Ben genç bir kızken, odamın kapısında bu alıntı asılıydı. Şimdi düşünüyorum da, o odanın kapısını bir tünel haline getirmiş bu yazı.
Ben kazmışım büyürken ve bu cümleler sayesinde kendime ait bir gökyüzüne çıkmışım.
Şimdi en azından biliyorum ki, yağan benim bulutumun yağmuru, doğan benim güneşim, parlayan da benim ayım.
Benim gibi kendi tünelini kazmış kadınlara bakınca da, onlara ilham olmuş cümleleri, insanları hep merak ediyorum. O neyle kaşıkladı toprağını da açtı yolunu?
Yıllar sonra, kendime yeniden bir oda açtım.
İçine ilk girdiğimde derin bir nefes aldım. Sadece bir masa, bir sandalye, bir gitar, bir koltuk, bir de halı var içeride.
Ofisim diyorum soranlara ama aslında oksijen çadırım, kırlarım, dağlarım, yollarım.
Çoğu zaman ütüyü bozmam ben. Ama içim buruşukluk istedi mi, işte o zaman da o Nil karşımda duramaz benim.
Dağa gittiğimizde içimdeki sesler kavgaya başlıyor. Şimdi sen koca kadın, dört bin metrelere çıkıp, çıldırmış gibi, aşağı mı kayacaksın yani?
Ya üşürsen/Ya düşersen/Ya unuttuysan, bilemezsen/Ya yorulup da gidemezsen?
Bu şiiri yıllardır duyuyorum içimde. Hangi Nil’in yazdığını da çok iyi biliyorum.
Onun yol tabelalarına kalsa, insan yeni şeylere adım atamaz. Konfor alanından çıkıp, keşifler yapamaz.
Bu defa, malum onu aşağıda bırakmak imkansız, onu da kaptım çıktık yukarı.
İnsan hiçbir zaman tek başına kullandığı bir arabada yol almıyor. Hep dolmuşta. O dolmuşta ailesi var, çocukluğu var, geçmişi var, kendinin onlarca hali var. Hepsi de şoföre para uzatıyor evelallah.
Her zaman endişelenecek bir şeylerin olduğu bir zamanda yaşıyoruz doğru ama, helikopterlerle üzerimize anti depresan püskürtmedikleri sürece, akıl ve beden sağlığımızı korumak bizim görevimiz.
Mesela yeni bir yılın başlıyor olmasından faydalanabiliriz.
Karla beraber içimize dolan umudu, hayallerimize akıtalım.
Hepimizin masasında, elinde, aklında ocak, şubat, mart diye başlayan yeni zamanlar takvimi var.
İşe koyulalım. Ben kendime şaşırdım. Dondurduğum her şeyi yeniden çözmeye başladım.
Her şey kaynamaya, hayat belirtisi vermeye başladı. Uzun zamandır durdurduğum bir sürü şeyden, nabız duyuldu.
Hemen hemen tanıdığım bütün kadınların, ‘yoga ve meditasyon’, yeni yıl listelerinde ilk 10 maddeden biri. Başladım oldu bitti.
Korkuların, kayıpların, endişelerin üzerine sünger çekmek ister gibi yağdı.
Çocuk gibi sevinemiyorduk kaç zamandır, ondan yağdı belki.
Griyi bembeyaz yaptı.
Hayatını kaybederken, nice insana hayat hediye eden Fethi
Bey’in üzerine
yağdı kar.
Bir meleğin üstünü örter gibi...
Hayat, son günlerdeki sıkıntısından dümen kırmış gibi geldi.
Rafa kaldırdığım ‘niltemenni’ videomu aldım.
İnternete koydum...
Çok da paylaşılmış.
Moraller olmuş, umutlar vermiş, içleri açmış.
Ama dün korkunç bir haberle bıçak gibi kesildi yine gece.
Çok üzgünüm çok.
Fazla kelimem de yok.
Eğer yakınımızda biri, bitmez tükenmez bir enerjiyle yol alıyorsa; yeni hayaller kurup herkese gerçekleşmiş halini göstermenin peşine düşüyorsa, bizi de ateşliyor.
Eğer biri küsse, bizim de bir yanımız küsüyor. Ofluyorsa, sıkıyoruz. Şakasını yapıyorsa, gülüyoruz.
Ruh halleri mürekkepse biz samandan kağıdız. En yakınımızdaki üç-beş kişi damlıyor üzerimize, yayıldıkça yayılıyor.
Bugünlerde moral bulmak zor ama bakıyorum moralini yüksek tutanlar var. Hayran oluyorum onlara.
Arabamı otoparklarına çekmek istiyorum. Orada konaklamak.
Dışarıda ne olursa olsun, güzel şeyler yapmanın, hayatı güzelleştirmenin, çoğaltmanın, paylaştırmanın peşindeler.
Sana da bulaşıyor çiçeklerinin polenleri. “Şimdi mi açacaksın yapraklarını” diyesin geliyor ama açıyorlar işte. “Rengarenklik olmazsa grinin içinde, neye bakacağız sise mi?” diyorsun. Güneşe uzatıyorsun yaprağını, hemen sana veriyor ışığını... Yeter ki iste.
İstek enerjisi yüksek
O ağlayan çocuk posteri gibi bakıyorum etrafa.
Gülünecek şey, sevinilecek şey, heyecanlanacak şey bulamıyorum.
Kararıp oturmayı da bilmiyorum işin kötüsü.
Hüznün ötesine bakmak istiyorum hep.
Acının sonrasında ne var?
Livaneli’nin dediği gibi bu günler ‘bir parantezdir geçecek’ mi?
Yoksa Huxley’in dediği gibi ‘bu dünya başka bir gezegenin cehennemi’ mi?
Amerikan romantik, müzikal komedi drama dizisi. Rachel Bloom ve Aline Brosh McKenna’nın eseri. Rachel aynı zamanda başrolde.
Uzun zamandır, bu kadar bayıla bayıla izlediğim bir dizi olmamıştı. Müzikal olmasından olabilir.
Beni çocukluğuma götürüyor.
Canım bir diziye müzikler yazmak istedi. Gülse seninle mi yapsak?
Şarkıların güzelliği, komikliği, konunun absürtlüğü.
Hayata, ‘saçmalayabilirsiniz, serbest!’ parantezi açan her şeyi seviyorum ben.
Korkusuzca. Eleştirilmekten, ayıplanmaktan, dışlanmaktan, küçük düşmekten korkmadan yapılan her şey, bana güç veriyor.