Nilüfer Kas

Hormon iniş çıkışlarına dikkat!

20 Ekim 2006
Hamileliğin 8. haftasından itibaren artan, doğumdan hemen sonra süt salgılanmasını sağlayan Prolaktin hormonu emzirme dönemi dışında da kendiliğinden yükselebiliyor muş. Emzirme dönemini yedi yıl önce geride bıraktım ama galiba beynim hálá beni anneliğin ilk günlerinde sanıyor.

Çevremdeki kadınlar hormonlarının bünyelerinde yaptıkları değişimleri anlatırlar, ben de dinlerim. Ama o kadar... İnsan ancak kendi başına gelince işin içine derinlemesine dalıyor. Bünyemdeki bazı değişiklikler nedeniyle geçen hafta doktorun yolunu tuttum. Kan tahlilleri sonucu Prolaktin hormonumun sınırın epeyce üzerinde olduğunu öğrendim.

Anne olan kadınlara Prolaktin hormonunun adı yabancı değildir. Prolaktin hormonu hamileliğin 8. haftasından itibaren kanda artmaya başlıyor. Bu artışın amacı kadını bebek doğar doğmaz emzirebilir duruma getirmek. Hipofiz bezinden salgılanan bu hormon, özellikle ilk süt olan kolostromun üretimini de sağlıyor. Ama emzirme dönemini yıllar önce geride bırakmış biri olarak Prolaktin hormonu düzeyimdeki bu artış kafamı karıştırdı.

Sağlık konusunda kafam karışık olduğunda yakından tanıdığım ve beni yakından tanıyan bir doktoru tercih ediyorum. Bu yüzden Profesör Mustafa Bahçeci’ye gittim. Profesör Bahçeci’nin benim hayatımda ayrı bir yeri vardır. Annelik müjdesini veren, hamileliğimin dördüncü ayında koca kafalı bir kızım olacağını söyleyen kişidir. Gerçekten de Mustafa Hoca’nın dediği gibi koca kafalı bir kızım oldu. Nehir’in kafasının çevresi tam 55 santimdir. Benimki ise 57 santim. Nehir’e şapka alacağım zaman kendim deniyorum, bana oluyorsa ona da oluyor. Eğer Nehir’e almayı düşündüğüm tişörtün yakasını dar bulmuşsam kafamdan geçiriyorum. Böylece iade etme derdinden kurtuluyorum. Çünkü Nehir’in tişört yakalarıyla ilgili takıntısı var.

Düzensizliğiniz var mı?

Kendimizi sağlıklı hissedince değil, hastalanınca doktorun yolunu tutuyoruz. Oysa özellikle kadın hastalıkları uzmanına sağlıklıyken de gitmek gerekiyor. Buna dikkat eden kadınlara hep özenirim. Profesör Mustafa Bahçeci, özellikle Prolaktin hormonuyla ilgili bilgilerini benimle paylaştı. Öğrendiklerim ilginçti. Her 1000 kadından beşinde Prolaktin hormonu yüksek çıkıyormuş. Bu sayı size düşük gelebilir ama şu rakamlar dikkat çekici:

Adet düzensizliği olan kadınların yüzde 15’inde, adet düzensizliğinin yanında göğsünden süt gelen kadınların yüzde 75’inde, kısırlık problemi yaşayan kadınların ise yüzde 30’unda bu hormon yükseliyor.

Prolaktin hormonunun neden yükseldiği ise çok net değil. Yüzde 50’sinde iyi huylu adenom adı verilen bir tümöre rastlanırken, yüzde 30’unda belirli bir neden bulunamıyor. Prolaktin hormonu düzeyinin belirlenmesi çok kolay. Adetin üçüncü gününde yapılan kan tahlili sonuç veriyor. Profesör Mustafa Bahçeci, tahlil sonucunda çıkan değer üst sınır olan 25 ng-ml’nin üzerinde ise herhangi bir gün yeniden tahlil yapılmasını öneriyor. Eğer bu oran 100 ng-ml’nin üzerindeyse tümörden şüpheleniliyor. Bu durumda kesin tanı için MR çekilmesinde yarar var. Böyle bir probleminiz varsa ayrıca troid hormonlarınızı da kontrol ettirin. Troid hormonu olan TSH’ın yükselmesi, Prolaktin hormonunun yükselmesine neden olabiliyor. Troid hormonu düzene girdiğinde Prolaktin de kendiliğinden normale dönüyor.

Hamile kalamama problemiyle doktora başvuran kadınlarda Prolaktin hormonu yüksekliğine rastlanıyor. Hormon seviyesi normale döndüğünde, kadınlar müdahalesiz hamile kalabiliyor. Tümör durumlarında ise tümörün büyüklüğüne göre iki yöntem izleniyor. Tümör küçükse ilaç tedavisi, büyükse cerrahi tedavi öneriliyor.

İlaç tedavisinde yüzde 80 geri dönüş alınıyor. Ortalama tedavi süreci 12 hafta. Gebelik sırasında da Prolaktin hormonunu düşüren ilaç kullanılıyor. Bu dönemde ilaç kullanılmasında bir sakınca yok. Çünkü hormonun yüksekliği düşüğe sebep oluyor.

Görüyorsunuz bir hormonun yükselmesi nelere mál oluyor. Bana gelince, ilaç kullanmayacağım. Migren tedavimde kullandığım bitkisel procain maddesi benim Prolaktin seviyemi de düşürecek. Burnumdan girip neredeyse hipofiz bezime kadar ulaşan sprey sayesinde hormonlarım da düzene girecek. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacağım. Hem migrenimi hem de hormonlarımı hizaya getireceğim.

Çevremdeki kadınlar hormonlarının bünyelerinde yaptıkları değişimleri anlatırlar, ben de dinlerim. Ama o kadar... İnsan ancak kendi başına gelince işin içine derinlemesine dalıyor. Bünyemdeki bazı değişiklikler nedeniyle geçen hafta doktorun yolunu tuttum. Kan tahlilleri sonucu Prolaktin hormonumun sınırın epeyce üzerinde olduğunu öğrendim.

Anne olan kadınlara Prolaktin hormonunun adı yabancı değildir. Prolaktin hormonu hamileliğin 8. haftasından itibaren kanda artmaya başlıyor. Bu artışın amacı kadını bebek doğar doğmaz emzirebilir duruma getirmek. Hipofiz bezinden salgılanan bu hormon, özellikle ilk süt olan kolostromun üretimini de sağlıyor. Ama emzirme dönemini yıllar önce geride bırakmış biri olarak Prolaktin hormonu düzeyimdeki bu artış kafamı karıştırdı.

Sağlık konusunda kafam karışık olduğunda yakından tanıdığım ve beni yakından tanıyan bir doktoru tercih ediyorum. Bu yüzden Profesör Mustafa Bahçeci’ye gittim. Profesör Bahçeci’nin benim hayatımda ayrı bir yeri vardır. Annelik müjdesini veren, hamileliğimin dördüncü ayında koca kafalı bir kızım olacağını söyleyen kişidir. Gerçekten de Mustafa Hoca’nın dediği gibi koca kafalı bir kızım oldu. Nehir’in kafasının çevresi tam 55 santimdir. Benimki ise 57 santim. Nehir’e şapka alacağım zaman kendim deniyorum, bana oluyorsa ona da oluyor. Eğer Nehir’e almayı düşündüğüm tişörtün yakasını dar bulmuşsam kafamdan geçiriyorum. Böylece iade etme derdinden kurtuluyorum. Çünkü Nehir’in tişört yakalarıyla ilgili takıntısı var.

