Müge Akgün

Düşlerimiz ordu…

2 Eylül 2022
Bir yerden çok etkilendiğinizde nereden başlasam, nasıl anlatsam dersiniz ya... İlk kez gittiğim Ordu’dan tam da bu duygularla döndüm. İki gün boyunca Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Hilmi Güler ve ekibi ile dolaştığım kentten, kent için yapılanlardan ve bölgenin doğasından çok etkilendim.

22. ve 23. Dönem Ordu Milletvekilliği ve 2002 -2009 yılları arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görev yapan Başkan Güler bizlere son üç yılda gerçekleştirdikleri projeleri, kurdukları yapıyı ve belediyecilik anlayışını anlattı. Ordu’yu daha iyi tanımamızı ama en çok da sevmemizi, kentle aramızda derin bir bağ kurmamızı sağladı.


Hepimizin bildiği gibi Ordu Türkiye’nin en çok fındık yetiştiren kenti. Türkiye Dünya Fındık üretiminin %70’ini sağlarken, Ordu dünyadaki fındık üretiminin %25’ini karşılıyor. Güler de Ordu’nun sahip olduğu zenginlikleri daha iyi değerlendirmek, gelirleri ve iş olanaklarını artırmak için belediye çatısı altında beş yeni iştirak kurmuş.

OREN enerji, ORTAR nitelikli tarım, ORTUR çağdaş turizm, ORYAZ yüksek teknoloji ve ORKENT kentsel dönüşüm alanlarında çalışmalar yapıyor. 11 ay boş duran fındık arazilerinin 18 bin dönümüne destek vererek tarıma açmışlar.

Fındık altı otlar biçilip hayvan yemi yapılıyormuş. Fındık yetiştiriciliğinin yanı sıra bahçecilik, kümes hayvancılığı da başlamış. Halep keçisi ve manda yetiştiriciliği de yapılıyor. 4 bin damızlık Kars Kazı’nın sayısı 400 bine ulaşmış. Fındık kabuğundan aktif karbon üretiliyormuş.

Yazının Devamını Oku

Kentin en yeni şef dokunuşlu İtalyan’ı

27 Ağustos 2022
Türkiye’nin önde gelen şeflerinden İsmet Saz, pandemi koşulları nedeniyle Kuruçeşme’deki TOİ’yi kapatarak Kanyon’daki Steeve’i onun yerine taşımıştı. Ancak Stevee’in Kanyon’daki kimliğini Boğaz’a geçince aşamaması, hedef kitlesiyle buluşamaması Saz’ı yeniden değişime yönlendirdi. Aynı yerde Stefano adlı bir İtalyan restoranı açtı.

Hafta içinde buluştuğum İsmet Saz, mutlu ve umutlu. Zaten meslek yaşamına “Manevi babam” dediği ünlü şef Carlo Bernardini’nin yanında Four Seasons Bosphorus’ta başladığı ve uzun süre birlikte çalıştığı için İtalyan mutfağı konusunda da deneyimli.
Turizm meslek lisesinin ardından Yeditepe Üniversitesi Mutfak Sanatları ve Gastronomi Bölümü’nü bitiren Saz, bir süre İstanbul’un önde gelen restoranlarında çalıştıktan sonra Amerika’ya gitmiş.
Dean & DeLuca’da ‘bakery’ eğitimi almış. New York’ta Gordon Ramsey ve Marcus Glocker gibi şeflerin yanında tecrübe kazanmış. Aldığı teklifle İstanbul’a dönüş yaparak Dean & DeLuca’yı kurmuş.
İlk kez kendi restoranını açmaya karar verdiğinde en büyük hayali ev sıcaklığında bir yer yapmakmış. Ancak o dönemdeki konjonktür ve şef restoranlarının yükselişi onu daha farklı bir yere yöneltmiş.
Trust of İsmet/İsmet’e Güven’in kısaltılmışı TOİ, Fransız teknikleriyle şef dokunuşlu Akdeniz tarzı olarak tanımlayabileceğimiz yaratıcı bir şef restoranıydı. Açık olduğu dönemde bu yolda devam etti.
Şimdi ise Boğaz manzarası, sıcak ve samimi ortamı, makarnaları ve risottoları başta olmak üzere İtalyan mutfağını temsil eden yemekleriyle Stefano by İsmet Saz kentin lezzet çıtası yüksek yeni buluşma noktalarından biri olmaya aday.


