Mesude Erşan

Asabiyetinizin mazereti olabilir

12 Aralık 2011
Asabiyet bir kişilik özelliği. Ancak vücuttaki bazı değişikler sizi daha fevri ve asabi yapabilir. Kimbilir, az önce içtiğiniz koyu bir kahve, kötü beslenmeniz, hormonlarınızdaki bir bozukluktur sizi asabi yapan. İç hastalıkları uzmanı Dr. Meral Kayahan asabiyete yol açan başlıca faktörleri şöyle sıraladı.

* KAFEİN: Malum kafein kahve, çay, kola, çikolata gibi içecek- yiyeceklerin içinde bulunuyor. Uykuyu kaçırıyor, enerji veriyor. Vücutta bir çeşit bağımlılık yaratıyor. Kafeinin en önemli yan etkisi uykusuzluk. Kafein aslında kişinin derin uyumasını engelleyerek gösterir. Tam dinlenemeden sabah uyanan pekçok kişinin kendine gelebilmek için ilk yaptığı şeylerden biri kahve içmek. Halbuki bu sorunu kısır döngüye çevirir. Stres hormonlarının yükselmesine neden olur. Bu şekilde kan basıncı ve nabız atışı hızlanır. Kan damarlarında daralmaya bağlı el ve ayaklar soğur. Mide asit seviyesi artar. Bu durum vücudun stres altında verdiği tepkiye yakın. Ayrıca, adrenalin ve dopomin salgısını artırır. Yeri gelmişken hatırlatalım, tüm bu etkilerinin sonucunda peptik ülser, düzensiz kalp atışları, taşikardi, yüksek tansiyon, panik atak, endişe ve anksiyete bozukluğu, kemik yoğunluğunda azalma gibi rahatsızlıklara sebep olur. Ayrıca hamile kadınlarda alınan kafein düşük ağırlıklı bebek doğma ihtimalini 2 kat artırmakta, ayrıca düşüğe neden olabilir.
* HORMONLAR: Günlük yaşamda karşılaştığımız her yeni durumda ve beklemediğimiz olaylarda organizma bu yeni duruma uymak için belli tepkiler gösterir. Buna stres tepkisi denir. Bildiğiniz gibi stres, karşılaşılan olaylarda insanın ruhsal ve bedensel sınırlarının zorlanması. Bedenin strese girmesiyle stres hormonları salgılanır. Stres hormonlarının etkisiyle kan basıncı yükselir, kalp atışları hızlanır, midede asit artar, terleme, uykusuzluk gibi birçok belirtiye yol açar. İnsülin hormonunun da asabiyetle ilgisi var.
* DÜZENSİZ BESLENME: Kahvaltı yapmadan evden çıkıyor, gün içinde yoğun iş temposundan öğün atlıyor, yeterli miktarda su içmiyor, ayaküstü atıştırıyorsanız, dengeli beslenmiyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Beynin oksijen dışında en önemli enerji maddesi glikoz. Glikoz meyvelerde hazır halde bulunur. Kötü beslenme hücre yenilenmesi işlevini aksatır. Yorgunluk, çabuk yorulma, baş ağrısı, aşırı sinirlilik ve düşünce, hafıza sisteminde bulanıklaşma görülür.
* TROİD: Troid bezi, boynun ön kısmında yer alan ve salgıladığı hormonlarla vücut metabolizmasını düzenleyen endokrin bir organ. Troid hormonun gerektiğinden çok veya az üretilmesi, hipertroidizm, hipotroidizme neden olur. Troid bezinin iltihaplanmasına troidit, bezin değişik sebeplerle büyümesine ise guatr deniyor. Tiroid hormonlarındaki dengesizliğin
Yazının Devamını Oku

Yılın kaybedeni: Hasta

9 Aralık 2011
Tam gün uygulaması çerçevesinde, kamu hekimlerine yönelik yapılan son düzenlemelerle gelinen noktada kazançlı çıkan var mı? Öyle görülüyor ki yok... Gerek kısa, gerekse uzun vadede herkes kaybediyor. Ama bana kalırsa en büyük kaybeden hastalar