Düzensizliğiniz var mı?

Kendimizi sağlıklı hissedince değil, hastalanınca doktorun yolunu tutuyoruz. Oysa özellikle kadın hastalıkları uzmanına sağlıklıyken de gitmek gerekiyor. Buna dikkat eden kadınlara hep özenirim. Profesör Mustafa Bahçeci, özellikle Prolaktin hormonuyla ilgili bilgilerini benimle paylaştı. Öğrendiklerim ilginçti. Her 1000 kadından beşinde Prolaktin hormonu yüksek çıkıyormuş. Bu sayı size düşük gelebilir ama şu rakamlar dikkat çekici:

Adet düzensizliği olan kadınların yüzde 15’inde, adet düzensizliğinin yanında göğsünden süt gelen kadınların yüzde 75’inde, kısırlık problemi yaşayan kadınların ise yüzde 30’unda bu hormon yükseliyor.

Prolaktin hormonunun neden yükseldiği ise çok net değil. Yüzde 50’sinde iyi huylu adenom adı verilen bir tümöre rastlanırken, yüzde 30’unda belirli bir neden bulunamıyor. Prolaktin hormonu düzeyinin belirlenmesi çok kolay. Adetin üçüncü gününde yapılan kan tahlili sonuç veriyor. Profesör Mustafa Bahçeci, tahlil sonucunda çıkan değer üst sınır olan 25 ng-ml’nin üzerinde ise herhangi bir gün yeniden tahlil yapılmasını öneriyor. Eğer bu oran 100 ng-ml’nin üzerindeyse tümörden şüpheleniliyor. Bu durumda kesin tanı için MR çekilmesinde yarar var. Böyle bir probleminiz varsa ayrıca troid hormonlarınızı da kontrol ettirin. Troid hormonu olan TSH’ın yükselmesi, Prolaktin hormonunun yükselmesine neden olabiliyor. Troid hormonu düzene girdiğinde Prolaktin de kendiliğinden normale dönüyor.

Hamile kalamama problemiyle doktora başvuran kadınlarda Prolaktin hormonu yüksekliğine rastlanıyor. Hormon seviyesi normale döndüğünde, kadınlar müdahalesiz hamile kalabiliyor. Tümör durumlarında ise tümörün büyüklüğüne göre iki yöntem izleniyor. Tümör küçükse ilaç tedavisi, büyükse cerrahi tedavi öneriliyor.

İlaç tedavisinde yüzde 80 geri dönüş alınıyor. Ortalama tedavi süreci 12 hafta. Gebelik sırasında da Prolaktin hormonunu düşüren ilaç kullanılıyor. Bu dönemde ilaç kullanılmasında bir sakınca yok. Çünkü hormonun yüksekliği düşüğe sebep oluyor.

Görüyorsunuz bir hormonun yükselmesi nelere mál oluyor. Bana gelince, ilaç kullanmayacağım. Migren tedavimde kullandığım bitkisel procain maddesi benim Prolaktin seviyemi de düşürecek. Burnumdan girip neredeyse hipofiz bezime kadar ulaşan sprey sayesinde hormonlarım da düzene girecek. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacağım. Hem migrenimi hem de hormonlarımı hizaya getireceğim.

Kontrol altına alın

Vücudunuz bir şeylerin yolunda gitmediğine dair sinyal veriyorsa harekete geçin. Ertelemek, sorunun daha büyümesine neden olabilir.

Televizyonun etkisi

İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nden Hakan Emanetoğlu, televizyonun çocuklar üzerindeki etkisiyle ilgili ilginç bir tez çalışması yapmış. Emanetoğlu, televizyonun saldırganlığın algılanması ve öğrenilmesini kolaylaştırıcı bir etki yaratıp yaratmadığı hipotezlerini sınamış.

Araştırmaya cinsiyet ve yaş açısından eşitlenmiş 300 çocuk katılmış. Çocuklara televizyon programlarında yayınlanmış olan olumlu/olumsuz görüntülerden 10’ar saniyelik kesitler alınarak, bir olumlu görüntüye karşılık üç olumsuz görüntüden oluşturulan 4 dakikalık film 15 gün arayla izletilip, dinletilmiş. 22 gün sonra çocuklardan algıladıklarını resmetmeleri istenmiş.

Hakan Emenatoğlu’nun araştırmasında vardığı sonuç ise şu; Televizyon algılamayı kolaylaştırıcı bir etki yaratıyor. Bu yüzden çocukların televizyon karşısında oldukları 18.00-22.00 saatleri arasında yayınlanan programlarda ’şiddet dozunun’ azaltılması, şiddet dozu yüksek programların bu zaman aralığının dışına alınması çocukların ruh sağlığı açısından önemli.

Görünmez paneller

Kış geldi, kaloriferler harıl harıl yanmaya başladı. Özellikle çocukların odasındaki panel radyatörler önemli. Bebeklik döneminde kafasını radyatörlere çarpmasından korkan anne-babalar için yeni bir ısı sistemi geliştirilmiş. Görünmez bir ısı sistemi olan Calinteg Confort panelleri, sevdiğiniz bir tablo arkasına ya da herhangi bir yüzeye yerleştirildiğinde ısıtıcıya dönüşüyor. Böylece radyatörlerin neden olduğu gereksiz yer kaybını önleyebiliyorsunuz. Ayrıca sistemin çalışmasıyla odadaki tozların uçuşmasının da önüne geçileceği iddia ediliyor. Eğer doğalgazınız yoksa Calinteg Confort panellerini deneyin. Çünkü bu sistem elektrikle çalışıyor ve söylenildiğine göre tasarruf da sağlıyor.
Yazının Devamını Oku

Neyi kınadıysam başıma geldi

13 Ekim 2006
İnsanın çocuğu olana kadar büyük lokma yiyip büyük konuşmaması kendi hayrına oluyormuş. Çocuk olduktan sonra bu işin geriye dönüşü yok. Sonra oturup, o güne kadar söylediğin her şeyi çiğ çiğ yemek zorunda kalıyorsun.

Anne olana kadar arkadaşında ya da televizyonda gördüğü her şeyi isteyen çocukları ve onların bu isteğine karşı koyamayan anne babaları kınadım. Sonra ne mi oldu? Okulun açıldığı ilk haftaydı. Akşam okul çıkışında kızımı okuldan aldım. Arabaya doğru yürürken Nehir yanımızdaki öğrencinin arkasında sürüklediği çek-çek çantayı gösterdi.

Önce kolumu aşağı doğru çekiştirdi sonra "Anne ben de bu çantadan istiyorum" dedi. Eve dönüş yolunda Nehir’e şu cümleyi en az beş kez tekrarladım; "Kızım her gördüğün ve her istediğini alamayız. İmkánımız olsa bile almamız doğru değil. Sende olan her şey başkasında olamaz, başkasında olan her şey de sende olamaz. Bunu kafana sok."

Nehir’in mızmızlanmasından beni anlamadığını düşünüp, aynı cümleyi altıncı kez söylemeye hazırlanıyordum ki, Nehir bir çığlık attı ve "Bana ne! Ben çek-çek çantadan istiyorum" dedi. Dikiz aynasından öyle bir bakmışım ki, Nehir arka koltuğa çivilendi. Tam bu işi hallettiğimi düşünürken aynı hafta içinde alışveriş merkezi ziyaretimizde kızımın çek-çek çanta krizi nüksetti. Baktım kurtulamayacağım, yan çizdim; "Okula portföyle gidip gelme kuralınız var. Bana öğretmeninden ’Nehir çek-çek çantayla okula gelebilir’ yazısını getir. Ama izin yazısı hem mühürlü, hem imzalı olsun. İşte o zaman istediğin çantayı alacağım" dedim.

