Mesude Erşan

Eşinin karaciğeriyle hayata döndü, anne olmanın tadını çıkarıyor

5 Mart 2011
Ahu’ya henüz beş aylık evliyken karaciğer yetmezliği tanısı kondu. Hastalık hızla ilerledi, komaya girdi. Eşi Cüneyt’in cömertçe paylaştığı karaciğeriyle hayata döndü. Özkan çifti üç ay önce kucaklarına aldıkları Münci Ata ile anne-baba olma heyecanı yaşıyor Ahu ve Cüneyt’in iş gereği telefonla başlayan görüşmeleri bir süre sonra flörte, ardından evliliğe dönüştü. Ama evliliklerinin beşinci ayında Ahu halsizlik hissetmeye başladı. Karnındaki şişlik ve idrar rengindeki değişikliği yeni işindeki strese bağladı. Babası ısrar edince test yaptırmaya karar verdi. Normalde 30 birim olması gereken karaciğer enzimleri 30 katından fazla çıkmıştı. Bu karaciğerin iflası, siroz anlamına geliyordu. Defalarca tekrarlanmasına rağmen sonuç değişmedi. Hastanedeki nöbetçi, “Karaciğeriniz bitmiş, bu değerlerle organ nakli olmanız gerekli” dedi. Şaşırdı Ahu, “Grip bile olmam. Kendime dikkat ederim. Bünyem sağlamdır aslında. Sekiz ay aralıksız kullandığım zayıflama ilaçları karaciğerimi bitirmiş olmalı” diyor.

UMARIM KALANI SANA YETER

Derhal hastaneye yatırıldı. Nakil şarttı. Ama ameliyata bir türlü razı olmuyordu. Memorial Hastanesi’ndeki odasının kapısına “Bugün karaciğerim rahatsız edilmek istemiyor” ve “Karaciğerimi vermeyeceğim” notları asıyor, nakil cerrahları Prof. Dr. Münci Kalayoğlu ve Prof. Dr. Koray Acarlı’yı bazen görmek dahi istemiyordu. Ameliyat için ayak diretmeye devam ederken, anne- babası ve ikizine karaciğer vericisi olabilir mi diye, testler yapılıyordu. İkizi dahil hiçbir yakının kan grubu uymadı. Sadece 105 yaşındaki dedesinin kan grubu uygundu ama o yaşta bir verici için ameliyat ölüm demekti. /images/100/0x0/55ea0b7af018fbb8f866b2c8
Eşi de gönüllüydü karaciğerini paylaşmaya. Ama Ahu, “Olmaz, evde bir ameliyatlı hasta yeter” diyordu. Tablo kötüleşiyordu. Önce karaciğer destek makinesine bağlandı, sonra iki günde bir karnından dokuz litre sıvı çekilmeye başlandı. Karaciğerin fonksiyonları her geçen gün kötüleşiyordu. Tam üç buçuk ay ameliyata direnmişti, sonunda pes etti. Acil karaciğer bekleyenler listesindeydi artık. Toparlanması için yoğun bakım ünitesine indirildi. Ancak komaya girdi. Her şey o kadar kötüydü ki, uzmanlar beyin ölümü gerçekleşti mi diye bile muayene etti. Kadavradan karaciğer beklemeye tahammül kalmamıştı, eşi hazırlandı. Ameliyatı yapacak Prof. Dr. Kalayoğlu, Cüneyt Özkan’ı karşısına aldı, “Eşinin boyu ve kilosuna göre karaciğerinin yüzde 70’ini vermen gerek, sana sadece yüzde 30’u kalacak. Umarım kalanı sana yeter” dedi. Cüneyt kararından dönmedi, eşinin ömrüne ömür katmak için ameliyata girdi. Yan yana ameliyathanelerde operasyon başladı.

UMUTLA BOŞ YATAĞI BEKLEDİ

Ahu’NUn ameliyatı 14, Cüneyt’iyse yedi saat sürdü. Ameliyattan sonra yoğun bakım ünitesine alınan Cüneyt o güne kadar yaşamadığı şiddetli bir ağrıyla kendine geldiğinde gözleri ilk eşini aradı. Karşısında boş bir yatak vardı, oraya getirilmesini bekledi. Saatler geçtiği halde yatak hala boştu. “Ahu nerede?” diye soruyor ama kötü haber alırım kaygısıyla üstelemeye de korkuyordu. Ertesi gün servise alındığında hala onu görememişti. Eşi komadayken ameliyata alınmıştı, onu kaybettiklerini düşündü. Oysa o sırada Ahu steril odada tutuluyordu. Sekiz gün hastanede yattı ama eşini görmesine izin verilmedi. Siroz bedenini iflas ettirmişti 22 gün uyanamadı.

