22 Şubat 2007
Komplo teorilerine meraklı bir milletiz. Üstüne üstlük çocuklar söz konusu olunca anneler daha paranoyak davranışlar sergiler. Hatta biz annelerin paranoyasını tetikleyen küçük bir haber, markaları zedeleyebilir. Çocuklar söz konusu olunca anneler arasındaki fısıltı iletişimi inanamayacağınız bir hızla kurulur. Anneleri etkilemek istiyorsanız, doğrudan bilgi vermek yerine fısıltı haberleriyle etkileyin. Mesela X alışveriş merkezinin tuvaletinde bir çocuğa tacizde bulunulduğu yönündeki bir haber fısıltıyla hızlı ve değişerek yayılır. Taciz tecavüze döner, sayı üçe-beşe çıkar ve X alışveriş merkezinin adı Y alışveriş merkezi olur.
Anlayacağınız bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz misali, ortaya atılan bir fısıltı haberini yalanlamak için kırk takla atılır ama işin içinden çıkılmaz. Zaten komplo teorilerine meraklı bir milletiz. Üstüne üstlük çocuklar söz konusu olunca anneler babalara göre daha paranoyak davranışlar sergiler. Hatta biz annelerin paranoyasını tetikleyen küçük bir haber bile bir markanın imajını zedeleyebilir.
Komplo teorilerinin sonuncusu çocukların meyveli yoğurt diye yediği peynir markası Danino üzerinden yapıldı. Komplo teorisyenlerine göre, Danone markasının ürettiği Danino ürünlerine çocukların zihinsel ve bedensel gelişimini etkileyecek bir madde katılıyormuş. Daninolar 2-12 yaş arasındaki çocuklar tarafından tüketildiği için tam gelişim zamanlarına denk geliyormuş. Fransızların hedefi Türkiye’deki gelecek nesillerin zeki olmasını engellemekmiş.
Bu komplo teorisi elektronik posta ile milyonlara ulaştırıldı. Ama enteresan olan bu haberin fısıltı yoluyla daha çok yayılması... Danone, bu söylentiyle ilgili bir araştırma yaptırmış. Türkiye’de toplam 6,3 milyon kişi Fransızlara ait peynirlerin Türk çocuklarının zihinsel gelişimini etkileyen bir madde içerdiği iddiasından haberdarmış.
1 milyon kişi internet yoluyla, bir milyon 800 bin kişi medya aracılığıyla, 3,5 milyon kişi de fısıltı yoluyla öğrenmiş. Fısıltının gücü ise şaşırtıcı... 2005 Kasım ayında annelerin yüzde 2’si bu haberlerden etkilenip Danone ürünlerini kullanmadığını söylerken, Aralık 2006’da etkilenip ürün satın almayan annelerin oranı yüzde 24’e çıkmış.
Görüldüğü gibi fısıltı haberleri anneleri etkiliyor. Aslında kafalarında soru işareti kalması normal. Ya bu haberler doğruysa!
Bu nedenle Danone, kafasında soru olan anneleri birkaç ay önce Kırklareli’ndeki fabrikaya götürüp üretim aşamasını gösterdi. Geçen hafta da gazeteci anneler hedefteki tesisleri gezdi.
Firma yöneticileri sütün köylü üreticilerden alınıp, paketleme aşamalarına kadar yüksek standartlarda el değmeden nasıl peynire dönüştüğünü gösterdiler.
Türk yöneticiler anneleri olumsuz etkileyen bu karalamayı ortadan kaldırmanın yollarını arıyorlar. Bana göre bu işin çözümü çok basit. Kendilerine de söyledim. Yapacakları tek şey sorunu kökünden çözer. Uğur Dündar’ın çocuklarına bu ürünü yedirirken gösteren bir fotoğrafı, Türkiye’yi ikna etmeye yeter de artar bile!
Fonksiyonel ürünler
Anneler, doğduğundan itibaren çocuklarının zihinleri daha iyi gelişsin diye araştırıyor ve öğrendiklerini uyguluyor. Bu istek çocuklar okul çağı geldiğinde daha da artıyor. Çocukları daha iyi beslensin, en iyi okullara gitsin, sağlıklı olsun diye mevcut şartlarını zorluyor. Ancak şartları zorlayan yalnızca anneler değil.
Çocuk üzerine çalışan markalar da daha fonksiyonel gıdalar için kafa yoruyor. Bu markalardan biri de Unilever. Çocukların zihin gelişimlerini artırmak için "Aklın Gıdası" sloganıyla "Amaze" adında yeni bir ürünü piyasa sürdüler. "Amaze" nereden geliyor derseniz, "Amazing"den geliyor. "Amazing" ya da "Amaze", şaşırtan, hayran bırakan demek. Unilever, özellikle okul çağındaki çocukların beslenme çantalarına "Aklın Gıdası"ndan birinin konmasının çocukların zihinsel gelişimine katkı sağlayacağı görüşünü savunuyor. Nehir’in bebeklik döneminde gelişimine katkıda bulunan vitamin ve mineralleri alsın diye dört dönmüştüm. Şimdi bilim adamları çocukların ihtiyacı olan vitaminleri bir üründe vererek annelere büyük kolaylık sağlıyor.
Yazının Devamını Oku 15 Şubat 2007
Bazı anne babalar, kendi tayin ettikleri yolda yürümeleri için çocukların üzerinde baskı kuruyor. Sayıları az da olsa kimi anne babalar da çocuklarının yeteneklerini açığa çıkarmak, onlara cesaret vermek için önlerindeki yolu açıyor.
Anne-baba ayrıysa ya da aralarında problem varsa bir taraf diğer tarafı çocuğunun gözünde alaşağı etmek için çabalar. Bu bir kural değildir ama yaygın bir davranıştır. Çocuklarımızı nedense sorunlu olduğumuz eşimize değil kendimize benzetmek için uğraşırız. Ama insan ilişkileri ne yazık ki 2+2= 4 şeklinde olmuyor. Bir şekilde fire veriyor.
