İşin aslı gündemimde yoktu, bugüne kadar da hiç merak etmemişim. Aylardır trafik sigortasında kaos yaşanıyor ve ben de tüm gelişmeleri sizlerle paylaşmaya çalışıyorum ama konunun çok önemli bir boyutunu maalesef atlamışım. Ta ki, geçenlerde bir sigorta şirketinin yöneticisinin, “Sanılıyor ki, trafik sigortasında vatandaştan aldığımız primin tamamı bizim kasamıza giriyor. Trafik priminin üzerinde o kadar çok devlet yükü var ki, neredeyse yüzde 40’a yakınını dağıtıyoruz” demesi üzerine uyandım ve bir araştırma yaptım. Gerçekten şaşırtıcı. Sizin, benim, tüm sürücülerin ödediği primlerden, yıllar öncesinde çıkan kanunlara göre ve ne amaca hizmet ettiği belli olmayan öyle kesintiler yapılıyor ki, ödediğimiz paranın neredeyse yüzde 40’a yakını bu kesintilere gidiyor. İşin daha da garibi, trafik sigortasındaki fiyat artışından tüketiciden tutun da tüm sivil toplum kuruluşlarına, hatta başta bakanlar olmak üzere kamu yönetimine kadar tüm kesimler şikayetçiyken ve bugün bile ‘üzerinde çalışıyoruz, sorunu şöyle çözeceğiz’ denmesine rağmen; bir Allah’ın kulu da çıkıp, ‘kaldırın kardeşim primin üzerindeki şu yükleri, fiyat ucuzlasın’ demiyor. Belki onlar da bilmiyordur. Lafı fazla uzatmadan primlerden ne kesintiler yapılıyor, tek tek anlatayım.
TRAFİK FONU KESİNTİSİ ŞART MI?
Tüm kredi işlemlerinde uygulanan ve Merkez Bankası’nın talimatı üzerine bankaların müşterilerinden tahsil ettiği, kısa adı BSMV olan, Banka Sigorta Muamele Vergisi var ya; aynısı trafik sigortasında da uygulanıyor. Vatandaşın ödediği trafik priminden yüzde 5 BSMV kesiliyor. Adı üzerinde vergi, yani tüketici sigorta şirketine, şirket de devlete ödüyor. Ve her trafik poliçesinden bu kesinti yapılıyor, ertesi yıl poliçe yenilendiğinde yine yüzde 5 kesiliyor. Yani, 500 lira trafik primi ödüyorsanız, bunun 25 lirası, BSMV adı altında devlete gidiyor. Trafik sigortasına ödediğimiz primin yüzde 5’i de Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonu’na aktarılıyor. Merak ettim nedir, bu fon diye? 18 yıl önce, kanunla ve kapalı devre televizyon ünitelerinin kurulması, trafik hizmetlerinin geliştirilmesi için her türlü aracın satın alınması, trafik personeli ve halkın eğitilmesi amacıyla kurulmuş bir fon. 500 lira trafik primi ödüyorsanız, bunun 25 lirası da bu fona gidiyor ve ertesi yıl poliçe yenilendiğinde yine yüzde 5 fon için kesiliyor.
PRİMİN YÜZDE 10’U SGK’YA
Çalıştığınız işyerinden, o veya bu nedenden dolayı çıkarıldınız ve işveren hak ettiğiniz tazminatı vermedi ya da çok azını ödedi. Yetmedi işten çıkarılmanız dolayısıyla haklarınızı da karşılamadı. İşveren ile anlaşmaya çalıştınız ancak oralı bile olmadı. Çalışma ve İş Kurumu’na şikayet ettiniz, oradan da sonuç alamadınız. Geri tek alternatif kalıyor, avukat tutup, iş mahkemesine dava açmak. Hadi açtınız diyelim, haklarınız ile ilgili bazı konuları ispat etmeniz gerekiyor. Kimilerini ettiniz, kimilerini edemediniz.
