30 Nisan 2011
Sinema oyuncusu Catherine Zeta-Jones cesur bir çıkış yaptı, “Ben bipolar bozukluk tedavisi görüyorum” dedi. Bipolar bozukluk pek çok ünlünün derdi. Üçü de intihar eden Marilyn Monroe, Sylvia Plath ve Kurt Cobain’in bipolar bozukluk hastası olduğu biliniyor. Sinead O’Connor ve Britney Spears hatta kimilerine göre Lady Diana da aynı sorundan mustaripti Bipolar bozukluğun eski adı manik-depresif hastalık. Birbirine zıt, iki ayrı hastalık döneminden oluşuyor. Taşkınlık (mani) ve çökkünlük (depresyon). Dolasıyla hastalık dönemi yatışma ve alevlenmelerle seyrediyor. Hastalık dönemleri dışındaysa tamamen normale dönülüyor. Bazı hastalarda, günlük yaşamı kısmen etkileyen kalıntı belirtiler sürüyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Duygudurum Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi Koordinatörü Prof. Dr. Ömer Aydemir’in verdiği bilgiye göre, her yüz kişiden 2-3’ü bipolar bozukluk hastası. Erkek ve kadınlarda görülme oranı aynı ve ortalama başlangıç yaşı 20-25.
EN YÜKSEĞE ÇIKIP, DİBE VURUYOR
Hastalığın mani veya taşkınlık döneminde, hasta aşırı coşkulu oluyor. Abartılı önemli düşünceler veya ayağı yere basmayan projeler üretiyor. Kendini olduğundan çok daha yüksekte hissediyor, düşünceleri zihninde adeta yarışıyor. Aşırı enerjik hissediyor. Uyku gereksinimi azalıyor hatta uykuyu inkar ediyor. Sonuçlarını düşünmeden; fazla para harcama ve aşırı hızla araba kullanma gibi heyecanlı veya eğlenceli faaliyetlere kalkışıyor.
Depresyon veya çökkünlük dönemindeyse; mutsuzluk, karamsarlık, umutsuzluk, özgüven azalması, değersizlik hissi, abartılı suçluluk veya pişmanlık duyguları, eskiden zevk aldığı faaliyetlerden zevk alamama, iştahsızlık veya uykusuzluk gibi değişiklikler, ölüm ve intihar düşünceleri ve nedeni açıklanamayan ağrılar hissediyor.
YAZIN MANİK, KIŞIN DEPRESİF
İki uçlu bozukluğun seyrindeki en önemli özelliklerden biri, mevsimsellik göstermesi. Hastalar ilkbahar-yaz aylarında taşkınlık ve coşkunluk yaşarken, sonbahar-kış aylarında çökkünlük ve durgunluk içine giriyor. Prof. Dr. Aydemir, “Özellikle ilkbahardan yaz aylarına geçiş, hastaların alevlenmesi açısından en riskli dönem. Yaklaşık dörtte biri, bu mevsimsel özellik nedeniyle ilkbaharın son günleri, yazın ilk günlerinde kötüleşir” diyor. Kötüleşme yaşanan günlerde dürtüsel, tepkisel davranışlar, saldırganlık eğiliminde artış, öfke patlamaları, aşırı para harcama, taşkınlaşma azımsanmayacak oranda. Ayrıca zaman zaman intihar eğilimi, daha doğrusu kendine zarar verme davranışı da görülebiliyor. İntihar bu dönemde çok yüksek oranlarda olmasa bile, artan risk yönünden dikkatli olmakta yarar var.
Prof. Dr. Aydemir, “Bu mevsimde hastaların dikkatleri daha bozuk oluyor. Hastalanma eşikleri de göreceli olarak düşüyor. Buna bağlı olarak da, kendilerine ve çevresindekilere zarar verebilecek davranışlar gösterme riski taşıyorlar” diyor.
STRES VEYA TRAVMA BAŞLATABİLİR
Catherine Zeta-Jones, hastalığınının ortaya çıkmasında eşi Michael Douglas’ın kanser olmasıyla yaşadığı stresin etkili olduğunu söylemişti. Prof. Dr. Aydemir, “Hastalığın nedenleri arasında genetik etkenler azımsanmayacak oranda (ortalama 2/3). Bir diğer nedense beyinde hücreler arası iletiyi sağlayan kimyasal maddelerin taşınmasında veya düzeylerindeki değişiklikler beyinde düşünce, bellek, öğrenme ve duygudurumun düzenlenmesini etkiler. Ancak stresli veya travmatik olaylar da (ölüm, işini kaybetmek, doğum veya taşınma) iki uçlu bozukluğun ilk hastalık döneminin çıkmasına neden olabilir veya tetikleyebilir” diyor. İlaç tedavileri önemli yere sahip. Ayrıca yaşamın düzene sokulması, kötü beslenme, alkol ve madde kullanım alışkanlıklarından uzaklaşma, pozitif düşünme ve davranma becerilerini geliştirme, stresle başa çıkma stratejilerini öğrenme, hastalığın seyri konusunda ayrıntılı bilgiye sahip olunması da baş etmek için öneriliyor.
