Nil Karaibrahimgil

En önem verdiğin değer ne?

11 Aralık 2017
Daha henüz biz bir çocuk yuvası kurmamışken, gittiğimiz bir yuvada şunu sormuşlardı bize: “Aile değerleriniz nedir? Oturup onu yazın.

İnanın, okuldan daha derinden çocuğunuzu etkileyecek şey o olacak.
Evdeki değerler.
Yazılmamış ev anayasası.
Hepimiz iki insanın patron olduğu bir eve doğuyoruz bir nevi.
Anne ve baba.
Onların kuralları.
Onların birbirleriyle ilişkileri.

Yazının Devamını Oku

Demek telefondaki içerik, benim içeriğimden iyi

4 Aralık 2017
Bu harika cümleyi, bir arkadaşım, onunla sohbet edeceğine telefonuna bakan en yakın arkadaşına söylemiş.

Hepimiz bu minik kalp kırıklıklarını her gün yaşamıyor muyuz?
Çözümümüz genellikle, yumuş ayıcığa sarılır gibi, bizim de telefona sarılmamız oluyor.
Eşitlik sağlanıyor.
‘Sen bakıyorsan, ben sıkıcıysam, ben de bakacağım, çünkü sen de en az benim kadar sıkıcısın!’
İlişkilerde bir tür soğuk savaş.
Evlerin kanepelerinde, restoranların loş ışıklarında, otobüslerin uzun yollarında artık tek kişilik kalabalığımızla yapayalnızız.
Biz ve telefondaki tanıdık tanımadık ‘friends’ işte. Biz bize.

Yazının Devamını Oku

Nil’in Kızları için takvim yaptım

20 Kasım 2017
Ocak ayında: Aklın almadığına, kalbini aç.İnsanın duyduğu ilk ses kalbinin küçük fısıltısıdır. Çoğu zaman onu, gözümüze doğru uçan minik bir sinek gibi kovalarız. Nice zaman haklı çıkan anneme gider gibi, gidip o sese özür dilemişimdir. Akıl akıllıdır ama insan aklı zaten kuş kadardır. Çok iyi hatiptir akıl ama hakkını verelim. Bizi nelere ikna eder. Yine de yılın başındayız, bu sene fısıltıları duyma senesi olsun dileyebiliriz. Farkındalığın elinden hiçbir şey kaçamaz.


◊ Şubat ayında: Yönünü bilenin yolu açılır.
Hani hep derler, neyi aradığını bilmeyen onu bulamaz. Nasıl bulsun? Çoğu zaman yönümüzü bilmeyiz, bu dünyanın sonu değildir ama bulabiliriz. Elimizde doğuştan sıkı sıkı tuttuğumuz bir pusula var. Bazen ona bakmadan yıllar geçer. İşte ben diyorum ki, şubat ayı buna vesile olsun. Avucu bir açalım, şu terli pusulaya bir bakalım. Kuzey nereyi gösteriyor? Kuzey bizim yönümüzdür işte. Bazen kuzeyimizden çoook uzaklara savulmuş olduğumuzu görebiliriz. Mühim değil. Çünkü yönünü bilenin yolu açılır.



◊ Mart ayında: Keşkeleme ilerle.
Şu kediler de martta az mı keşkeler! İnsan nefes aldığı kadar keşkeler. Keşke öyle olmasaydı, keşke onu yapmasaydım, demeseydim, gitmeseydim, gelmeseydim. Bu keşkek cümlelerini artık yemeyelim diyorum ben. Ruhun midesini ağrıtır bu cümleler. Yahu ne faydası var keşkelemenin. İlerleyelim canlar. Bunun daha nisanı, mayısı, haziranı var. Önümüz bahar.

Yazının Devamını Oku

Hoş geldin Nil’in Kızları!

13 Kasım 2017
Üç yıl önce oğlum oldu, şimdi de kızlarım oluyor.

Uzun zamandır, sesimle sözümle dokunduğumu hissettiğim kızlara elimi uzatma ihtiyacı içindeydim. Bazen konserlerde “Tek taşını kendin al, çocuk da yaparsın kariyer de” derken, kendimi göklere bayrak çekermiş gibi hissederdim. Sanki bir kızlar cumhuriyeti vardı. Şarkıları hazırdı. “Haydi” desem, yürüyüp meydanlara taşacaktık.
Kız kardeşim yoktu, onlardı benim kız kardeşlerim.
Sanırım her şeyin bir zamanı var. Nihayet onlara elimi uzatacağım yeri buldum.
Türk Eğitim Vakfı’yla birlikte “Nil’in Kızları Burs Fonu”nu kurduk. Yepyeni, ışıl ışıl, upuzun bir yola çıkıyorum. Yürürken avuçlarımı iki yana uzattım. Kızların elleri tutacak ellerimi.