ARABULUCULUK ZORUNLU OLACAK
Uzatmayayım, dava sürecek 2-3 yıl; sonunda belki kazanacaksınız, belki kazanamayacaksınız. Maalesef bugünkü durum budur; tıpkı, işçi-işveren uyuşmazlığından dolayı bugün iş mahkemelerinde görüşülen 600 bine yakın davada olduğu gibi. Yanlış okumadınız, sadece geçen yıl mahkemelerde 600 bin dosya; işveren, çalışan arasında yaşanan sorunlardan kaynaklanıyor.
Adalet Bakanlığı bu sorunu çözmek için bir yıldır üzerinde konuşulup tartışılan İş Mahkemeleri Kanunu Tasarı taslağını hazırladı ve ilgili tüm kurumlara gönderdi. Özetle; bu kanun ile arabuluculuk müessesesi getiriliyor ve iş uyuşmazlıklarında mahkemelerde dava açılmadan önce arabulucuya gidilmesi zorunlu kılınıyor. Biraz daha açayım ve tasarı yasalaşırsa, nelerin değişeceğini madde madde anlatayım:
Tek bildiğimiz, faiz. İster miras, ister emeklilik ikramiyesi olsun; üç kuruş, beş kuruş her neyse, gidip hemen aylık faize yatırıyoruz. Ay sonunda anaparanın üzerine artı bir şeyler gelmişse seviniyoruz, gelmemişse kızıyoruz. Neden getirmemiş merak etmiyoruz; anapara enflasyon karşısında erimiş mi, erimemiş mi umursamıyoruz. Faizin dışında bir şey daha biliyoruz; kredi ve kredi kartı. Orada da kredinin faizi ne kadardır, aldığımız kredinin kaç katını geri ödüyoruz; kredi kart borcunun tamamını bir ay bile ödemesek, ne kadar faiz işletiyor bunlardan da bihaberiz.
PARANIN % 70’İ FAİZDE
Diyeceksiniz ki, ‘nereye varmak istiyorsun?’. Anlatacağım ama önce bu konularda bir durum tespiti yapayım. Paylaşacaklarım, Merkez Bankası’nın 2015 yılı Finansal İstikrar Raporu’ndandır. Halkın finansal varlığı; yani, sizin, benim, onun, toplam parası, son açıklanan verilere göre, 1 trilyon liraya yakın. Ve vatandaş; bunun 426 milyar lirasını TL mevduatında, 275 milyon lirasını da dolar mevduatında tutuyor. Daha açık bir anlatımla, vatandaşın toplam parasının yüzde 70’i bankalarda, faizde değerleniyor.
Gelelim, işin diğer boyutuna. Halkın parası var ama borcu da var. Bankalara olan toplam borcu ise 430 milyar liranın biraz üzerinde. Peki, borç nereye? 164 milyar lirası, kullandığı ihtiyaç kredileri için ödediği taksitlere, 155 milyar lirası konut kredisi taksitlerine ve 90 milyar lirası da kredi kart borçlarına. Yani, halkın borcunun yüzde 94’e yakını, kredi ve kredi kartlarına. Demek ki neymiş, halk olarak 1 trilyon lira paramız, 430 milyar lira da bankalara borcumuz varmış.
ELEŞTİRİLER gelmeye başladı. Sigorta şirketleri, terör olaylarının yoğunlukta yaşandığı Doğu ve Güneydoğu illerinde sigorta satışını tamamen durdurmuş; hatta son patlamalar nedeniyle büyük şehirlerde bile sigorta yaparken terör teminatını temkinli veriyorlar, primleri de ciddi oranda yüksek tutuyorlarmış.