Beslenmeye Karatay bakışı
ŞİFA KÜTÜPHANESİ
İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, ‘Karatay Diyeti’ kitabının önsözünde, “Klasik bir diyet kitabı değildir! Hayati konulara açıklık getirerek, sağlıklı kalmak için yeni görüşlere yer veren, doğru beslenme biçimi edinme amacına yönelik, yol gösterici bir kılavuz” diyor. Hayy kitap, 12 lira.
Detoks niyetine
TAMAMLAYICI TIP
Uyanınca bir bardak ılık su veya bitki çayı için. Çünkü, organizma gece boyunca toksin ve artık maddeler üretiyor. Uykuda sıvı kaybı devam ederken, sıvı alımımız duruyor. Bu maddelerin vücuttan atılımını kolaylaştırmak ve vücudun ısı mekanizmasını gün boyunca dengelemek için sabah erken saatlerinde sıvı almak çok yararlı. Oda ısısında bekletilmiş bir bardak su içmek böbrek ve bağırsakların işlevini artırarak, vücudu toksin ve artıklardan temizliyor. Cilde pürüzsüz bir görünüm kazandırıyor. İçtiğiniz ılık suya birkaç damla limon suyu veya greyfurt suyu damlatabilirsiniz. Bitkisel çay için de iki çay kaşığı ince doğranmış maydanozu bir çay fincanı kaynar suda 15 dakika bekletip süzün. Çayı ılık için. Bir diğer alternatif, yeşil çay olabilir.
Ayşe Özyılmazel
SAĞLIĞIM İÇİN
MUTLAKA YAPARIM: Haftada beş gün pilates yapıyorum. Alkolden mümkün olduğunca uzak duruyorum. Uykuma dikkat etmeye çalışıyorum. Çocukluğumdan beri neredeyse her akşamüstü bir saat kestiririm. Haftada 4-5 kere akşam yemeğinde ızgara somon yiyorum. Bol su içiyorum, bitki çaylarını seviyorum. Her ay bir otelin SPA’sına gidiyorum. Tabii akıl sağlığım için de enerjimi emen insanlardan uzak duruyorum. Komik gelebilir ama ayda bir kurşun döktürüyorum. Müzik dinliyor, tatile çıkıyorum.
ASLA YAPMAM: Kendimi fazla hırpalamamaya çalışırım. İstemediğim ortamlarda bulunmam. Kızartma yemem de sevmem de. Hazır meyve sularından içmem. Kendimi aç bırakmam çünkü hipoglisemim var. Ağır diyetler uygulamam. Şerbetli tatlılar yemem. İçkinin yanına abur cubur eklemem. Beyaz ekmek, tereyağ, margarin kullanmam. Yemeklere tuz atmam. Gazlı içeceklerden kaçarım. Yağlı süt içmem.
MUTLAKA YAPACAĞIM: İlk fırsatta bir ay bir sahil kasabasına yerleşip ruhumu dinlendirmek istiyorum. Bakımlı ve sağlıklı olmaya çalışmak da yoran bir mesaimiz var. Bazen her şeyi akışına bırakıp, hiçbir şey yapmadan durmak da en büyük detokstur değil mi?
UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Mastürbasyon çok zararlı ve kesinlikle yapmamak lazım. Cinsel güce zarar verir.
DOĞRU: Cinsel, fiziksel, psikolojik sağlığa hiçbir zararı yok. Tersine, cinsel yaşamın bir parçası.
Yazının Devamını Oku 25 Nisan 2011
Dünya Sağlık Örgütü, seyahat eden herkese üç aşıyı öneriyor: Difteri, tetanos ve çocuk felci olarak bildiğimiz poliomyelit. Poliomyelitle ilgili bütün dünyada ciddi bir savaş sürüyor. Çok yol alındı ve hastalık yeryüzünden silinmek üzere. Ancak difteri hâlâ salgınlar yapmaya devam ediyor. Tetanos ise bulaşıcı olmasa bile hayatı tehdit eden hastalıklardan.