Herkesin hemfikir olduğu bir konu var. Kamu hekimlerinin çalışmasına yönelik bazı düzenlemeler yapılması gerekiyordu. Ancak son değişiklikler, pire için yorgan yakmak değil de nedir? Gelinen noktaya bakın. Uzun yılların eğitim ve deneyimiyle yetişmiş onlarca hekim ya istifa etti ya emekli oldu ya da belki bu arada değişiklik olur umuduyla iki yıllık uzun izne çıktı. Kalanların önemli bir kısmına hasta bakmaları yasaklandı, “Madem öyle sadece eğitim verebilirsiniz” dendi. Hastaya dokunmadan nasıl eğitim verilir, ben çözemedim.
Hiç olmazsa kamuda hekime ulaşabilen hastalar bu kıymetli olanaktan yoksun kaldı. Hastalar şimdi 20 küsur yıldır kendilerini takip eden hekimlerine ulaşamıyor. Tümörünü ameliyat edecek, karaciğer naklini yapacak cerrah bulamıyor. Bu hizmetlere sadece özel sektörde ulaşabilirler ama küçük bir servet ödeyerek (ortalama bir ameliyat için 40-50 bin lira hatta daha fazla)...
Herkes başbakan değil ki özel sektöre kaçırdıkları hekimi kamu hastanesine çağırıp ameliyatını yaptırabilsin. Hepimizin günün birinde ‘doktor efendi’ye ihtiyacı oluyor işte. Bu satırları okuyanlar, “Ne olacak hastaneler doktor dolu” diye düşünebilir. Tamam doktor var. Ama kronik hastalar izlenemiyor, komplike hastalar hocalara ulaşamıyor, zor ameliyatlara kimse el süremiyor veya sürmek istemiyor.

YENİLERİ KİM YETİŞTİRECEK

Hastanelerde hekimler üzerindeki performans baskısı ayrı bir handikap. Basit işlemler daha fazla performans puanı getiriyor ve risksiz. Son gelişmelerden sonra hekimlere açılan hukuki davalar ve şiddet arttı. Gereksiz yapılan tetkikler hatta ameliyatları, hekimlerin kendileri itiraf ediyor. Artan ilaç harcamaları cabası. Boşalan kliniklerde yeni hekimleri kimlerin yetiştireceği de meçhul. ‘Eğitim ve araştırma hastanesi’ ibaresi tabelada kaldı. Hepsi sadece hizmet veren kurumlara dönüştü. Hocalar ne asistanlarla ne de öğrencilerle hasta görüp ameliyat yapamıyor. Araştırma yapmak ve bilim üretmekse ütopya. Bunun için hekimlerin ne zamanı ne de bütçesi var. Nasıl olsa el oğlu-kızı üretiyor, biz onlardan alır kullanırız işte!

HERKES AYNI GEMİDE

TTB (Türk Tabipleri Birliği) İkinci Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan 34 yıllık hekim, 30 yıllık genel cerrahi uzmanı ve 26 yıllık üniversite öğretim üyesi. “Hekimleri hiç bu kadar umutsuz ve motivasyonsuz görmedim. 12 Eylül sonrası da hekimlerle çok uğraşıldı ama şimdi durum farklı. Kimse gelecekten umutlu değil. Pratisyen hekim, öğrenci ve öğretim üyesi fark etmiyor. Herkes aynı gemide olduğunun farkında” diyor.

CEBİMİZDEN ÇIKAN PARA ARTACAK

Yazının Devamını Oku

Tedbiri elden bırakmayın

5 Aralık 2011
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl yaklaşık 350 milyon kadın ve erkek cinsel yolla bulaşan hastalıklardan birine yakalanıyor. Yine örgütün verilerine göre seyahatlerde korunmayla ilgili önlemler gevşetiliyor. Dolayısıyla güzel anılar yerine, hastalıkla dönme riski de artıyor. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların sayısı hiç de az değil. 40’tan fazla hastalık bu yolla bulaşıyor. HIV-AIDS, bel soğukluğu, frengi, klamidyoz, trikomoniyazis, hepatit B ve C, yumuşak şankır, genital siğiller, uyuz ve genital herpes gibi sık rastlanan bu hastalıklar vajinal (dölyolu), anal (makat) ve oral (ağız) cinsel ilişkiyle kolayca geçiyor.