Yazının Devamını Oku

Zeytinlerimiz ve zeytinyağlarımız

20 Ağustos 2022
Ayvalık, Çakır, Çekişte, Domat, Edincik, Erkence, İzmir sofralık, Dilmit, Trilye, Kiraz, Memecik, Uslu Çelebi, Gemlik, Karamürsel, Sarı Hesebi, Sarı Ulak, Eşek Zeytini, Tavşan Yüreği, Eğri Burun, Samanlı, Kan Çelebi, Hanım Parmağı, Kilis, Nizip Yağlık ve daha niceleri... Her biri Marmara’dan Ege’ye, Akdeniz’den Güneydoğu Anadolu’ya ülkemizde yetişen zeytin çeşitleri.

Ona gereken saygı ve ilgiyi gösteremesek de binlerce yıllık geçmişiyle Anadolu topraklarının en büyük zenginliklerinden biri olan zeytin ağacı ve zeytinle kültür olarak çok özel bir bağımız olduğuna inanırım. Oruç zeytinle bozulur, kahvaltılarımızın olmazsa olmazıdır. Akdeniz kuşağında zeytinin meyvesini bizim kadar tüketen başka bir ülke de yoktur.

Neyse ki son dönemde zeytinyağı üretiminin de kalitesine gereken önem verilmeye başlandı.

Birbirinden değerli markalar ortaya çıkıyor.

Kısa bir süre önce Side’de konakladığımız her şey dahil Acanthus & Cennet’in restoranlarında dünyanın en önemli zeytinyağı kataloğu Flos Olei’de yer alan beş yağdan dördü Zetay, Yağ Deresi, Buta Assos ve NovaVera ile karşılaştığımda şaşırmadığımı söyleyemem.

Tabii hiçbir şey tesadüf olmuyor. Bu projenin ardında da tesisin sahiplerinden Ahmet Barut’un zeytinyağı sevgisi var büyük ölçüde.

Acanthus Cennet’in zeytinyağı danışmanlığını da Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doçent Dr. Mücahit Taha Özkaya üstlenmiş.

Uluslararası Zeytin Konseyi Danışma Kurulu Üyesi, Ankara Üniversitesi Teknokent Şirketi ‘Zeytin Akademi’nin kurucusu, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü FAO Zeytincilik Bilgi Ağı Türkiye sorumlusu Mücahit Hoca ile bir araya gelip de zeytincilik ve zeytinyağı üzerine sohbet etmemek olmazdı.

Yazının Devamını Oku

Bu Avlu başka avlu

13 Ağustos 2022
Yıl 1996, TRT 2’de çalışıyorum. Kısaca Tarihi Yarımada olarak adlandırılan, İstanbul’un en heyecan verici bölgesi olduğunu düşündüğüm Sultanahmet’te 1918-1919 yıllarında imparatorluk döneminin ilk çağdaş hapishanesi olarak inşa edilen tarihi binanın restore edilerek otele dönüştürülmesinin mini bir belgeselini çekiyoruz. Binanın avlusuna girdiğimde kim bilir yıllar içinde kimler burada volta attı diye düşünmeden edemiyorum...

Ve sonra bu özel tarihi bina Four Seasons Hotel Sultanahmet adıyla, İstanbul’un en kimlikli, hikâyesi olan otellerinden biri olarak yoluna devam etti.



2 yıl kadar önce de ikinci bir yenilenme için kapılarını kapatmıştı. Temmuz sonunda yenilenmiş ve aydınlanmış yüzüyle tekrar hizmete girdi.
En hoşuma giden yeniliklerden, daha doğrusu isabetli kararlardan biri de ana restoranına Avlu adı verilmesi.
Geçtiğimiz hafta sonu Avlu Restoran’da FS Sultanahmet Genel Müdürü Serap Akkuş ile bir araya geldik. Otelin executive chef’i/baş aşçısı Özgür Üstün’ün yemekleri eşliğinde sohbet ettik.