Öyle mi, değil mi; bir araştırma yaptım, hem şirketlerle hem de sigortayı halka ulaştıran acentelerle konuştum. Aldığım izlenimlerin hepsini sizlerle paylaşacağım. Ama önce bir tespitte bulunayım. Şu bir gerçek ki, olağanüstü günlerden geçiyoruz. Bir taraftan Doğu’da güvenlik güçlerimiz teröristleri bölgeden temizlemeye, diğer taraftan büyük şehirlerdeki hain saldırıların önüne geçilmeye çalışılıyor. Terörün yoğun yaşandığı Doğu illerinde, küçüğünden büyüğüne işletmeler çalışmıyor, esnaf dükkan bile açamıyor. Teröristler otomobilleri, kamyonları, TIR’ları, iş makinelerini yakıyor, şantiyeleri yıkıyor.
Doğrudur; hem sokağa çıkma yasakları hem de terörist saldırılar nedeniyle bölgedeki sigorta acenteleri faaliyet gösteremiyor, sigorta satamıyor. Trafik sigortası gibi zorunlu sigorta bile yapılamıyor. Bırakın sigorta satışını; araçların, konutların, işyerlerinin hasarları bile tespit edilemiyor. Kimi şirketler tüketici mağdur olmasın diye tespit bile yapmadan hasar ödüyor, kimi şirketler ise yeni sigorta satışı yapmaktan kaçınıyor. Ama edindiğim izlenimlere göre şu kadarını söyleyeyim: Doğu ve Güneydoğu’da araç ve konut sigortası talebinde ciddi bir artış yaşanıyor ve sigorta şirketleri de bugün için poliçe satışını tamamen durdurmuş değiller. Bir bilgiyi daha paylaşayım: Kesin rakam bilinmemekle birlikte sigorta şirketleri son 4 yılda 1 milyar liranın üzerinde sadece terör hasarı ödediler. Gelelim, sigortacıların görüşlerine.
Rapordaki tespit ilginç; Doğu’daki illerde sigortalı ücretli çalışan sayısı hızlı artıyor.
Önce, araştırmadan kısa bazı bilgileri sizlerle paylaşayım. 2015 yılında toplam istihdam 2014 yılına göre 872 bin 957 kişi, yani yüzde 4,6, artarak 19,8 milyona yükseldi. Sigortalı ücretli çalışan sayısı bir önceki yıla göre yüzde 5,7 artarak, 14 milyona yaklaştı.
HAKKARİ, BAYBURT İLK SIRADA
Artış sayısı açısından Batı’daki iller ilk sıraları paylaşırken, artış hızı sıralamasında Doğu’daki illerin ağırlığı dikkat çekti. Hakkari’deki sigortalı ücretli sayısı geçen yıl yüzde 39,7 oranında artarak, 14 bin 602 oldu. Hakkari’yi; Bayburt, Ardahan, Tunceli ve Bingöl izledi. Sigortalı ücretli sayısı Bayburt’ta yüzde 34,3 artarak 9 bin 111’e, Ardahan’da yüzde 33,7 artarak 9 bin 552’ye, Tunceli’de yüzde 3,0 artarak 7 bin 743’e, Bingöl’de yüzde 27,7artarak 25 bin 461’e çıktı.
İşte, tüm detayları ile 20 soruda taşeron işçilerin durumu...
ASLINDA tanım çok net: Bir işletmenin ihtiyacı olan hizmeti almak üzere bir firma ile anlaşmasına taşeronluk, bu firmada çalışan ancak işletmenin hizmetinde olanlara da taşeron işçi deniyor. Biraz daha açayım: Bir işletme ile anlaşma yaparak, o işletmenin uzmanlık gerektiren işlerinde istihdam etmek üzere personel alan ve bu personeli de sadece anlaşma yaptığı işletmede çalıştıranlara alt işveren ya da taşeron deniyor. İş kanunu taşeronluğu böyle anlatmış. Bir şey de anlatmış: Uzmanlık gerektirmeyen işler alt işverenlere verilemez demiş.