TİPİNE BAKIP KARAR VERMEYİN

Birçok kadın ve erkek partnerini seçerken giyimi, fiziği, davranışlarını referans alıyor. “Çok temiz ve şık, eğitimli” diye düşünerek cinsel birliktelik esnasında korunmayı ihmal ediyor. Halbuki karşınızdaki de aynı referansları esas alarak pekala cinsel yolla bulaşan bir hastalığı bulunan biriyle sizden önce ilişkiye geçmiş ve mikrobu almış olabilir. Bunu bir bakışta anlamanız mümkün değil.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmanın iki yolu var: Cinsel ilişkiye girmemek ya da prezervatif kullanmak. Sakın cinsel ilişkiye girmeyin, diyecek değiliz elbette. Ancak geleceğinizi şansa bırakmayın, prezervatif kullanmayı, kullandırmayı ihmal etmeyin. Bu arada partner sayısı arttıkça riskin arttığını da hatırlatmak isterim.

PREZERVATİF İYİ KORUYOR

Prezervatif kullanmak aslında çok etkili bir korunma yöntemi. HIV-AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıkların büyük bölümünden ve tabii ki gebelikten oldukça yüksek oranda koruyor.
Cinsel yolla bulaşan hastalıkları ciddiye almakta yarar var. Çünkü ciddi, ağrılı ve sağlık yönünden pek çok zararlara yol açabilir. Bazıları tedavi edilirse geçiyor. Bazen hiç belirti vermeyebilir ya da belirtileri kendiliğinden geçebilir. Her iki durumda da tedavi yapılana kadar geçmiş sayılmaz.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklara yol açan mikroplar yaşamak için sıcak ve nemli ortamları sever. Ağız, makat ve cinsel organlara (vajina, penis ve testisleri) yerleşir. Hepatit B ve HIV/AIDS gibi hastalıklar kan teması veya anneden bebeğine de geçebilir. Bu arada cinsel yolla bulaşan hastalıklar (HIV-AIDS dahil) tuvalet, hamam, el sıkışma, özel eşyaları kullanma, aynı ortamda bulunma, hasta birinin yaptığı yemekleri yeme, sinek, böcek sokmalarıyla bulaşmaz.
Yazının Devamını Oku

Başbakan’ın sağlığı mahrem mi

3 Aralık 2011
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sindirim sistemiyle ilgili bir ameliyat geçirdiği ve patoloji sonucunun iyi olduğu dışında hiçbir resmi açıklama yapılmadı.

Erdoğan birey olarak, sağlık bilgilerini saklı tutma hakkına elbette sahip. Peki vatandaşların, Başbakanlarının sağlığıyla ilgili daha fazla bilgiye sahip olma hakkı yok mu? Bence var. Hiç olmazsa kulaktan kulağa yayılan söylentileri kesecek kadar...

Doyurucu bir açıklama yapılmalı

PROF. DR. ÖZDEMİR AKTAN (TÜRK TABİPLERİ BİR. İKİNCİ BŞK.)Her insan gibi başbakan da birey. Onun da sağlık bilgilerinin saklanması düşünebilir. Ama kamu görevlilerine böyle bakamayız. Başbakan başta olmak üzere, kamu yöneticileri bizim hakkımızda, bazıları da çok ciddi kararlar veriyor. Dolasıyla dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde yöneticilerin sağlıklarını bilmek o toplumun hakkı olarak görülüyor. Doktorlar hastaları kim olursa olsun, rızaları olmadan sağlıkları hakkında açıklama yapamaz. Ancak cumhurbaşkanı, başbakan ve bakan gibi kamu yöneticilerinin sağlık durumlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi resmi bir açıklamayla verilmeli. Bu açıklama da doyurucu olmalı. Başbakan’ın ameliyat açıklaması bir sürü soru işaretini beraberinde getiriyor. Böyle olunca bir sürü spekülasyon, dedikodu çıkıyor.

