Tarladan sofraya: Kilyeİş dünyasının başarılı isimlerinden Selim Ellialtı, 20 yıl kadar önce bilgisayar yazılım, donanım ve servis şirketlerini satarak Gelibolu Yarımadası’nda bağ, zeytinlik ve tarım arazilerine yatırım yapmıştı. Bugün yaşam arkadaşı Pınar Ellialtı ile birlikte Bozok bağları, Suvla şarapları, organik Kilye markalı ürünleriyle yollarına devam ediyorlar.
Kendilerini ve ürünlerini daha iyi anlatabilmek ve tanıtabilmek için 2012 yılında üretim tesislerinin yanına açtıkları satış mağazası ve restoran konseptini üç yıl önce İstanbul’a taşıdılar. Kanyon Alışveriş Merkezi’nde Suvla Bistro & Wine Bar’ı hayata geçirdiler, ardından da üçüncü şubelerini Emaar Square’da açtılar. Suvla, alanında büyük bir eksikliği gideren öncü bir konsept oldu.
Şimdi de Emaar’da sadece Eceabat’taki çiftliklerinde genetiği oynanmamış tohumlarla, mevsiminde organik veya iyi tarım uygulamalarıyla yetişen ürünleri kullandıkları yeni bir konsepti, Kilye Lokanta’yı hayata geçirdiler.
Kilye Lokanta öğlenleri geleneksel mutfağımızdan tencere yemeklerinin servis edildiği bir esnaf lokantası gibi servis veriyor. Akşam gidenleri ise klasik Türk müziğinin Müzeyyen Senar, Zeki Müren gibi müstesna yorumcularının seslendirdiği şarkıları eşliğinde zarif, modern bir meyhane karşılıyor.
Akşamın alacakaranlığında, ışıklandırılmış zeytinliğin ortasındaki yoldan yürüyerek camdan sırça köşk gibi görünen mekâna gelen konukları, şef ve ekibi bahçede küçük atıştırmalıklar ve içeceklerle karşıladı. Müzik, ortam, işinin ehli servis görevlileri zaten hoş bir gecenin habercisi gibiydi ama özellikle yurtdışından gelenlere asıl sürpriz, yemekler başladığında oldu.
Her biri birbirinden iddialı şefler, Efes Antik Kenti, Selçuk pazarı, Kemeraltı Havra Sokağı turlarından fazlasıyla memnun dönmüştü.
Fakat sanıyorum hiçbiri böylesi büyüleyici bir mekân ve birbirinden yaratıcı, lezzetli yemeklerle karşılaşacaklarını hayal etmemişti.
Od’un sahibi ve şefi Osman Sezener, 1 yıl içinde sadece İzmir’in değil tüm bölgenin gururu haline gelen bir lezzet durağı yarattı.
Sezener, ertesi gün sabah 9.00’da Tarihi Alsancak Tren Garı’ndaki etkinlikte de yer aldı.
İşini o kadar ciddiyetle yapıyor ki, festivalin konukları için de dört çeşitli bir menü hazırlamıştı. Tabii önünde kuyruklar eksilmedi.
Türkiye’nin en iyi restoranlarından biri olan 7 Mehmet’e yıllar önce bir ilk yaz akşamı kalabalık bir grupla gitmiş, bahçede denizin kıyısındaki masalarda oturmuştuk. Rüya gibi bir akşamdı. Yediğim her şey damağımda unutulmaz bir tat bırakmıştı.
İkinci gidişim yağmurlu ve kasvetli bir kış günüydü. İçerisi kalabalıktı, karşılayan salon görevlisi kapı girişinde salonun tüm kalabalığını izlemekten başka çaremizin olmadığı bir sütun dibine oturttu bizi.
Bir yere iki kişi giderseniz ve sizi tanımıyorlarsa hep en az talep gören yer gösterilir size, cam kenarı boş masalar olsa da! Yemekler yine çok iyiydi, etli yaprak sarması, iç pilav ve muhteşem manda yoğurdunun tadı da hâlâ damağımda ama geceyi erken sonlandırmıştık.
Bu kez en güzel mevsimde, eylülde Antalya’daydım. Bir dolunay akşamında 7 Mehmet’e gittik. Bahçede sakin bir köşedeydi iki gün öncesinden ayırttığımız yerimiz. Dolunayda nereye gitsem orası bana cennet olur ama hangi birini saysam...
Mısır ununda karidesten başlayarak her bir tabağın lezzeti anlatılır gibi değildi.
Eylül başında bir akşam yer ayırtıp gittim. İyi ki de gitmişim, her şeyiyle büyüleyici, yemeklerden sohbete unutulmazlarım arasına giren bir gece geçirdim. Ama uzun bir süre yazamadım.
Sanıyorum her şeyin bir zamanı var. Bu yazıyı kaleme almak yine İzmir’de olduğum günlere denk geldi.
Bernadet’i sadece bir otel ve restoran diye tanımlamak doğru olmaz. Bir avluya bakan bağımsız dört villadan oluşan 16 odalı tesis, yeni bir akım olan experience driven hospitality/deney odaklı konaklama anlayışıyla tasarlanmış.