Nehir, benim izin káğıdı istediğimi öğretmenine anlatmış. Öğretmeni Hülya Hanım çek-çek çanta kullanmasının dezavantajlarını sıralayınca bu isteğinden vazgeçtiğini söyledi. Tam kurtuldum derken ikinci krizi okulun üçüncü haftasında yaşadık. Cuma günü okuldan gelir gelmez, çantamı elime tutuşturup beni sürükleyerek alışveriş merkezine götürdü. Melis, üzerinde Winx kızlarının yer aldığı postacı çantasıyla okula gelmiş ve Nehir o çantaya aşık olmuş!

Beni çok kızdırıyor

Mağazaların altını üstüne getirdik ama bulamadık. Bunda biraz da benim isteksizliğim rol oynadı. Nehir’in kopya bir hayat yaşamasından yana değilim. Elimden geldiği kadar engel olmaya çalışıyorum, çalışacağım da...

O gün elimiz boş eve döndük. Nehir beni postacı çantasıyla okula gitmesinin uygun olacağına ikna etti. Bir hafta sonra postacı çantayı aldım ama Melis’in kullandığı marka değildi. Bu kez Melis, Nehir’in çantasına áşık olmuş!

Başka bir kınama hadisem dayımla ilgilidir. Dayılarımdan küçük olanı çocuk ruhunu kaybetmemiş 45 yaşında bir adamdır. Neye takıldığımı iyi bildiği için bazen beni kızdırmak bazen de espri olsun diye bazı kelimeleri bozarak telaffuz eder. Ben doğrusunu tekrarladıkça o "Ben böyle biliyorum, doğrusu da budur" diye damarıma basar. Bu yüzden kaç kez anneme dayımı şikayet etmişimdir. Sen misin yıllardır dayını kınayan, Allah başına veriyor işte!

Şimdi aynı şeyi Nehir yapıyor. Bazı kelimeleri yanlış telaffuz ediyor. Ben düzeltiyorum ama Nuh diyor, peygamber demiyor. Arnavut damarı tutuyor. Neymiş efendim, ben yanlış biliyormuşum. Estetik değil, esnetikmiş, anafor değil konformuş, Ferhat Göçer değil Ferhat Göçel’miş...

Anne-babasıyla konuşurken sesini yükselten, hiç susmayan çocukları da kınamışımdır. O çocuklar Nehir’in yanında halt etmişler. Bazen papağan gibi hiç susmuyor. Hele beni bir şeye ikna edecekse kafamın üzerinde ’cik cik’ susmuyor. Benim "Nehirciğim frigo, mısır arası verelim mi?" diye soruma cevap bile vermiyor. Ne demişler; büyük lokma ye ama büyük laf etme... Neyi kınarsan Allah başına verirmiş.

Tutturan çocuklar

Yeni nesil çocukların büyük çoğunluğu televizyonda ve arkadaşlarında gördüklerini hemen almak istiyor. Anne babalar, çocuklarının bu taleplerini karşılamakta zorlanırken, uzmanlar her isteğin gerçekleşmemesi gerektiğini vurguluyorlar.
Yazının Devamını Oku

Çocukluk çağı migreni

29 Eylül 2006
Çocuğunuz arada başının ağrıdığını söylüyorsa ya da hiç baş ağrısından yakınmaksızın tekrarlayan kusma, karın ağrısı, ses ve ışıktan uzaklaşma isteği varsa, çocukluk çağı migreni yaşıyor olabilir. Bu durumda migren olasılığını doktorunuzla paylaşın, imkanınız varsa çocuk nöroloğuna başvurun.

Muayenehaneden içeri girdiğimde ayakta bile zor duruyordum. Ya yüz felci ya da beyin kanaması geçirdiğimi düşünüyordum. Kaşlarımı bile oynatamıyordum. Doktorum Emel Gökmen’e "Ben ölüyorum galiba" diyebildim. Bu sözlerimin üzerinden yarım saat geçmişti ki kolumda serum mışıl mışıl uyuyordum.

Bir saat sonra uyandığımda beni iki gündür yerlerde süründüren migrenim geçmiş, başımı duvara vura vura parçalama isteğim kaybolmuştu. Geçen yıl migrenim için nöral terapi yaptırmıştım. Kendimi çok iyi hissettiğim, ağrılarımın şiddeti ve sayısı azaldığı için iş yoğunluğumu da öne sürerek tedavimi tamamlamamıştım. Yaptığım bu kaçamağın faturasını ağır yaşadım. Öyle ağır bir migren atağı geçirdim ki resmen hayatla bağlarım koptu. Kendime ne kadar acıdıysam Nehir’e ve anneme de o kadar acıdım. İkisi de çaresizce kıvranmamı izlediler.

İkinci günün sonunda Üsküdar’dan Nişantaşı’na nasıl gittiğimi hatırlamıyorum bile. Eski bir migren hastası olan Nörolog Emel Gökmen beni öyle iyi anlıyor ki! Ağrının üzerimde yarattığı sonuçları anlatmama bile gerek kalmıyor. Dr. Emel Gökmen’in çocukluk çağından itibaren migren atağı geçirdiğini öğrendim. Kendime geldikten bir gün sonra bu kez gazetecilik damarlarım kabarmış olarak kapısını çaldım. Öğrendiklerim şaşırtıcıydı.

Çocuğun da başı ağrır

Dünyada yapılan araştırmalara göre, okul çağındaki her 100 çocuktan en az 5’inde migren görülüyor. Çocukluk döneminde yaşanan migrene tanı konulması zor. Çünkü erişkinlerinkinden farklı bulgularla seyreden bir tablo görülüyor. Baş ağrısı olmaksızın sadece tekrarlayan kusma, baş dönmesi, karın ağrısı, sesten ve ışıktan uzaklaşma isteği ile ortaya çıkabiliyor. Baş ağrısı olsa bile çocuk tam anlatamayabiliyor.

Çocuğunuz birden kötüleşip kusmayla birlikte rahatlıyorsa ya da kötü tablonun ertesi günü hiçbir şey olmamış gibi iyileşiyorsa durup düşünmenizde yarar var.

Bu şikayetler yılda birkaç kereden fazla tekrarlıyorsa, doktorunuzu migren konusunda uyarın ya da imkanınız varsa çocuk nöroloğuna gidin. Çünkü kusma, karın ağrısı, baş dönmesi gibi şikayetler başka tanının konulmasına neden olabiliyor.

Bazı çocuklar zaman zaman baş ağrısından şikayet eder. Aileler ise çocuğun dersten kaçmak için baş ağrısını bahane ettiğini zanneder. Baş ağrısı tuzağına ben de zaman zaman düştüğüme inanırım. Nehir’in istemediği durumdan kurtulmak için başının ağrıdığını söylediğini düşünürüm. Artık kızımın şikayetlerinin bahane mi gerçek mi olduğunu anlayabilirim. Siz de durumun ciddi mi, rol mü olduğunu ayırabilirsiniz.

Çocuklar kendini kötü hissettiğini söylediğinde sevdiği şeyleri yemiyor, televizyon seyretmiyorsa migren atağından şüphelenin. Rol yapan çocuk sevdiği şeylere "hayır" demez.