Aday olurken, vitrine çıkmayı kabullenmeli

PROF. DR. METİN ÇAKMAKÇI (ETİK VE İTİBAR DERNEĞİ BAŞKANI) Başbakan herhangi biri değil. Hem toplumsal varlığın önemli güvencelerinden; hem de merak edilen, kaygı duyulan, aileden biri (özellikle yüzde 50 oy aldıysa). Sağlıklı olması ya da en azından sorunun bilinmesi çok önemli. Burada yanıltıcı, yanlış yorumlanabilecek bilgi söz konusu bile olamaz. Bir toplum lideri bu göreve aday olurken vitrine çıkmayı baştan kabullenmiş olmalı. Nitekim, gelişmiş Batı ülkelerinde böyle. Komşu ülkelerle ilişkilerden banka faizlerine kadar her türlü kritik değişken, bir başbakanın hastalığından etkilenebilir. Kaldı ki net bir açıklama yapılmadığında her türlü söylentinin çıkacağını ve bunların gerçekten daha can sıkıcı olacağını kabul etmek gerekir. Tabii ki açıklanacak sağlık bilgisinin ayrıntı derecesi ölçülü olmalı. Mutlaka anlaşılır olmalı, anlamaya yetmeli ve olumsuz da olsa kesinlikle doğruyu yansıtmalı.

İstemiyorsa karısına bile söylenmez

PROF. DR. NİL SARI (CER. TIP FAK. DEONTOLOJİ VE TIP TARİHİ ABD BŞK.)AB’nin bütün etik sözleşmelerinin değişmez maddelerinden biri, her bireyin ‘biricik’ olması. Başbakan’ın kendi fikri önce gelir. Yani Başbakan’a, “Milletiniz tarafından öğrenilmesini istiyor musun?” diye sorulur. Başbakan da “Kimsenin duymasını istemiyorum” derse sağlığıyla ilgili bilgilerin karısına bile söylenmemesi gerekir. Ben de bu hakkının korunması gerektiğini düşünüyorum. Başbakan daha detaylı bilgi verilmesini istemiyorsa, basının bu konunun üstüne gitmesi de hoş değil. Zaten zaman içinde her şey ortaya çıkıyor. Başbakan da bir birey. Bugün illa da bunu öğrenmek hastaya haksızlık. Eğer işler yürüyor, aksamıyorsa ve açıklanmasını istemiyorsa bu hakkını korumak gerekir.

YÖNETMELİK GİZLİLİK HAKKI VERİYOR

Yazının Devamını Oku

Hareketsiz seyahat pıhtı attırıyor

28 Kasım 2011
Uzun süre hareketsiz kalınan otobüs, tren veya uçak yolculuğu tıbbi adı venöz tromboembolizm olan pıhtı atma sorununa yol açabiliyor. Biliniyor ki baldır kasları uzun süre hareketsiz kaldığı zaman, toplardamar içinde pıhtı oluşabiliyor. İşte bu ciddiye alınması gereken bir durum. Basitçe venöz tromboembolizmin ne olduğunu anlatmaya çalışayım. Toplardamarlar (ven) vücut dokularındaki kanı toplayıp, kalp ve akciğere ulaştırır. Venöz tromboembolizmse, toplardamarlarda kan pıhtısı (trombüs) oluşması demek. Toplardamarda pıhtı oluşması önemli. Çünkü pıhtıyla kan akımı kısmen veya tamamen bloke oluyor. Bazen bu olay vücuttaki derin toplardamarda gelişiyor ve derin ven trombozu adını alıyor. Derin ven trombozunun en önemli tehlikesi, pıhtının damar duvarından kopup kan akımıyla kalbe oradan da akciğere ulaşarak akciğer damarını tıkaması. Akciğer damarını tıkadığında pulmoner embolizm deniyor.

SEYAHATLERDE HAREKET EDİN

Hareketsiz kalmak venöz tromboembolizmi artıran önemli faktörlerden biri. Daracık uçak, otobüs koridorlarında “Kalkın, sık sık yürüyün2 demek zor. Ama saatler süren otobüs, otomobil yolculuklarında molalarda araçtan inip, kafede oturmayın. Kısa da olsa birkaç dakika yürüyün. Aslında sadece molalarda değil, oturduğunuz yerde de bazı basit egzersizlerle bacaklarınızı çalıştırabilirsiniz. Ayrıca seyahat öncesinden başlayarak, yol boyunca bol sıvı almak, alkolden uzak durmak, doktora danışarak aspirin içmek, dar, sıkan giysiler yerine olabildiğince rahat olanları tercih etmek gibi küçük önlemler de almanız mümkün.