Geçen hafta cumartesi günü Kanal D’de Beşinci Tat adlı yeni bir sohbet programına başladık. Türkiye’nin önde gelen, her biri başarılı projelere imza atmış iş insanları ile beraber ünlü bir şefin sofrasına konuk oluyoruz. Gastronomiden seyahate, spordan sanata yaşam kültürüne dair pek çok şey konuşuyoruz.
Uzun yıllar televizyonculuk yapmama karşın hep kamera arkasında oldum. Yıllarca korkup kaçmıştım ama böylesi de güzelmiş. Umarım sizlerin de keyifle izleyeceği bir program olmuştur.
İlk bölümden sonra birçok kişi “Umami nedir?” diye sordu. Daha önce farklı yazılarımda değinmiş, hatta Radikal’deki Müge Akgün’le Gusto sayfamda uzun uzun anlatmıştım. Ama kısaca bir kez daha söz etmekte yarar olabilir.
UMAMİ NEDİR?
Bu hayal kısa sürede gerçeğe dönüştü. İzmir ilk kez çok yönlü bir gastronomi festivaline kavuştu. Geçen yılın teması ‘Göç’tü.
Düşünsel yapı, özgün bakış, iyi yemek ve eğlencenin harmanlandığı şefler, akademi dünyası, yazarlar, gazeteciler, kanaat önderleri ve yeme-içme severlerin bir araya geldiği festival gerçekten de büyük ilgi gördü.
Bu yılın konusu ise Pazarlar olarak belirlendi.
NEDEN PAZARLAR?
FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü) verilerine göre bugün dünyada her dokuz kişiden biri açlıkla boğuşuyor.
Sorun tabii ki çok boyutlu ancak beslenme alışkanlıklarımızın, dünyanın dört bir yanındaki bilinçsiz tüketimin, israfın küresel açlığın pekişmesinde rolü büyük.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli ve TURYİD Başkanı Kaya Demirer’in işbirliğiyle gerçekleşen etkinlikte restoran sahipleri Amerikan servislerin kaldırılması, suyun sürahide servis edilmesi, tek kullanımlık şeker paketlerinin ve plastik pipetlerin kullanılmaması gibi taahhütlerde bulundu. Şimdilik 22 restoran (şubeleriyle beraber 121) harekete destek veriyor.
Taahhüt edilen azaltmalar sonucunda bir yılda 2700 ağaç kesilmemiş olacak; 6 ton alüminyum, 460 ton su tasarrufu sağlanacak ve 42 ton daha az plastik atık çıkacak. WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, “WWF’in geçtiğimiz yıl yayımlanan ‘Plastik Kapanından Çıkış: Akdeniz’i Plastik Kirliliğinden Kurtarmak’ başlıklı raporuna göre, Akdeniz’in açık sularını, deniz tabanını ve kıyılarını kirleten atıkların yüzde 95’ini plastik maddeler oluşturuyor. Akdeniz’e kıyısı bulunan Avrupa ve Afrika ülkelerinde plastiklerin çoğu yolculuğunu Akdeniz’de tamamlayıp deniz hayatına büyük bir tehdit oluşturuyor.
Ne yazık ki bu tablonun kaynaklarından biri de biziz. Türkiye bir yandan Akdeniz’deki plastik kirliliğinin sorumlularından, öte yandan plastik kirliliğinin en çok etkilediği sahiller ülkemizde bulunuyor” diyor.
TURYİD Başkanı Kaya Demirer’in söylediği gibi yeme içme sektöründe de atık yoğun. Her gün restoranlarda milyonlarca öğün yemek yeniliyor. Yıllık gıda, ambalaj ve plastik atığı çok ciddi rakamlara ulaşıyor.
Bu nedenle alınacak her tedbir ciddi değişiklik yaratma potansiyeline sahip. Umarız harekete Türkiye genelinde tüm TURYİD üyesi restoranlar katılır. Bizlerin de evlerde yapacağı çok şey var ama o da başka bir yazısının konusu olacak kadar geniş ve önemli...,
TAAHHÜTTE BULUNAN RESTORANLAR
Akbabalı, Banyan, Bidaha, Bigchefs, Brasserie Polonez, Brewmark, Cantinery, Firuze, Frankie İstanbul, Grill Polonez, İncirli Şaraphane, Kırıntı, Kydonia, La Mancha, Lucca, Midpoınt, Pocoloco, Rana By Topaz, Tadında Anadolu, Tickerdaze, Turcusine, Welldone.
Bu düşüncemi ilk kez dillendirmediğimi biliyorum. Gerçekten de yazlık yerlerin keyfi ilkbaharda ya da sonbaharda bambaşka oluyor.
Bu gidişimde uzun yürüyüşlere olanak veren, ne üşüten ne de terleten, hafif esintili hava muhteşemdi. Ama ne yazık ki
9 Eylül’de sokaklar bomboştu ve restoranların büyük bir bölümü de kapanmış ya da kapanma hazırlıkları yapıyordu.
Bodrum deseniz bunaltmayan sıcağıyla en iyi günlerini yaşıyordu. Alaçatı gibi Türkbükü’nde de sokaklar boşalmış, pansiyonlar ve restoranlar kapılarını ay sonu kapatmaya hazırlanıyordu