Çocukluk çağı migreninde teşhis çoğunlukla MR, EEG gibi yöntemlerle başka hastalıkların ekarte edilmesi ve öykünün iyi alınmasıyla konuluyor. Teşhisten sonra tedavi aşaması çok önemli... Basit ağrı kesiciler veya ağrı sıklığını azaltıcı ilaçlar kullanılabildiği gibi özellikle çocukluk çağı migrenlerinde nöral terapiyle çok iyi sonuçlar alınıyor.

Sistem düzenleniyor

Nöral terapi ne diye soracak olursanız... 1920’li yıllarda Huneke soyadında iki Alman doktorun lokal anesteziyle uyguladığı nöral terapi, bugün Avrupa’da tüm ağrı tedavi merkezlerinde en sık uygulanan tedavi metotlarından biri. Bu tedavi metodunda sinir sistemi uyarılarak düzenleniyor.

Dışarıdan gelen olumsuz etkiler hastalanmamıza neden oluyor. Bu etkiler geçirdiğimiz enfeksiyonlar, kullanılan ilaçlar, yaşanılan ev, cep telefonu, ameliyatlar, psikolojik travmalar olabilir. Bu dış etkiler öncelikle sinir sisteminde hasar oluşturuyor. Hastalık ardından geliyor. Nöral terapi sinir sistemindeki hasarı düzeltiyor.

Vücuttaki biyoelektriksel bozukluk ortadan kalkınca hastalar ağrılarıyla yaşamak zorunda kalmıyor. Bu arada tedavi sonrası hem migren düzeliyor, hem çocuk eskisi kadar sık bademcik enfeksiyonu geçirmiyor.

Geçen yıl benim migrenim için uygulanan nöral terapiyi Nehir’in alerjisi için de kullandık. Nehir, manyetik alan terapisi sayesinde krup olmadı, antibiyotik sayımız iki kutuyla sınırlı kaldı. Dr. Emel Gökmen’den öğrendiğim kadarıyla geçen yıl astımlı bir çocuk manyetik alan terapisiyle daha sağlıklı hale geldi.

Eğer ailenizde migren hastası varsa, çocuklarınızı daha iyi gözlemleyin. Sadece dersten kaçmak için çocuk bu eziyeti çekmez.

Çocuklarda görülen baş ağrısı tipleri

Migren baş ağrısı

Gerilim baş ağrısı

Sinüs baş ağrısı

Kafa travmalarına bağlı baş ağrısı

Epilepsi ile birlikte baş ağrısı


Uzmanına başvurun

Çocuğunuzda migren özellikleri taşıyan şikayetler varsa bir uzmana başvurun. Geniş bilgi için Dr. Emel Gökmen’e www.dremelgokmen.com internet adresinden de ulaşabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Boşanmış Babalar Platformu

22 Eylül 2006
Onlar, öfkelerinden kurtulamayan bazı annelerin, intikam için çocuklarını kendilerinden soğuttuğunu, düşmanlaştırdığını, hatta çocuklarıyla ilişkilerini tamamen kopardıkları iddiasıyla ’Boşanmış Babalar Platformu’ adı altında birleştiler. Eğri oturup doğru konuşalım ve şu sorulara dürüstçe yanıt verelim; kalplerimizden kerpetenle söküp attığımız adamları ya da kadınları çocuklarımız kalplerine çiviyle sabitlemiyorlar mı? Yani aramızdaki kavgayı çocuklar iplemiyor. Öyleyse eski eşinizle kavganıza neden çocukları dáhil ediyorsunuz? Kişisel duygularınıza neden anne-babalık duygularınızı karıştırıyorsunuz? Eski eşinizle hesabınızı centilmenlik kuralları dahilinde çözmeniz bu kadar zor mu?

Geçen haftalarda babasına giden kızımdan 50 saat haber alamadığımı, kalbimin fena halde kırık olduğunu yazmıştım. Boşanmış Babalar Platformu’nun kurucusu Necil Beykont "Bizler çocuğundan değil 50 saat, ’hiç’ haber alamayan babalarız. Sizin bizi anlayacağınızı umuyorum. Kızım 12 yaşında. Telefonlarıma cevap vermiyor ve beni hiç aramıyor. Kızımın sözlüğünden ’babacığım’ sözcüğü çıkarılmış. Cep telefonunda ’babacığım’ yerini sadece ’B’ harfine bırakmış. ’Halacığım’ yerinde ise halasının ad ve soyadının baş harfleri var" sözleriyle içinde bulunduğu durumu özetlemişti. /images/100/0x0/55eaa680f018fbb8f88de7b2

Boşanmış Babalar Platformu özellikle ’Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu - (EYS)’ ve Ortak Velayet konularında destek arıyor. Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu, çocuğun, velayeti altında olduğu ebeveynin baskıları ve psikolojik etkileri ile diğer ebeveyne karşı düşmanca tavırlar içine sokulması ve ondan soğutulması demek. Sonuçta çocuk, her iki ebeveyni de hayatta olduğu halde sadece bir tanesiyle büyümek zorunda bırakılıyor. Türkiye’de velayet genellikle annelere verildiği için çocukların babalarına karşı yabancılaştıkları savunuluyor.

Çocuk sahibi anneler; aldatılmış olabilirsiniz, kocanız başka birine áşık olmuş olabilir, paylaşacağınız bir şey kalmadığı için ayrılmış olabilirsiniz. Gerekçe ne olursa olsun sonuç boşanmayla bitmişse karşı tarafa duyulan öfkenizi çocuklar üzerinden yansıtmak ne kadar adaletli?

Babadan uzaklaştırmayın

Düşüncelerimizle yaptıklarımız çelişmiyor mu? Bir yandan zamane çocuklarının müthiş zekálarına hayranlığımızı dile getiriyoruz, diğer yandan oldukça net olan bir olayın algılanmasını çocuklara bırakmak yerine onları yönlendirmeye çalışıyoruz. Ayrılmış anneler biraz akıllı davranın.

Şöyle bir örnek vereyim; çocuk ayda ya da haftada bir babasının evine gidiyor. Dönüşte size babasının diğer çocuklarının gardıroplarında yeni çantalar, eşofmanlar, mantolar gördüğünü ama babasının kendisine bir şey almadığını söylüyor. Babasının adaletsizliğini net olarak gören bu çocuğa babasını kötülemek yersiz.

Ayrıca geçmiş geçmiştir. Geçmişte yaşananlar için karşı tarafı cezalandırmak kendi hayatınızda huzuru ve mutluluğu yakalamanızın önündeki en büyük engeldir. Eski eşe karşı nötrleşin. Çocuğu alıp-verirken ona eski eş diye değil, daha profesyonel bir gözle bakmayı deneyin. Bırakın karşı taraf geçmişin içinde didiklensin dursun.

Kızım henüz 5 yaşlarındaydı. Alışveriş merkezlerinin birinde boş boş vitrinlere bakıyorduk. Nehir, bir oyuncak mağazasının vitrininde gördüğü süpürge üzerindeki cadıyı göstererek "Anne sen bu musun?" diye sordu. "Kızım ben cadı mıyım" diye sorusuna soruyla karşılık verdim. Nehir "Ama babam bu cadıyı gösterip, ’senin annen bunun gibi’ dedi" diye boynunu büktü. Bu sözlere gülüp geçtim. Şimdi bu durumda beni cadı yapan babası mı, yoksa bu sözlere herhangi bir yorum yapmayan, babasıyla ilgili olumsuz konuşmayan ben mi 1-0 öne geçmiş oldum?