Tetanoz, tüm dünyada, çevrede ve toprakta mevcut bir bakteriden kaynaklanıyor. Çok kişi tetanozun sadece paslı çivilerden bulaştığını sanıyor. Hastalık yapan sporlar, toprakta ve hayvanların bağırsaklarıyla dışkılarında bol miktarda bulunuyor. Dolayısıyla hastalığı yapan paslı çivi değil, çivinin deldiği ya da yaraladığı bölgeden vücuda giren bakteriler. Literatürde gül dikeni battıktan sonra tetanoz olan vakalar dahi var. Yara beyine ne kadar yakınsa hastalığın kuluçka süresi o kadar kısa ve ölüm oranı o kadar yüksek oluyor. İnsandan insana bulaşmayan tetanosun kuluçka süresi 3-21 gün arasında değişiyor, ortalama kuluçka süresi ise 8 gün. Bir not daha, temizlenmemiş yaralar dünyanın herhangi bir yerinde tetanosla enfekte olabilir. Bu yüzden ufak sıyrıklarda bile yara yeri iyice temizlenmeli, mümkünse en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalı.
DİFTERİ GERİ DÖNDÜ
Difteri ise aşı öncesi dönemlerde salgınlar yapan, ölümlere neden olan bir hastalık. Difteri aşısının 1923 yılında geliştirilmesi ve yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla görülme sıklığı önemli oranlarda azalmıştı. Ancak son yıllarda bazı gelişmiş ülkelerde dahi difteri (kuş palazı) salgınlarının tekrar görülmeye başlaması bu konuyu güncelleştirdi. Difteri de bakteriyel hastalık. Çoğunlukla yetişkinleri etkiliyor. Enfeksiyon genel olarak boğazı etkiler ve havayollarının tıkanmasına ve ölüme neden olabilir. Bulaşma insandan insana, yakın fiziksel temasla olur. Solunum yolu damlacıklarıyla solunum yolundan, solunum yolu salgıları ve deri lezyonlarına temas eden eşyalarla dolaylı yoldan bulaşır. Kapalı yerlerde ve kalabalıkta bulunma olasılığının artması nedeniyle soğuk havalarda daha fazla görülür. Çok nüfuslu ve fakir sosyoekonomik koşullarda daha da artar. Kalp gibi organlarda zarar meydana gelir. Tropikal ülkelerde bir deri difterisi türü de yaygın ve enfeksiyonun bulaşmasında önemli olabilir.
Kuluçka süresi ortalama 2-4 gün. Bazı vakalarda ölümle sonuçlanabiliyor. Hastalık ani fakat hafif belirtilerle başlar. Genel halsizlik, kırgınlık, yorgunluk, bunu takiben hafif bir ateş, kuru öksürük, boğaz ağrısı gibi belirtilerle birlikte 24 saat içinde boğazda yalancı zar oluşur.
DİFTERİ NERELERDE SALGIN YAPIYOR?
ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinde 1924’ten sonra aşılama sayesinde difterili hasta sayısı oldukça azaldı. Üçüncü Dünya ülkelerinde ise bazı yöreler endemik olarak kaldı. Brezilya, Nijerya, Doğu Akdeniz ülkeleri, Hindistan, Endonezya, Filipinler gibi. Geçmişte Sovyetler Birliği’nde yer alan ülkelerde (Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Moldova, Tacikistan, Özbekistan) 1990-1993 yılları arasında difteri salgınları tekrar görüldü. Bu ülkelerle ilişkili olan diğer Avrupa ülkelerinde (Bulgaristan, Estonya, Almanya, Litvanya, Polonya) ve ABD’nin bazı eyaletlerinde difteriye bağlı küçük salgınlar zaman zaman görülüyor.
AŞILAR 10 YIL KORUYOR
Difteri ve tetanoza karşı aynı anda yapılan ikili aşı, 10 yıl bu hastalıklardan koruyor. Yetişkinler arasında her iki hastalığa karşı aşı olmayan çok sayıda kişi bulunduğu tahmin ediliyor.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2011
Sağlıklı insanların günlük tuz ihtiyacı 6 gram, bizde günde ortalama 18 gram tuz tüketiliyor. Tuz da en az şeker kadar insan sağlığını tehdit ediyor
Millet olarak tuzu seviyoruz. Tuzlu yiyecekler damak tadımıza uygun. Ancak tuza karşı yükselen sesler giderek daha gür çıkıyor. Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Şükrü Sindel’in sloganı: “Tuzu sofradan kaldırın!” Tuz tüketiminin hipertansiyonla ilişkisi net. Aşırı tuz tüketen toplumlarda, hipertansiyon sıklığı tuz tüketmeyenlere göre çok daha fazla. Prof. Dr. Sindel, “Damar duvarlarında, kas hücrelerinde kalsiyumla tuz birikerek damarları büzüyor. Bu da tansiyonu yükselten hormonların daha etkili olmasına zemin hazırlıyor. Ayrıca tuzla birlikte suyun tutulmasıyla dolaşan kan hacmi artıyor. Sonuçta bu iki durum tansiyonun yükselmesine yol açıyor. Aşırı tuz tüketimi, hipertansiyon tedavisinin yetersiz kalmasına neden oluyor” diyor.