Yazının Devamını Oku

Yılın en sıcak günlerinde Antalya ve Side

6 Ağustos 2022
Bu yılın aşırı soğukları ve sıcakları neredeyse ben oradaydım. Kasım ortalamasının en soğuk olduğu günlerde Helsinki, nisanda karlar altında Kapadokya, haziranda 40 derecede Paris ve geçen hafta termometreler 42’yi gösterdiğinde Antalya, oradan da Side...

Konakladığım tesislerde karşılaştığım tablo, konuştuğum yetkililer ve sokaklardaki izlenimlerim içimi öyle bir ferahlattı ki, sıcağı hissetmedim diyebilirim.
Çünkü Antalya ülke turizminin mihenk taşı gibidir, sezon iyi başladıysa, gelen turistlerin sayısı beklentilerin ve son birkaç yılın ortalamasının üstündeyse turizm iyi demektir.
Bir de kent mimari kaostan, hiçbir anlamı olmayan taklit yapılaşmadan kurtulabilse, büyükşehir ve ilçe belediyeleri şehir planlamasına önem verse her geçen yıl bir öncekinden daha da iyi olabilir.
Diğer yandan en son 7 yıl önce gördüğüm Side bambaşka bir ruha bürünmüştü. Umarım kaldığım Acanthus Cennet benzeri kaliteye önem veren tesislerin artmasıyla ucuz destinasyon algısından kurtulup binlerce yıllık geçmişini daha da ön plana çıkaracak, daha fazla mimari dil birliği kurgulayabilecek bir noktaya gelir. Binlerce yıllık geçmişiyle bir açık hava müzesi olan Side’nin hali beni 7 yıl önce çok üzmüştü.
Bu kez kendine çekidüzen vermiş, restorasyonlarla yıkımlarla yenilenmiş, yer altındaki kalıntıların ortaya çıkarılıp cam zemin yapılarak sergilendiği bir başka Side ile karşılaştım. Üstelik sokaklar da cıvıl cıvıldı. İnsanlar neşe içinde dolaşıyordu...

Sideli bir turizm sevdalısı

Barut Otelleri’ni özellikle de Side Acanthus Cennet’i anlatıp da kurucusu, Girit göçmeni bir ailenin oğlu olan Ali Barut’tan söz etmemek olmaz.

Yazının Devamını Oku

Şaraplarımız dünyaya açılmalı

30 Temmuz 2022
Şarap Dostları Derneği Başkanı Dilek Bil ile haziran ayında yapılan 33. Tuğrul Şavkay Türk Şarapları Yarışması’nın amacını, sektöre dair beklentilerini konuşmak üzere geçtiğimiz günlerde bir araya geldik.

Başarılı bir iş insanı olan Bil, ABD’de finans ve pazarlama eğitimi aldıktan sonra uzun süre bankacılık yapmış. Ardından marka iletişimi, yaratıcı reklam çözümleri gibi konularda hizmet vermek üzere kendi danışmanlık şirketini kurmuş.
Son 8 yıldır da sürdürülebilir kalkınma alanında kurumlara danışmanlık veriyor. Geçmiş dönem başkanı olduğu KAGİDER ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), üyesi olduğu sivil toplum kuruluşları arasında.
Geçtiğimiz yıl da Accademia Italiana della Cucina Türkiye Başkanı olarak İtalya ve Türkiye arasında gastro-ekonomi, sürdürülebilir tarım ve yenilenebilir enerji alanında ilişkilerin gelişmesi için yaptığı çalışmalar nedeniyle İtalya Cumhurbaşkanı tarafından yabancılara verilen “Ordine della Stella d’Italia” devlet nişanına layık bulunmuştu.

BİR YARIŞMA ANCAK JÜRİ ÜYELERİ KADAR İYİDİR

Yazının Devamını Oku

Rüzgâr hep batıdan mı eser?

23 Temmuz 2022
Batıdan gelen her şeyin bizden daha iyi olduğuna, yapıldığına inanırız. Bazen de aşağılık duygusuyla kıskançlık arasında sıkışıp kalırız. Bu bizi gerçek olmayan ve aslında baş edemediğimiz çelişkili bir ruh halinde yaşamaya götürür.

