Buna göre, işsiz sayısı 59 bin kişi artarak, 3 milyon 204 bin oldu. Böylece işsizlik oranı yüzde 10,8 seviyesinde gerçekleşti. Hal böyle olunca da kimi kesimler, durumu, tarihin en yüksek işsizlik seviyesi olarak nitelendirdi.
Salt rakamlara bakacak olursak, bu tespiti doğru kabul edip, işsizliğin ciddi boyutlarda seyrettiğini söyleyebiliriz. Ancak bu iş, sadece iki rakama bakarak, yorumda bulunacak kadar basit değil. Biraz analiz yapıp, rakamları farklı okumak gerekiyor. Nasıl mı? Anlatayım. Eminim birileri diyecektir ki, ‘öyle de okusan böyle de okusan rakamları alt alta koyduğunda sonuç değişmiyor’. Önce bir okuyun.
5 YILDA 6 MİLYON İSTİHDAM
Bu ülkede iş gücü piyasasına her yıl ortalama 800 binin üzerinde kişi katılıyor. Daha açık bir anlatımla; mevcut işsizlerin ve iş bulma umudu olmayanları bir kenara bırakıyorum, her sene 800 bin yeni kişi iş hayatına atılmaya çalışıyor.
En son geçen yılın Ağustos ayında, yine bu köşede, ‘iflas erteleme mi, borçtan kurtulma mı?’ başlıklı yazımda, yeni düzenlemeye ihtiyaç olduğuna, sorun yaşanacağına değinmiştim.
Bugün, başta finansçılar olmak üzere tüm kesimler iflas ertelemenin geldiği vahim boyutu konuşup, acil önlem alınmasını istiyor.
Öyle olaylar duyuyorum ki, şaşırmamak elde değil. Geçenlerde bir ilin belediye başkanı ile konuşuyoruz, iflas ertelemeden şikayet edip, ‘paramızı alamıyoruz, şu konuyu gündeme getirin’ diyor.
Düşünebiliyor musunuz, belediye bile alacağını tahsil edemez hale gelmiş. Bitmedi. Yine geçenlerde finansçı bir dostum şöyle anlatıyor:
Vatandaş, 100 lira ya da 150 liralık küçük tasarruflarını değerlendirip, ikinci bir emekliliğe hak kazansın diye, 13 yıl önce doğru bir sistem kurgulandı. Üç yıl önce de devlet, ülkenin tasarrufları artsın diye sisteme katkı yapma kararı aldı. Devlet katkısı rüzgarını da arkasına alan emeklilik şirketleri, daha çok vatandaşı sisteme dahil edebilmek için gaza bastı ve bugün 6 milyondan fazla kişi sisteme girdi.Buraya kadar güzel. Peki, sorun nerede? Aslını isterseniz bireysel emeklilik, kişilerin birikimlerini, kendilerinin seçtiği fonlarda değerlendirdiği tasarruf sistemi. Sorun da burada.
VATANDAŞ YATIRIM UZMANI MI?
Daha açık şöyle anlatayım: Emeklilik şirketleri, içinde faiz, döviz, hisse senedi, eurobond, kıymetli maden gibi yatırım araçlarından oluşan onlarca fonu; bireysel emekliliğe girecek vatandaşın önüne koyup, ‘bu birikimler senin paran, sen yöneteceksin, bu fonlardan birini seç’ diyor. Amacı tasarruf olan ve eurobon, kıymetli maden nedir bilmeyen vatandaş da haliyle, ‘ben bunlardan anlamam hangi fonu seçeyim’ diye sorduğunda; aldığı cevap, ‘siz seçeceksiniz’ oluyor. Çünkü emeklilik şirketlerinin, ‘şu fona yatırın’ demesi, kanunen yasak. Hal böyle olunca, yatırım deyince hayatı boyunca tek bilgisi faiz ve altın olan vatandaş da, ‘aman birikimim kaybolmasın, hangisi faiz içeriyorsa o fondan bana veriver’ deyip, tercihini yapıyor. Hiçbir tercih yapamayan da otomatik standart fona bağlanıyor.Nitekim bireysel emekliliğe girenlerin yüzde 90’a yakının seçtiği fonlar; esnek, kamu borçlanma, likit, standart fonlardan; yani, TL’ye yatırım yapan, faiz getirisi içeren, biraz da içinde hisse senedi barındıran risksiz, sabit getirili fonlardan oluşuyor. Ne mi demek istiyorum? Enflasyon, faiz, döviz gibi faktörlere göre TL’nin değeri artarsa emeklilik fonlarının getirisi artıyor, düşerse birikimler eriyor demek istiyorum. Peki, sorumlu kim? Emeklilik mi, fon yönetim şirketleri mi? Hayır, vatandaş hangi fonu seçmişse onlar da onu yönetiyor. Hiçbirinin elinde sihirli değnek yok. Vatandaş mı? Hayır, nereye, nasıl yatırım yapacağını, hatta yatırım enstrümanlarının ne olduğunu bile bilmiyor. Kamu mu? Hayır, vatandaşın birikimlerini koruyan bir sistem kurmuş.
