Nil Karaibrahimgil

Makamı endişe olanlara

16 Nisan 2018
Makamım endişe. Bunu geç de olsa anladım.

Ben kendime, üstüme başıma halime filan biraz geç baktım.
Göbeğimin pörtlekliğini, ruhumun ödlekliğini filan geç gördüm.
Ha, şunu da gördüm ama, önemli olan bunları görünce ne yaptığınmış.
Onları görür görmez kıskıvrak yakalarım.
İçimdeki türlü kaçak yapılanmayla hep savaşıyorum.
Tez bir anlaşma yolluyorum tespit ettiğim açığa.
Diyorum sizin koşullarınız nelerdir?

Yazının Devamını Oku

Her insan kalbinde bir hasretle doğar

9 Nisan 2018
Bu cümleyi duyar duymaz birisi sanki elime ipekten bir kumaş bıraktı havadan.

Kumaş ellerimde durduğu kadar, uçuyordu da.
Kalbime baktım. Hasretime baktım.
Şanslıyım, hasretimi hiçbir yerde unutmadım.
Onu başka bir hasretle karıştırmadım.
En önemlisi de, hasret duymayı hiç bırakmadım. Bu mutluluktan da önemli geldi bana.
Bu kalpteki hasret.
Artık neyse o.

Yazının Devamını Oku

Hayata geri ver

2 Nisan 2018
Hayat, koparıp almak, sonra da aldığından koparıp koparıp yemek değil.

Hayat, koparıp almak, sonra da koparıp koparıp vermek.
Diyorlar ki, ilk 50 yılda aldıklarını ikinci 50 yılında vermeliymişsin.
Neden ikinciye kadar bekleyelim?
Hayatın en başında, aldıkça dağıtmayı öğretelim.
Bugün bir arkadaşımın kızı mail attı. Henüz 17 yaşında.
Kendi gibi parlak gençlerin okuması için 10 kilometre koşacakmış.
Bizden ‘justgiving’ (sadece geri veriyorum) sitesine, kendi adına bağış yapmamızı istedi.

Yazının Devamını Oku

Bir şey yapmanın önündeki iki şey

26 Mart 2018
Bir. Kararsızlık. İki. Geciktirici.

En azından benim için durum bu. Eminim sizin için de.
Kararsızlık, yoluna sis basıyor.
Sahnede bazen yaparlar. Sis basıcı makine vardır kenarda. Basar sisi sahneye.
Ben hiç sevmem. Boğazıma yapışıp, beni öksürtür. Sesim kısılır.
Hep derim, “Biliyorum ışıklarla oyunu iyi oluyor ama yapmayın” diye.
İstemiyorum.
İşte kararsızlık da böyle.

Yazının Devamını Oku

Yeni kitabımın adı neden “Nil’e Hayat Dersleri?”

19 Mart 2018
Bana şarkı söylemeyi o öğretti. Ankara’da aynanın karşısına geçer, “Bak büyüyünce böyle yapacaksın” derdi.

Masa lambasını spot ışığı yapar, elime gitar yerine raket tutuştururdu.
Yataklar sahneler kadar yüksekti o zamanlar.
“Çık” derdi, “Dans et, bağırarak şarkılar söyle. Whitney Houston gibi korkusuzca söyle.
Madonna gibi korkusuzca şarkı yaz. Michael Jackson gibi korkusuzca dans et.”
Odanın ışığını kapatıp, “E hadi” diye beni ışıkların altında durmaya iten ilk o oldu.
Yaramazdı.
Haylazdı.

Yazının Devamını Oku

Gece yarısı 3’te arayabileceğin arkadaşın var mı?

12 Mart 2018
Uzun zamandır, arkadaş denilen o nadir ve güzel omuzların değerini düşünüyorum.

Çok arkadaşım olmadı benim.
Dışa dönük, güler yüzlü görünmeme rağmen, sosyalleşmeyi çoğu zaman yorucu ve vakit öldürücü buldum.
Kendi başıma gitar çalıp şarkı söylemek, müzik dinleyip kitap okumak, bir şey yazmak, sevdiğimle baş başa olmak, film izlemek, yürüyüşe çıkmak hep daha cazipti oturup birisiyle kahve içip sohbet etmekten.
Sonra ilk gençlik yılları geçip, okullar bitince arkadaşların kıymeti arttı gözümde.
Çok isterdim mesela ilkokuldan arkadaşım olsun.
Fakat 10 yaşımda, hüngür hüngür ağlayarak bir trenle İstanbul’a gelmiştim ve ilk 10 yılımdaki herkes, bir günde geride kaldı.
Ceylan Elestekin’di benim en yakın arkadaşım.

Yazının Devamını Oku

Nil’i dinlemeyen Nil

5 Mart 2018
“Yok canım, Doğu Ekspresi’yle 27 saat gidilir mi” dedim kendime.

Üstelik üç buçuk yaşında bir çocukla.
Üstelik eksi bilmem kaç derecede.
Vagonlar da darmış.
Giden bazı arkadaşlarım, “Valla biz kısa olsun diye Erzurum’dan bindik, o bile uzun geldi sekiz saat” dediler.
“Çocukla olmaz o iş” diyenler oldu.
Bir de biz bir vagonda, 10 çocuk olacaktık. Kaos.
Ben genellikle böyle durumlarda, niye yapılmaması lazım kısmına odaklanırım.

Yazının Devamını Oku

Öfke sadece sahibini ısırır

26 Şubat 2018
Mesajı aldığımda ilk, numarayı engelleyeyim olsun bitsin dedim.

Birisi bana alınmış, gücenmiş, küsmüş, gidiyormuş, bir daha da gelmeyecekmiş.
Bunun gibi bir mesaj. Bana neden kızgın olduğunu da yazmış. Her gerçek gibi, yarı gerçek.
Benim tarafımdan bakınca, başka okunan bir mesele.
Bunun bir önemi yok. Önemli olan karşı tarafta uyandırdığın duygu ve algı.
Kimseyi duygularından dolayı suçlayamayız.
‘Neden öfkelendin, öfkelenecek bir şey yok ki? Neden ağlıyorsun, üzgünsün, üzülecek bir şey yok ki?’
Bunlar dünyanın en saçma cümleleri. Ben bu cümleleri bırakın büyüklere, üç buçuk yaşındaki oğluma bile sarf etmiyorum.

Yazının Devamını Oku