RİSKLER HANGİ DURUMDA ARTAR

Venöz tromboembolizm riskini artıran başka faktörler de var. Kan pıhtılaşmasıyla ilgili hastalıklar, uzun süren yatak istirahatı, kazalar ve cerrahi girişimler, gebelik ve lohusalık, kanser, kalp yetmezliği, doğuk kontrol hapları ve hormon yerine koyma tedavisi, toplardamar içine yerleştirilen kalp pili ve kateter, aşırı kilolu olmak, sigara da diğer risk faktörleri arasında yer alıyor.

BUNLARI UNUTMAYIN

Derin ven trombozunun belirtileri damar tıkanıklığının oluştuğu bölgeye göre farklılık gösteriyor. Bacaklarda olduğu zaman, ağrı, duyarlılık artışı, şişme, ısı artışı, kızarıklık gibi belirtilere yol açar. Ama kan pıhtısı duvardan ayrılıp kalbi geçerek akciğer damarına ulaşarak kan akıbını durdurursa, ani öğüs ağrısı, nefes darlığı veya hızlı solunum, öksürükle kan gelmesi ve bilinç kaybıyla seyreder.

GÜVEN PLATFORMU

Türkiye’de ilk kez 16 uzmanlık derneği bir araya gelerek, Güven Platformu’nu kurdu. Sağlık Bakanlığı’nın da desteğini alan platformun hedefi, pıhtı atması riskine karşı toplum ve hekimlerde farkındalık yaratmak. Platform, genel cerrahi, göğüs hastalıkları, hematoloji, iç hastalıkları, kalp damar cerrahisi, kardiyoloji, onkoloji, ortopedi, nöroloji, tıbbi biyoloji bilim dallarında görevli, bu alanda deneyimli akademisyenler tarafından gönüllük esasıyla oluşturuldu.
Yazının Devamını Oku

Demokratik virüs

26 Kasım 2011
Korunabilir ölümler arasında beş yaş altı çocuk kayıplarının en büyük sorumlusu rotavirüs. Uğramadığı ev az. Zaten zengin, fakir ayırmadan her ülke ve toplumda görüldüğü için rotavirüse ‘demokratik virüs’ deniyor

Demokratik dendiğine bakmayın, virüsün yıkımı büyük. Dünyada yılda 500 binden fazla çocuğun ishal, kusma ve aşırı sıvı kaybına bağlı ölümünden sorumlu. 2 milyon çocuğu da hastanelik ediyor. Üstelik en fazla 3-24 ay arası minikleri etkiliyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 500 bin bebek rotavirüs nedeniyle hastaneye götürülüyor.
Ankara’daki 4’üncü Aşı Sempozyumu’nda konuşan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Zafer Kurugöl, rotavirüs enfeksiyonlarının hijyen koşullarından bağımsız olarak, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde benzer sıklıkta görüldüğünü söylüyor.
Rotavirüs enfeksiyonu özellikle 3-24 aylık bebeklerde ağır seyrediyor. Yakın zamana kadar rotavirüs enfeksiyonları beş yaş altı çocuklarda aşıyla korunabilir ölümler arasında, zatürreeden sonra ikinci sıradaydı. Bebeklerdeki zatürree aşılarının gelişmesinden sonra rotavirüse bağlı ölümler ilk sıraya yerleşti. Bu virüsün yol açtığı ishaller, diğer ishallere göre daha ağır seyrediyor ve daha çok hastane yatışına neden oluyor.

KIŞIN TAVAN YAPIYOR

Beş yaş altı çocuklarda görülen akut gastroenterit (kusma ve ishale neden olan bağırsak enfeksiyonu) vakalarının yaklaşık yüzde 40’ından rotavirüs sorumlu. Türkiye’de çocukların hemen tümü iki yaşına kadar rotavirüsle enfekte oluyor. Prof. Dr. Kurugöl, “Gelişmiş ülkelerde 14-18 ay arasında sık görülürken, gelişmekte olan ülkelerde daha erken dönemde, 6-8 aylıklarda tavan yapıyor. Tropikal ülkelerde tüm yıl boyunca görülen enfeksiyon, ılıman iklim kuşağındaki ülkelerde ve Türkiye’de kış aylarında en yüksek düzeye ulaşıyor” diyor. Hastalık, hafif veya orta derecede ateş, kusma ve ardından sık ve sulu dışkı çıkarmayla seyrediyor. Şiddeti, belirti vermeyenden, öldürücü su ve tuz kayıplarına yola açan gastroenteritlere (kusma-ishal) kadar değişebiliyor.