Kimilerinde ise bu süre haftalık, kimilerinde ise günlük. Tabi bir de yatılı çalıştırılanlar var. Ve bu çalışanların da sosyal hakları var. Daha doğrusu, geçen yılın Nisan ayında bir düzenleme ile ev hizmetlerinde çalışanların, çalıştırılanlar tarafından prim ödenerek, sigortalı yapılması zorunlu hale getirildi. Ve o günden bu yana da gerek çalışanlar gerekse de çalıştıranlar uygulama hakkında kesin bilgiye sahip değil. Nitekim okuyuculardan gelen sorular da bunu ortaya koyuyor.
Önce ev hizmetlerinden kasıt ne, kısaca ona değineyim, sonra bu konuda merak edilenleri soru-cevap şeklinde açıklayayım. Yeri gelmişken hemen belirteyim, ‘ev hizmetlileri’ tabiri bana ait değil, yayınlanan tebliğin adı, ‘ev hizmetlerinde sigortalı çalıştırılması’.
Özetle; ev içinde yaşayanlar tarafından yapılacak temizlik, ütü, yemek, çamaşır, bulaşık, alışveriş, bahçe işleri, çocuk ve yaşlı bakımının ev halkı dışındaki kişiler tarafından yapılması ev hizmeti sayılıyor. Kişinin kendi evinde ya da hastanede başkasının çocuk ve yaşlısına bakımı da ev hizmeti sayılıyor.
NE KADAR PRİM ÖDENECEK?
1- Ev hizmetinde çalışanları kimler sigorta yaptıracak?
Çalışmalar devam ediyor. Kısa sürede tamamlamış olacağız” dedi.Eminim, ‘Ulaştırma Bakanlığı’nın trafik sigortası ile ne alakası var?’ diye soracaksınız; açıkçası işin o tarafını ben de pek anlamadım. Konunun doğrudan muhatabı, Hazine’nin bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek. İkinci muhatabı ise trafik kanundan dolayı İçişleri Bakanlığı. Neyse, biz konuya dönelim. Trafik sigortası ile kasko birleşir mi? Birleşir, neden birleşmesin. Birleşmişi de var zaten. Kimi şirketler, tüketiciye kolaylık olsun diye ikisini birlikte bugün de satıyorlar. Peki, söylendiği gibi, yani trafik sigortasının primini düşürmek anlamında, derde deva olur mu? İşte o, olmaz. O yüzden de kafa yormaya da çene yormaya da hiç gerek yok.Peki, neden olmaz? Anlatayım. Bugüne kadar elli kere yazdım, elli birinciyi de yazayım. İşin odağında otomobil olsa da iki sigorta birbirinden çok farklı. Trafik, bir sorumluluk sigortası ve sürücülerin karşı tarafa verecekleri bedeni (ölüm, sakatlık) ve maddi zararları karşılıyor. Bu yüzden sorumluluk sigortası ve bu yüzden zorunlu. Kasko ise, kişinin, kendi aracına gelecek zararı (çalınma, yanma, kaza gibi) karşılıyor. Bu yüzden zorunlu değil, bu yüzden vatandaş bu sigortayı yaptırıp, yaptırmamakta serbest. Bir başka anlatımla da; trafik, can sigortası, kasko mal sigortası. Bu, bir.