İhtiyaçtan fazla tuz tüketiminin hipertansiyon dışında başka ciddi etkileri de var. Kişinin tansiyonu normal olsa bile tuz tek başına felç (inme) riskini artırıyor. Mide kanserine yol açabiliyor. Böbrek taşlarının oluşmasına sebep oluyor. Osteoporoza yol açıyor. Prof. Dr. Sindel, “Sadece hastalar değil, tüm sağlıklı bireylerin tuzun aşırı kullanılmasına bağlı oluşabilecek hastalıklardan korunabilmesi için tuz tüketimlerini azaltmaları gerekiyor” diyor.
100 GRAM EKMEKTE 1.5 GRAM TUZ VAR
Tuz konusu açılınca pek çok kişi benzer refleks gösteriyor: “E ama vücudun da tuza ihtiyacı var...” Prof. Dr. Sindel, “Tabii ki vücudun tuza ihtiyacı var. Fakat bu günde 6 gramı geçmemeli. Hipertansif hastalardaysa günlük tuz tüketimi daha da azaltılmalı, 3.5 gram civarında olmalı. Bir tatlı kaşığı dolusu tuz yaklaşık olarak 5 gram civarında. Yine toplum olarak fazla tükettiğimiz ekmeğimizin 100 gramında 1.5 gram tuz olduğunu unutmamamız gerekiyor” diyor.
Piyasada sodyum oranı düşük, potasyum oranı yüksek tuzlar satılıyor. Ama Prof. Dr. Sindel bunların da dikkatli tüketilmesi gerektiği görüşünde.
UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Gece yatağını ıslatan çocukta mutlaka ruhsal bir sorun var demektir. Ruhsal sorun düzeltilirse, idrar kaçırma biter.
Yazının Devamını Oku 18 Nisan 2011
Kalp hastalıkları giderek yaygınlaşan, önemli sağlık sorunlarından. Basit birkaç önlemle, hiç olmazsa riski en aza indirmek mümkün. Kalp sağlığı için yapılan önerilerden biri de aileniz ve çevrenizle kaliteli zaman geçirmeniz. İşte Kalp ve Damar Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Rifat Eralp Ulusoy’un önerileri. * İyimser olun: Her şeye rağmen iyimser olmayı deneyin. İnsan kişilikleri kardiyolojide A ve B tipi olarak ayrılıyor. A tipi kişiler, gergin, asabi, çabuk hareketleniyor. Tepkileri orta-yüksek düzeyde oluyor. B tipi kişilikse daha sakin ve bitenleri daha sabır, tolerans ve düşük tepki düzeyiyle karşılıyor. Yapılan çalışmalar ve klasik kardiyoloji bilgilerine göre A tipi kişilerde koroner damar hastalıkları ve kalp krizi riski daha yüksek.
* Aileniz ve çevrenizle kaliteli zaman geçirin: Yalnız kalmak ve sosyal ortamdan uzaklaşmak kalp sağlığını olumsuz etkiler. Araştırmalara göre kişinin anksiyete ve depresyon düzeyiyle kalp krizi riski arasında istatistiksel bir ilişki bulunuyor. Bu nedenle sosyal ortamlardan uzak kalmamak ve kalp hastası bile olsanız “Bu hastalık beni niye gelip buldu” diye düşünmek yerine, onunla yaşamayı öğrenmek önemli. Böylece önce beden ve ruh dengesi, ardından kalp sağlığı korunur.
TAZE BESİNİ SEÇİN
* Düzenli sağlık kontrollerinizi ihmal etmeyin. Malum günümüz tıbbı hastalıklardan korunma ve erken teşhis konusunda yeni teknolojik gelişmeler ışığında erken tanı fırsatı veriyor. Hastalıklara hücresel, hatta genetik düzeyde tanı konabiliyor. Tamam, ne yaparsak yapalım, bazı hastalıklar ailevi genetik şifremizde saklı bulunan yazılıma bağlı olarak bizi bulabiliyor. Ancak sağlığımızı koruma ve sağlık risklerini takip etme konusunda hassas davrananlara, bu tür kötü piyangolar daha seyrek vuruyor.
* Hazır gıdalar yerine taze besinleri tercih edin. Hayat tarzınız (uyku, günlük sosyal aktivite, stres yönetimi becerisi, beslenme) sağlığınızı belirleyen temel faktörlerden. İlerleyen yıllarla birlikte günlük olarak daha az kalori almayı ve daha fazla tüketmeyi hedeflemek gerekiyor. Hazır ve raf ömrü uzatılmış gıdalar yerine taze ve temiz besinlerin tüketilmesi hedeflenmeli. Taze sebze ve meyveler, bakliyat grubu besinler, tahıllar ve hayvansal ürünlerden dengeli bir şekilde tüketilmeli. Az yağlı, özellikle hayvansal yağlardan ve margarin türü doymuş yağlardan uzak duracak şekilde besinler tüketilmesi kalp sağlığı açısından daha uygun.