Nehir bu yaşına kadar babasıyla çok az vakit geçirdi. Birlikte aynı yaşamı paylaştıkları zaman dilimi çok az. Buna rağmen bazen Nehir’de babasını görüyorum. Nasıl bir kopya halidir anlamıyorum. Ama çocuk senin olunca atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Ben gülüp geçmeyi tercih ediyorum.
Kızım babasının bazı hareketlerini birebir kopyalıyor. Ama model aldığı kişilerin farklı olduğunu görüyorum. Bazen bana özeniyor, bazen dayısı gibi olmak istiyor, bazen de televizyonda gördüğü, sağda solda işittiği kişilere hayranlık besliyor. Çoğunluğa göre ne yapmak istediğine karar verecek yaşa gelene dek kırk gömlek değiştirecek. Ben, çocuklukta belirlenen hedeflerin geleceği çizdiğine, bu hedefi çizerken anne-babanın etkisinin büyük olduğuna inananlardanım.
Ama bazı anne babaların kendi tayin ettikleri yolda yürümeleri için çocukların üzerinde baskı kurduğuna şahit oluyorum. Baba mesleğini devam ettirsin diye ya da geçekleştiremedikleri hayalleri hayata geçirsin diye çocukların kendi hayatlarını yaşamalarına izin vermiyorlar. Hangi aile tipinin daha fazla olduğunu soruyorsanız, ben ikincisinin daha fazla olduğunu düşünüyorum.
Sayıları az da olsa kimi anne babalar çocuklarının yeteneklerini açığa çıkarmak, onlara cesaret vermek için önlerindeki yolu açıyor. Mesela ilkokul öğrencisiyken öğretmeni tarafından "uğraşmaya değer" bulunmayan Erem Karabey, babasının hazırladığı testlerle kolej sınavlarına girmiş. Bugün Google Türkiye Genel Müdürü koltuğunda oturuyor. Hikayeleri örnek alınacak türden.
Baba Muammer Karabey, büyük kızı Robert Kolej’i kazanınca sınav sırası gelen oğlu için de güzel ümitler beslemiş. Fakat ablayı çalıştıran özel öğretmen, küçük kardeşte ümit göremeyince çalıştırmayı reddetmiş.
Çocuklara güvenmek gerekir
Biliyorsunuz, artık özel öğretmenler sınavı yüzde yüz kazanacağına inandıkları öğrencileri çalıştırıyor. Paranız olsa da çocuk başarısızsa özel ders vermeyi reddediyorlar. Bu tarz çalışan öğretmenlerin adları "garantici"dir. Garantici öğretmenlerin ders ücretleri de astronomiktir ama bu bizim konumuzun dışında bir durumdur.
Eren Karabey’in babası, oğlunu sınavlara hazırlamak için önce müfredat değişikliğini ve sınav sistemini öğrenmiş, sonra da soru bankalarını seçmiş, hatta soruları kendi yazmış. Özel bir öğretmen gibi oğlunu çalıştırmış. Sonra ne mi olmuş? Öğretmeninin uğraşmaya değer bulmadığı Erem Karabey, babasının yüzünü kara çıkarmamış ve Robert Kolej’i kazanmış. Arkasından Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme okumuş, daha sonra da Türk Eğitim Vakfı bursuyla Harvard Business School’da MBA derecesi almış. Çocuklarına inanan aile sayısı inşallah düşündüğümden çoktur.
Yedi yaşında annesinin kulağını keşfederek müziğe yönlendirdiği besteci Fahir Atakoğlu da ailesinin önünü açtığı şanslı çocuklardan biri. Annesi oğlunun yeteneğini keşfedip piyano hocalarına götürmeseydi belki bugün Fahir Atakoğlu, bir banka şubesinde bankacı ya da bir restoranda aşçı olarak karşınıza çıkacaktı.
Galiba hayatın içinde bir şeyleri ıskalıyoruz. Çocuklarımızdan verim alabilmek için sorumluluk verip, onlara güvendiğimizi, inandığımızı söylemeyi ihmal ediyoruz. Onları birilerine benzetip, kendileri olmalarına izin vermiyoruz. Suçluyuz hakim bey!
İyi Kalpler Dükkanı
Toplum Gönüllüleri Vakfı’nı biliyorsunuz. TOG’un üniversite öğrencisi gençlere eğitim bursu olanakları yaratmak ve gençlerin üretip hayata geçirdiği sosyal sorumluluk projelerine kaynak sağlamak amacıyla hayata geçirdiği projelerden birisi de ikinci el satışların yapıldığı "İyi Kalpler Dükkanı." Bu dükkanda giysiden züccaciyeye, oyuncaktan kitaba, aksesuvardan CD’ye pek çok ürün cazip bedellerle alıcısıyla buluşuyor. Yolunuz Üsküdar’a düşerse İyi Kalpler Dükkanı’na uğrayın, kaliteli ikinci el ürünleri uygun fiyatlara alırken, gençlere de katkıda bulunmuş olun. Tel: (216) 318 01 90
Yazının Devamını Oku 9 Şubat 2007
IQ zeká ölçüm testlerinde Picasso ölçüm standartlarına göre 360 üzerinden 357 puan alarak dünyanın ölçülebilmiş en zeki insanı olarak kabul edilen Prof. Dr. Naida Camukova, çocukların zekásının nasıl geliştirilebileceği üzerine önerilerde bulundu. Geçen hafta sonu Türkiye Özel Okullar Birliği’nin bu yıl altıncısı düzenlenen Antalya Sempozyumu’na katıldım. "Okul Öncesi Eğitimi" sempozyumunun konuşmacısı, IQ zeká ölçüm testlerinde Picasso ölçüm standartlarına göre 360 üzerinden 357 puan alarak dünyanın ölçülebilmiş en zeki insanı olarak kabul edilen Prof. Dr. Naida Camukova’ydı.