KOCAM ARTIK HİÇ GİTMEZ

Odaya alınan genç kadın ne yürüyebiliyor, ne konuşabilir ne de yazabiliyordu. Günde tam 37 ilaç, yoğurduna kırılarak veriliyordu. Ailesi bir kez daha yıkıldı. Odada bir hafta kaldıktan sonra taburcu oldu. Tedavisine evde devam edildi. Ancak konuşamamak, yürüyememek, bir türlü normale dönememek sinirlerini harap etmişti. Evlilikleri ciddi bir sınav daha veriyordu. “Cüneyt o günlerde gitmedi ya, hiç gitmez. Çok çok kötü zamanlardı. Beni bırakmadı” diyor. Yavaş yavaş tedavi ve destekle normale döndü. Tek eksikleri bir çocuktu. Doğal yolla iki buçuk yıl çocuk sahibi olamadılar. Ahu 37 yaşına gelmişti, zaman kaybetmek istemiyordu. Tüp bebek tedavisi için Prof. Dr. Semra Kahraman’a başvurdular. Sadece iki yumurta ve embriyo elde edildi. Daha ilk denemede, o yaşta bir kadın için düşük ihtimal gerçekleşti, embriyolardan biri rahmine tutunmayı başardı. Karaciğerin reddini önlemek için alınan ilaçlar yeniden düzenlendi. Gebeliğin 37’inci haftası biterken Münci Ata’yı dünyaya geldi. Ona ameliyatı yapan doktorlardan Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’nun adı verildi. Ve canlıdan canlıya organ nakli yapıldıktan sonra mikroenjeksiyon tekniğiyle dünyaya gelen ilk bebek oldu.

PLAJDA UZAYLIYIZ BİZ DİYORUZ

Ahu Özkan (39): Eşim “Asla minnet beklemiyorum” dedi. Ana-babalar bile organ verirken kırk kere düşünürken böyle bir fedakarlık yapmasını beklemiyordum ondan. Çok ısrar etti. Ameliyattan sonra da çok çaba harcadı. Müthiş şeyler başardık. İkimizin de karnında benzer ameliyat izleri var. Denize gittiğimizde ‘Ne oldu size böyle?’ diye soruyorlar. ‘Uzaylıyız biz’ diyoruz.”

KENDİNİ BORÇLU HİSSETMESİNİ İSTEMEM

Cüneyt Özkan (39): Hayat iyi-kötü sürprizlerle dolu. Herkesin başına gelebilir. Ahu çok kötüye gidiyordu. Yaşaması için en kısa zamanda organ bulunması gerekiyordu. Benim uygun verici olmam da Allah’ın bir hikmeti. Bu hem insanlık hem de eşlik görevi. Kendini bana borçlu hissetmesini istemem.

TAMAMLAYICI TIP
Diş hekimi korkusuna karşı NLP


Diş hekimi korkusu yaşayanların sayısı hiç de az değil. Diş hekimi Arzu Yalnız, hastalarının bu korkusuyla baş edebilmeleri için NLP’den yardım alıyor. Hastaların duygu, düşünce ve davranışlarını yeniden düzenliyor. Koltuğa rahat oturmalarını sağlıyor. Yalnız, “Sadece korkuyu yenmesi değil, pediyodik kontrolleri aksatmaması yönünde de bilinç değişikliği yapmak mümkün” diyor.

SAĞLIĞIM İÇİN
Haldun Dormen (Sanatçı)

Mutlaka yaparım: Hiçbir şeyi abartmam. Yemem de içmem de kararında. Az sigara içiyorum. Bir gece alkol almışsam, öbür gece ara veriyorum. Her gün tartılır ve kilomu kontrol altında tutmaya çalışırım.
Asla yapmam: Boğazıma düşkün olduğum halde çok fazla yemek yemiyorum.
Mutlaka yapacağım: Dört-beş ayda bir check-up yaptırıyorum. Gelecek hafta da gideceğim.

ŞİFA KÜTÜPHANESİ
Plastikten kurtuluş rehberi


Naylon hayatımızın her alanına girdi. Hem çevreyi hem de bedeni harap ediyor. Prof. Dr. Hamdi Temel, Hayykitap’dan çıkan Naylon Aşkı Öldürür, Plastik Yaşamdan Kurtuluş Rehberi’nde, naylon aşkının tüm canlıları öldürdüğüne dikkati çekiyor. 7 lira.

UZUN LAFIN KISASI

YANLIŞ: Her yaşlı mutlaka bunar. Bunaklık, tedavisi bulunmayan bir yaşlılık hastalığı.
DOĞRU: Yaşlanma bunamanın risk faktörlerinden. Ama yaşlılık=bunama değil. Bu tür bir sorun gözlüyorsanız doktora görünmekte yarar var.
Yazının Devamını Oku

Her 10 yolcudan üçü taşıt tutmasından şikayetçi

28 Şubat 2011
Uçak, otobüs, otomobil ve en sık da deniz taşıtlarına binince hissedilen bulantı, kusma, fenalık hissi gibi belirtiler bildiğimiz taşıt tutmasıdır. Doktorların “hareket hastalığı” demeyi tercih ettiği bu sorun, farklı taşıtlarla seyahat edenlerin yüzde 30’unun yolcuğunu zehir ediyor.