UYKUYA DİKKAT
* Şekerinizi ve uyku düzeninizi kontrol altında tutun. Kan basıncı yüksekliği, diyabet (şeker hastalığı) ve uyku bozukluğuyla sorunların üzerine eğilerek gerekli tedavilerin uygulanması kalp sağlığı açısından çok önemli. Çünkü yapılan araştırmalar, günümüzde şeker hastalarını damarları hasta insanlar olarak kabul edip, buna göre takip ve tedavi açısından yaklaşmak gerektiğini gösteriyor. Kan basıncı yüksekliği de çok yaygın bir sorun. Uyku bozuklukları ve özellikle uykuda solunum durması problemlerinin ise (uyku-apne sendromu) koroner damar hastalığı, kalp yetmezliği ve ani kalp ölümlerinden sorumlu olabileceğini akılda tutmak gerekir.
KAN DEĞERİNİ TAKİP EDİN
* Kan değerlerinize dikkat edin. Kan şekeri, iyi- kötü kolesterol ve kan basıncı gibi değerlerin belirli seviyelerde tutulmasının büyük önemi var. Düzenli ölçüm yaptırın ve sınır değerleri aşmayın.
Yazının Devamını Oku 16 Nisan 2011
Önümüz bahar. Doğanın uyanışıyla birlikte polen savaşlarına hazır mısınız?
Polen alerjilerinin sezonu uzun. Polenlerle baharla başlayan karşılaşma, kışa kadar sürüyor. Çünkü her bitkinin polen yayma dönemi farklı. Ağaç polenleri genellikle şubat-mart, çim polenleri nisan-temmuz ortasına kadar, yabani ot polenleriyse yaz sonu ve genellikle sonbaharda ortaya çıkıyor. Böylece polenlere maruz kalma süresi bazen 8-9 aya kadar yayılıyor.
Anadolu Sağlık Merkezi göğüs hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Kemal Tahaoğlu, polenlerin herkeste alerjiye neden olmadığını söylüyor. Genetik yatkınlığı bulunan ‘atopik’ler (burun, deri ve akciğerin aşırı enflamasyona yatkın olması) ve diğer alerjenlere de duyarlılarda bahar alerjisinden çekme ihtimali daha yüksek.
Polenler özellikle 7-8 yaşlarındaki çocuklarda daha sık olmak üzere, alerjik nezleye yol açıyor. Alerjik nezle burunda akıntı, tıkanıklık, hapşırık, kaşıntı, gözlerde yaşarmayla kendini belli ediyor. Bazı çocuklardaysa astıma neden olabiliyor. Erişkinlerde benzer bulgular görünse de astım daha sık. Astım, nefes darlığı, öksürük, göğüste daralma hissi ve hırıltı yapabiliyor. Doç. Dr. Tahaoğlu, “Bu bahar alerjisi astım çevirmesi olarak düşünülmemeli. Aslında polenler, alt hava yollarını etkileyerek astımı ortaya çıkarıyor. Bazen de yine bahar alerjisi olarak bilinen saman nezlesi ya da alerjik rinit astımla birlikte görülebiliyor” diyor.
POLENLER EN ÇOK 05.00-10.00 ARASI YAYILIR
* Polenler daha çok sabah saat 05.00-10.00 arasında yayılırlar. Bu saatlerde mümkün olduğunca dışarı çıkmayın.
* Araba ve evlerin pencerelerini kapalı tutun.
* Polen mevsiminde açık havada spor yapmayın.
Yazının Devamını Oku 11 Nisan 2011
Şu aralar kiminle konuşsam, bahar yorgunluğundan şikayet ediyor. Anlam veremediğiniz bu halsizlik ve bitkinlik halinden metabolizmamız sorumlu. Vücut, rehavet içinde olduğu kıştan bahara girerken zorlanıyor. Metebolizma hızlanmakta güçlük çekiyor. Vücudun kış temposundan çıkması için uygun ortam oluştu aslında. Doğa uyanıyor, daha güneşli ve uzun günler yaşıyoruz. Ama nedense birçoğumuz yorgunluktan sıyrılamıyoruz. Kışın yavaşlayan metabolizma, bahara uyum sağlayamıyor. Dahiliye uzmanı Dr. Murat Görgülü, bu durumun halsizlik, uyuma isteği, uykusuzluk, mide rahatsızlıklarında artış, bağırsak gazlarında artış, çabuk yorulma ve sıkılma, baş ağrıları, mutsuzluk, eklemlerde ve kaslarda ağrı, kas spazmları, sinirlilik, gerginlik, çabuk sıkılma gibi belirtilere neden olduğunu söylüyor.
