Buzdolabında neler eksik ona da bakamamıştınız. Onu da kontrol ediyorsunuz. Hatta kapıdan içeri girdiğinizde kahvenizi hazır bulmak da fena olmuyor.
Kahvenizi içerken fırının kapağını ses komutuyla açıyorsunuz. Akıllı saatiniz sayesinde ev aletleriniz birbiriyle de iletişim kuruyor.
Bir zamanların “Alet işler el övünür sözü” şimdi bambaşka bir boyuta geldi.
Kişisel ihtiyaçlara göre, ev dışından da birçok araç ve gereci “Home Connect” sistemiyle kontrol edebileceğiz. Çok yakın bir gelecekte “Alet yönetir akıl övünür” diyeceğe benzeriz...
Agora Meyhanesi 1890’ı özel kılan da 129 yıllık tarihi ve onu adeta bir misyon edinerek geçmişten bugüne yaşatmaya çalışan sahipleri.
İlk sahibi Rum Kaptan Asteri’ymiş. Ardından oğlu Stelyo geçmiş işin başına, derken de torunu Hristo Dulidis.
1994 yılında Hristo Bey Atina’ya göç edince de Gazeteci Ersin Kalkan ortaklarıyla birlikte bu meyhaneyi devralmış.
Kalkan eski sahiplerine hiç yabancı biri değil. Uzun yıllar kapı komşusu olarak yaşamışlar.
Çocukları olmadığı için de Dulidis çiftinin kendisini çok sevdiğini, hatta baktığını anlatıyor. Zaten lise yıllarında da iyi bir harçlık karşılığında Agora’da da çalışmış.
Pazartesi akşamı Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Ferit F. Şahenk’in ev sahipliğinde, Yönetim Kurulu Başkanı Vekili Hüsnü Akhan ve Bilgili Holding Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Bilgili’nin katılımıyla gerçekleşen davette ilk kez projenin detayları paylaşıldı.
Eski Paket Postanesi olarak bildiğimiz, şimdilik bir bölümü tanıtım ofisi olarak kullanılan Tarihi Liman alanının en eski binasında kurulan devasa maket üzerinde nerede ne olacağı anlatıldı.
Karaköy, Fındıklı Kabataş hattında uzanan, bir yüzü Topkapı Sarayı diğer yüzü Galata Kulesi’ne bakan bölge kentin gerçekten de en büyüleyici noktalarından biri. Bu yüzden kıyı şeridinin nasıl değerlendirileceği, tarihi dokuyla yeni yapıların nasıl harmanlanacağı çok önemliydi.
USTALIK DÖNEMİ ESERİ
Ferit Şahenk, Galataport için “Türkiye ve İstanbul için bir pırlanta, Doğuş Grubu için ise bir ustalık dönemi eseri” diyor. Gerçekten doğru bir saptama. O akşam anlatılanları dinlerken hepimiz çok etkilendik. İstanbul için her anlamda yeni bir eşik olacak gibi görünüyor.
Bir zamanların Salıpazarı Kruvaziyer Liman’ı, proje tamamlandığında dünyada ilk defa yolcuların yerin altında karşılanacağı, gümrüklü ve gümrüksüz alanların değişken şekilde ayrılabildiği, mürettebat dahil yılda 1.5 milyon ziyaretçiyi ağırlayacak bir ‘ana liman’ Galataport İstanbul’a dönüşüyor.
2020 yılında
Hayal kırıklığımın nedeni bayram sabahı büyük bir kentin sokaklarının bu denli bomboş olmasını beklemememdi galiba.
Aslında Zennup’a geleceğimi söylediğimde Ömür Akkor’un “Arife akşamı gidin, sonra dört gün kapalıyız” demesinden anlamalıydım! Bursa’da bir turist için zor olsa da güzel bir gelenek var. Bayramın birinci günü hemen hemen tüm restoranlar kapalı. Bazılarıysa bayram süresince.
Kebapçıların AVM içindeki şubeleri açık genellikle. Birini denedik ama sunta gibi bir dönerle hayal kırıklığı oldu.
Biz de biraz kent merkezinin dışına çıktık.
Uludağ, Cumalıkızık ve Mudanya’ya uzanan bir rota çizdik. İlk akşam yemeğimizi de konakladığımız Divan Otel’in lokantasında yedik.
Hem yemekler hem de servis çok iyiydi. Sonra yavaş yavaş bazı kebapçılar kapılarını açmaya başladı.
Bırakın 100 yılı, 50 hatta 25 yıllık restoranlarımızın sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Ama neyse ki hiç yok değil.
Barış Tansever’in 27 yaşında genç bir girişimci olarak İstanbul’un Ulus semtinde açtığı Sunset Grill&Bar 25 yılı geride bıraktı.