ASIL İŞ, YARDIMCI İŞ
Bankalar, verdikleri kredilerin çoğu geri dönmediği için ticari kredilerde frene basmış, bundan dolayı da işletmeler yatırım yapamaz, faaliyetlerini sürdüremez hale gelmiş. Karşılıksız çeklerin sayısı ise inanılmaz boyutlarda artmış. Peki, gerçekten durum bu kadar vahim boyutta mı? Diyeceksiniz ki, ‘öyle olsa yer yerinde oynar’. Olur ya, bu kadar yoğun siyasi gündemin içinde, gözden kaçmıştır diye küçük bir araştırma yaptım. Sonuçlarını sizlerle de paylaşayım.2015’te bankalar, toplam 1,3 trilyon TL’ye yakın ticari kredi kullandırmış. Bir önceki yıl, yani 2014’te, ise kullandırılan kredi tutarı 1 trilyon TL olmuş. Yani, reel sektörün kullandığı kredi tutarı yüzde 30’a yakın artmış. Gerçekten krediler ödenmiyor mu diye de baktım. Geçen yıl 29,7 milyar TL kredi ödenmemiş. Yani, toplam kredinin yüzde 2,3’ü tasfiye edilmiş. Bir önceki yıl ise ödenmeyen kredi tutarı 23,4 milyar TL olmuş ki, bu da toplam kredinin yine 2,3’üne denk geliyor. Acaba dedim, bu duyumlar, 2016’nın ilk aylarına mı ait? Ona da baktım üç aşağı beş yukarı aynı oranlarda gidiyor. Yani, bir düşüş yok.
775 BİN ADET ÇEK KARŞILIKSIZ
Diğer taraftan faktoring, leasing gibi banka dışı finans şirketlerine bakıyorum, geçen sene reel sektörü 100 milyar liraya yakın fonlamışlar ve bir önceki seneye göre burada da bir artış var. Demek ki, bankalar kredi musluklarını kapatmamış aksine kredi miktarını artırmış, banka dışı finans şirketleri de reel sektörü fonlamaya devam etmiş.Gelelim, şu çok konuşulan karşılıksız çek konusuna. Doğru, burada bir artış var. 2014 yılında 673 bin 585 adet çek karşılıksız çıkmış ve 19,9 milyar TL ödenmemiş. 2015’te ise 775 bin 331 adet çek karşılıksız çıkarak, 27,2 TL ödenmemiş. Yani karşılıksız çekte yüzde 15, miktarında da yüzde 36 artış olmuş.
Ankara ve son olarak İstanbul’daki terörist saldırıları sonrası kimi okuyucular, patlayan bomba nedeniyle dükkanında oluşan hasarı; kimileri araçlarında meydana gelen zararı sigortanın karşılayıp karşılamayacağını merak ediyor. Elimden geldiğince kafalardaki soru işaretlerine açıklık getirmeye çalışayım. ‘Elimden geldiğince’ diyorum, açıkçası terör ve sigorta konusu biraz karışık bir konu.
Öncelikle, Doğu ve Güneydoğu’da yaşananları bir kenara koyuyorum. Çünkü burada durum sigorta açısından daha da karışık. Teröristlerle, güvenlik güçleri arasında süren bir çatışma var ve konutlar oturulamaz, işyerleri faaliyet gösteremez, araçlar da kullanılamaz halde. Böyle bir ortamda da sigortan bahsedilemez.
SİGORTALI TIR’I SİPER YAPTILAR
Son günlerde okuyuculardan gelen sorular üzerine konuştuğum sigortacılardan duyduklarımı sizlerle de paylaşayım ki, konu daha net anlaşılsın. Bir şirketin yöneticisi Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşananları şöyle anlatıyor: “Sigortaladığımız TIR’ı siper yapıp, mahallenin girişine koymuşlar, bir taraftan teröristler diğer taraftan güvenlik güçlerimiz ateş açıyor.” Bir başka şirket yöneticisi ise, “Araç ya da konuta teröristler zarar vermişse sigorta hasarı öder, ama güvenlik güçleri terörü önlemek için aracı yada konutu kullanmışsa ve bundan dolayı da hasar oluşmuşsa sigortadan hasar ödenmez, devlet öder. Ama biz yine de hasarların tamamını ödüyoruz” diyor.