Misal mi? Dünyanın en iyileri listelerine giren yemeğini bile yemediğimiz şefleri yüceltiriz, restoranlarına gitmek en büyük hedeflerimiz arasına girer, bekleme listelerinde aylarca beklediğimizi ya da çok tanındığımız için öncelik aldığımızı, davet edildiğimizi anlatır dururuz.
Ancak Türk bir şef bu listelere girdiğinde ya da başarılı projelere imza attığında ‘ama’lı cümleler kurmaya başlarız.
Artık her konuyu, her olayı Batı referanslarıyla, onların her alanda ve her anlamda en iyiyi temsil ettiği varsayımıyla -ki o Batı genellikle Avrupa ülkeleri ve ABD’dir- anlatmaktan vazgeçmeli, kendi değerlerimizin hakkını vermeliyiz.
Konuyu sanat, edebiyat gibi alanlara da taşımak mümkün. Ama benim önceliğim yeme-içmede.
Bence bereketli topraklarda yaşadığımız gerçeğini, binlerce yıllık bir geçmişe sahip mutfak kültürümüz olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
Ama yanlış anlaşılmasın iyi olanı beğenmeyelim, öykünmeyelim demiyorum. İsteğim Batı’dan kopuş falan değil tam tersine Batı oluş.
Ontolojik kahroluştan, yani kendimizi bir başkasının gözüyle tanımlamaktan, daha aşağı görmekten Edward Said’in tanımladığı oryantalizmin çekim gücünden kurtuluş.

Yazının Devamını Oku

Uzun bir bayram tatilinin ardından... İyi bir kebap nerede olsa oraya gideriz

16 Temmuz 2022
Bu yıl uzatmalarla 9 günü bulan Kurban Bayramı tatili sırasında en iyi yaptığımız şey bu süreyi evimizde geçirmek, İstanbul’un tadını çıkarmak oldu. Trafiğe takılmadan kentin dört bir yanına gidebilme lüksünü yaşadık. Zamanımızı dinlenmenin yanı sıra uzun süredir gitmek isteyip de trafik ya da kalabalıktır korkusuyla vazgeçtiğimiz semtlere ve mekânlara giderek değerlendirdik. Tatil beldelerinden gelen haberler ve görüntüler de ne kadar isabetli bir karar aldığımızın kanıtı gibiydi...

En iyi kebap nerede ya da hangi kentte yenir tartışmalarına girmek, genellemeler yapmak istemem ama kebapları iyi, tatları damağımda kalan yerleri hiç unutmam. Hafta içinde gittiğim Anadolu yakasındaki Kalbur Et de bunların arasına girdi.

Adından da anlaşılacağı gibi Kalbur sadece kebapçı değil. Menüsünde Adana acılı, fıstıklı, beyti gibi kebapların yanı sıra kuzu lokum, külbastı, kaburga, küşleme gibi her biri diğerinden lezzetli ızgara çeşitleri de yer alıyor. Kebap ve et restoranlarının olmazsa olmazı mezeleri de çok başarılı.

“En çok hangileri aklınızda kaldı, bir kez daha nelerini yemek için gidersiniz?” derseniz; çıtır fındık lahmacun, haşlama içli köfte, zerdeçallı enginar fava, klasik Adana kebap, Kars kaşarı, Kayseri pastırması ve Antep fıstıklı Kalbur burma kebap ve karski derim.

Kebapların ve etlerin bu kadar lezzetli olmasının nedeni ustaların işinin ehli olması kadar Trakya kuzu kullanmaları.

Kalbur Et’in başarısının ardında bir orkestra şefi gibi çalışan ve mutfaktan servise işin başında olan kurucusu Metin Akdemir var. Akdemir 30 yıl kadar sektörün her kademesinde çalıştıktan sonra 10 yıl önce bu mekânı açmış.

Şimdi mimar eşi Merve Akdemir de dekorasyondan halkla ilişkilere en büyük destekçisi.

Ümraniye Şerifali’de bağımsız iki katlı bir binada yer alan, bahçesi de olan restoranın özellikle Anadolu yakasından müdavimleri var. “Aman şubeleşmeyin, biz zor da olsa geliriz” derken, Avrupa yakasında Boğaz’ın hemen yanı başında küçük bir şube açma planları olduğunu öğrendim.

Yazının Devamını Oku