Paylaş
Tabii insan birer gün arayla gidince ister istemez ikisini de karşılaştırıyor. Birbirinden çok farklı mutfaklara sahip olsalar da Urla ve Antep’in ortak noktası malzeme zenginliği, yemek çeşitliliği.
Urla son 5 yıldır büyük bir değişim içinde. Yeme-içme kültürünü başarıyla harmanlıyor. Önce Urla Bağ Yolu ile gastronomi tutkunlarının ajandasına girdiler. Sonra da ardı ardına yeşil, atıksız mutfak ve sürdürülebilirlik felsefesine bağlı birbirinden iddialı şef restoranlar açılmaya başlandı.
Her geçen gün de sayıları artıyor. Eğer butik otelciliğin de kalitesi yükseltilirse bölge ve ülke turizmine katkıları büyük olur. Bu sefer konakladığım, Yiğit ve Ülkü Bilge’nin açtığı Kuğu Urla gibi yerleşimin merkezi kadar çeperinde de küçük, her açıdan makul ama zarif butik otellere Urla’da çok ihtiyaç var.
Gaziantep’e gelince... Anadolu’nun en güçlü ve zengin yöresel mutfaklarından birine sahipler. Zaten bu da 2015 yılında gastronomisiyle UNESCO’nun Yaratıcı Şehirler Ağı’na girmesiyle kanıtlanmıştı.
Dünya Bankası’nın 4 yıl önce en rekabetçi 7 şehirden biri olarak seçtiği Antep, Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’in konuşmalarında vurguladığı gibi Türkiye’nin en büyük organize sanayi bölgesine sahip. Müzeleri, antik şehirleri ve gastronomik zenginliği sayesinde her yıl 2 milyona yakın turisti ağırlıyor.
Ancak bu kadar artıları ve 4.5 milyona yakın nüfusu olan, kentsel dönüşümün başarıyla hayata geçirildiği şehirde uluslararası standartları tutturan, sahip olduğu gastronomik zenginliği yansıtan restoran sayısı yeterli değil.
Umarım en kısa sürede bu eksiklik giderilir, 50 yıllık geçmişiyle Orkide, Hışvahan Develik, Mutfak Sanatları Merkezi, Anadolu Han, İmam Çağdaş, Yesemek ve bu yıl kapılarını açan Bulla gibi yerlerin sayısı artar. Hem şef restoranları hem de yöresel ev yemekleri sunan esnaf lokantaları açılır.
Gia Urla
Kısa bir süre önce gittiğim, Serkan Anavatan’ın şefliğini üstlendiği Gia Urla bu yıl beni en heyecanlandıran restoranlardan biri oldu. Hazırlanan her bir tabakta kullanılan malzemelerin birbiriyle uyumu, taze baharatlarla sağlanan denge çok etkileyiciydi.
65 yıl önce Makedonya’dan Türkiye’ye göç eden bir ailenin üyesi olan Serkan Şef’in yemekleri, beslendiği farklı kültürlerin sentezi gibi. Muhteşem lezzetteki, hardallı meyve kreması eşliğinde sunduğu, 9 gün dinlendirerek yaptığı dana sırtından Boşnak pastırma ve 5 gün kuruttuğu ördek göğüs, babaannesinden öğrendiği geleneksel kuru et tekniğini kendi modern teknikleriyle buluşturmasıyla ortaya çıkmış.
Boşnak biberi yağı, avokado kreması ve mürekkepli yufka ile sunduğu mavi kuyruk çiğ karides, deniz börülceli ve yosunlu nektarin sirkesinde marine ettiği mercan ve yabani turp kreması ile çıtır mevsim sebzeli granyöz lakerda yine ailenin bir başka kanadından esinlendiği, yaratıcılığıyla lezzeti katladığı tabaklar.