EN ETKİLİ YÖNTEM AŞI

Virüs dışkı bulaşmış el, gıda, su veya malzemeden ağız yoluyla alınıyor. Genel kullanımdaki kimyasal dezenfektanlara ve sıcaklık değişimlerine dayanıklı. Kuru yüzeylerde altı günden 60 güne kadar canlı kalabiliyor. Temiz su, hijyenik gıda kullanımı virüsün bulaşmasını çok az etkiliyor. Bakteriyel kusma ve ishallerden korunmada önemli olan toplumsal ve kişisel hijyen kuralları rotavirüs enfeksiyonlarının önlenmesinde etkili değil. Bu yüzden hastalıktan çocuğu korumanın en iyi yolu aşılama. Rotavirüs aşısı Sağlık Bakanlığı’nın zorunlu aşılama programında yer almıyor. Ancak dileyen aileler bebeklerini aşılayabiliyor.

UZUN LAFIN KISASI

Yazının Devamını Oku

Soğukalgınlığına ıhlamur dopingi

21 Kasım 2011
Malum kış ayları, hastalık sezonu. Özellikle soğuk algınlığıyla başetmede ıhlamurdan da destek alabilirsiniz. Gayet leziz olan ıhlamur çayına ayva eklemekse gücüne güç katar.

Etrafımızda öksüren, aksıran, ateşlenenlerle dolu. Hastalık etkeni mikroplar her yerde. Gerektiğinde, doktor kontrolünde ilaç kullanın elbette. Ama ıhlamurun soğuk algınlığında iltihap ve ağrı giderici etkisinden de yararlanabileğinizi hatırlatmak isterim.
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, iki yıl önce bir araştırma yaptı ve ıhlamur çiçeklerinin iltihap ve ağrı giderici etkileri deneysel olarak ortaya koydu.
Prof. Dr. Yeşilada, ıhlamur içerisindeki bileşenlerden bazılarının (flavonoit) iltihap giderici ve ağrı kesici etki gösterirken, bazı bileşenlerin (müsilaj) de boğazı yumuşattığını söylüyor. Sonuçta da boğazda tahrişi önlüyor ve bu suretle soğuk algınlığı şikayetlerinin hafifletilmesinde tedaviye yardımcı oluyor. Ihlamurun bir başka hoş özelliği lavanta gibi yatıştırıcı olması.

IHLAMUR VE AYVA ÇAYI ÖKSÜRÜĞÜ YATIŞTIRIYOR

Ihlamura biraz ayva ve bal katılması gücünü artırıyor. Prof. Dr. Erdem Yeşilada, soğuk algınlığı hissedildiği dönemlerde öksürükte yatıştırıcı ve boğazı yumuşatmak için ıhlamur çiçeği ve ayvanın birlikte kullanılmasının yararlı olacağını söylüyor. Ayva meyvesi ve yaprakları da taşıdığı bileşenleri nedeniyle öksürüklerde tedaviye yardımcı. Özellikle ıhlamurla birlikte hazırlanan çayın hem lezzetinin hem de etkinliğin artmasını sağlıyor. Ayva ve ıhlamur karışımından elden edilen çaya tatlandırıcı şeker yerine istenirse bal ilave edebilirsiniz. Böylece öksürüğün ve diğer soğuk algınlığı belirtilerinin daha etkili kontrol edebilirsiniz.

NASIL DEMLENMELİ

Ihlamurdan en iyi şekilde yararlanmak için ocakta uzun uzun kaynatmamak gerekiyor. Prof. Dr. Yeşilada, ıhlamurun mutlaka kapaklı bir kapta demlenmesi gerektiğini söylüyor. Üzerine kaynar su dökülen ıhlamurun demlenmesi için 15 dakika bekleyin, sonra için. Prof. Dr. Yeşilada’nın önerisi demliğe küp şeklinde kesilmiş ayva ve elma parçası da atılması.