Sevgili anneler stratejik davranmayı öğrenin. Öfkenizin kurbanı olmayın, çocuklarınızı da öfkenize kurban etmeyin. Babasıyla görüşmemesi size nasıl bir kazanç sağlıyor anlamıyorum. Çocuğunuz babasıyla görüşmek istemiyorsa bu kararı sizin psikolojik baskınız değil, kendisi versin. Çocuklarınızın duygularına, içgüdülerine güvenin. Adam size kazık atmış olabilir. İntikamınızı çocukları kullanarak almak bir anneye yakışmaz. Zaten bir çocuğu babasından soğutmak uzun süreli bir iştir. Niye enerjinizi eskide kalmış bir adam için harcayasınız ki!

Badem gözlü babalar

Çocukları annelerinden kopardığı için ekran başında Sinan’a öfkelendiniz, mağdur edildiği için Aliye’ye ise acıdınız. Sinan’ın pozisyonunda olmayı hanginiz gerçek anlamda istiyorsunuz? Hayat yeterince acımasız... Hayata karşı verdiğiniz mücadeleye eski eşle mücadeleyi eklemek hiç akıl kárı değil.

Çocukların iyi birey olarak yetişmelerinde hem annenin, hem de babanın çok önemli rolleri olduğu gibi, çocukların her iki ebeveynden de alacağı sevgi ve güven duyguları ile büyümeye hakkı var.

Kızımı babasızlığa mahkûm etmek gibi saçma sapan bir düşüncenin içine hiç girmedim. Bana sorarsanız, babası sorumluluğunun dörtte birini yerine getiriyor. Ona sorarsanız elinden bu kadarı geliyor. Kızım onun için yaptığım fedakárlıkları ne kadar görüyorsa, babasının kaçaklarını da o kadar iyi görüyor.

Tek başına çocuk yetiştiren kadınlara naçizane bir önerim olacak. Şu atasözünü aklınıza, ’unuturum’ diyorsanız buzdolabının kapağına yazın; ’Kör ölür badem gözlü olur.’ Bırakın çocuklar körün kör olduğuna kendi akılları ve duygularıyla karar versinler. Akıllı olun, nefret ettiğiniz adamları kendi ellerinizle badem gözlü yapmayın.

Bebeklerin ilk ayakkabısı Flo’dan

Eylül ayı içerisinde anne-babalar doğum belgeleriyle birlikte herhangi bir FLO mağazasına giderlerse bebekleri için ilk ayakkabıları 5 Yeni Kuruş karşılığında alabilecekler. FLO mağazası bu jesti geçen yıl da yapmıştı. Elinizde doğum sertifikanız varsa herhangi bir FLO’ya uğrayın, 5 Yeni Kuruş karşılığında bebeğinizin ilk ayakkabısını mağazanın hediyesi olarak alın.

Boşandığımız fısıldanıyor

Bir hafta sonra 3 yaşında olacak kızımın doğumundan beri Hürriyet’teki yazılarınızı okuyorum. ’Annelik Halleri’ kitabınızı kızımı emzirirken bitirdim. Ben de kızım 1,5 yaşındayken eşimden ayrılmak zorunda kaldım ve çok zor zamanlar yaşadım. Yazılarınızda bu işleri nasıl becerdiğinize dair ipuçları aradım. Bazen size ve imkánlarınıza imrendim. Yalan söyleyemem. İnsan çocuğuna en güzelini vermeyi istiyor. Biliyorum sizin benden bir farkınız yok çocuğunuz konusunda. Ama bazen sizin verdiklerinizi çocuğuma veremiyorum diye kendimi eksik hissettim. Vaktiyle bana verdiğiniz gücü inkár edemem. Sizden bir ricam var. Keşke sadece boşanma ile ilgili bir köşe olsa... Boşanmış annelerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Çocuklarımız her çocuğun verdiği gibi sinirli bir tepki verse, kulaktan kulağa anne-babasının boşanmış olduğu fısıldanıyor. Bu zorlukları nasıl aşacağız? n Demet T.

Demet Hanım; kelin ilacı olsa başına sürermiş. Bu zorlukların nasıl aşılacağını bilsem daha ne isterim. Haklısınız, ne yazık ki toplum içinde yaygın olan boşanmanın faturası çocuklara çıkıyor. Kendi arkadaşları arasında bile parmakla gösteriliyorlar. Bu çocuklar daha erken olgunlaşıp, daha fazla sorumluluk alıyorlar. Ama siz daha yolun başındasınız. Herkesin hayatı kendine göre zor. Hayata karşı mücadele verirken destek aradığınızda tek bir şey yapın; kızınıza sımsıkı sarılın, ondan güç alın.

Kaleme sarılın

Siverek doğumlu olup Diyarbakır’da koleji bitirmiş, o toprağın saf ve temiz suyunu içmiş birisi olarak sizden ricam Diyarbakır’da yaşanan olaylar hakkında kalemi elinize almanız. Hainlerin saldırısında 10 tane günahsız bebek ve çocuk yaşamını yitirmiştir. Siz de bir annesiniz. Kızınız Nehir’e sevgiyle sarılıyorsanız lütfen bu konuda da kaleme aynı sevgiyle sarılın.  Ömer K.

Ömer Bey; uzun mektubunuzu kısaltmak durumunda kaldım. Keşke ölen çocukların bugün yaşamaları için elimizden gelen bir şeyler olsaydı. Bu çocuklar bir anne olarak benim de yüreğimi sızlattı. Geride kalan aileleri şimdi ne durumdadır düşünmek bile istemiyorum. Bu sorunun kötü sonuçlarını ne yazık ki anneler ve çocuklar yaşıyor. Hepimizin ortak dileği çocuklarımızın mutlu ve barış içinde yaşacakları güzel bir gelecek...
Yazının Devamını Oku

Okul güvenliği için bir öneri

15 Eylül 2006
Pazartesi günü öğrenciler zorlu bir maratona başlıyor. Öğretmen, derslik, ulaşım gibi sorunlar bu yıl yine yaşanacak. Ancak bir anne olarak en fazla tedirgin olduğum konuların başında okulların güvenlik sorunu geliyor.

Yaz tatiline yeni girmiştik. Nehir’in devam ettiği okulun müdürüyle sohbet ediyorduk. Konu okul yönetimlerinin güvenliği nasıl sağladığına ve özellikle ergenliğe geçen çocukların okul çıkışlarında uğradıkları kafelere geldi. Okulumuzun resmi güvenlik görevlilerinin ne kadar dikkatli ve özenli olduklarını biliyorum. Okul kapısından içeri girmek için veli kimlik kartınızı göstermek zorundasınız. Kameralarla, okulun etrafındaki cadde ve sokaklar da izleniyor. Veli olarak bunlar beni tatmin ediyor. Ama o gün yeni bir şey daha öğrendim.

Okulumuzun resmi güvenlik görevlileri dışında çok sayıda sivil güvenlik görevlileri de varmış. Özellikle okul çıkışlarında veli gibi hareket eden sivil güvenlik görevlileri etrafta kuş uçurtmadıkları gibi, yakın kafeleri de sık sık ziyaret ediyorlarmış. Bunları duyduğumda içim biraz daha rahatladı.