Sunset’in tüm genç kuşaklara ders olacak bir başarı öyküsü var. Açıldığı günden bu yana popülaritesini yitirmedi ve kalitesini düşürmedi.
Her geçen yıl kendini yenileyerek de çıtasını yükseltti. Mutfaktan servise ekibinin büyük bir bölümü en az 20 yıldır Barış Tansever’le birlikte çalışıyor. Kimi yılda üç-dört kez özel günlerinde gelen, kimi her hafta gelen kemikleşmiş bir müdavim kitlesi var.
Sunset, “özel bir kutlama için nereye gidelim” dendiğinde ilk akla gelen üç yer arasındadır her zaman. Tabii ki eşsiz Boğaz manzarası en büyük artılarından biri oldu ama aynı ya da benzer manzaraya sahip yerler aynı başarı grafiğini sürdüremedi.
Bunda Barış Tansever’in yaratıcılığının, birçok alanda öncü olup trendleri belirlemesinin rolü büyük.
Toplantının katılımcıları arasında Ali Alp, Kaya Demirer, Sahir Erozan, Vahap Munyar, Maksut Aşkar, Gamze Cizreli, Ömür Akkor, Ebru Koralı, Müge Sevil, Hakan Güldağ, Gökmen Sözen, Vedat Dilber ve Yavuz Canyazıcı gibi bu konuda söyleyecek sözü olan sivil toplum kuruluşları temsilcileri, gazeteciler, restoran sahipleri, şefler vardı.
Büyükyalı İstanbul’un restore edilen tarihi binasında düzenlenen toplantının açılış konuşmasını HİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Akbalık yaptı. Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde gerçekleşen arama toplantısında bugüne dek yapılanlar ve yapılamayanlar tartışıldı, çözüm önerileri ortaya atıldı.
Akbalık’ın vurguladığı gibi “Türk gastronomisi markalaşarak dünyada söz sahibi olacak bir potansiyel taşıyor. Ancak bu zenginliği ve gücü çeşitli nedenlerle ortaya çıkarıp ekonomik ve kültürel bir değer haline getiremedik. Şu an dünyada Türk mutfağının bilinirliği ve tanınırlığı olmasını istediğimiz, arzu ettiğimiz düzeyde değil”.
HİB olarak hedefledikleri “Türkiye gastronomisini sürdürülebilir şekilde tasarlayıp tanıtımını sağlamak ve ihracatını gerçekleştirmek, restoran zincirleri ve şef restoranlarının açılmasını desteklemek”.
Bunda sosyolojik değişimin hakim kültür içinde gerçekleşen sentezin de payı şüphesiz büyük. Ama hamurundan malzemesine kalitenin artmasını, Maça Kızı’nın öncü rolünü de unutmamak gerek.
Barbaros Reserve Bodrum’un plaj restoranı Barbarossa’nın lahmacun ve otlu pideleri de hamburgeri de unutulur gibi değil. Geçen hafta üç gün boyunca öğle yemek menümüz hiç değişmedi. Yok yarın yememeliyiz desek de ancak miktarlarını azaltabildik. Tam, yarım derken lahmacun ve pideleri çeyrekle sonlandırdık!
YENİ BİR RESİDANS KONSEPTİ
Yalıçiftlik mevkii Barbaros Koyu, Bodrum’un en sakin, en güzel koylarından biridir. İlk Club Med keşfetmiş, ardından binalar tümden yenilenerek 2005 yılında Barbaros Bay Kempinski Otel ve Resort açılmıştı.
Çoğu insan politik ve çevresel nedenlerle et tüketimini azaltmak yolunu seçiyor. “Etsiz pazartesi” gibi sivil toplum inisiyatiflerinin temelinde büyük ölçüde bu yatıyor. Oysa dünyaya hamburger ve steak çılgınlığı da Amerika’dan yayılmıştı.
Amerika’da yapılan araştırmalara göre tek bir dana burger için tüketilen su miktarı 660 galon yani yaklaşık 3000 litreymiş. Bu ortalama bir Amerikalının bir haftalık su harcamasına karşılık geliyormuş.
Öte yandan dünyanın pek çok ülkesinde et yemeden değil günler, haftalar ve aylar geçiren milyonlarca insan mevcut. Bazıları inançları yüzünden yemese de çoğu erişemedikleri, imkanları el vermediği için yiyemiyor.
Konunun diğer boyutunda da etik ya da sağlık nedenleriyle et yememeyi seçenler için yaratılan ve gün geçtikçe büyüyen “sahte” ya da “taklit et” pazarı var.
Aslında bu durum içinde büyük bir çelişki barındırıyor. Vegan ya da vejetaryenler neden reddettikleri etin tadına benzeyen bir şey yemek istesinler? “Sahte” ya da “taklit” nasıl adlandırırsanız adlandırın seçilen ad bile eti yüceltiyor, etin önemini pekiştiriyor.