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkhan Genç, hareket hastalığının merkezi sinir sistemine iletilen bilgilerin, her zamanki uyumunun bozulması nedeniyle ortaya çıktığını söylüyor. Daha basit bir anlatımla, vücut dengesinde rolü bulunan sistemler ile beyin arasındaki iletişimin hareket eden taşıt nedeniyle aksaması soruna zemin hazırlıyor. Dr. Genç, “Halk arasında taşıt tutması denilen hareket hastalığı, aslında duyu organlarının bireylere oynadığı bir oyun. Hastalığın temelinde merkezi sinir sistemine iletilen bilgilerin, her zamanki uyumunun bozulması yatıyor. Hastalık herkesi farklı etkiler. Kimi hafif bulantı çeker, kimi de bulantıdan gözlerini dahi açamaz. Kusmaya yol açabilir” diyor.

GEMİDE GÜVERTEYE ÇIKIN

Hareket hastalığına karşı aşağıdaki önlemleri alabilirsiniz:
* Gemi veya teknelerde güvertede olmak, iç kısımlara göre kişiyi daha rahat ettirir.
* Uçaklarda hemen kanat önündeki koltukta oturmak bir hareketin daha az hissedilmesine yardımcı olur.
* Öncelikle hareketin gözlerle rahatça algılanması için fırsat yaratın. Örneğin otomobilin ön koltuğu gibi yolun ve manzaranın rahatça takip edilebileceği bir yerde oturun.
* Yolculuktdan önce ve sırasında az ve mideyi rahatsız etmeyen yiyeceklerin seçin.

Yazının Devamını Oku

Hiç bana sordun mu

26 Şubat 2011
Şimdiye kadar Tam Gün Yasası’yla ilgili sadece iki taraf, Sağlık Bakanlığı ve doktorlar görüş bildirdi. Peki hastalar ne düşünüyor? Muayenehaneleri tercih etme hakkımız yok mu? Yapılan bir araştırma ilginç sonuçlar ortaya koydu

Muayenehanelerden hizmet almayı tercih eden hastalar nedense gözardı ediliyor. Kamu ya da özel hastanelerin sıkışık, görüşme ve muayenenin birkaç dakikayla sınırlı olduğu poliklinikleri yerine daha uzun zaman ayrılabilen muayenehane hekimlerine gitmeyi isteyebiliriz. Hele düzenli takip edilmesi gereken hastaların, polikliniklerde denk gelen doktora değil kendi seçeceği, sorununu iyi bilen, izleyen doktora gitmeye hakkı yok mudur?
Gündemin bu hararetli tartışmasına hastaları, Türk Kardiyoloji Derneği soktu. Altı farklı ilde, muayenehanelerden hizmet alan toplam 788 hastayla araştırma yaptı. Araştırmaya göre, muayenehanelere gidenlerin yüzde 97.5’i gönüllü olarak oradan hizmet almayı tercih ediyor. Hekimin çalıştığı hastaneden gelenlerin oranıysa sadece yüzde 2,5. Aynı hastaların yüzde 88’i muayenelerin kapatılmasının hastalar için iyi olmayacağını düşünüyor.

YÜZDE 77.6 TANIDIK TAVSİYESİYLE

İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep ve Konya’da iç hastalıkları uzmanları ve kardiyologların (yüzde 27’si devlet, yüzde 73’ü üniversite hastanesinde çalışıyor) muayenehanelerinde 788 hastayla görüşülerek gerçekleştirilen araştırmaya göre hastaların:
* Sadece yüzde 2,5’u muayenehaneye zorunlu geldiğini, yüzde 77,5’u bir tanıdık, yakın veya geldiği hekimin eski bir hastasının, yüzde 15,9’u başka bir doktor veya sağlık çalışanının tavsiyesiyle muayenehaneye geldikleri bildirdi.
* Hastaneye gitmeden, doğrudan muayenehaneye gelenlerin oranı 11. Yüzde 89’u muayenehaneye gelmeden önce bir hastanede muayene olduğunu, yeterli sonuç alamadıkları için muayenehaneye geldiklerini bildirdi. Önceden gidilen hastanelerin yüzde 60’ı devlet, yüzde 43’ü üniversite, yüzde 36’sı özel hastaneler.

HASTALAR DOKTORDAN DAHA UZUN ZAMAN İSTİYOR

Hastaların muayenehaneleri tercih nedenleriyse şöyle:

Yazının Devamını Oku

Yüzünüzü de soğuktan koruyun

21 Şubat 2011
Soğuklar yüz felci vakalarında artışa yol açıyor. Başınız, boynunuz, elleriniz gibi yüzünüzü de soğuktan korumanızda yarar var.