Fakat bizim okulun güvenlik sorununu bu şekilde halletmiş olması anne olarak tatmin etmiyor. Özellikle geçen yıl uyuşturucu satıcılarının ilköğretim okullarının önünde satış yapacak kadar pervasızca davranmalarını unutmam mümkün değil. Bu adamlarda ne utanma, ne de vicdan var. Ucunda para olunca kendi anne-babalarını bile tanımıyorlar. İşte bu yüzden çocuklarımızı bu adamların vicdanlarına teslim etmemek için kendi önlemlerimizi kendimiz almalıyız.

Özel okulların büyük bir bölümü güvenlik hizmetini özel şirketlere devrederek sorunu çözüyor. İdealist müdürlerin olduğu birkaç devlet okulu da aynı yöntemi izliyor. Ama diğer devlet okulları hademelere ve Allah’a emanet. Anne-babalar olarak bu işe el atmak gerekiyor.

Bunun formülünü her okul kendi bulacaktır ama Okul Aile Birlikleri sadece kayıt dönemlerinde bağış toplama görevinin dışında güvenlik konusunda ellerini taşın altına koymalılar. Toplanan bağışların bir kısmı bu işe aktarılabileceği gibi velilerden de yardım istenebilir.

ÖĞLE TATİLLERİNE DİKKAT

Ev kadınlarının çoğunluğu çocuklarını servis yerine kendi götürüp getirmeyi tercih ediyor. Bu kişilerden yararlanılabileceği gibi emekli veliler de bir sistem kurup haftalık nöbet tutarak, çocukların güvenliğini sağlayabilirler.

Çocuklarını servise veren velilerin gönülleri biraz daha rahat. Çocuk kapıda binip, kapıda iniyor. Teneffüslerde okul dışına çıkmalarına izin verilmiyorsa dış tehlikelerle karşılaşma olasılıkları düşük. Ama servisle gidenler kadar gitmeyenler de var. Ayrıca tam gün eğitim yapan okullarda öğle tatilleri uyuşturucu satıcıları için en rahat çalıştıkları zaman aralığını oluşturuyor.

Geçen yıl röportaj yaptığım eski bir uyuşturucu satıcısı Beyoğlu’nda hem de karakola yakın ilköğretim okulunun önündeki uyuşturucu satıcılarını göstermişti. Ertesi gün foto muhabiri arkadaşımla söz konusu okulun önüne gittiğimizde yaşları 10-14 arasında değişen iki çocuğu görmüştük. Bırakın varoşları, şehrin göbeğinde bu satışı hem de ilköğretim okulu öğrencilerine yapıyorlardı.

Okul Aile Birlikleri, veliler, şimdi kafaları çalıştırmanın zamanı. Çocuklarınızın güvenliği için kendi formülünüzü bulun, uygulanabilir olanları bizimle paylaşın. En azından bu öğretim yılında uyuşturucu satıcılarının ekmeğine sürülecek yağı elbirliğiyle ortadan kaldıralım.

ZORUNLU AÇIKLAMA

Geçen haftaki yazım nedeniyle beni topa tutan sevgili okurlarım; biraz haksızlık etmiyor musunuz? O yazıyı satır aralarını atlayarak üstünkörü okumuşsunuz. Ondan sonra da ne kadın düşmanlığımı, ne çocuğumun magazin severliğini, ne de boş konularda sallamamı bırakmışsınız. Türkiye’de yaşıyorsunuz ve ’ters köşeye çakmak’ kavramına bu kadar uzaksınız. Pardon yani, ben de sizi kınıyorum.

Dünyanın merkezi kızınız mı?

Kusura bakmayın ama inanılmaz bilmiş ve gıcık bir tarzınız var. İyi ki kızınız olmuş. Niçin erkek çocuğu olan anneleri düşünüp onları rahatlatacak tarzda yazmıyorsunuz? Bir zamanlar ben de bir kız çocuğuydum ama hiçbir zaman sizin muhteşem kızınız Nehir gibi olamadım. Hep bir hiperaktivite söz konusuydu. Hayatta en nefret ettiğim çocuk tipi büyümüş de küçülmüş, bilmiş çocuklardır. Anlattığınız kadarıyla sizin kızınız Nehir de bu kategoriye sayenizde çoktan girmiş. İleri yaşta anne olmuş çalışan kadınların ’buldumcuk’ gibi çocuklarını dünyanın tepesine yerleştirmeleri de çok komik geliyor... Ben de sanırım geç anne olacağım ama asla böyle bir anne olmayacağım. n Selin B.

Kızım olduğu için kızlarla ilgili gözlemlerimi aktarmaya çalışıyorum. Erkek çocuklarıyla ilgili gözlemleri Nora’nın yazılarında bulabilirsiniz. Ayrıca Nehir büyümüş de küçülmüş, bilmiş çocuklardan değil. Yazılarımdan bu yorumu nasıl çıkardığınızı anlayamadım. Sadece geç yaşta anne olunca değil her yaşta anne olunca çocuklar dünyanın tepesine yerleştiriliyor. Her ne kadar "Ben de geç anne olacağım ama asla böyle bir anne olmayacağım" deseniz de büyük lokma yiyin, büyük konuşmayın derim.

Bakıcı sorununu nasıl çözerim?

Kızım 1 yaşında. Bakıcı parası vermemek ve bakıcıda içim rahat olmadığı için kızıma annem bakıyor. Ancak ben Ankara’da, annem İzmir’de yaşıyor. Ayrı olduğum için vicdan azabı çekiyorum. Annem 10 günlüğüne kızımı bana getirdi, şimdi gittiler. Bakıcılar neden bu kadar çok ücret istiyorlar? Saat 09.00-19.00 arası işteyim 550 YTL maaş alıyorum. Bakıcılar evlerinde çocuk bakıyorlar ama 400 YTL istiyorlar. Doğumdan önce patronum 650 YTL alacaksın demişti ama sözünde durmadı. Ne yapmalıyım? Yorumunuz benim için çok önemli. 

Selin K.


Selin Hanım;

Çocuğunuzdan ayrı kalmanız gerçekten üzücü bir durum ama işinizi sevdiğinizi söylüyorsunuz. Aldığınız maaş ile bakıcıya vereceğiniz ücret arasında çok büyük fark yok. Eğer iş hayatı çok önemli değilse çocuğunuza kendiniz bakın. Ama çalışmak sizin için önemliyse, bir bakıcıya bırakmak yerine çocuğunuza anneniz baksın. En azından gözünüz arkada kalmaz. Ama ayrılık da zor. Kendi şartlarınızı bir kez daha gözden geçirin, içiniz hangisini kaldırıyorsa onu yapın derim.

Anaokulu seçme kriterleri

Okul temiz ve hijyen olmalı

Sınıflar kalabalık olmamalı

Sosyal etkinliklere önem verilmeli

Çocukların kullanacağı yeterli eğitici materyal bulunmalı

Okul bahçesi oyuna elverişli olmalı

Rehberlik bölümü olmalı

Sık öğretmen değiştiren bir kurum tercih edilmemeli

Okul içi ve bahçesinde güvenlik sağlanmalı

Çocuklar ve öğretmenler için yeterli kitaplığı olmalı
Yazının Devamını Oku

Kızım Pınar Altuğ yüzünden endişeli

9 Eylül 2006
Kızım, Pınar Altuğ’un yeni sevgilisiyle ana haber bülteninde boy göstermesine şu sözlerle tepki verdi; "Böyle olmaz ama... Bütün kocaları Pınar Altuğ kaparsa, bize koca kalmayacak!" Bir anne olarak, kızımın gelecekle ilgili endişe duymasına neden olan Altuğ’u protesto(!) ediyorum.