Bazı kişilerde bahar yorgunluğu daha ağır seyrediyor. Herhangi bir organik ya da psikolojik hastalığı bulunanlar bu süreci daha ağır geçiriyor. Dr. Görgülü, “Kalp yetersizliği, yüksek tansiyon, şeker, guatr (tiroit), alerjik hastalıklar, psikiyatrik hastalıkları bulunlar, ağır psikolojik stres yaşayanlar, alkol ve sigara içenler, yeterli vitamin ve protein alamayanlar, uykuları düzensiz, fazla kilolu bireyler ve hareketsiz kişilerde bahar yorgunluğu bulguları daha ağır ve uzun sürebiliyor” diyor.
Yine bu dönemde, ani tansiyon çıkması ve düşmesi, kan şekeri düzeylerinde ve tiroit hormonlarında bozulma, şişmanlıkta artma gibi bulgular bahar yorgunluğu belirtileriyle birlikte görülebilir.
Yazının Devamını Oku 9 Nisan 2011
8 milyon erkek sertleşme sorunu yaşıyor ama doktora gitmek yerine “stresliyim, kapı açık kaldı, yediklerim dokundu” gibi mazeretler üretiyor. Türk Androloji Derneği, ‘Mazerete Son’ kampanyası başlattı! 2025 yılında, 322 milyon erkeğin sertleşme, daha bilinen adıyla ereksiyon sorunu yaşaması bekleniyor. Türkiye’de de sorun ciddi boyutlarda: 8 milyon erkek az ya da çok bu sorunu yaşıyor. Tedavi yöntemlerindeki gelişmelere rağmen konunun konuşulmaması, kapalı kapılar ardında kalmaya devam etmesi nedeniyle Türk Androloji Derneği, ‘Mazerete Son’ kampanyası başlattı. Ürologlar sertleşme (ereksiyon) sorunu yaşayan erkeklere şu tavsiyede bulunuyor: “Yorgun ve stresliyim. Kapı aralık kaldı. Huzursuzum. Yediklerim dokundu. Borçlarım var...” gibi mazeretler üretmek yerine “Belki başka bir sebeple sertleşme sorunu yaşıyorsunuz, doktora başvurun” diyorlar.
İLK SIRADA GEÇİM SIKINTISI
Kampanyadan önce kadın ve erkeklerin konuya bakışı incelendi. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa’da yaşayan 20 yaş ve üstü 150 kadın, 35 yaş ve üstü 157 erkekle yapılan bir araştırmaya göre, erkeklerin 77’si sertleşme sorunun tedavisi için hiçbir şey yapmıyor. Erkeklerin bu sorunla ilgili mazeretleri arasında ilk sırada yüzde 28.7’yle geçim sıkıntısı var. Buna karşılık kadınların yüzde 60.7’si eşlerinin yaşadığı sertleşme sorununu günlük yaşam stresine bağlıyor. Erkeklerin mazeretlerinde ikinci sıradaki alkol kullanımını, psikolojik sorunlar ve yaşlanma, yorgunluk ve yaşam stresi izliyor.
Yine araştırmaya göre erkeklerin yüzde 51’i sertleşme sorununu eşleriyle dahi hiç konuşmuyor. Yüzde 45’iyse sorunun ilişkilerini etkilediğini düşünüyor. Kadınların yüzde 79’u, erkeklerin yüzde 86’sı sertleşme sorununu kimseye danışmıyor. Kadınlar en sık arkadaşlarına (yüzde 54), erkeklerse doktora danışıyor (yüzde 72).
Lilly İlaç’ın desteklediği kampanya, Nisan ve Mayıs ayları boyunca televizyon, gazete, internet ve www.mazereteson.com sitesinden yürütülecek.
ÜÇ AYDAN UZUN SÜRERSE DOKTORA
Tıbbi dilde ‘erektil disfonksiyon’ denen sertleşme sorunu; ‘peniste kalıcı olarak cinsel ilişkiye girecek kadar sertliğin elde edilememesi, sertliğin sürdürülememesi ya da her ikisinin aynı anda olmaması’ olarak tanımlanıyor. Sorunun üç aydan uzun sürmesi halinde doktora gidilmesi gerekiyor.
POLENLER
Çocuklarda alerji büyüklerde astım
Kışların ılık geçmesi, baharın erken gelmesi bahar alerjilerinin de erken başlayıp, uzun sürmesine yol açıyor. Ağaç, çiçek ve otlardan ortalığa salınan polenler hapşırma, burun akıntısı, göz, burun ve damakta kaşınma, daha ender de olsa astıma zemin hazırlıyor.
Anadolu Sağlık Merkezi göğüs hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Kemal Tahaoğlu, polenlerin herkeste alerjiye neden olmadığını söylüyor. Genetik yatkınlığı bulunan ‘atopik’ler (burun, deri ve akciğerin aşırı enflamasyona yatkın olması) ve diğer alerjenlere duyarlı olanlarda bahar alerjisinden çekme ihtimali daha yüksek.