Nöroloji uzmanı Dr. Abdullah Özkardeş, yüz felci vakalarında kış aylarında artış olduğunu söylüyor. Yüz felcine yol açan nedenlerden biri de vücutta sessiz duran herpes virüsünün soğuk havaya maruz kalındığında tekrar aktif hale gelmesi. Dr. Özkardeş, “Bu aktifleşme, sinirde enfeksiyon gelişimine, şişmeye, sıkışmaya ve nihayet fonksiyonunu yapamamaya neden olur” diyor.
Yüz felcine yol açan diğer faktörler şöyle: * Gündüz ve gece sıcaklığında büyük değişimler * Açık alandaki soğuk havaya uzun süre maruz kalma veya sık sık aniden soğuk alana çıkma * Soğuk havada açık pencereli bir arabada seyahat etme * Açık pencere önünde uyuma.  Yüz felcinden kısmen korunmak mümkün. Yüzün ıslak ve nemli kalması soğuğun etkisinin artmasına neden olur. Bu nedenle yüzün ve saçların iyice kurutulması önemli. Evde, işyerinde ve nakil araçlarında hava akımı olabilecek yerlerde bulunmaktan kaçınılmalı. Aşırı soğuk havaya çıkmak veya o ortamda bulunmak gerekiyorsa, soğuğun etkisini azaltacak kaşkol kullanmak gibi önlemler alınmalı.  Yüz felci genellikle iyileşen bir rahatsızlıktır. İyileşme sürecini hızlandıran kortizon ve antiviral ilaçları erken dönemde kullanmaya başlamak gerekir. Hastalık oluştuktan sonra da soğuktan korunmak, yüzün ve saçların nemli kalmamasına dikkat etmek çok önemlidir.

GENÇLERDE, ORTA YAŞLILARDA  DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

Yüz felci, ani başlayan yüzün bir tarafındaki kasların felciyle seyreden bir hastalık. Beyinden çıkan 7’nci sinirin fonksiyonunun bozulmasıyla ortaya çıkar. Hastalanan kişi, yüzün bir tarafında, kaş kaldırma, göz kapatma ve ağız büzme hareketlerini yapmakta zorlandığını veya yapamadığını fark eder. Görülme sıklığı, yaşa ve yaşanılan coğrafyaya göre değişse de yılda 100 bin kişide 15-35 kişi. Genç ve orta yaşlı yetişkinlerde biraz daha sık görülür.

Yazının Devamını Oku

Uykunun azı da çoğu da kalbe zarar

19 Şubat 2011
Yapılan araştırmalar yedi saatten az veya çok uyuyanların daha yüksek kalp-damar riski taşıdığını ortaya çıkardı İsveç’te koroner kalp hastası 480 kişiyle yapılan bir araştırmaya göre tıkayıcı tipte uyku apne sendromunun, hipertansiyon ve obeziteden daha etkili bir risk faktörü. Uyku bozuklarının kalp damar hastalıklarıyla ilişkisi sadece uyku apne sendromuyla sınırlı değil. Uyku süresiyle kalp damar hastalıkları arasında da ilişki var.
Singapur’da 58 bin kişi, 13 yıl boyunca izlendi. Günde beş saatten az uyuyanlarda, günde yedi saat uyuyanlara göre 1.57 kat, dokuz saatten fazla uyuyanlardaysa 1.79 kat kalp damar hastalıklarına bağlı ölüm saptandı. Anadolu Sağlık Merkezi Uyku Laboratuvarı Sorumlusu nöroloji uzmanı Dr. Ferda Korkmaz Özkanoğlu, “Avrupa ülkeleri ve ABD’de yapılan başka çalışmalarda da benzer oranlar bulundu. Kısaca az uyku da çok uyku da kalp damar sistemini olumsuz etkiliyor” diyor.

Apne sırasında kan oksijen seviyesi düşer, karbondioksit seviyesi yükselir. Göğüs kafesi havayı emebilmek için daha çok güç sarf eder. Bu reflüye (mide içeriğinin yemek borusuna doğru çıkmasına) neden olur. Gece baş-boyun ve göğüs bölgesindeki terleme şikayetinin nedeni de göğüs kafesinin bu artan çabasına işaret. Kandaki oksijen düşüklüğü, bazı stres hormonlarının ve kimyasallarının salgılanmasına neden olur. Dr. Özkanoğlu, “Bunlar da domino taşları gibi birbirlerini etkileyerek kalp-damar hastalıklarına (hipertansiyon, arteroskleroz, kalp krizi, ritim bozuklukları, kalp yetmezliği, inme), metabolizma bozukluklarına (insülin direnci, diyabet, obezite, metabolik sendrom, lipid bozuklukları) ve cinsel işlev bozukluklarına (ereksiyon sorunu, libido kaybı) neden olur” diyor.

Gece boyu tekrarlayan apneler mikro-uyanıklıklarla (2-3 saniyelik) uykunun defalarca bölünmesine yol açar. Bu kişiler sabah yorgun, sıklıkla baş ağrısıyla kalkar. Gün boyu uykulu olur. Her fırsatta (toplantı, TV seyrederken, araba kullanırken) uyuklar. Uyku apne sendromu erkeklerde yüzde 3-7.5 kadınlarda ise yüzde 1-4.5 sıklıkta görülüyor.