Ana haber bülteninde Pınar Altuğ ile yeni sevgilisinin röportajı uzun uzun yayınlanınca Nehir, balkonda oturan anneannesinin yanına gitti. Eski sevgilileri de ekranın bir köşesinden hatırlatılınca kızımın kafası karışmış olacak ki, en masum haliyle "Anneanne, bu Pınar Altuğ’un kaçıncı kocası" diye sordu. Annem de dili döndüğünce, bir kez evlendiğini ama birkaç kez sevgili değiştirdiğini söyledi. Nehir, kara gözlerini kocaman açıp yılın bombasını patlattı; "Ama olmaz ki, bütün kocaları Pınar Altuğ kaparsa, bize koca kalmayacak!"

Bu cümleyi duyar duymaz kahkahayı patlattım. Yanına gidip "Kızım senin evlenmene daha yıllar var" dedim. Ama Nehir tatmin olmadı. Gelecekle ilgili herhangi bir konuda endişe duymayan kızım, Pınar Altuğ yüzünden sıkıntı yaşadığını dile getirdi. Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim. Bu dönem galiba tehlikeli bir dönem...

Geçen haftalarda Nehir, kuzeni Ateş’le odasında oynuyordu. Kafamı uzatıp baktığımda Barbie ve Ken bebekleri soyup, birbirleriyle öpüştürdüklerini ve eş değiştirdiklerini gördüm. Duyduklarıma inanamadım. Güya onun karısı, ötekinin de kocası, diğerleriyle öpüşmelerine izin veriyormuş, o yüzden bebekleri değiştiriyorlarmış.

Çocukluk aşkı

Kişisel Gelişim Uzmanı Mümin Sekman’a, bu iki olayı anlattım. Bana "Çocuğun algılarını bu kadar açarsan, olayları bir yetişkin gibi algılamasının önüne geçemezsin" dedi. Algı kapatılabilir mi bilmiyorum ama keşke yapabileceğim bir şeyler olsaydı.

Bilgisayar için geliştirilen engelleme programları var. Anne olarak, Nehir’in öğrenmesini, bilmesini istemediğim konuları bir programla engelleme imkanım olsaydı... Nehir, sakındığım, ertelediğim konuların üzerine üzerine gidiyor.

Zaten aşk meselesi anaokulundan beri gündemimizden hiç düşmedi. Yaz tatilinde Turgut’u (büyük aşkı) özledi ama illa görüşmek için ısrar da etmedi. Nehir’de şunu fark ettim. Kızım hercai değil. Tatillerde bir sürü çocukla tanıştı, oynadı ama onlar orada kaldılar. Dilinden Turgut’u düşürmedi.

7 yaşındaki günümüz çocuklarının aşk dünyalarını anlamak kolay değil. Bizim zamanımızda neler yaşadığımızı hatırlamıyorum bile. Ama benim bücürüğüm, Pınar Altuğ’un hızlı hareket kabiliyetine bozuluyor. 30 yaşlarını yaşayan plaza kadınları gibi gönlüne göre bir eş bulamama endişesi taşıyor. Tek bir ricam var; Sevgili Pınar Altuğ, lütfen bir hız keselim. En azından kızımın gelecekte koca bulma endişesi kaybolana dek...

Dünya markaları yarı fiyatına

Çocukları için dünyaca ünlü markaları tercih edenler, artık yurtdışına gitmeyecek. Escada, Roberto Cavalli, babyDior, DKNY, Kenzo, Timberland, Guess, La Perla, Laura Biagiotti, G.F. Ferre, Miniman, Simonetta gibi dünyaca ünlü 12 markanın çocuk koleksiyonları, Erenköy’de açılan b’kids mağazasında satılıyor. Mağaza yeni sezon öncesinde tüm koleksiyonlar için yüzde 50 indirim yaptı. 0-16 yaşa yönelik b’kids’den sosyetik güzel Siren Ertan da kendisi için Cavalli jean alıyormuş. Ertan, ince bedeniyle 16 yaş jean’i giyiyormuş. b’kids’de, benim en çok hoşuma giden ’Diaper cake’ (çocuk bezi pastası) oldu. Bazı hastaneler çiçek kabul etmiyor. Çiçekler, kapılarda solup gidiyor. Çiçek yerine, yeni doğan bebeğin ihtiyacına yönelik hazırlanan birbirinden şık sepetler sıradan bir çiçek buketi fiyatına satılıyor. Adres ve ayrıntılar için b’kids’i aramanız lazım. Telefonu (0216) 467 89 70-71...
Yazının Devamını Oku

Bir anne sütü hikayesi

2 Eylül 2006
Anne sütünün çocuğa sağladığı yarar tartışılmaz. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı bebeğini emziremeyen anneler, ’anne sütü ayrıcalığını’ çocuklarına yaşatamamanın sıkıntısını yaşıyor. Anne sütünü taklit eden formüller geliştiren bilim adamları özel prebiyotik lif karışımı mamalarla vicdan azabı çeken annelerin imdadına yetişti.

Doğumdan iki saat sonra verilen ’emzirme teknikleri’ dersinden büyük ihtimalle teoride ’pekiyi’, pratikte ’orta’ almışımdır. Bir taraftan yeni anne olmanın şaşkınlığı, doğumun getirdiği ağrılar, diğer taraftan 8 aylık doğmuş, ağzını açmaya bile üşenen 2 kilo ağırlığında bir çocuk... Ben bir kabusun içindeydim ve bildiğim her şeyi unutmuştum.

Kızımın karnı açtı ama emmeyi başaramıyordu. Emzirme dersinden sınıfta kalmıştım. Devreye pompalar, süt sağma makineleri girdi. Doktorumuz emzirmeye devam etmemi, ama kızımın aç kalmaması için mama takviyesi gerektiğini söyledi. Biraz mama, biraz anne sütüyle kızımı besledim.

Ama, Nehir çok sık hastalandığı için kendimi hep suçlu hissettim. Her antibiyotikte vicdanım sızladı. Acaba anne sütünü daha uzun süre almış olsaydı, bağışıklık sistemi bu kadar zayıf olur muydu? Bu soru yıllarca beynimi yedi durdu. Benim durumumda olan çok anne var. Ama artık yeni geliştirilen mamalar bu kaygıları ortadan kaldırıyor.

İtalya’da anne sütü bankacılığı önemli bir kurum. Bilim adamları anne sütüne en yakın formül için kafa patlatsalar da anne sütünün karşısına başka bir değer koymuyorlar. Bu değeri anlatmak için İtalyan Anne Sütü Bankası Derneği Başkanı, Milan Üniversitesi Yenidoğan Profesörü Guido E. Moro Türkiye’ye geldi.

Profesör Doktor Moro, bebek mamalarında gelinen son noktayı ve bu sonuca ulaşmak için yapılan bilimsel çalışmaları ayrıntılarıyla anlattı. Dr. Moro özetle şunları söyledi:

Anne sütü alan bebeklerin bağırsaklarında ilk 20 gün içinde bifidobakteriler oluşuyor. Bifidobakteriler bebekler için yararlı bakteriler. Normal mama verilen bebeklerde ise bifidobakterilerin yanında zararlı olan bakteroidler ve coli basilleri ürüyor. Bebek mamalarının formülü oluşturulurken bağırsak florasının yapısını anlatan bu bilgiler altın değerinde... Çünkü her çalışma, anne sütüne biraz daha yakın olmak, anne sütünü taklit etmeye yönelik. Altın standart anne sütü...