300 sayfalık kitabı 2 saatte okuyabilen ve hafızasında 3 bin kitabı ezbere tutan, 1 yaşında konuşmaya başlayan 33 yaşındaki Profesör Naida Camukova, fotoğrafik bir hafızaya sahip.
Halen Dağıstan Devlet Üniversitesi Şarkıyat Fakültesi Öğretim Üyesi olan Camukova, sigara içme ve şiddet eğilimli davranış yaşının her geçen gün daha aşağı indiğini söyledi. Çocuklarda 3-5 yaş arasının kritik olduğunu vurgulayan dünyanın en zeki insanı Camukova, "Bu yaşlarda bir çocuğa görsel ve sözel iletişimle sigaranın zararları ve içilmemesi gerektiği anlatıldığında, çocuk ileriki yaşlarda asla sigara içmiyor. Oysa 6 yaşından sonra verilen eğitimle çocuk yalnızca sigaranın zararları konusunda bilgileniyor. 3-5 yaş arasında verilen eğitimle bir çocuğu Hitler yapabilirsiniz ya da Hitler olmaktan kurtarabilirsiniz. Bu nedenle okul öncesi eğitim ve üstün zekálı çocukların eğitimi önemlidir" dedi.
Konuşmasından sonra sempozyuma katılanların yoğun ilgisi nedeniyle Naida Camukova’yla özel bir röportaj yapmak için sıkı bir kovalamaca yaşadım. Sonunda Camukova’yı bir köşede tek başına yakalayınca merak ettiklerimi sordum.
Camukova, zekánın ne işe yaradığı soruma "Gözümüzde büyüttüğümüz problemleri basite indirgeyerek, beynimizi kullanarak çözmeye yarar. Zeká doğuştan geliştirilmesi gereken bir potansiyeldir. Geliştirmedikçe, her şey gibi, zeká da körelir" yanıtını verdi.
75 üstün zekálı çocuk
Türkiye’de ne kadar üstün zekálı çocuk varmış biliyor musunuz? Her 1 milyon çocuktan biri üstün zekálıymış. Türkiye’nin nüfusu 75 milyon olduğu için Camukova, ülkemizde ortalama 75 tane üstün zekálı çocuk olduğunu düşünüyor.
Camukova, enteresan şeyler söyledi. Mesela, 0-6 yaş arasında çocuklara ahlaki eğitim vermek çok önemliymiş. Çünkü kişinin zekásını kullanmasının yolu ahláki eğitimden geçiyormuş. Camukova "Bir insanın genetik yapısı asgari 400 yıl geriye giderek tespit edilmeli. 400 yıllık geçmişini reddederek üzerine bir şey yapamayız. Uyumsuzluk olur. Örf ve adetleri reddetmek yanlıştır. Köklerinizi reddetmeyeceksiniz" dedi.
Bazı anne-babalar çocuklarının zekásını tespit etmek için test yaptırıyor. Her yaşta bu test yaptırılabilirmiş ama testin özgün olması şart. Marmara Bölgesi’nde yaşayan bir çocuğa yapılan test ile Karadeniz bölgesinde doğup büyüyen bir çocuğa yapılan testin farklı olması gerekiyormuş. Camukova, anne-babalara testlere takılıp kalmamalarını da öneriyor.
Zeká, küçük yaşlarda geliştiriliyor. Ama geliştirmek kadar derinleşmek de önemli. Çocuk ne zaman alıyorsa o zaman verin. Bilgiyi vermenin özel bir yaşı yok.
Başarı konusunda ise Camukova’nın yorumu şöyle: "Doğru çözümlere ulaşmak için strese girmemek ve ne yapacağını değil ne yapmak istediğini bilmek gerekir."
Çocuğunuzun zekásını geliştirmek istiyorsanız şu beş kuralı aklınızdan çıkarmayın:
1- Çocuğu doğduğu andan itibaren bir birey olarak kabul edin.
2- Çocukluğunu yaşamasına olanak tanıyın.
3- Akranlarıyla ve büyükleriyle iletişimini geliştirin.
4- İsteklerini yerine getirin, ama bir sonraki aşamayı düşünmesini sağlayın.
5- Çevreye güven, kendine özgüven duymasını sağlayın.
Yazının Devamını Oku 2 Şubat 2007
Zeki, bilgece konuşan, yetenekli ve biraz da anlaşılmazlar... Uzmanlar yeni bir dünya düzeni kuracaklarına inanılan "İndigo ve Kristal Çocuklar"ın gerçekten özel olarak gönderilmiş varlıklar mı yoksa zamane çocukları mı olduğunu araştırıyor. Profesör Erdal Atabek ile anne-babalık üzerine konuşurken "Herkes kendi çocuğunun özel olduğunu sanıyor ya da öyle olsun istiyor" dedi. Ne kadar doğru bir saptama. Hepimiz çocuklarımızın gözünün içine bakıp ne kadar özel olduklarını bize göstersinler istiyoruz.
Nehir 2 yaşında gezegenlerin isimlerini ezbere sayarken nasıl gerindiğimi hatırladıkça vallahi utanıyorum. Ama bu duygudan kurtulmak ne mümkün! Daha bir hafta önce kızım Nazım Hikmet’in en uzun şiirlerinden birini öğrendi diye bir takla atmadığım kaldı.
Herkesin çocuğu kendine özel... Ama son yıllarda çocukları "İndigo Çocuklar" ve "Kristal Çocuklar" diye kategorilere ayırdıklarını biliyorsunuz. Bu konuya kafa yoranlar, İndigo Çocuklar’ın bir dizi yeni ve olağandışı psikolojik nitelik sergilediğini, genelde daha önce belgelenmemiş davranış biçimi gösterdiğini belirtiyorlar. 1970’li yılların sonunda doğmaya başladıkları, bugün dünyada doğan bütün çocukların İndigo potansiyeliyle doğdukları savunuluyor.