Kuruyan cildinizi yoğun bakıma alın

Kışın atmosfer ve iç ortam havasında azalan nem, cildin kurumasına da yol açar. Havada nem oranı yüzde 60’ın altına düştüğünde, ciltteki nem atmosfere çekilir. Merkezi ısıtma sistemlerinin de etkisiyle havadaki nem oranı yüzde 20’nin altına iner. Cilt pul pul dökülür. Dolasıyla kışın cilt daha özel bir bakıma ihtiyaç duyar.
Anadolu Sağlık Merkezi’nden deri hastalıkları uzmanı Dr. Sadiye Kuş cilt kurumasıyla baş etmek için şu önerilerde bulunuyor:
* Nemi hapsedin: Cildin ıslanması nem tutması için yeterli değil. Aksine cilt yüzeyindeki su hızla buharlaşmaya, üstelik daha derinlerden de nem çekerek daha fazla kurumaya neden olur. Bu nedenle duş sonrası cildin tam olarak kuruyup neminin buharlaşması beklenmeden nemi deriye hapsetmek gerekir. Duştan sonra hemen ilk üç dakika içinde nemlendirici kremler sürün. Her gün banyo yapmasanız bile, nemlendiriciyi günlük uygulayın.
* Doğal yağı koruyun: Cildin su tutmasında kendi salgıladığı yağın
(sebum) büyük önemi var. Uzun süre (10 dakikadan uzun) ve sıcak suyla yıkanmak ve alkali sabunlar cilt yüzeyindeki koruyucu yağların uzaklaşmasına yol açar. Ayrıca havluyu sertçe sürterek kurulanmak da bu ince yağ tabakasını ciltten uzaklaştırır. Ilık su ve cilt pH’ına uyumlu, yumuşak, gliserinli, parfümsüz bir temizleyici ürünle kısa süreli duşlar en uygunu olanı.
* Bulunduğunuz ortamın nem oranını arttırın.

KIŞIN DAHA YOĞUN ÜRÜNLERİ TERCİH EDİN

Tıpkı gardırobumuzda yazlık ve kışlıklarımız farklı olduğu gibi cilt bakımında kullanılan ürünler de mevsime uygunluk göstermeli. Kışın seçilen nemlendiriciler kolay sürülen, yağsız, su bazlı ürünler olursa yeterli gelmez. İçeriğinde dimethicone, gliserin, lanolin, mineral yağlar, vazelin türevleri, ceramide, shea yağı, jojoba yağı gibi maddeler içeren, akışkanlığı az ürünler tercih edilmeli. Alkollü ve parfüm içerikli ürünler kuruyan cildin tahriş olasılığını arttıracağından bunlardan kaçınılmalı. Yüz derisi daha ince olduğu için ve bazılarının akneye eğilimi olabileceğinden yüze uygulanan nemlendiriciler daha hafif olmalı. Hiyalüronik asit içeren ürünler kış aylarında uygun. Yüzün çok sık yıkanması, kurutucu ürünlerle ‘derinlemesine temizlik’ sağlanmaya çalışılması ve evde bilinçsiz tekrarlanan sık peeling uygulamaları cildin bin bir zahmetle ürettiği sebum içeriğindeki doğal yağlarının yok olmasına ve en üst tabakasının incelmesine neden olur. Kışın yaşanan nem kaybını daha da abartılı hale getirir.

TAMAMLAYICI TIP
Beynin beş dostu


Beyin sağlığı açısından kızılcık, yaban mersini, yeşillik ve balığın kritik önemi var. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar kızılcığın sinir koruyucu etkisini ortaya koydu. Kızılcık, yaşla birlikte artan koordinasyon ve hafıza kayıplarına karşı da etkili. Beyin hücrelerini de serbest radikallerin hasarından koruyor. Dolasıyla zihinsel ve motor fonksiyonları da. Yabani mersiniyse antioksidanlarla dolu. Bu da hafıza ve motor becerileri düzeltiyor. Yaşlanmayla ilgili denge ve koordinasyondaki kötüleşmeyi durduruyor. Yapraklı yeşillikler de (kıvırcık lahana ve pazı gibi sebzeler) homosisteinleri parçalıyor. Bunların yüksek seviyede olması Alzheimer hastalığındaki zihinsel yavaşlamayla ilgili. Yağ asitli balıklar (alabalık, sardunya ve ringa gibi) omega-3 yağ asitlerinden zengin. Araştırmalar, bu balıkları haftada en az bir kez yiyenlerde Alzheimer hastalığının daha az görüldüğünü gösterdi. Ispanak sıralamada beşinci sırada. Merkezi sinir sistemindeki yaşla ilgili sorunları azaltıyor.

SAĞLIĞIM İÇİN
İlker Ayrık (oyuncu)


MUTLAKA YAPARIM: Mutlaka yaparım diyebileceğim bir şey yok. Rakının yanında mutlaka meze yiyorum.
ASLA YAPMAM: Beslenmeme dikkat edemiyorum maalesef.
MUTLAKA YAPACAĞIM: Her yıl check-up yaptırırım. Ayrıca tatil dönüşü bir dövüş sporuna başlamayı düşünüyorum.

