Paylaş
En azından benim için durum bu. Eminim sizin için de.
Kararsızlık, yoluna sis basıyor.
Sahnede bazen yaparlar. Sis basıcı makine vardır kenarda. Basar sisi sahneye.
Ben hiç sevmem. Boğazıma yapışıp, beni öksürtür. Sesim kısılır.
Hep derim, “Biliyorum ışıklarla oyunu iyi oluyor ama yapmayın” diye.
İstemiyorum.
İşte kararsızlık da böyle.
Etrafımdaki kararsızlara bakıp dersler çıkartıyorum. Sisi basıyorlar hayatlarına.
Güzel yol ayrımları oluyor. Ama kaçırıyorlar.
Hayat biraz da, havaalanındaki o yürüyen yollar gibi.
Nereye hoplayıp ineceğini bilmezsen, seni gideceği güzergaha götürür.
Sen seçmezsen hayat seçer.
Hayatın da seçimleri her zaman seninkiler kadar iyi olmayabilir.
Önüne gelen güzel şeyleri evetlemeyip beklersen, zamanın dolduğunda karşına çıkan şey senin kararın olur.
Hayat karar verir. Bir anne gibi, sen seçemedin sonunda bu oldu der.
Gelelim, “Dur bir yarın olsun da”lara.
Evet geciktirmek zaman kazandırır gibi görünür ama büyük zaman kaybettirir.
Sapıp gideceğin yola daha geç girersin.
Ve her gün sinir bilimcilerin bir kere daha ispat ettiği gibi, düşünerek değil, ilk hissinle davransan iyi edersin.
Düşünceler çukur dolu.
Hesap makinesi de çalışmıyor beynin.
Belki de güneş enerjisiyle doluyor ve orada güneş yok diye bilmiyorum.
Hesapla kitapla değil, kağıtla kalemle değil, seni hoplatan şeyle yola çıkacaksın.
Sadece onunla. Onun peşinden. Onun hayaliyle. Onun rüzgarı dinmiyor çünkü.
Geçen gün Instagram’a bir kuş çizdim.
İçinde ‘bird by bird’ (Her defasında bir kuş) yazdım. Okuduğum küçük bir anekdot beni çok etkilemişti.
Küçük bir kız kuşlarla ilgili koca bir ödevi bütün yaz yapmamış.
Son gün oturup ağlamaya başlamış. Önünde kuşlar ansiklopedisi, notlar, resimler, yüzlerce kuş ismi. Babası oturmuş yanına ve şöyle demiş: Her defasında bir kuş/ zamanla olur bir sürü kuş!
O ilk kuşun adını yazamadığımız için olmuyor çoğu şey.
Her şeyi soğan gibi doğrayıp, en küçük parçasından başlamalı ki, başlamış olalım.
Yola koyulmayı düşünün.
Bir adımla başlamıyor mu koca yol?
Tek bir adımla.
Küçücük bir ayak hareketiyle.
‘Şimdi bin kuş öğreneceğimle, hiç kuş öğrenirsin, ‘Şimdi bir kuş öğreneceğim’le, bin.
Hani derler ya, her şeyin zamanı şimdi.
Gerçekten de şimdi.
Bir tanecik şimdimiz var ve o neden bir hayalin, bir işin başı olmasın?
Günler birbirinin fotokopisini çekmek isterler. Ama o makinenin başında beklemeyip, başka bir şey yaparak da gün geçer. Aynı şeyi yapacağımıza, bir kitaba başlayabilir, çıkıp yürüyebilir, müzik açıp dans edebiliriz.
Aynı şeyi yapacağımıza, WhatsApp gruplarımızda ‘NEEEE? SEEEENN??!!!!’ yazdırtacak hareketlerde bulunabiliriz.
Eğlenceli olmaz mı?
Ben sürekli kendime çalım atıyorum. Çünkü biliyorum nasıl bir tip olduğumu.
Sıkılıyorum çoğu alışkanlığımdan. Sinir oluyorum bazı huylarıma. Uyuz oluyorum bazen tepkilerime. Yakalarsam kıskıvrak, çeviriveriyorum tepetaklak. İşte o vakit konfetiler yağıyor gökyüzümden.
Hayat cesaret etmeyenin, kalkışmayanın, kararlı olmayanın, hayal kurmayanın, koşa koşa gitmeyenin günlerini renklendirmiyor.
O da bir şeyler olan sayfaları boyuyor inanın bana.
Hayat günleri sayılı.
Fotokopi makinesine bin kusur kopya yazarsan, bin kusur kere aynı şeyi yaşarsın.
Halbuki dağlar var, o dağlara tırmanan oğlaklar, yumurtlayan kuşlar...
Yağmurda şarkı söyleyen ağaçlar var...
Halbuki sadece uzun bir yürüyüşe çıkarsan aklına gelecek şeyler var.
Halbuki, okusan bakışını güzelleştirecek kitaplar, biraz daha yatıp uyumasan tadından yenmeyecek dost sohbetleri, gitsen hep orada yaşamış gibi hissedeceğin ülkeler...
Halbuki bir tek senin yapabileceğin şeyler var hayatta.
Hadi kalkış, hadi başla, hadi şimdile.
Paylaş