İndigo çocuklarda öne çıkan özelliklerin başında asalet duygusuyla hareket etmeleri geliyor. Kendi değerlerini iyi bilen İndigo Çocuklar, otorite karşısında zorluk yaşıyor. Savaşçı bir ruha sahipler. Çoğunlukla, evde ve okulda işleri yapmanın daha iyi yollarını gördükleri için herhangi bir sisteme uyum sağlayamadıkları düşünülüyor. Bu çocuklar suçluluk duygusu verilerek disipline edilemiyor. İhtiyaçlarını bildirmekten çekinmiyor ve sırada beklemeyi sevmiyorlar.
Bir İndigo Çocuk ayrıca çok hassas, sevecen, yetenekli ve önsezili özellikleriyle öne çıkıyor. Anne babalar, yapabildikleri kadar bu hassas ve güzel enerjiyi, çocuğun üstün hediyeleri ve yeteneklerini besleyecek yollar bulmalı.
İndigo Çocuklar’a sınırlar koyarken yaratıcı olun. Onları büyüklük taslamadan ve küçümsemeden dinleyin, saygı gösterin. Eğer onları sevdiğinizi söyler, ama saygısızca davranırsanız, size güvenmezler. Bir İndigo Çocuk’un yüzünden ve gözlerinden hemen tanıyabilirmişsiniz. Çünkü onlar çok yaşlı, derin ve bilge bir ifadeye sahiplermiş.
Kristal Çocuklar
Peki, Kristal Çocuklar’ı nasıl tanıyacaksınız? İlk bakılacak yer onların gözleri. Kristal Çocuklar, iri, etkili, anlamlı ve bilge gözlere sahipler. Kayaların, çiçeklerin arasında ve su kenarında oynamayı tercih ediyorlar. Hayvanlar üzerinde hipnotik bir etkiye sahip oldukları söyleniyor. Hayvanların bu çocukların masumiyetini hissettiği, bu yüzden birbirleriyle sevgi-dalga boyunda iletişim kurup birbirlerini anladıkları biliniyor. Ayrıca doğaya yönelik çok derin empatileri varmış. Hayvanların, böceklerin ve bitkilerin duygularını hissedip, onlarla iletişim kurarlarmış. Bu yüzden Kristal Çocuklar çok stresli ve çok enerjik olarak tanınıyor.
İndigo Çocuklar ile ilgili ayrıntılı bilgi edinmek istiyorsanız, Lee Carol ve Jan Tober’in "İndigo Çocuklar" kitabını okumanız gerekiyor. Bana gelince, Nehir’i kategorize etmek istemiyorum. O benim kızım ve dünya için özel olmasa da benim için çok özel.
Yazının Devamını Oku 25 Ocak 2007
Sömestr tatili yarın başlıyor. Araya kar tatili girmezse 12 Şubat’ta tekrar okulluyuz. Nehir çok yoruldu ama tatil olsun istemiyor. Çözümü kendi kendine bulmuş: Geç kalkalım, okula geç gidelim, arkadaşlardan ayrı kalmayalım...
abah karanlıkta servise bindiği için öğleye kadar uyumayı, kahvaltıdan sonra VCD izlemeyi, oyuncaklarıyla oynamayı özledi. Bu tatil hepimize iyi gelecek. Ama 15 gün derslerden uzak kalmak bize iyi gelmeyecek. Çünkü tekrar olmayınca, öğrendiklerini hemen hasıraltı ediyor.
Okunacak bir sürü kitabı var. Nehir son dönemde kitap okumayı alışkanlık haline getirdi. Hatta günlük yazmaya bile başladı. Hem de günde birkaç sayfa birden yazıyor. Yazdıkları öyle hoşuna gidiyor ki, her akşam yemekten sonra yazdıklarını bizimle paylaşıyor. Günlük yazma işi anne olarak benim de işime yarıyor. Duygu ve düşüncelerini öğrenmiş oluyorum. Karnemiz galiba iyi. Sonuçta kızım elinden geleni yaptı. Daha fazlasını ne bekliyor ne de istiyorum.
Ama her evde bahar havasının eseceğini sanmıyorum. Unutulmaması gereken, ilk dönemi iyi bir karneyle kapatan öğrencilerin tatili etkin ve verimli kullanmalarının, ikinci dönemde işlerine yarayacağı. Tatilde eğlenmek, dinlenmek iyi, ama derslerden uzaklaşmamak da gerekiyor.
Özellikle 8. sınıf öğrencilerinin ve velilerin kafası OKS nedeniyle karışık. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Eğitim Şurası’nda aldığı OKS’nin 2009’dan itibaren kaldırılacağı yönündeki tavsiye kararı nedeniyle herkesin canı sıkkın. 8. sınıflar OKS’nin son kurbanlarından olmamak için ha babam test çözüyor.
Ergenlik, OKS baskısı ve ailelerin stresi derken bu yaş grubu zor günler yaşıyor. Sömestr biraz bu yoğunluğu azaltır diyeceğim ama ne yazık ki dershaneler özellikle tatil günlerinde tam kapasite çalışıyor.
Bu tatil de galiba yine geleneksel tartışmamızı yaşayacağız. Öğrenciye tatilde ödev verilmeli mi, verilmemeli mi? Ne yazık ki bu konu netliğe kavuşmadı. Ancak uzmanlar tatilde ders çalışılması gerektiğinin altını çiziyorlar.
1 saat içinde unutuyoruz
Uzmanlara göre öğrendiklerimizin yüzde 80’ini bir gün sonra unutuyoruz. Sürekli öğrendikçe sürekli unutuyoruz. Oysa her öğrenme bir önceki üzerine inşa ediliyor. Eksik bilgilerin üzerine yapılan öğrenme, verimli sonuçlar vermiyor. Zemininde çatlak olan binanın ayakta duramaması gibi eski bilgilerde eksikler olması da yeni bilgilerin tam ve bilinçli olarak öğrenilmesini engelliyor. Bu durum öğrenciler için büyük sorun. Çünkü sınavlarda başarılı olabilmek için öğrenilen bilgilerin unutulmaması gerekiyor. Unutmamanın tek çözümü tekrar etmek!