KASKO, TRAFİK BİRLEŞMESİ
İkincisi; iki sigortanın teminatlarına göre fiyatı da farklı. Kaskonun fiyatı, aracın değeri üzerinden belirleniyor. Daha iyi anlaşılması için örnekle anlatayım. Türkiye’de en çok satılan binek aracın sıfır fiyatı 70 bin lira. Aynı aracın kasko primi ise bin 800 lira. Yani, araç çalınır ya da kazada pert olursa, sigorta şirketi size en fazla 70 bin lira öder. Ama aynı araçla bir kazaya karışır ve o kazada da iki kişinin ölümüne neden olursanız, sigorta şirketi, ölen kişilerin yakınlarına toplam 500 bin liraya yakın vefat tazminatı öder. Hatta daha fazla kişinin ölümüne neden olursanız sigortanın ödeyeceği tazminat 1 milyon liraya kadar çıkar. Neden? Çünkü trafik sigortasının teminatları böyle. Nitekim devlet, 2016 yılı için binek araçların kazalarda karşı tarafa vereceği bedeni zararlarda kişi başına 310 bin lira, kaza başına da 1,5 milyon lira teminat belirlemiş. Hani diyorlar ya, ‘kardeşim, trafik sigortasının bedeli kaskoyu geçti’ diye. Öyle olacak tabi. Birinde sigorta şirketi taş çatlasın 70 bin lira ödüyor, trafikte ise en düşük 310 bin lira, en yüksek 1.5 milyon lira ödüyor. Biri mal, diğeri insan hayatı.
YANLIŞ BİLGİLENDİRİLİYOR
Ya da şöyle sorayım: Çalışma hayatında kim kimden daha yüksek maaş alıyor?Merak ettim, araştırdım. Sonuç, tahmin edeceğiniz gibi. Önce, ortalama ücretler hakkında bilgi vereyim. Aslını isterseniz, ortalama kazançta, erkekler ile kadınların arasında büyük bir fark yok. Erkek çalışanların ortalama aylık brüt kazancı 2 bin 215 lira iken, kadın çalışanların maaşı 2 bin 188 lira. Yani, aradaki fark yüzde 1,2 civarında. Bu, ortalama kazanç. Ancak eğitim durumuna göre ayrıma bakıldığında aradaki fark, erkek çalışan adına ciddi açılıyor. Mesela üniversite mezunu çalışanlarda erkekler, ortalama aylık 4 bin 290 lira maaş alırken, kadınlarda maaş yüzde 23’e yakın azalıyor, 3 bin 470 liralara iniyor. Meslek lisesi mezunları arasında ise kadınlar ile erkekler arasındaki maaş farkı daha da açılıyor. Meslek lisesi mezunu erkek aylık 2 bin 373 lira kazanırken, meslek lisesi kadın ise 1.851 lira ancak alabiliyor. Fark neredeyse yüzde 29’a yakın.
SAĞLIKTA UÇURUM VAR
Açıkça merak ettim, kadın çalışanların erkeklerden daha yüksek maaş aldığı bir iş kolu var mı diye? Yaklaşık 19 iş kolunu araştırdım. Sadece iki sektörde ücret farkı kadınlar lehine. Biri, asistanlık, müşteri hizmetleri gibi alanları kapsayan idari ve destek hizmet faaliyetleri. Bu alanda erkek çalışanların yıllık kazançları 21 bin 174 lirayken, kadın çalışanların kazancı 21 bin 759 lira. Fark sadece yüzde 2,5’in biraz üzerinde. Diğer sektör ise eğitim. Bu alanda da erkek çalışanların yıllık ortalama kazançları 31 bin 830 lirayken, kadınlarınki 32 bin liraya yakın. Diğer tüm sektörlerde ise erkek çalışanlar kadınlardan fazla ücret alıyor. Hele bir meslek var ki, aradaki fark beni bile şaşırttı. Sağlık ve sosyal hizmetler. Bu alanda çalışan kadınların yıllık kazancı 36 bin lirayı geçmezken, erkekler ise yüzde 50 farkla 56 bin liraya yakın kazanç elde ediyor. Keza, finans ve sigorta faaliyetlerinde de benzer bir tablo yaşanıyor. Erkek çalışanlar yıllık ortalama 67 bin liraya yakın para kazanırken, kadınların kazancı ise 55 bin liralar civarında.
