Paylaş
Ben genç bir kızken, odamın kapısında bu alıntı asılıydı. Şimdi düşünüyorum da, o odanın kapısını bir tünel haline getirmiş bu yazı.
Ben kazmışım büyürken ve bu cümleler sayesinde kendime ait bir gökyüzüne çıkmışım.
Şimdi en azından biliyorum ki, yağan benim bulutumun yağmuru, doğan benim güneşim, parlayan da benim ayım.
Benim gibi kendi tünelini kazmış kadınlara bakınca da, onlara ilham olmuş cümleleri, insanları hep merak ediyorum. O neyle kaşıkladı toprağını da açtı yolunu?
Yıllar sonra, kendime yeniden bir oda açtım.
İçine ilk girdiğimde derin bir nefes aldım. Sadece bir masa, bir sandalye, bir gitar, bir koltuk, bir de halı var içeride.
Ofisim diyorum soranlara ama aslında oksijen çadırım, kırlarım, dağlarım, yollarım.
Bana kendime ait bir oda bulmamı tavsiye eden o tatlı kadının, şu cümlesini unutamıyorum: “Oraya hiç gitmesen bile, senin içinde açacağı mekan mutlaka dolacaktır.”
Dediği oldu. Ben o odayı bulur bulmaz, içimdeki kaynaktan sular fışkırmaya başladı. Daha odama geçmeden, içimde panayırlar kuruldu.
Sanki kafamın içinde bir Nil’in bağlı ağzını açtı haydutlar. Susmuyor. Şakıyor. Anlatıyor. Soruyor. Ama en önemlisi yapıyor.
Bir oda, bana yapıp etme yolunu açtı.
Aziz Arif’imin annesi, Serdar’ımın kadını, Berin’le Suavi’nin kızı, Onur’un ablası Nil’ler bu odanın dışındalar.
Nil’in Nil’inin yeri. Hatta Nil’in Nil’inin Nil’inin Nil’inin Nil’inin yeri.
İnsan boş bir odaya girip de kendini soymaya başlayınca görüyor. Matruşka gibi içinden bir küçük halini çıkarıp bakabiliyor.
Kaldırımda dökülen çantalar ne kadar utanç verici olursa, odanın içinde dökülenler o kadar ilham verici.
İş başlarda tuhaftı. Hiçbir rolümün olmadığı bir senaryoya girmiş gibi hissettim. Zaman içinde açılmış boş bir odaya girdiğinizde, öyle oluyorsunuz.
Sonra fark ettim ki, evet diyaloğum yok ama yazarıyım be ben bu senaryonun! Oturdum masaya. Başladım anlatmaya.
En güzeli de kendini hiç yargısız dinlemek. Demek böyle düşünüyorsun, e peki niye hiç söylemiyorsun, otur yaz hadi tamam...
Otur yaz,
Kalk yürü,
Pencereden bak düşün,
Bir çay demle,
Otur dizlerinin dibine
Kendini dinle bazen.
‘Beni gidi ben’ diye iki gıdıkla kendini.
Bak nasıl şakıyorsun.
Paylaş