Tekrar, yeniden öğrenme değil, öğrenilen bilgileri hatırlamaktır. Öğrendiklerimizin yüzde 70’ini 1 saat içinde, yüzde 80’ini de bir gün içinde unutuyoruz. Bu önemli bir sorun. Bir problemi çözmeniz için üç formül gerekiyorsa ve siz bunlardan birini bilmiyorsanız ya da unutmuşsanız, bildiğiniz diğer iki formül soruyu çözmenize yetmeyecektir. Yani, bildiğiniz bu iki formül, zincirin halkaları gibi işinize yaramayacaktır. Zincirin işlevini yerine getirebilmesi için halkalarının hepsinin tam ve sağlam olması gerekir. Halkalardan biri bile eksik olsa, o zincir görevini yapamayacak; ona ne bağlandıysa bağlananlar ayrılıp gidecektir.
Rehber öğretmenler, tekrar çalışmalarının en iyi yapılacağı zaman diliminin "tatil" olduğu görüşünü savunuyorlar. Sömestr tatilini iyi değerlendiren, konuları tekrar etmiş olanlar, ikinci dönem için iyi bir öğrenme zemini oluşturuyor. Bu bilgileri Nehir’le paylaştığımda, onun atacağı ve kulaklarımı sağır edecek çığlığını şimdiden duyar gibiyim.
Psikolog tavsiyeleri
Aileler çocuklara karne ile ilgili olumsuz düşüncelerden söz etmemeli.
Okul tatil olunca çocuk aniden boşluk yaşar. Tatil programı için çocuğun görüşü alınmalı, birlikte karar verilmeli.
Tatilde çocuk-aile arası iletişim güçlendirilmeli.
Ödevler sık sık gündeme gelmemeli.
Karne başka çocukların karnesiyle karşılaştırılmamalı.
"Senin bu yaptığın emeklerimi boşa çıkardı" cümleleri kullanılmamalı.
Çocuğun fiziksel ve ruhsal gücünü aşan faaliyet olmamalı.
Çocuğa başarısızlık korkusu yaşatılmamalı.
Karne bir şeye sahip olma aracı olmamalı.
"Rahat et, bol bol uyu, film seyret" yerine yaşam planı yapılmalı.
Yazının Devamını Oku 18 Ocak 2007
Bir ahtapot gibi kollarımla kızımı kavrıyorum. Hata yapma özgürlüğünü elinden aldığımı biliyorum. Ama ne yapayım ben bir ahtapot kadınım ve ahtapot kadının çocuğu olarak yaşamak gerçekten zor.
e zaman Nehir bir seçim yapsa ve ben o seçimi onaylamasam hemen kafasını karıştırıyorum. Yanlış yaptığımı biliyorum. Zaten o da bundan şikáyetçi... Ama onun gönlünü "Sen daha küçüksün. Büyüyene kadar annelerin seçim konusunda destek olmaları normaldir" diye alıyorum. Ama bu huyumdan vazgeçmek zorundayım. Sorumluluğu, kontrolü zaman zaman Nehir’e bırakmam gerekiyor. Kendimi her an kollarıyla avını yakalamaya hazır ahtapotlara benzetiyorum. Aslında bu benzetmede NLP uzmanı Cengiz Eren’in Milliyet Cumartesi ekinde ’ahtapot kadınlar’ üzerine yazdığı yazı da etkili oldu.
Cengiz Eren, ahtapot kadınların özelliklerini şöyle sıralıyordu: "Ahtapot kadınlar iyi bir eğitim almış veya almamış olabilirler ama çevresi ile iletişimi diğerlerine göre çok daha güçlüdür. Kendi işinde, bir kurumda çalışabilir veya ev kadını olarak hayatı yönetebilirler. Eşi, çocukları veya dostları bir sorun yaşadığında ahtapot kollar devreye girer. Sorunların kolaylıkla çözülmesi ile bu kişiye duyulan hayranlık biraz daha artacaktır. Ancak yakın çevresindeki insanlar sorunlarını kendileri çözemedikleri için hiçbir şey yapamaz hale gelebilirler. Kararlar ahtapot kadına bırakılır veya onaylatılır, her an ve her yerde kontrol kabul edilir. Çok izleyen, kontrol eden ve yorulan ahtapot kadın her işi kendisinin yaptığını ifade etmeye başlayabilir bir müddet sonra. İyi niyetle başlayan süreç sonunda ailenin her ferdi için acı verir hale dönüşecektir. Çevrenize bu gözle bir bakın, sayılarının hiç de az olmadığını göreceksiniz. Ya siz bir ahtapot kadın mısınız? Ya da bir ahtapot kadın yönetiminde misiniz?"
Kontrolü ona bırakmıyorum
Bu yazıda en az üç dört madde bana uyuyor. Sorun olduğunu fark ettiğim anda bir ahtapot gibi kollarım harekete geçiyor. Koruyucu anne-babalık, çocuğun bağımsızlık ve sorumluluk hissetmesini engelliyor. Oysa çoğu kez çocuklarımıza iyi niyetle yaklaştığımızı düşünerek onlar için her şeyi yapmamız gerektiğine inanıyoruz. Yemeğinden giyimine, ev ödevlerinden hobi ve arkadaş seçimlerine kadar, çocuk adına her şeye karar veriyoruz. Çünkü benim gibi ahtapot ebeveynlere göre çocuklarımızın davranışları kendi anne babalığımızın yeterliliğini yansıtıyor. Fakat çocuklarımızı bütün sonuçlardan koruduğumuz için onların öz güvenlerini ve bağımsızlıklarını yok edebilme riskini göz ardı ediyoruz.
Bir taraftan kızımın iradeli olmasını isterken diğer taraftan buna uygun davranmıyorum. Oysa irade eğitimi her yaşta olmalı. İrade eğitiminde temel strateji, çocuğun tek başına verebileceği temel bir takım kararları ona bırakmaktır. Yeni yılla birlikte bu konuda net kararlar aldım. "Nereye gittiğini gerçekten bilen insana, dünya kenara çekilir" cümlesini buzdolabının kapağına asıp, ahtapot kollarımı gevşeteceğim.