Yazının Devamını Oku

Online vajinismus tedavisi

19 Kasım 2011
Psikolojik danışman Dolunay Kadıoğlu evden çıkamayan, doktorla yüz yüze gelmekten çekinen ya da yaşadığı bölgede uzman bulamayan vajinismus hastaları için internet üzerinden terapi uyguluyor

Araştırmalara göre Türkiye’de yaşayan her 10 kadından biri vajinismus (istemsiz kasılma nedeniyle cinsel birleşmenin gerçekleşememesi) sorunu yaşıyor. Yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan on-line terapi, vajinismus tedavisinde de kullanılmaya başlandı. Online terapide de danışan ve danışman bilgisayar ve internet aracılığıyla görüşüyor. Böylece aradaki mesafe ve zaman sorun olmaktan çıkıyor.
Online terapiyi uygulayanlardan biri de psikolojik danışman Dolunay Kadıoğlu. 10 yıldır yüz yüze cinsel terapilerle çiftlere yardımcı olan Kadıoğlu, son bir yıldır da on-line cinsel terapi uyguluyor. “Aslında konu cinsellik olunca kişiler ofise gelmekten de online görüntülü görüşmekten de çekinebiliyor. Online terapi, yüz yüze danışmanlığa alternatif değil. Ancak özellikle kişinin yaşadığı ilde ya da ülkede yardım alabileceği uzman yoksa, onu anlayacak, aynı dili konuşacağı uzmanı bulamıyorsa, işten izin alma gibi nedenlerle zaman sorunu yaşıyorsa, yüzyüze görüşmekten çekiniyorsa ya da evden çıkmasında bir engel varsa gayet efektif kullanılabilen bir araç” diyor.
Terapide kullanılan pek çok yöntemin online da uygulanabileceğini anlatan Kadıoğlu, vajinismus, ereksiyon sorunları gibi cinsel işlev bozukluklarında tek başına çoğunlukla yettiğini söylüyor: “Ofiste vajinismus tedavisinde kullandığım tüm cinsel terapi yöntemlerini online’da da kullanabiliyorum. Vajinismusun çözümünde seans sayısına baktığımda online terapi ve yüz yüze terapi arasında fark yok. Yani her ikisinde de ortalama 4-8 seans arası sürüyor. Bu konuda yapılan çalışmalar henüz sınırlı. Bu nedenle yüz yüze terapinin yerini tutup tutmadığını bilemiyorum. Ama işe yaradığını görüyorum” diyor.

YURTDIŞINDA YAŞAYANLAR İÇİN İYİ BİR ÇÖZÜM

Türkiye’de cinsel tedavi merkezlerine başvuran her iki kadından birinin derdi vajinismus. Ankara’da çalışan Kadıoğlu’nun İstanbul, Manisa, Aydın, Hatay, Batman ve daha pek çok ilden danışanı var. Ama Almanya, Avusturya, Suudi Arabistan, Kanada gibi Türklerin yoğun yaşadığı ülkelerden de çok sayıda hasta ve çifte de destek veriyor. Kadıoğlu, “Malum geleneksel bir toplumuz, dolasıyla bizdeki vajinismus sıklığı (10 kişiden biri), Batılı ülkelerin kat kat üzerinde (yüzde 1-6). Batılı ülkelerdeki kadınlarımız kendi dilinde sorunlarını anlayacak ve tedavi edecek uzman bulmakta zorlanıyorlar. Onlar için online terapi hayat kurtarıcı” diyor.

Kış güneşine 20 dakika vize

Araştırmalar D vitaminin kanser, kalp ve damar rahatsızlıkları, meme sağlığı, diyabet ve obezite ile ilişkisini gösteriyor.  Güneşin giremediği ofisten geç saatte çıkmak, kısa yaz tatilleri, güneş koruyucuları D vitaminden mahrum bırakıyor. Beslenme uzmanı Elvan Odabaşı Kanar, D vitamininin kronik rahatsızlıklar ve kanser başta olmak üzere birçok rahatsızlıkla yakın ilişkisi olduğunu söylüyor: “Günün güneşli vaktini daha çok kapalı ortamda geçirenler risk altında. D vitamini sentezleyebilmemiz için güneş ışığına doğrudan temas etmemiz şart. Böbrek rahatsızlığı olanlar da D risk grubunda” diyor.

Yazının Devamını Oku