Kısaca, mesleki yeterlilik belgesi olmayanlar, 25 Mayıs tarihinden itibaren tehlikeli işlerde çalışamayacak, çalıştırılamayacak.
Geçen sene, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda bazı düzenlemeler yapılmış ve 2015’in Mayıs ayında da kanun çıkmıştı. Kanuna göre, kişiler artık mesleki yeterlilik belgesi olmadan tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çalışamayacak. İşletmelerde, bu belge olmadan işçi çalıştıramayacak. Hangi meslekler olduğunu ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı açıklayacak, mesleki standartları ise Mesleki Yeterlilik Kurumu belirleyecek. Geçen yıl yayınlanan kanuna göre de işletmelere yeni uygulamaya uyum sağlamaları için bir yıllık süre tanındı. İşte bu süre 25 Mayıs’ta doluyor.
40 MESLEK BELİRLENDİ
Peki, bu düzenleme hangi meslekleri kapsayacak? Bakanlık, mesleki yeterlilik belgesi gerektiren 40 mesleği de belirledi. Bu meslekler; ahşap kalıpçısı, alçı levha ve sıva uygulayıcısı, alüminyum kaynakçısı, bacacı, betonarme demirci, betoncu, çelik kaynakçı, direnç kaynak ayarcısı, tüm doğalgaz ile ilgili işler, duvarcı, endüstriyel boru montajcısı, hidrolik-pnömatikçi, ısı ve ses yalıtımcısı, ısıtma ve tesisat ustası, boyacı, iskele kurum elamanı, kaynak operatörü, makine bakımcısı, otomotiv alanında çalışanlar, panel kalıpçı, plastik kaynakçı, seramik kaplamacısı, tünel kalıpçısı, yangın yalıtımcısı.
25 Mayıs tarihinden itibaren bu mesleklerde çalışanlarda mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğu aranacak. Bu belgeye sahip olmayanlar da bu tarihten itibaren çalışamayacak, çalıştırılamayacak. Önümüzdeki dönemde bu mesleklere yenileri de eklenecek ve 106 meslekte belge aranacak. Kısa zaman sonra da tüm tehlikeli meslekler kapsam altına alınacak.
Okuyuculardan da her gün soru alıyorum, ‘değişikliklerin içinden çıkamıyoruz, şu konuyu bir anlatsan’ diye. Anlatayım.
1 Ocak’tan itibaren BES’te kesinti oranları, düşürülerek, katılımcıların lehine olacak şekilde değişti. Peki, sene başından önce neydi kesintiler? Sisteme girenlerden; 120 ile 700 lira arasında giriş aidat ücreti, aylık ödenen katkı paylarından yıllık yüzde 2 şirket yönetim gideri ve birikimlerin değerlendiği fonlardan da yıllık yüzde 1,09 ile yüzde 2,28 arasında fon işletim gideri kesiliyordu. Özetle, farklı oranlarda, üç ayrı kesinti uygulanıyordu.
Peki, 1 Ocak’tan itibaren ne değişti? Bir kere, üç farklı kesinti uygulaması kalktı. Yani, giriş aidatı, şirket yönetim ve fon işletim gider kesintisi artık yapılmayacak. İlk 5 yıl boyunca, yıllık tek bir kesinti yapılacak ki, bu da brüt asgari ücretin yüzde 8,5’ini geçmeyecek. Bu da 2016 için 140 lira ediyor. Asgari ücrette göre kesinti oranı da değişecek. Örnekle anlatayım: Asgari ücretin 5 yıl boyunca sabit olduğunu varsayalım; sisteme ister aylık ister yıllık, kaç para yatırırsanız yatırın, yıllık 140 lira üzerinden, 5 yıl boyunca emeklilik şirketi sizden toplam 700 lira kesecek.
Tabi bu kesinti, sistemde 5 yıl kalmanız halinde geçerli. Erken çıkarsanız, 5 yıllık kesintinin tamamını birikiminizden topluca alınacak. Örnekten devam edeyim. İkinci yılın sonunda ayrıldınız ve o zamana kadar da yıllık 140 liradan, 280 lira kesinti yapıldı. Şirket, sizden 5 yılda 700 lira kesecekti ya, kalan 420 lirayı, sistemden çıkarken birikiminizden topluca alacak. Yani, erken çıkmanın bir cezası var.
Belki bu yıl iş dünyası açısından biraz sıkıcı geçecek ama umarım çalışma hayatı bizi anlayışla karşılar. Kimse müsamaha beklemesin” dedi.
ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, 2016’yı denetim yılı ilan ettiklerini açıkladı. Soylu, işyerlerini hem kaçak işçi hem de iş sağlığı ve güvenliği açısından 2016’da sıkı bir denetime tabi tutacaklarını söyledi. Dün gazetecilerle bir araya gelen Süleyman Soylu, 2016’da çalışma hayatına yönelik atacakları adımlar konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bu yıl gündemlerinde kayıt dışı istihdam ve iş güvenliği konularının öncelikli olduğunu belirten Soylu, “2016 denetim yılı olacak. Umarım, çalışma hayatı bizi anlayışla karşılar. Kimse bizden müsamaha beklemesin. Belki bu yıl iş dünyası açısından biraz sıkıcı geçecek ancak bizim aldığımız tedbirler çalışan yararına tedbirler. Denetim derken de cezalandırıcı, milleti canından bezdirecek denetimler değil, rehberlik edici denetim olacak. Aynı zamanda sektörel denetimleri de sıkılaştıracağız, başta da madencilik geliyor” dedi.
SURİYELİLERE ÇALIŞMA İZNİ
Süleyman Soylu, Suriyeli mülteciler konusuna da değinerek, önemli adım attıklarını, artık Suriyelilerin çalışma hayatı içinde olacaklarını, hatta iş kurabilmelerinin de önünü açtıklarını ifade ederek, şunları söyledi: “Bu konuda kendi iç piyasamızı korumaya yönelik tedbirler ortaya koyduk, kotalar getirdik. İkamet kotası koyduk, hangi ildeyse orada çalışabilmesi için. Milli eğitim, Sağlık Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumu devrede olacak. Ama tarım, hayvancılık gibi mevsimlik işçi konusunda bir kota konmadı. Bir de asgari ücretin altında çalıştırılması mümkün olmayacak. Aksine aynı mevzuata tabi çalışmaları ortaya kondu.”
Bir taraftan Rusya krizi –ki, etkileri şimdi şimdi hissedilmeye başlandı- diğer taraftan Ortadoğu’daki karışıklık; üreticiyi de ihracatçıyı da zorluyor. Yetmiyormuş gibi, şimdilerde de kimle konuşsam aynı soruyu duyuyorum, ‘ufukta erken seçim varmış, doğru mu?’. Bu ortamda gerçekten de bunlar mı konuşulmalı? Ya da şöyle sorayım: Küçüğünden büyüğüne tüm işletmelerin ve finans kesiminin beklentisi siyasi çekişme ve erken seçim mi?
Mesela merak ediyorum, ekonomide eylem planı açıklandığında esnafa ve KOBİ’lere verilen vaatlerin arasında 30 bin lira faizsiz kredi desteği vardı. Ne oldu, ne zaman verilecek? Aslını isterseniz, bu soru okuyuculardan geldi. Bazı okuyucular, araştırdıklarını ancak uygulama hakkında bir bilgiye ulaşamadıklarını, başlayıp başlamadığını merak edip, bu konuyu gündeme getirmemi istediler.
ÇALIŞMALAR BAŞLADI
Gerçi Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, bu konuda bir açıklama yaptı ve 30 bin liralık faizsiz kredi desteğinin hemen uygulamaya konması için çalışma başlattıklarını, 2016 kararnamesine eklendiğini söyledi. Sadece bu kadar da değil, Mehmet Şimşek, KOBİ’lerin finansman erişimini artırmak için başlattıkları çalışmalar ile 5 yıl içinde bu kesime sağlanacak kredi hacminin 200 milyar TL artacağını da belirtti.
Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: Mehmet Şimşek, belli aralıklarla çıkıp, yapılanları ve yapılacakları açıklamasa ekonominin gündeme geleceği yok.
Yıllık primi 500 lira olan sigorta, yatarak ve ayakta tedavilerde SGK’nın ödemediği giderler ile hastanelerin fark ücretlerini karşılıyor. Fiyat cazip olunca kısa zamanda 140 bin kişi sigortalandı.
YILDA 500 liraya özel sağlık sigortası olur mu? Olur; hem de yatarak ve ayakta tedavi de içinde! Nasıl mı? Anlatayım. Ama önce bir durum tespiti yapayım ki, daha iyi anlaşılsın.
Kabul edelim, kamunun sunduğu sağlık hizmeti hiç de fena değil. Özellikle devlet hastanelerinden harcama yapmadan sağlık hizmeti alınabiliyor. Belki, yoğun oluyor, gün almakta zorlanılıyor, tedavi uzun sürüyor ama kamu hastaneleri hiçbir ücret almıyor. Vatandaş, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK), anlaşmalı olduğu özel hastanelerden de -ki, üç-beş sağlık kurumunun dışında tüm özel hastaneler anlaşmalı - artık sağlık hizmetine kolay ulaşabiliyor. Ancak sorun şu ki, özelde, yoğun bakım dışında, tedavi olmak ücretsiz değil. SGK, belli bir miktar ödüyor, hastanene de vatandaştan yüzde 200’e kadar varan fark alıyor.
Böylece, prim ödemek istemeyen işverenlerin neler yapacağı da netleşti.