Sorumluluk sahibi çocuklar için bunları yapın
Çocuğunuz sizinle işbirliği yapsa da yapmasa da koşulsuz sevgi ve onay gösterin.
Çocuğunuzun size bağımlı olduğunu düşünüyorsanız koruyucu tutumunuzu değiştirin.
Sürekli sorumsuz davranan çocuklar anne babaları tarafından sorumlu davranmalarına izin verilmeyen çocuklardır.
Çocuğunuzun kendi davranışlarının sorumluluğunu almasına fırsat verin.
Ev ile ilgili sorumlulukları çocuklarınız arasında paylaştırırken adil olun.
Çocuğunuzun yaptığı yanlış seçimlerin (hayatını tehlikeye atmadıkça) sonuçlarını yaşamasına izin verin ki onlardan bazı dersler çıkarabilsin.
Çocuğunuza yardım edeyim derken, onun sorumluluğunun gelişmesini engelleyebileceğinizi unutmayın.
Çocuğunuza uygun model oluşturun. Çünkü sorumluluk kazandırmak istediğiniz halde sizin sorumluluklarınızı yerine getirmemeniz onu olumsuz etkileyecektir.
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2006
Herkes yeni yılın kendisi için neler getireceğini merak ediyor. Gazetelerde sayfa sayfa 2007 yılı burç yorumları yayınlanıyor. Peki, siz çocuğunuzun burçlarına göre karakter yorumlarını biliyor musunuz? Yılı eğlenceli bitirelim, çocuklarımızı burçlarına göre tanıyalım.
KOÇ burcu
Dünyaya gelir gelmez çığlığı basar. Böylece daha doğduğu andan itibaren evin hakimi olduğunu anlatmaya çalışır. Aceleci, sabırsızdır, erken ayağa kalkar ve yürür. Biraz büyüyünce derin sevgisini ortaya koyar. Sevgiyle birlikte müthiş bir inat ortaya çıkar. Ona ceza verilmemelidir. Çünkü ceza, ne kadar hafif olursa olsun o kişililiğine indirilen ağır bir darbe sayar. Dahi çocukların en fazla bu burçtan çıktıkları söylenebilir. Cazibeli, gururlu, cesur, atılgan ve hayalperesttir.
BOĞA burcu
Sessiz ve sakindir. Fakat ummadığınız bir anda feryadı basar. Daha birkaç aylıkken rahatsız edilmek istemediğini size açıklar. Boğa çocuğuna ısrar etmek hiç de iyi netice vermez. Çünkü bütün Boğalar gibi inatçıdır. Küçük yaştan itibaren inanılmayacak kadar kuvvetlidir. Ona daima şefkat ve sevgi göstermeniz şarttır. Azarlamak, tenkit etmek, cezalandırmakla onu terbiye edemezsiniz. Çalışmayı sevmezler, okumaya da pek meraklı değillerdir. Onu bu konuda teşvik etmeli, merakını tahrik etmelisiniz.
İKİZLER burcu
Daha bebekken beşiğinin kenarına tırmanıp dışarıya atlamayı deneyecektir. Küçük yaşlarda resim, dans veya müzik kabiliyetini ortaya koyar. Okulda da zekası sayesinde öğretmenlerini memnun eder. Yalnız sinir sistemi hassas olduğu için onu sevgi ve şefkatle yatıştırın. Bu arada geniş hayali yüzünden mübalağa eder, yalan söyleyebilir. Her şeyden çabucak sıkılır.
YENGEÇ burcu
Çok hassas ve içlidir. Ona gereken şefkati gösterip güven duymasını sağlarsanız kolaylıkla terbiye edip büyütürsünüz. Hak ettiği sevgiyi vermez, ilgiyi göstermezseniz çocuk büyüyünce, insanlardan çekinir ve şüpheci olur. Anne ve babasından görmediği sevgiyi eşinde arar. Ama hislerini gizlemeye alışık olduğu için de arzularını, sevgisini açıklamaktan çekinir. Kişilik sahibi olabilmesi için yol göstermeniz şarttır.
ASLAN burcu
Cesaretli, başkalarını idare eden, hareketli, gözü pek, konuşkan, zekilerdir. Daha küçük yaşta arkadaşlarını yönetmeye kalkar. Başıboş bırakılırsa kibirli, gürültücü, haşin olabilir. Daha erken yaşlarda onu iyi eğitmeniz, doğruyla yanlışı öğretmeniz lazımdır. Çalıştığı, verilen görevleri iyi yaptığı zaman övün. Böylece çocuk, övülebilmek için kendine düşen işleri dikkatle yapar ve tembel olmaz.
BAŞAK burcu
Küçük yaşlarda zekásını ortaya koyar. Her şeyi merak edip sorarak sizi bezdirir. Okulda da merakı ve zekası sayesinde başarılıdır. Üstelik fazla çalışmadan başarı gösterir. Yalnız o sabırsız, çabuk bıkan huzursuz bir tiptir. Anne-baba, çocuğu oyalayacak konular bulmalı, onun derslerini sevmesi için çareler düşünmelidir. Başaklar doğayı çok sever. Bakıp besleyeceği bir kedi, köpek, kuş alın.
TERAZİ burcu
Çok yönlü ama çekingendir. Hislerini kolay kolay açıklamaz, fakat çok sevilmeyi ister. Güzelliklere düşkün, hisli, kafasını kullanabilen, nazik, terbiyeli bir tiptir. Erken yaşta onun hangi konuya kabiliyeti olduğunu anlamak ve onun bu yönünü geliştirmek çok yararlıdır. İyi yetiştirilirse övünülecek bir insan olur.