UZUN LAFIN KISASI

YANLIŞ: Migren sadece kadınların sorunu. Erkekler migren ağrısı çekmez.
DOĞRU: Migren kadınlarda daha sık görülüyor. Ama her 12 erkekten biri de migrenden mustarip.

ŞİFA KÜTÜPHANESİ
İştahsız çocukla baş etme rehberi

Aileleri en fazla üzen konulardan biri çocuğun yemek yemesi. Carlos Gonzalez bu sorunla baş etmenin ipuçlarını ‘Çocuğum Yemek Yemiyor’ kitabında veriyor. Doğan Kitap bastı.
Yazının Devamını Oku

Dağda daha fazla su için

14 Şubat 2011
Kış sporlarında sıvı, özellikle sıcak sıvıların bolca tüketilmesinin yaşamsal önemi var. Soğuk hava ve rüzgar, ten yoluyla vücudumuzdan su ve ısı koparır. Hissedilmeyen bu kayıpların, özellikle sıcak sıvılarla yerine konması gerekiyor. Aksi halde, ölümcül olabilen hipotermi (vücut ısısının düşmesi) ve dehidratasyona (sıvı kaybı) yol açar.


Yeditepe Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı’ndan Dr. Ferudun Çelikmen, dağlara özellikle de 2 bin - 3 bin  metrenin üzerine çıkıldığında, aklimatizasyon denen yüksekliğe uyum sürecinde bol sıvı almanın şart olduğunu hatırlatıyor. Yükseklere çıkıldıkça azalan hava basıncı sonucu havadaki oksijen yoğunluğu azalır. Yüksek dağlardaki temiz hava sağlığa iyi gelir yaygın inancı pek de doğru değil aslında. Özellikle hızlı çıkışlarda, havanın bu göreceli “inceliğinden” dolayı, dağ koşulları insan fizyolojisi için çok uygun değil. Havada yükseldikçe azalan oksijeni dokulara daha çok ve çabuk taşıyabilmek için kalp hızlanır, kırmızı kan hücreleri alyuvarlar artırılmaya çalışılır. Bunun sonucu kan, deniz seviyesine göre daha yoğun hale gelir. Dr. Çelikmen, “Bolca sıvı alınmasına dikkat edilmezse, bu akışkanlığı azalmış, yoğun kan yüzünden dolaşımda aksaklıklar, hatta pıhtı oluşumları söz konusu olabilir. En çok el, burun, kulak gibi uç bölgeler ve dolaşımın daha zorlaştığı ayaklarda donmalara kadar varabilen bölgesel ciddi sorunlar ortaya çıkabilir” diyor. 

SU İHTİYACINIZI HESAPLAYIN

Kış sporlarında özellikle yüksek irtifa dağcılığında vücut yüzölçümüne (kilo ve boy oranına), rüzgar-güneş-efor şartlarına bağlı olmakla birlikte ortalama 70 kg, 170 boyundaki bir insanın deniz seviyesinde yani gündelik yaşam içerisinde günde alması gereken 2,5 litrenin 2 katı, hatta aşırı efor durumunda günde 6 litre kadar su içmesi sorunlu. Bu miktarın azlığı durumunda idrar koyulaşır (çay kadar koyu olabilir). Bu acilen sıvı alın demek...

ALKOL VÜCUDU ISITMAZ

Dağcılıkta tırmanırken günde ortalama 5 bin kalorinin üzerinde enerjiyi ihtiyaç duyulur. Bu enerjinin oluşumunda terle atılan su buharı nedeniyle aşırı sıvı kaybı yaşanır. Her türlü sıcak içecek (sıcak su, çay, sıcak meyve konsantreleri, elektrolit içeren sporcu içecekleri, çorba) kış sporlarında, dağcılıkta bolca tüketilmeli. Sıvılar sıcak veya ılık olmalı. Soğuk içecekler, vücudun soğumasına, hipotermiye kadar varabilecek vücut ısısı düşmesine neden olur. Alkollü içeceklerde kesinlikle uzak durulmalı. Alkol dokulardan daha fazla su çekilmesine neden olur. Yüzeysel damar genişlemesi nedeniyle “sahte” bir ısınma duygusu verir.