Polenler özellikle 7-8 yaşlarındaki çocuklarda daha sık olmak üzere alerjik nezleye yol açıyor. Alerjik nezle en sık burunda akıntı, tıkanıklık, hapşırık, kaşıntı, gözlerde yaşarmayla kendini belli ediyor. Bazı çocuklarda belirtiler bununla kalmayıp astıma yol açabiliyor. Erişkinlerde benzer bulgular görünse de astım daha sık. Bu durumda nefes darlığı, öksürük, göğüste daralma hissi, hırıltı ve hışıltı yapabiliyor. Doç. Dr. Tahaoğlu, “Bu bahar alerjisinin astıma çevirmesi olarak düşünülmemeli. Aslında bahar alerjisi olarak bilinen polenler, alt hava yollarını etkileyerek astımı ortaya çıkıyor. Bazen de bahar alerjisi olarak bilinen saman nezlesi ya da alerjik rinit astımla birlikte görülebiliyor” diyor.
POLEN ALERJİNİZ VARSA
* Araba ve evlerin pencerelerini kapalı tutun.
* Polenler daha çok sabah saat 05.00-10.00 arasında yayılır. Bu saatlerde mümkün olduğunca dışarı çıkmayın.
* Polen mevsiminde açık havada spor yapmayın.
* Arabayla yolculuk yaparken camları kapalı tutun.
* Gözlerin yanını da örten güneş gözlükleri yararlı olabilir.
* Dışarıda giydiğiniz giysileri evde giymeyin. Eve dönünce saçlarınızı yıkayın.
* Çamaşırları dışarıda kurutmayın. Üstlerine polen yapışabilir.
* Evde ve arabadaki klimaların polen filtrelerini sık sık değiştirin.
* Toz, sigara dumanı, boya kokusu, parfümden uzak durun.
* Tatil için yeşili değil, deniz ve kumsalları tercih edin.
Su, sabun ve deodoranla barışma zamanı
Aşırı terleme kişisel sorun olmanın ötesinde. Bazı önlemlerin alınmaması halinde, kişinin çevresindekileri de had safhada rahatsız edebiliyor. Havalar ısınıyor, terleme artacak. Özellikle koltuk altı bölgesindeki terlemeye dikkat!
Spor yaparken, bedensel olarak çalışırken, ortamın nemi ve sıcaklığı fazla olduğunda, acı ve baharatlı gıdalar yenildiğinde, kahve, çay ve sıcak içecekler içildiğinde, strese girildiğinde ve heyecanlanıldığında terlemenin artması normal. Ancak ellerden ve yüzden damlayan, ceketlerden ve ayakkabılardan taşan bir terlemeyi normal kabul etmek zor.
Bedenen çalışmadığı, spor yapmadığı, sıcaklık normal olduğu, acı yeNmediği ya da heyecanlanacak bir durum olmadığı halde terleniyorsa veya basitçe diğerlerinin terlemediği durumlarda rahatsız edici bir terleme varsa ‘hiperhidrozis’ denilen aşırı terleme hastalığı düşünülebilir.
BAŞ ETMEK İÇİN BUNLARI DENEYİN
* Her gün hatta gerekiyorsa sabah-akşam duş alın.
* Hafif ve orta derecedeki koltuk altı terlemesinde, terlemeyi önleyen krem ve deodoranlar, orta derece terlemelerde botoks tedavisi uygulanabilir. Şiddetli terlemelerde ve diğer yöntemler yetersiz kalırsa cerrahi yöntemler tercih edilebilir.
* Orta şiddetli el ve ayak terlemesinde kullanılan iyontoforez tedavisindeyse her bölgeye 20-30 dakika düşük amperli elektrik akımı veriliyor. Tedaviyi iki-üç gün aralıklarla sürekli uygulamak gerekiyor.
* Botoks tedavisinin etkisi el ve ayaklarda 3-4 ay, koltuk altında 5-6 ay kadar devam ediyor ve etkisi geçince tedavinin yeniden tekrarı gerekiyor.
TAMAMLAYICI TIP
Açıkta satılan bitkilere dikkat edin
Bitkisel çaylara merak büyük. İnsanlar okuduğu, duyduğu, birilerinin tavsiye ettiği bitkilerin çaylarını içerek, sağlığını koruma hatta tedavi olma peşinde. Konunun ticari boyutu da hayli büyük. Ama uzmanlar temkinli. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, en azından açıkta satılan bitkilere karşı temkinli olunmasını öneriyor: “Bunların bir standardı yok. Yeterli bilgisi olmayan kişilerce çevreden toplanmış olabilir. Herhangi bir analizden geçirilmeden satışa sunulabiliyor. Sağlığa yarardan ziyade, zarar verebilir.”