AKREP burcu
Neşeli, hareketli, cana yakın bir tiptir. Problemlerden hoşlanır ve bunları ortadan kaldırmak ister. Onun için derslerinde başarılı olur. Ancak gizlilikten hoşlanan, biraz sinsi bir tiptir. Kendisine verilmeyeni hileye kaçarak elde etmeyi ister. Buna fazla zeki ve cesur olması yol açar. Zeka ve cesaretini uygun alanlara yöneltmek gerekir. Böylece gizli kapaklı işlere kalkmaz.
YAY burcu
Ailesi tarafından çok sevilir. Bu güzel, neşeli, cana yakın, hareketli çocuk ayrıca çok dürüsttür. Daima neşeli olan çocuk asla emir dinlemez. Ona ısrar etmek, cezalandırmaya kalkmak hatadır. Çünkü bu çocuk doğuştan bağımsızdır. Onun için çocuğa, güleryüz, sevgi ve şefkatle davranılmalı ve yumuşaklıkla her şey öğretilmeli. Bütün mesele onun fazla enerjisini uygun bir alana yöneltebilmektir.
OĞLAK burcu
Çekingen, kolay kolay gülmeyen bir tiptir. Zaten bu burçta doğanlar çocukluk çağlarından itibaren olgunlaşır ve orta yaştan sonra da gençleşmeye başlarlar. Hırslı, dikkatli, sabırlı ve inatçıdır. Bu yüzden derslerine dikkat etmesi ve sabırla çalışması mümkündür. Çok daha zeki öğrencilerden daha da fazla başarı gösterir. Kafası gelişince de daha planlı ve metotlu hareket eder. Ancak hislerini anlamak, onu duyduğu güvensizlikten kurtarmak gerekir.
KOVA burcu
O diğer çocuklar gibi her gün okula gitmeyi istemeyebilir. Uygun bulmadığı şeyler yüzünden ciddi tartışabilir. Meraklıdır. Ünlü kimselerin hayatlarını inceler, sonra kendi kendine hayaller kurar. Daima desteklemeli, cesaret verilmelidir. Zamanla okulu, arkadaşlarını çok sever. Arkadaşlarını etkiler. Küçük yaşta mesleği hakkında karar verecek kadar zekidir. Onu sevin ve şefkat gösterin ama daha önemlisi yaşıtınızmış gibi davranarak problemleri halledin.
BALIK burcu
Çekingen ve utangaçtır. Resim, müzik, edebiyat gibi konularda kabiliyeti vardır ama hayal aleminde yaşar. Kendi haline bırakılırsa içine kapanır ve hayalleriyle baş başa kalmayı tercih eder. Zekası sayesinde derslerini çabuk kavrar. Ama sert bir söz veya bakış onun kırılmasına ve derslerden soğumasına yeterlidir. Öğretmenin de çocuğu anlayarak yumuşak davranması gerekir. Küçük yaşta güzelliklere olan düşkünlüğünü vurgular. Resim yapması, kitap okuması, müzik dinlemesi için onu teşvik edin. Böylece güzellik arzusunu tatmin eder ve yeteneklerini ortaya koyar. Balık çocuğu kıskançtır. Kardeşlerini ona tercih etmek huzurunu kaçırır.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2006
Tıpkı tarot kartları gibi resimleri olan ve psikologların tercih ettiği kartlar, çocukların duygu durumlarını ortaya koymada kullanılıyor. Kendini iyi ifade edemeyen ya da problemi bir uzmanla paylaşmak istemeyen çocuklar, bu kartlar sayesinde çözülüyor.
Çocuk sahibi olmak yeni olaylarla karşılaşmak, ne yapacağını şaşırmak ve yeniliklere karşı açık olmak demekmiş. Ben de Nehir sayesinde yeni yeni bilgilere ulaşıyorum, şaşırıyorum ama bir taraftan da kendimi geliştiriyorum.
Nehir’in ilk sınav döneminde yaşadığı gelgitler yüzünden okulumuzun rehberlik bölümünden yardım istemiştim. İkinci sınıflardan sorumlu rehberlik uzmanı Arzu Hanım, Nehir’le konuşacağını söyledi. Aradan birkaç gün geçmemişti ki, Nehir rehberlik bölümü tarafından çağrıldığını, öğretmeniyle sohbet ettiklerini söyledi.
Öğretmeni ondan kendisi için bir kart seçmesini istemiş, bizimkisi oyun oynayan bir yunus seçmiş. Benim için tercihini üzeri elmalarla dolu bir ağaçtan, babası için de gölgeler arasında yürüyen bir adamdan yana kullanmış. Nehir bu kart oyunundan keyif aldığını, rehberlik bölümüne yeniden gitmek istediğini söyledi.
Kızıma uygulanan kart yöntemini merak ettim, Arzu Hanım’a sordum. Bu kartlar yurtdışında üretilip kullanılıyormuş. Türkiye’de ise 19 Ağustos depreminden sonra kullanılmış. Özellikle travmatik olaylarda işe yarıyormuş.
Bizim okulun rehberlik bölümü öğretmenleri ise geçen yıl bu kartların eğitimini almışlar, bu yıl da okulda kullanılmaya başlanmış. Rehberlik bölümü uzmanlarımız "terapötik kartlarla" ilgili ilginç bilgiler verdiler.
Bazı çocuklar özellikle bir psikolog karşısındayken açılmak yerine daha fazla kasıyor. Bu durumda bırakın tedaviyi, problemin teşhisini koymak bile zor oluyor. Bu kartlar çocuğa ulaşmak ve görüşmeyi kolaylaştırmak amacıyla kullanılıyor. Çok fazla soru sormadan çocuğa bir kart gösterip "Bu kart senin için ne ifade ediyor?" ya da "Şu anki duygu durumunu anlatan bir kart seçer misin?" denildiğinde işler daha kolaylaşıyor.
Ama kartların birebir anlamları yok. Yani Nehir yunus, elma ağacı ve gölgeler arasında bir adam seçti diye özel bir anlam yüklememek gerekiyor. Amaç çocuğu konuşturabilmek ve çağrışım yapabilmek...
