Paylaş
Ama öyle böyle ısırmak değil, kedi çenesini Gülin’in parmağında kilitleyip, dakikalarca açmamış çenesini. Sokaktan eve geldiğinde hayli hastaymış. Hastalığın da verdiği ürkeklikle, onu yataktan yere indirirken ısırıvermiş işte.
Sonra koşarak hastaneye gittiklerinde, acildeki doktor, “Bu parmak kurtulmayabilir bile” demiş. O denli iltihap kapmış parmağı yani.
Ben de hatırlıyorum, parmak önce davul gibi şişti, sarardı soldu, tırnağını itti düşürdü. Neler oldu neler.
İnsan tırnağının bile kıymetini bilmeli, gece yatarken şükrünü etmeli. Neyse, olayın asıl inanılmaz kısmı bence bundan sonra başlıyor.
Gülin, üç antibiyotik birden içerek, sızlayan parmağıyla işe gidip gelirken, bir ara merak edip sordum, “Kedi napıyo” diye. “Napsın, evde” dedi.
“Evde mi” dedim. Evdeymiş.
Önce veterinere götürüp, tedavi ettirmişler.
Sonra hasta ve asabi olduğu için saldırganlaştığına, ama aslında kuzu gibi bir kedi olduğuna ikna olup evlerine buyur etmişler.
Zaten kedi, haftalar sonra tedavisi bitip geldiğinde, hemen gidip o ısırdığı parmağı yalamış.
Adeta onu iyileştirmeye çalışmış. Napsınmış, olurmuş arada böyle.
“Peki” dedim, “Annen baban ablan, onlar da kediyi eve kabul ettiler mi yani kolayca.”
“Tabii” dedi, “Onlar da çok sevdiler kediyi.”
“Zaten” dedi, “Bilerek yapmadı ki, zavallı çok hastaymış, herhalde onu alıp yere bırakacağımı anlamadı, zarar vereceğimi düşünüp kendini canhıraş bir şekilde savundu zavallı kedicik.”
Nesini sevdiniz? Size neredeyse parmağını kaybettirecek kadar vahşi bir saldırıda bulundu. Öylece af mı ettiniz yani? Demedim.
Onların bu pamuk gibi kucak açışı, bana ders oldu.
Zaten ders okulda olmuyor, hayatta oluyor. Hiç ummadığın bir anda, hayat kağıt kalem çıkarın sınav yapıyorum diyor.
Çalıştığın yerden de çalışmadığın yerden de gelebilir. Hemen oracıkta geçer ya da kalırsın.
İkmale kalırsan, aynı sınava defalarca girersin. Geçene kadar sınav devam eder.
Hatta bazıları, bu sınavların birkaç ömür boyu, sen o dersten geçene kadar devam ettiğine bile inanır.
İşte bu olay da, dersti bana. Oturup çalıştım. Onlar bu sınavı böyle verdiler, bana olsaydı böyle cevaplamazdım dedim.
Benim cevabım, “Defol mu olurdu yani?”
Defol bir cevap mıdır? O boş bırakmaktır kağıdı. Boş kağıttır kovmak.
Kalbini açman destandır. Adın koca harflerle yazar kağıtta.
Kediyle işin bitmez, öfkeyle işin biter. Kediyle ilişkin başlar.
Kediyle şimdi aşk var aralarında. Gülerek hatırlıyorlar ısırığı.
Halbuki öbür türlü ısırık, kötü anılara kaydolacaktı. Ve o raftan hep pis kokular gelecekti. Halbuki şimdi, yeni pişmiş kek gibi kokuyor.
Hepimize hayat sık sık bu sınavlardan yapıyor.
Hazırlıksız yakalandığımız bu sınavlarda, okuldaki gibi kopya çekmek de imkansız.
Hayatın sınavları amansız. Tek başına alıyorsun kalemi cevaplıyorsun.
Başkalarının sınavlarını da ders gibi çalışıyoruz bazen. O yüzden hikayeleri bu kadar seviyoruz. Başkaları sınavları nasıl vermiş bakıyoruz.
Parmağını kaybetme noktasına gelene kadar sana acı vermiş yabancı bir kediyi, tekrar evine alır mısın? Soru bu.
Gülin ve aile masası buna ‘alırız’ dediler.
Şimdi bakıyorum da, onlar her şeyi içeri buyur ediyorlar.
Kalpleri bu kadar geniş. İşte bundan evleri hep şenlikli. Hep ışıklı, kahkahalı, bereketli. Kedi sadece minik bir örnek.
Bir insan bir şeye ne tepki veriyorsa, bilin ki her şeye aynı tepkiyi veriyor. O kediye kapısını açan, hayatı da korkusuzca içeri buyur ediyor.
Dersim şu: Sana zarar vereni bazen anla ve affet. O zaman sevgisini tadabilir, ondan bal bile yaparsın.
Paylaş