SAĞLIĞIM İÇİN
Eda Taşpınar (Stil danışmanı ve tasarımcı)
MUTLAKA YAPARIM: Haftada beş gün, günde iki saat spor yaparım. Bir saat ağırlık çalışıyorum. Ardından 40 dakika koşuyorum. Üstüne de 20-25 dakika yüzüyorum. Sağlıklı ve düzenli beslenirim. Kendimi aç bırakmam. Üç ana öğün mutlaka yerim. Her 1-1.5 saatte bir de ağzıma bir şey atarım. Zaten kızartmayla aram yok. ‘En kötü’ yediğim şey çikolata.
ASLA YAPMAM: Elimdeyse, mutsuz olduğum şeyleri yapmam. Vücudumu dinlerim, sinyal aldığımda mutlaka doktora giderim. Genel kontrollerimi aksatmam.
MUTLAKA YAPACAĞIM: Spora biraz daha ağırlık verip daha da sıkılaşmak istiyorum.
ŞİFA KÜTÜPHANESİ
Kontrol hormonların elinde
Küçük miktarlarda salınan hormonlar bütün vücudu idare ediyor. Gelişme, büyüme, üreme, cinsellik, duygu durumu, adet görme, iştah, sindirim ve daha pek çok fonksiyonu onlar yönetiyor. Prof. Dr. Metin Özata, Sağlıklı Vücudun Görünmez İşçileri kitabıyla hormonlor ve hormon hastalıklarını anlatıyor. Hayykitap, 8 lira.
UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Ne zaman başım ya da başka bir yerim ağrısa ağrı kesici içerim. Bunlar basit ilaçlar, kafama, arkadaş tavsiyesine göre içerim, bir şey olmaz.
DOĞRU: Ağrı kesicilerin önemli bir bölümü mide ve bağırsaklar üzerinde ciddi yan etkilere sahiptir. Arkadaş tavsiyesiyle değil, doktor önerisiyle için.
Yazının Devamını Oku 4 Nisan 2011
Polen alerjiniz varsa baharın tadını çıkarmak güç. Dağlara, çayırlara, parklara gitmek, uyanan doğanın tadını çıkarmak da... Aslında alerji ilaçları sorunla başetmekte büyük ölçüde etkili ama daha rahat etmek istiyorsanız deniz tatillerini tercih edebilirsiniz. Kızıl ağaç, fındık, zeytin, kavak, çayır otu, pelin, arpa, buğday, yulaf ve çavdar polenleri en fazla alerjiye neden olanları. Polenler sıklıkla bahar aylarında salınıyor. Ancak yaz aylarına sarkan, hatta sonbahara kadar salınan polenler var. Ağaç polenleri daha çok şubat-mayıs, ot polenleri mayıs-haziran, yabani ot polenleriyse yaz ortasından sonbahara kadar yakınmalara yol açar.
Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Füsun Soysal’ın verdiği bilgiye göre, polenler solunum yoluyla vücuda girdiğinde vücutta salınan “histamin” etkisiyle alerjik nezle veya rinit denilen tabloya neden olabilir. Burun akmaya ve kaşınmaya başlar, hapşırık nöbetleri, burun tıkanıklığı ve geniz akıntısı görülür. Ayrıca bronşlar etkilenerek, öksürük, nefes darlığı ve hırıltıyla kendini gösteren alerjik astım krizleri ortaya çıkabilir. Gözlerde sulanma, şişme ve kaşıntı olabilir. Ciltte kaşıntı ve kızarıklıklar görülebilir. Vücutta genel olarak, yorgunluk, halsizlik, sinirlilik, konsantrasyon bozukluğu bile yapabilir.
Bahar alerjilerinden kaçabilmek için bunlara dikkat edin:
* Polenlerin en yoğun olduğu sabah saatlerinde açık havaya çıkmayın. Bu saatlerde evi veya bulunduğu mekanı havalandırmayın.
* Polenlerin yoğun olduğu mevsimlerde açık havada spor yapmayın.
* Polenler, saçlar ve giysilerle eve taşınabilir. Dışarıda giydiğiniz giysileri, eve gelince değiştirin. Her akşam saçlarınızı yıkayın.
* Klimalarda polen filtresi kullanın.
* Polen mevsiminde, açık havaya çıkarken, şapka ve gözlük takın.
TEDAVİSİ KOLAY
Tüm alerjik hastalıkların tedavisinde en önemli konu, alerjiye sebep olan etkenin saptanması ve ondan uzak durulması. Bunun dışında, şikayetleri rahatlatmak için alerji ilaçları, kortizonlu göz ve burun damlaları, solunum yolu ile alınan spreyler kullanılır. Bu ilaçların mevsim boyunca düzenli kullanımı önemli. Eğer alerjik şikayetler ilaçlarla kontrol altına alınamıyorsa, aşı tedavisi denenebilir.
Yazının Devamını Oku