BELKİ 2133’TE EŞİT OLUR!
Eminim, ‘ne olacak işte memleketin hali’ diyeceksiniz. Çok yanılıyorsunuz. Dünya Ekonomik Forumu’nun, son araştırmasına göre dünyada da durum farklı değil. Araştırmaya göre, aynı işi yapan kadınlarla erkeklerin ücretleri 118 yıl sonra, yani 2133’de eşit olacak. Yine araştırma, geçen sene dünyada kadınların yıllık ortalama kazancının 11 bin dolarken, erkeklerin kazancının ise 21 bin doların üzerinde olduğunu da ortaya koydu. Son bir bilgi daha vereyim: Ücrette kadın-erkek eşitliğini sağlayan ülkeler sıralamasında Türkiye,145 ülke içinde 130’uncu sırada geliyor ve Türkiye’de erkeklerin 100 dolar kazandığı işi yapan kadınlar 80 dolar alabiliyor.
Bunun için de kanuna geçici bir madde eklendi. Kısa bir bilgi daha vereyim. Asgari ücret desteğinden, uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalıştırılan sigortalılar için yararlanılacak. Rakamsal olarak da prime esas aylık kazancı 2.550 lira ve altı olan sigortalıları kapsayacak.
YANLIŞ BİLGİ VERENLER
Şimdi gelelim, merak edilen konuya yani, bu indirimden kimlerin yararlanamayacağına. Öncelikle belirteyim, bu imkandan kesin kesin yararlanamayacak işverenler zaten belli. Kimler mi? Sıralayayım:
Çalışanları için Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) yasal ödemelerini yapmayanlar ya da eksik yapanlar. İşyerinde kaçak işçi yani, sigortasız personel çalıştıranlar. Çalışanlarının ücretlerini bordroda düşük gösteren ama maaşı farklı bir tutar üzerinden ödeyenler. Çalışmayan kişileri sigortalı gibi gösterip, hileli işlem yapanlar. SGK’ya taksitlendirilmiş borcu dışında borcu olan işverenler. Bu durumlarda, işverenler, asgari ücret desteğinden yararlanamayacak. Daha açık bir anlatımla kurallara ve yasalara uymayanlar bu kapsama girmeyecek.
Yasa çıktıktan sonra trafik sigortası primleri düşecek mi? Kısa ve öz cevap vereyim: Hayır, primler düşmeyecek ama son iki senede olduğu gibi fahiş oranlarda da artmayacak.
MÜJDELİ haberle başlayayım. Trafik sigortasında sorunu çözecek, kaosu bitirecek yasa, Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlandı. Eğer bir aksilik olmazsa önce Bakanlar Kurulu’na ardından da Meclis’e gelir ve tahmin ediyorum bir ay içinde de Meclis’ten çıkar ve uygulamaya girer.
Yasanın içeriğine geçmeden önce bir noktaya değineyim. 5 gündür süren yazı dizisi ortaya koydu ki, tüm kesimler, trafik sigortasında yasal düzenlemeye gidilmesi ve bu düzenlemenin de tazminatlara sınırlama getirilmesine yönelik olması gerektiğinde hemfikir.
İşte, yeni hazırlanan yasa da, tüm kesimlerin üzerinde uzlaştığı bu düzenlemeyi içeriyor. Hemen belirteyim; yasa diyorsak da öyle uzun uzun maddelerin yer aldığı, tüm düzenlemeleri kapsayan geniş bir yasadan bahsetmiyoruz. İki-üç maddelik, sadece sorunun çözümüne odaklı yasa olacak.