Kendi yoluna koyulmuş kızların, kim ne derse desin hayaline giden kızların, başını öne eğmeyecek, düşünce dağlar gibi kalkacak kızların.

Yazının Devamını Oku

Niye ‘kız çocukları bir ülkenin annesidir’ diye yazdım boynuma?

6 Kasım 2017
Instagrama (@niltakipte), boynumda ‘kız çocukları bir ülkenin annesidir’ yazan bir fotoğrafımı koydum.

Bu fotoğraf, hayatımda yepyeni bir yolun habercisi. ‘Nil’in kızları’nın müjdecisi.
Onun ne olduğunu haftaya yazacağım, sürprizi kaçmasın.
Fakat gel gör ki, cümleyi bazıları birebir okuyup, kız çocukları büyüyünce anne olmak zorundadır diye anladı ne yazık ki.
Köşemi, bu eleştiriyi instagram’da benden daha güzel cevaplayan takipçilerime bırakacağım.



Ama önce, bu cümlemi alıntıladığım 15 Şubat 2015’te Kelebek köşemde çıkmış, ‘kadına şiddetin cezası çok ağır olmalı’ yazımın o paragrafına bakalım:

Yazının Devamını Oku

Gram gram Instagram

30 Ekim 2017
Telefonumu değiştirince, şifremi unutunca, Instagram’a bir hafta boyunca giremedim.

Şimdi hemen, unuttum şifremi dersen yolluyorlar demeyin, onların hepsi denendi.
Teknik bir arızaydı. Biraz zaman aldı.
Ne yalan söyleyeyim, biraz zaman alması işime de geldi.
Herkes insanlığın yeni beden duruşu olan, ‘boynu eğik ekran bakar/hareketsiz zaman akar’ halindeyken, ben ekranda bakacak bir şey bulamadım.
Kim nerede seyahatte, kim hangi kıyafetle, kim hangi afetle göremedim.
Kahvenin yanında bugünlerde masada hangi kitap var, bulutların üzerinde hangi cümle yazar, kim sporunu bu sabah nerede yapar yakalayamadım.
Tabii sanat etkinlikleri, güzel dağlar taşlar, sanat eserleri ve komik bir kaç şeyi de kaçırmış oldum.

Yazının Devamını Oku

Habersiz bandosu

23 Ekim 2017
Yapmışlar yapmışlar. Çocuk değilim artık ama böyle doğum günü görmedim.

Habersiz diye WhatsApp grubu kurmuşlar. Şu saatte şurada olalım demişler.
Bilmesin demişler. Anlamayayım diye sabahtan itibaren, hep yaptıkları gibi doğum günümü kutlamışlar.
Akşamüstü pasta üflemişim, tepemde üç beş balon.
Zaten çocuk muyum fazlasını isteyeyim demişim içimden.
Hediye almışım üç beş.
Sarılmışım, öpmüşüm.
Bir yaşıma daha güzel girmişim şükür...

Yazının Devamını Oku

Bir hayat dersi

16 Ekim 2017
Bir keresinde Gülin’in parmağını, eve aldığı bir sokak kedisi ısırmıştı.

Ama öyle böyle ısırmak değil, kedi çenesini Gülin’in parmağında kilitleyip, dakikalarca açmamış çenesini. Sokaktan eve geldiğinde hayli hastaymış. Hastalığın da verdiği ürkeklikle, onu yataktan yere indirirken ısırıvermiş işte.
Sonra koşarak hastaneye gittiklerinde, acildeki doktor, “Bu parmak kurtulmayabilir bile” demiş. O denli iltihap kapmış parmağı yani.
Ben de hatırlıyorum, parmak önce davul gibi şişti, sarardı soldu, tırnağını itti düşürdü. Neler oldu neler.
İnsan tırnağının bile kıymetini bilmeli, gece yatarken şükrünü etmeli. Neyse, olayın asıl inanılmaz kısmı bence bundan sonra başlıyor.
Gülin, üç antibiyotik birden içerek, sızlayan parmağıyla işe gidip gelirken, bir ara merak edip sordum, “Kedi napıyo” diye. “Napsın, evde” dedi.
“Evde mi” dedim. Evdeymiş.
Önce veterinere götürüp, tedavi ettirmişler.

Yazının Devamını Oku