Görüştüğüm diğer rehberlik bölümü öğretmenleri de kendini iyi ifade edebilen, kendini tanıyan, resimlerle benzeşim kurabilen çocukların çok daha doğru seçimler yapabildiklerini söylediler. Belki de Nehir bilinçli bir tercih yapmış olabilir. Çünkü kendini iyi ifade edebilen ve düşüncelerini tanımlayabilen çocuklar, durumla bağlantılı kartlar seçebiliyormuş.
Öğretmenlerden bir tanesi "Mesela benim bir öğrencim annesini çok yüceltiyordu. Annesi için üzerinde kraliçe resmi olan bir kart seçmişti" diyor. Ama her çocukta birebir duruma uygun bir seçim olamayabiliyor.
Bazı öğretmenlere göre seçimler rastlantısal değil. Çünkü eğitim alırken önce kendi üzerlerinde uygulama yapılmış. Eğitim esnasında kartlarla kendilerini ifade etmeye çalışmışlar. Bazen arkası kapalı olarak çekilen kartta bile kendileriyle ilgili durumları gösteren seçimler yapmışlar.
Çocuklar eğlenceli buluyor
Okulumuzun rehberlik bölümü dört ayrı grupta kart kullanıyor ama kart sayısı oldukça fazla. Bu kartların adları Habitat, Saga, Persona ve OH. Kartlar beş yaş üzerinde herkeste kullanılabiliyor. Kartların üzerinde kimi zaman masal kahramanları, kimi zaman hayvan figürleri veya farklı şekiller oluyor.
Terapötik kartlar çözüm odaklı danışmanlık adı altında kullanılıyor. İyileştirici etkisi olduğu söyleniyor. Ama kartları yorumlaması tamamen danışmanın tecrübesiyle ilintili...
Danışman tecrübeli olduğunda özellikle çocukla yapılan görüşmelerin iklimi değiştirici ve terapi edici etkisi var. Rehberlik bölümündeki öğretmenlerimize bu semineri veren hoca, kendi çatışmalarıyla ilgili çözümleri bu kartlar sayesinde bulduğunu anlatmış.
Rehberlik ve psikolojik danışman tarafından yapılan görüşmelerde terapötik kartlar kullanıldığında, çocuklar eğleniyor ve "Tekrar ne zaman geleceğim?" diye sorabiliyor. Yani kartlar psikolojik danışmanlık sürecini olumlu etkiliyor.
Bu yazıyı okuyunca gidip evde çocuğunuza ve kendinize uygulamak için kart satın almayın. Çünkü terapötik kartları okumak için özel bir eğitim gerekiyor. Tarot kartları gibi birebir anlamı yok. Rehberlik bölümü öğretmenleri bazen çocuğa boş kart verip duygularını resimle anlatmasını istiyorlar. Çocuklar kart seçmek yerine karta resim yapıyor. Bu da iletişimin başka bir yolunu oluşturuyor.
Bazı anne babalar çocuklarının okulda neler yaptığını merak ediyor. Çoğu çocuk bunu anlatmamayı tercih ediyor. Belki de "Bugün okul nasıl geçti?" ya da "Bugün okulda ne yaptın?" soru kalıpları çocukları rahatsız ediyordur. Bazı çocuklar direkt sorulardan hoşlanmıyor. Bu çocuklara başka yolları deneyerek ulaşmak gerekiyor...
Terapötik kartlar bu tür çocuklara ulaşmak için tercih ediliyor. Eğlenceli ama bir o kadar da somut verilere dayanıyor. Çocuk korkularını anlatırken bir yılanı veya karanlık bir geceyi seçebiliyor. Ya da mutlu olan annesi için gülen bir kadın resmini tercih ediyor.
Terapötik kartların terapi edici etkisini unutmamak lazım. Eğer randevu alabilirsem ben de duygu durumumu bu kartlar sayesinde ortaya koymak istiyorum. Benim seçeceğim kartlar arasında, burnundan soluyan bir boğa, suda yüzen bir Nilüfer, sakin sakin akan bir nehir olabilir.
Rotavirüs aşısı geliyor
Dünyada yılda 114 milyondan fazla çocuk Rotavirüs’e bağlı ishal oluyor ve yılda 600 binden fazla çocuk bu nedenle hayatını kaybediyor. Hastalık 3 ile 24 ay arasındaki çocuklarda daha ağır seyrediyor. Ancak 3 yaşın üstündeki çocuklar da hastalığı ağır geçiriyor. Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinde "Halk Sağlığı" kapsamında ağızdan sıvı olarak alınan aşı ile Rotavirüs’e karşı mücadele veriliyor.
Çocuk ölümlerine neden olan, ishal ve kusmayı önleyen Rotavirüs aşısı önümüzdeki günlerde Türkiye’ye geliyor. Aşı, hastalığa neden olan başlıca 5 rotavirüs (G1, G2, G3, G4 ve G9) tipini kapsıyor. 6 haftalıktan büyük bebeklerde uygulanacak olan aşıyı Türkiye’ye Merck Sharp & Dohme ilaç firması getirecek.
Ücretsiz bilgisayar kursu
Ülkemizde bilgisayarla tanışmamış kadınların oranı yüzde 42. Bu kadınları bilgisayarın eşsiz olanaklarıyla tanıştırmak için Intel, Teknosa ve Bilge Adam yepyeni bir teknoloji girişimine imza attı. Kadın ve Bilişim Eğitimleri Projesi kapsamında geçen haftadan itibaren kadınlar ücretsiz bilgisayar eğitimi almaya başladı.
Teknosa Taksim Mağazası’nda verilen eğitimler 20 kişilik dersliklerde Bilge Adam’ın alanında uzman, deneyimli kadrosu tarafından gerçekleştiriliyor. Kadın ve Bilişim Eğitimleri projesiyle bilgisayarla henüz tanışmamış binlerce kadına ulaşmak planlanıyor.
Yazının Devamını Oku