Bilmeyenler vardır diye, ‘işbaşı eğitim’ konusuna kısaca değineyim. Hükümetin, işsizliğin azaltılması amacıyla başlattığı çalışmalardan biri de işbaşı eğitim. İSKUR aracılığıyla yürütülen çalışma, kuruma kayıtlı işsizlerin mesleki deneyim edinmelerini amaçlıyor ve bu sayede işsizler mesleki yeterliliklerini geliştirebiliyor, tecrübe ediniyor.
Bu çerçevede de 2015’in Nisan ayında çıkan Torba Yasa ile işyerlerine teşvik getirildi, ancak uzun süre uygulamanın nasıl olacağı yönünde SGK’nın genelge yayınlaması beklendi. İşte o genelge, geçen hafta yayınlandı.
TEŞVİK ÇIKTI, GENELGE YAYINLANDI
Bugün, her 100 çalışandan sadece 15’i kıdem tazminatını alabiliyor, 85’i alamıyor. Tüm çalışanların da yüzde 6’sı kıdem tazminatından yararlanabiliyor. Bunu ben değil, sendikalar söylüyor. Şimdi, bunu bir kenara koyun. Peki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu ne diyor: “Mevcut düzenlemenin kaldırılmasına yönelik adım atmamız mümkün değil. Çalışanımızın alın terine, emeğine halel getirecek hiçbir adım içinde olmayız.”
Demek ki, neymiş; ortada bir sorun var ve biran önce de çözülmesi gerekiyor. Kimin adına çözülmesi gerekiyor? Çalışan adına. Hükümet de mevcut hakların kaybolmayacağının güvencesini veriyor. Buraya kadar tamam mı? Kimi çevreler diyecek ki, “Tamam değil, kıdem tazminatı kırmızı çizgimiz, dokundurmayız.” Aynı çevreler işçilerin kıdem tazminatı alamadığının da doğru olmadığını savunuyor. Neymiş, işçiler, dava açmaları halinde çoğunlukla tazminatlarını alıyormuş. Komediye bakın. İşçilerin tazminat alamadığı doğru; alınabilmesi için dava açılması gerekiyor, açılsa bile hepsi değil, çoğunluk alabiliyor. Bunun söyleyen de bazı işçi sendikalarının başkanları.
Düşünebiliyor musunuz, 15 yıl bir işyerinde çalışacaksınız, şirket batacak, sizin kıdem tazminatı da güme gidecek. Dava açacaksınız, 3-4 yıl sürecek; sonunda mahkeme hükmedecek ama ortada para olmadığı için ya alamayacaksınız ya da yarım yamalak alacaksınız. Çalışana reva mı bu?
FONLU SİSTEM NASIL OLACAK?
Peki, hükümet, ne düşünüyor? Kıdem tazminatında fonlu sisteme geçilmesini öneriyor; bireysel emeklilik sistemindeki gibi. Ne demek fonlu sistem? En basit haliyle, her çalışan için bir kıdem tazminatı hesabı açılacak, işveren her ay çalışan adına açılan hesaba kıdem tazminatı karşılığını yatıracak. Hesapta biriken paralar fonlarda değerlendirilecek. Bugün nasıl kıdem tazminatından yararlanabilmenin şartları ve süreleri varsa; çalışanın, hesabında biriken parayı alabilmesinde de aynı şart ve süreler olacak. İşten erken ayrılıp, yeni işe girerse; yeni işveren çalışanın adına olan hesaba tazminatı yatırmaya devam edecek. Çalışan emekli olduğunda ise hesabındaki birikiminin tamamını alabilecek, hem de nemalanmış haliyle.
Önce, okuyucumuz Münevver Karaduman’ın sorusu ile başlayalım: “Üç ay önce bir şirkette satış elemanı olarak işe başladım. İş sözleşmesi istedim, sonra yaparız dediler ama yapmadılar. Sonra da neden istiyorsun dediler. Ben de haklarımı, alacaklarımı bilmek istiyorum dedim ve böyle bir sözleşmenin hakkım olduğunu söyledim. Halen sözleşme yapmadılar. İşyerlerinin çalışana karşı imzalı bir sözleşme zorunluluğu yok mu?”
En basit şekliyle soruyu cevaplandırayım. Aslında tüm çalışanların işverenleri ile bir hizmet sözleşmesi yapması ve bu sözleşmeyi de her iki tarafın imzalaması gerekiyor. Çalışanın ücret, izin günleri, mesai, yol, yiyecek gibi haklarının; işverenin de sunacaklarının yazılı olduğu bir sözleşmeden bahsediyorum. Pratikte böyle olması gerekiyor ama teoride böyle bir uygulama yok.
İŞ KANUNU NE DİYOR?
Daha doğrusu, Borçlar Kanunu, belirli veya belirli olmayan süreleri kapsayan böyle bir hizmet sözleşmesini tanımlıyor. Burada bir sorun yok. İş Kanunu da işçi ile işveren arasındaki temel konuları düzenliyor. Burada da bir sorun yok.