En sevmeyeni bile baştan çıkaracak, alış sirkesinde dinlendirdiği, karabuğday patlağıyla sunduğu kereviz, Ege otları püreli yerli bebek kalamar, kara fırında Ege ahtapot, Özbek karides tempura ve çıtır yufkalı, Antep fıstıklı kaymaklı baklava, şefin yaratıcılığını hem çiğ hem de pişmiş yemeklerdeki yeteneğini anlatan müstesna lezzetler arasındaydı.
Yaz başında Sezer ve Doğan Dermenci’nin sahibi olduğu Ayşe Hanım Konağı’nın bahçesinde açılan Gia Urla, Serkan Şef başta olmak üzere genç ve dinamik ekibiyle hiç kuşkum yok Urla’nın en iddialı restoranları arasına girecek kısa sürede.
Gastroantep
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Gaziantep Valiliği ve Gaziantep’i Geliştirme Vakfı (GAGEV) iş birliğinde 15-18 Eylül tarihleri arasında dördüncü kez düzenlenen Uluslararası Gaziantep Gastronomi Festivali bu yıl ‘sürdürülebilirlik’ temasını işledi.
Gaziantep’in tanıtımına, turizmine büyük katkısı olduğunu düşündüğüm, Gökmen Sözen’in katkılarıyla hayata geçen GastroAntep’e bu yıl da hem yurtdışından hem de ülkemizden ünlü şefler, otel ve restoran yatırımcıları, gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, gıda üreticileri ve gastronomi bölümleri öğrencileri katıldı. Katılımcı yelpazesi çok genişti.
Festival süresince düzenlenen panellerde turizm ve gastronomi sektörünün gelişmesi için nelerin yapılması gerektiği, eksiklikler, standartların sağlanabilmesi için gerekli çözüm yolları gibi konular uzmanların, sektör paydaşlarının katılımıyla tartışıldı.
Bu tür etkinliklerin sadece yapıldığı kente değil tüm ülkeye katkısı büyük.
Akınal Gar Restoran
Beyin kavurması, yarım tavası, Arnavut ciğeri, humus, yaprak kuşbaşı, altı ezmeli sade kebap, ıspanak kavurma, barbunya pilaki gibi her biri kendine özgü farklılıklar içeren günlük en az 30 çeşit yemek çıkarılan ve en önemlisi de tarih kokan, daha kapısından girer girmez insanı sarıp sarmalayan bir lokanta Akınal Gar Restoran.
Tezgâhtan yemekleri seçerken aşçısı, çalışanları yemekleri anlatmak için etrafınızda dört dönüyor. Ama Gaziantep’in en eski restoranları arasında olan, öğlenleri esnaf lokantası gibi hizmet veren, akşamları klasik meyhaneye dönüşen 62 yıllık tarihi restoran maalesef kapanma tehlikesiyle karşı karşıyaymış.
Gaziantep Tren Garı’nın içindeki mekân, yerine VIP Salon yapılacağı gerekçesiyle tahliye edilecekmiş.
Kentin hafızasında önemli bir yeri olan bir restoranın her nerede olursa olsun zoraki kapatılması zaten üzücü ama Antep gibi gastronomi kültürüyle haklı bir üne sahip bir kente hiç yakışmıyor.
Zaten ülke genelinde böylesi yerlerin sayısı o kadar az ki her birini pamuklara sarıp saklamalıyız, geçmişi gastronomi alanında da geleceğe taşımalıyız...
Urlice Bağ Evi
Urlice Bağ Evi, Urla Bağ Yolu’nun en huzurlu duraklarından biri.
Muhteşem bağ manzaralı restoranın pizza, peynir ve et tabağı, salata gibi, kendi ürettikleri şaraplara eşlik edecek yalın bir menüsü var. Özellikle ince hamurlu çıtır pizzaları çok başarılı. Zaten masaya oturduğunuzda ilk işiniz, hemen hemen her masada gördüğünüz, görüntüsüyle ve kokusuyla sizi cezbeden pizzalardan siparişi vermek oluyor. Günü bağların ortasındaki masalarda batırmak, tadım yapmak da başka bir keyif.
Paylaş