Bağışıklık sağlıyor

Öncelikle anne sütündeki prebiyotikler keşfediliyor daha sonra hangi oranda konulacağının tespiti yapılıyor. Çünkü anne sütü alan bebeklerde bağırsak çalışması farklılık gösteriyor. Anne sütü alan bebekler yumuşak ve sık kaka yapıyor. Anne sütü, bağışıklık sistemini güçlendirip, solunum ve sindirim sistemi enfeksiyonlarına yakalanma riskini azaltıyor.

Bu nedenle anne sütünün formülü mama üreticileri için çok önemli. Milupa, anne sütünü referans alarak özel prebiyotik lif karışımıyla yeni bir formül geliştiriyor.

Özel formüllü Milupa Aptamil mamaların bebekler üzerinde etkisi klinik çalışmalarla test ediliyor. İtalya’da beş ayrı hastanede 350 bebek üzerinde yapılan klinik çalışmada, 169 bebeğe normal mama, 173 bebeğe prebiyotik özel lif karışımlı mama veriliyor. Normal mama verilen bebeklerin 34’ünde ishal görülürken, Milupa’nın özel formüllü mamasını yiyen bebeklerde bu sayı 17’de kalıyor. Mama verilen bebeklerin 35’inde, Milupa Aptamil verilen bebeklerin ise 19’unda solunum yolu enfeksiyonu görülüyor.

Bağışıklık sistemi üzerindeki etkinin araştırılması esnasında 129 bebeğe prebiyotikli mama, 130’una da normal mama veriliyor. Ailesinde alerji olan bebekler de bu iki grubun içinde yer alıyor. 6 ayın sonunda prebiyotikli mama alan bebeklerden 10’unda alerji görülürken, normal mama verilen bebeklerde bu sayı 24 oluyor.

Yeni formülün tıpkı anne sütü gibi bağışıklık sistemini güçlendirdiğini vurgulayan Dr. Moro, özellikle ilk yılda alınan prebiyotiklerin çok önemli olduğunu söyledi. Dr. Moro, anne sütünün olduğu durumlarda başka alternatif aranmaması gerektiğini, ancak anne sütünün olmadığı veya yetmediği durumlarda annelerin tek başına mama seçmemesi gerektiğini, doktordan yardım alınmasını da önerdi.
Yazının Devamını Oku

Formula 1 heyecanı bizi de sardı

25 Ağustos 2006
Üç gün sürecek Formula 1 yarışı bugün başlıyor. Formula tutkunları pistlerde heyecan yaşarken, biz de kızımla birlikte geri dönüşümlü Formula arabası yaptık. Gerçek Formula arabasına binmek için Nehir gözyaşı bile döktü.

Havuza mı gidelim, evde mi oturalım derken kalktık Kanyon’a gittik. Öğle sıcağında bizi Kanyon’a çeken şey Formula 1 heyecanıydı. Nehir, gerçek bir Formula arabasına bineceği için oldukça heyecanlıydı. Değişik bir gün yaşasın diye Ateş’i de götürmek istedim. Arabalara erkek çocukların ilgisi kızlara göre daha fazla oluyor. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

Pazar sabahı önce Pınar aradı. "Saat kaçta çıkacaksınız, kaçta döneceksiniz, tam olarak ne tür bir faaliyet yapacaksınız" gibi standart soruların ardından yarım saat sonra bu kez kardeşim telefondaydı. O da birkaç soru sordu. Niyetlerini anladım.

Pazar günü için program yapmışlar ama oğulları bizimle gelmek istediği için programları bozuluyormuş. Çıkmamıza yakın kardeşimin bir kez daha evi aradığını görünce telefonu açıp "Evde yokuz, sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın" dedim. Kardeşim benim kızdığımı anladı, ortamı yumuşatmak için sinyal sesi istedi. Biiip yaptım. Sevgili kardeşim de, planlı faaliyetlerinden dolayı nazik davetimize katılamayacaklarını belirtti. Ateş bizimle gelemedi.

Nehir’le el ele verip Kanyon’a gittik. Alt katta bir faaliyet bir faaliyet... Küçük pet şişelerinden Formula arabası yapılıyordu. Anne-kız pet şişeleri ikili, dörtlü, sekizli, 16’lı olarak birbirine bantladık. Formula arabasının sırt kısmını biz tamamladık. Alışverişe gelen aileler bizim canhıraş çalışmamızı önce uzaktan seyrettiler, sonra onlar da katıldı.

Göz ucuyla hangi ailenin daha çok şişe bantladığını bile takip ettik. Bütün çalışma boyunca Nehir’i gayretlendiren heykeltıraş Barış Karayazgan oldu. Pace Çocuk Sanat Merkezi’nin kurucusu olan Barış Karayazgan, çocukları öyle güzel motive etti ki, çoğunluğu anne-babaların "Sıkıldıysanız gidelim mi" tekliflerini geri çevirdiler.

Gerçek yarış arabası

İki saatin sonunda araba tamamlandı. Renklendirme aşaması da bitince plastik şişelerden oluşan Formula arabası gerçekten çok güzel oldu. Plastik Formula arabası kızımı kesmeyince, Kanyon’a getirilen gerçek Formula arabasına binmek için tutturdu. Koca koca adamlar simülatörle yarışmak için kuyruk olmuşlardı. Nehir’in baskısı karşısında durumuma acıdıklarından fotoğraf çektirmek için birkaç dakikalığına izin verdiler.

Pazar günümüzü farklı bir şekilde değerlendirmiş olduk. Akşam geldiğimizde Ateş aradı. Günümüzün nasıl geçtiğini merak ediyordu. Annem, torununa kıyamadığı için "İyi ki gitmemişsin Ateş, hiç eğlenememişler" dedi. Ama Ateş, babaannesinin sözlerinden tatmin olmamış olacak ki, Nehir’i istedi. Nehir, ballandıra ballandıra Formula arabası yaptığını, gerçek yarış arabasına bindiğini anlattı. Kadınları anlayamadıklarını söyleyen erkekleri anlıyorum. Ateş onunla gelmedi ya, pişman etmek için elinden geleni yaptı.

Bizim kız sanal olanına bindi, kuzenine gol attığını sandı ama hafta sonu Ateş sahaya inecek, Formula 1’i babasıyla izleyecek. Bize de pistin atmosferini dinlemek düşecek.

Taylan Kümeli’den beslenme rehberi

Ünlü diyetisyen Taylan Kümeli, birlikte çalıştığı iki uzmanla birlikte "Bebeklikten Ergenliğe Sağlıklı Beslenme Rehberi" hazırlamış. Altın Kitaplar’dan çıkan kitabın kapağında "Doğumdan yaşamamızın sonuna kadar beslenme bir yolculuktur" sloganı yer alıyor. Taylan Kümeli, bebeğini nasıl besleyeceğini bilmeyen annelere yol gösterirken, çocukluk ve adolesan çağında dikkat edilmesi gereken noktaları ayrı ayrı ele almış. Kitapta, çocuk beslenmesine yönelik ipuçları, örnek menüler, hastalık dönemlerinde beslenme tedavisi, anne sütünün önemi, ek besinler, vitaminler konusu ayrıntılı olarak işlenmiş. Beslenme konusuna meraklıysanız Taylan Kümeli’nin kitabına bir göz atın.
Yazının Devamını Oku