Yazının Devamını Oku

Besin piramidinden sonra şimdi de sıvı piramidi

12 Şubat 2011
Eğer iyi bir kalori kontrolü yapmak istiyorsanız sadece yediklerinize değil içtiklerinize de dikkat etmeniz gerekiyor Tıpkı katı gıdalar gibi sıvıların da bir piramidi var. Malum, su dışında aldığımız tüm sıvıların kendine göre bir kalori değeri bulunuyor. Bazılarını fazla tüketmek, aynen çok yemek gibi kilo alımına yol açabiliyor. İşte Amerikan Klinik Beslenme Dergisi’nde yayınlanan sıvı piramidi.
Diyetisyen Gamze Şanlı, piramidi şöyle anlatıyor:
* 1. Seviye-Su: Suyun metabolizma ve normal fizyolojik fonksiyonları sürdürmedeki kritik öneminin yanında florid, kalsiyum ve magnezyum gibi elzem mineralleri alabilmek için de gerekli. Üstelik 0 kalorili. Kadınlara günde dokuz, erkeklere 13 bardak içmeleri öneriliyor. /images/100/0x0/55eabd43f018fbb8f893a012
* 2. Seviye-Çay ve kahve: Çay önemli bir antioksidan kaynağı. Flavonoidler olarak adlandırılan bu antioksidanların, anti bakteriyel özellikleri de var. Günde üç bardak çay tüketiminin miyokard enfaktüsü riskini yüzde 11 oranında azaltabileceği saptandı. Şeker eklemeden içilen çayın kalorisi de 0. Günde sekiz bardak tüketimi uygun. Kahve de kalorisiz bir içecek. Ancak süt ve şeker eklemesiyle kalorisi katlanır. Malum içinde kafein var, günde en fazla iki-üç fincan içilmeli.
* 3. Seviye- Yağsız veya düşük yağlı süt, soyalı içecekler: Süt, kalsiyum ve D vitamini açısından önemli bir kaynak olsa da tam yağlısında doymuş yağ oranı, kolesterol ve kalori daha yüksek. Yağsız veya düşük yağlı sütü tercih edin. Sütteki kalsiyumun kilo kontrolünde de yardımcı olduğu biliniyor. Yağsız ya da az yağlı olmak üzere günde iki-üç bardak tüketilebilir. Soya sütü, yüksek kaliteli protein, B vitamini ve demir kaynağı. İçinde laktoz yok. Kolesterol içermez ve doymuş yağ oranı düşük.
* 4. Seviye-Kalorisiz ya da tatlandırıcılı içecekler: Diyet içecekler, kalorili ve şekerli içeceklere oranla tercih edilir gibi görünse de üstünde uzun süreli çalışmalar bulunmadığı için daha dikkatli tüketilmeli. Normal içecekler, şeker ya da yüksek miktarda fruktoz şurubuyla, diyet içeceklerse sakarin veya aspartam eklenerek tatlandırılır. Maden sularıysa minerallerden zengin. Günde bir-iki şişe yeterli.
* 5. Seviye- Meyve ve sebze suları, alkol: Yüzde 100 meyve ve sebze suları vitamin ve kalori açısından zengin olmakla birlikte lif açısından fakir. Lif için suyunu değil, meyve ve sebzeyi tüketin. Her içkinin alkol oranına göre kalori değeri farklı. Kadınlarda günlük 1 ölçü, erkeklerdeyse günlük 2 ölçü alkol tüketilebilir. Bu miktar, şarap için 1 kadeh, bira için 330 ml, rakı, votka ve viski için 1 dubleyle sınırlı.
* 6. Seviye- Kalorili ve şekerli içecekler: Bunlar hem yüksek kalorili hem de hiçbir besleyici değeri bulunmuyor. Gazlı ve meyveli içecekler sonradan şeker ya da yüksek miktarda fruktoz-mısır şurubu eklenerek tatlandırılır. Diş çürükleri, Tip 2 diyabet ve yüksek kalori alımına bağlı olarak kilo artışına neden olur. Hiç içmemek en iyisi. Günde bir bardaktan fazla içilmemeli.

Fransız sosyetesini yakın gözlükten kurtaran yöntem İstanbul’da

40 yaşından sonra başlayan, yaşa bağlı yakın görme sorununun tedavisi için Fransızların geliştirdiği Supracor denilen yöntem, Paris ve Nice’den sonra İstanbul’da. Yöntemi getiren İstanbul Cerrahi Hastanesi göz hastalıkları ve cerrahisi uzmanı Dr. Sinan Göker; “İlk defa uzak hipermetropuyla yakın hipermetropunu (presbiopi) aynı anda tedavi etme imkanımız oldu. Halbuki bugüne kadar uyguladığımız bütün diğer prespiopi tedavilerinde uzak görme kalitesinde kayıplar olabiliyordu” diyor.
Yöntemde, gözün en üstündeki tabaka kaldırılıyor ve korneaya lazer uygulanıyor. Gözbebeğinin büyüyüp, küçülme özelliğinden yararlanılıyor. Lazerle korneanın orta kısmında yakını gören bir mercek oluşturuluyor. Geri kalan kısım uzağı görüyor. Böylece yakına bakınca yani gözbebeği küçülünce, yeni mercek devreye giriyor ve hasta yakını görüyor. Uzağa bakınca da gözbebeği büyüyor. Korneanın geri kalanıyla da uzağı görüyor. İşlemden önce damla anestezi uygulanıyor ve iki göz 10 dakikada bitiyor. Dr. Göker, “İki göz aynı gün ve tek seansla ameliyat ediliyor. Kuru göz, katarakt, ince kornea, glokom, keratokonus gibi göz hastalıkları bulunanlara yapılamıyor” diyor.

