmadan satıp da sürekli çarkı döndürmek zorunda olan, sermaye birikimi olmayan müteahhitlerde zorlanmalar başladı. Bu tip dönemler sektörde gerçekten bir geçmişi ve güçlü sermaye yapısı olanlarla sektöre sonradan girmeye çalışanları birbirinden ayıran, elendiği dönemlerdir.

Müteahhitlerin zorlanmaları tüketiciye yansımaya başladı mı?

- Şu anda tüketiciye sadece maliyetler açısından yansıdı. Henüz teslimatta bu yansımalar başlamadı. Çünkü konutlar geçen yıl satılmaya başlandı, ama hiçbiri bitmiş değil.

Bu yıl sonunda ya da önümüzdeki yıl teslimatlarda tehlikeli dönem

Bazı projelerin yarım kalma ihtimali mi var?

- Bu ihtimal var. Bunu da bu yılın sonunda ya da önümüzdeki yıl görmeye başlayacağız. Bir kısım konutların zamanında teslim edilememe süreçleri başlayacak. TOKİ de bile böyle bir endişe var. Arz talep dengesi içinde trend yerine oturuyor, balon patlamıyor da, fazla havası vardı inecek, olması gereken yere gelecek. Bu yıl bu süreci yaşıyoruz. Çok ciddi bir arz oldu her şey satılıyordu ama artık doyum noktasına geliyor.

TOKİ ve duble yol müteahhitleri maliyet artışıyla başa çıkamıyor

Kamuya iş yapan müteahhitlerin sık sık dile getirdiğiniz sorunlarının çözümüne yönelik gelişme var mı?


- TOKİ’ye iş yapan müteahhitler, devlete duble yol yapan karayolu müteahhitleri bu maliyet artışlarının farkını alamadığı için şu anda çok ciddi bir sorun yaşıyor. Bu yılın 7 ayında motorin yüzde 21, çimento yüzde 9-19, hazır beton yüzde 26, bakır yüzde 76, inşaat demiri yüzde 65 zamlanmış. TOKİ’ye iş yapan bir müteahhidin ortalama konut maliyeti 7 ayda yüzde 30-40 artmış. Hükümetten aldığı fiyat farkı ise enflasyona paralel, sadece yüzde 12.64. Fark zarar yazıyor. TOKİ’ye iş yapan bir müteahhidin maliyeti yüzde 30-40 artıyor yüzde 12 fiyat farkı alıyor. Duble yol müteahhitlerinde de aynı sorun yaşanıyor. Asfaltın hammaddesi bitüm 7 ayda yüzde 66.39 zamlanmış, ona da ödenecek fark yüzde 12.64. Şu anda 400’ü TOKİ’ye iş yapan müteahhit, 400’ü duble yol müteahhidi olmak üzere 800’e yakın müteahhit enflasyonun üzerinde gerçekleşen maliyet farkını alamadığı için ciddi sorun yaşıyor.

Etik davranmayan müteahhit maliyetten çalabilir

Bu sorun nelere yol açabilir?

- Şu anda dayanmaların son haddinde olan TOKİ müteahhitlerinde artık bundan sonra ciddi problem yaşanacak diye korkuyorum. Bu da, ya konutların yarım kalması ya da firmaların batmasıdır ki, bu da konutların yine yarım kalması anlamını taşıyor. Ya da daha tehlikesi ’maliyet artışı benim günahım değil deyip maalesef etik dışı davranacağından korktuğum bir kısım müteahhidin kaliteden çalmasıdır. Türkiye için en büyük tehlike budur ve geçmişte bunu yaşadı. Benim en büyük korkularımdan biri bu.

Hükümet ya maliyetleri kontrol etmeli ya da gerçek fiyat farkını verilmeli

Çözüm için ne yapılması gerekiyor?

-
Devlet öncelikle öngördüğü ÜFE artışı üzerinde maliyetlerin artmamasını sağlamalı ve piyasayı kontrol etmeli, gereksiz zamların hesabını sormalı. Bunu sağlayamıyorsa serbest ekonomide ben bunu yapamam diyorsa da o zaman ÜFE ile maliyet arasındaki farkı müteahhitlere ödemeli. Hükümetimiz ’Müteahhitlere fiyat farkı vermeyi düşünmüyorum’ diyorsa o zaman dahi adil bir şey yapmak lazım. Ekonomide ’mücbir sebep’ denilen bir pozisyon vardır. Olağanüstü hallerde proje yürüyemediği zaman dayanma gücü olmayanların hiç değilse tavsiye edilmesi için ’Tasviye Kararnamesi’ çıkarılmasını önerdik. Hala da öneriyorum. Bu işi büyük ölçüde çözer.

Yurtdışında son 30 yılda 75 milyar dolarlık iş aldık

Yurtdışında Türk müteahhitlik firmaları hangi noktada?

- Türk firmaları ilk olarak 1970’lerde Libya ile yurtdışı Pazar açıldı. Özal döneminde patlama yaşandı. 1990’dan sonra ise petrol üreten ülkelerin yatırımlarını durdurunca iç pazara döndük. Son 4 yılda ise yurtdışında aldığımız ihale miktarı artıyor. Geçen yıl 7.5 milyar dolarlık iş aldık yurtdışında, bu yıl sonunda 12 miyar dolar hedefliyoruz. Son 30 yılda aldığımız iş tutarı ise 75 milyar dolar. Bunun üçte biri ise son 4 yılda gerçekleşti.

Çinli firmaların girdiği ihalelere artık katılmıyoruz

Dünyayı etkisi altına alan Çin fırtınası sizin sektörü de kapsıyor mu?

- Çin devlet politikalarıyla ve sıfır maliyetli işçi desteğiyle inşaatta dünya pazarlarında rekabete girdi. Kredi vaadinde bulunduğu için ihalelerde Çinli firma tercih ediliyor. Bir işçinin bize maliyeti ayda 1500 dolarsa, Çinli firmaya maliyeti 10 dolar. Çinliler askerlik gibi devlet göreviyle çalıştırılıyor. Avrupalı firmaların hakim olduğu pazarlarda Çinliler’in ihaleye girmesi yasak. Bizim aktif olduğumuz pazarlarda ise en büyük rakibimiz Çin. Şu anda onlarla yarışmamız mümkün değil. Çoğunlukla Çinliler’in girdiği ihalelere artık girmiyoruz.

Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, 1952 Bitlis doğumlu. ODTÜ İnşaat Mühendisliği’nden mezun oldu. İş hayatına 1975’de DSİ Barajlar ve H.E.S Dairesi’nde proje kontrol mühendisi olarak başladı. 1982-1988 yılları arasında MNG Holding’de sırasıyla şantiye şefliği, genel müdür ve başkan yardımcılığı yaptı. 1988-1996 arasında Nurol İnşaat Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. 1996’dan bu yana Göçay İnşaat Taahhüt ve Ticaret’in ortağı, Murahhas Azası. Aynı zamanda TOBB Müteahhitlik Sektör Meclisi Başkanı.
Yazının Devamını Oku