TAMAMLAYICI TIP
Omega-3 çocuklara da lazım

Yetişkinler için yararları bilinen omega-3 yağ asitleri çocuklar için de önemli. Çocuk gastroenteroloji ve beslenme uzmanı Prof. Dr. Benal Büyükgebiz, omega-3’ün sağlıklı büyüme, hafıza, ruh hali, öğrenme ve odaklanma, bağışıklık sistemini, beyin, gözler ve sinir sisteminin gelişimini desteklediğini hatırlatıyor. Çocuklarda omega-3 eksikliği büyüme ve nörolojik gelişmeyi olumsuz etkileyebiliyor.

SAĞLIĞIM İÇİN
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu (Organ nakil cerrahı)

MUTLAKA YAPARIM: Ameliyatlarımız çok uzun sürebiliyor. Kendime yarış atı gibi bakıyorum. Düzenli check-up yaptırırım, yediğim, içtiğime dikkat ederim, her gün mutlaka tartılırım.
ASLA YAPMAM: Maalesef 20 yıl sigara içtim. En zararlı şey, bir daha asla içmem.
MUTLAKA YAPACAĞIM: Evde huzur, aile hayatı çok önemli. İş ortamında da öyle. Bunu korumaya devam.

UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Perde asmak, uzanmak, ağır bir şey kaldırmak düşüğe yol açar.
DOĞRU: Düşük daha çok bebeğe ait anormalliklere bağlı!

ŞİFA KÜTÜPHANESİ
Bebek her istediğinde kucağınıza alın

Bebekler ne kadar güzelse, dilini anlamak ve bakımı da o kadar zor. Aletha J.Solter, Bilinçli Bebek kitabında, “O ne istediğini bilir, yeter ki dinleyin” diyor. Doğan Kitap bastı.
Yazının Devamını Oku

Norovirüs faaliyette

10 Şubat 2011
Dünyanın farklı coğrafyalarından, aralıklarla norovirüs salgınları bildiriliyor. En son Almanya’dan salgın haberi geldi. Virüs olduğu için antibiyotiklerin etkisiz olduğu norovirüs, ishalle başlıyor ve salgınlara yol açıyor.

Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. Elif Hakko, yataklara düşüren hastalığın ishal dışında, bulantı, kusma ve karın ağrıları belirtileriyle seyrettiğini söylüyor. Norovirüs belirtilerine ayrıca çok yüksek olmayan ateş, üşüme, titreme, baş ve kas ağrılarıyla yorgunluk da eşlik edebiliyor. Hastalığın aniden başlayarak hastayı yatağa düşürmesi ve 1-2 gün içinde etkisini kaybetmesi dikkat çekiyor.

SUSUZ BIRAKABİLİYOR

Neyse ki hastalık genelde çok ciddi sonuçlara yol açmıyor. Kısa süre içinde etkisini kaybediyor. Ancak hastalar, su içemedikleri için susuz kalarak hastanede bakıma ihtiyaç duyabiliyor. Dr. Hakko, “Küçük çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olanların hastaneye yatması gerekebilir” diyor. Çocuklarda erişkinlere nazaran daha çok kusma görülebiliyor. Kısa sürede vücudu etkisi altına alan norovirüs, yiyecek, içecekler özellikle şebeke suları, norovirüs bulaşmış yüzeylere dokunulup ardından elin ağıza götürülmesi, hasta bir kişinin çatal ve bıçağını kullanılması, hasta kişilerin dışkıları ve kusmuklarıyla temas edilmesi halinde bulaşıyor. Hastalık başladıktan hemen sonra ve iyileştikten üç gün sonrasına kadar bulaştırıcı etkisini koruyor. Bazı kişiler iki haftaya kadar taşıyıcı olabiliyor. Norovirüse karşı herhangi özel bir ilaç bulunmuyor. Hastalık süresinde bol sıvı alınması öneriliyor. Ağızdan sıvı kaybını karşılamayacak kadar sıvı alamayanlara damardan verilebilir.

KORUNMAK İÇİN BUNLARI UNUTMAYIN

Norovirüsten korunmak için aşağıdaki önlemleri alabilirsiniz. Bu önlemleri almak sadece norovirüs değil, benzer birçok enfeksiyon kaynağının bulaşmasını engeller:? Elleririnizi sık sık yıkayın. Özellikle tuvalet sonrası, bebek bezi değiştirdikten sonra, yemek hazırlamadan ve yemeden önce.? Meyve ve sebzeler iyice yıkanmalı.? Kirli yüzeyler temizlenmeli ve dezenfekte edilmeli.? Virüs bulaşmış, çarşaf, giyecek, örtü gibi çamaşırlar yüksek ısıda su ve sabunla hemen yıkanmalı.? Şebeke sularında sorun varsa kaynatılıp soğutulduktan sonra kullanılmalı.? Enfeksiyonu olan kişiler, hastalıkları sırasında yemek hazırlamamalı.

Yazının Devamını Oku