Mesude Erşan

Diyette Ekmeğime Dokunma

14 Kasım 2011
Bazı beslenme uzmanları ve doktorlar, zayıflamanın önündeki en büyük engellerden birinin ekmek olduğunu savunuyor. Bundan hareketle ya yasaklıyor ya da ciddi oranda kısıtlıyor. Ancak bir grup beslenme uzmanı da tam tersini düşünüyor. Ekmek yasağına karşı çıkıyor. Facebook üzerinden Diyette Ekmeğime Dokunma hareketini başlatan beslenme uzmanı Elvan Odabaşı Kanar, “Ekmek diyetlerin baş tacıdır” diyerek, benim gibi ekmek severlerin yüreğine su serpti. Kanar’ın hareketine içinde öğretim üyelerinin de olduğu 400’den fazla kişi destek verdi bile.

Ekmeksiz yemek yiyebilirim. Ama doğrusunu isterseniz asla ekmekle yediğim yemek kadar doymam ve mutlu olmam. Sofradan kalktığımda eksiklik hissedirim. Ekmeksiz yemek, tamamlanmamış bir yemektir benim için. Zaten ekmek fakiri beslenme rejimlerim hep kısa sürer, pes eder istifa ederim. Ekmeğe hakettiği değeri veren her türlü söz, yazı, hareket dikkatimi çeker.
Web üzerindeki Diyette Ekmeğime Dokunma hareketini başlatan Kanar, tıbbi bir gerekçe olmadan diyette yasaklara ve aç kalmaya karşı çıkıyor. Sağlıksız diyet listelerinin, en çok toplumun her kesiminin rahatlıkla ulaşabildiği bir besin olan ekmeği yasakladığını söylüyor. Özellikle yaz aylarına doğru hızlanan diyet akımlarının çoğu, kısa vadede hızlı kilo kaybını sağlamak için karbonhidratları sınırlandıran listelerden oluşuyor. Kanar, “Popüler diyet kültürün acımasız bir şekilde kurbanı olan sağlıklı bir beslenme programının en değerli besini olan ekmeğin bu karalamadan kurtulması gerekiyor. Bu, açıkça, diyetisyenlerin ekmek kavgasıdır!” diyor.

ASLINDA İŞTAHI KONTROL EDER

Ekmeğin değerli bir besin olduğunu söyleyen Kanar, “Zayıflama diyetlerinde kişinin sağlık durumuna ve enerji gereksinimine göre bazı besinlerde sınırlandırmalar yapılabilir. Bunun dışında, hele ekmek söz konusuysa, diyetisyenlerin hazırlamış olduğu zayıflama diyetlerinin baş tacı ekmektir. Kişinin iştah kontrolünü sağlar. Enerji metabolizmasını destekler. İçerisindeki B grubu vitaminlerle de merkezi sinir sistemi için vazgeçilmez. Posasıyla sindirim sisteminin çalışmasına katkıda bulunur. Dolaylı olarak metabolizmayı hızlandırır. Ve ekmek geri dönüşümsüz kilo verdirir” diyor.
Yazının Devamını Oku

Nebati sahtekarlık

12 Kasım 2011
Özgürce reklamı yapılan ve satılan, bitkisel olduğu için birçok kişi tarafından ‘masum’ kabul edilen ilaçların ciddi sorunlara, hatta ölümlere yol açabildiği malum. Çoğunluğu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onaylı söz konusu ürünlerle ilgili somut bir adım henüz atılmış değil. Türk Kardiyoloji Derneği bitkisel ilaçlar yapan, yalan yanlış vaatlerle satan üç doktorla bir eczacı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu Avukat Hasan Tiftik (46) geçen Şubat’ta kalp krizi geçirdi, müdahaleyle tıkalı damarı stentle açıldı. Bir damarında daha yüzde 60 tıkanıklık vardı. Doktorları iki ay sonra bir kontrol anjiyosu istedi. Tiftik, reçete edilen ilaçları kullanmaya başladı. Ama bazı televizyonlarda sık sık boy gösteren Dr. Mustafa Eraslan’ın ürünlerinden Panax Clavis’i de içmeye başladı. Dr. Eraslan’ın anlattıklarından etkilendi, kestirme yoldan iyileşmek istedi. Dr. Eraslan, ilaçlarının altı ay boyunca kesintisiz kullanılmasını söylediği için anjiyosunu geciktirdi. Anjiyoya giderken “Bütün damarlarım kesin iyileşmiştir” diye düşünüyordu. Fakat yüzde 60 oranında tıkalı damarın, altı ayda yüzde 90 oranında tıkandığı fark edildi. Doktoru “Ne yaptın böyle, bu damar nasıl bu kadar kısa sürede, bu kadar tıkandı?” diye sorunca kullandığı bitkisel ilacı anlattı. Tiftik, “Belki anjiyoyu biraz daha geciktirseydim bir kriz daha geçirebilirdim. Doktorlar derhal by-pass’a aldı. Beş damarım değişti” diyor.

RTÜK’E DE BAŞVURDULAR

Türk Kardioloji Derneği derhal bir dava açtı. Dava dilekçesinde, Dr. Mehmet Eraslan ve birlikte çalıştığı eczacı Mustafa Ekin ve Dr. Ömer Coşkun’un “nitelikli, organize ve örgütlü dolandırıcılıkla kişilerin hayatını, sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç yapıp sattıkları” öne sürüldü. Ayrıca söz konusu ürünlerin reklam ve ilanlarının yasaklanması, piyasadan toplatılması, radyo ve televizyon reklamlarının durdurması ve satış hizmeti veren internet sitelerine ulaşımın engellenmesi talep edildi. Dernek, Dr. Eraslan, Ekin ve Dr. Coşkun ile yapılan televizyon ve radyo yayınları ve ürünlerin reklamlarının durdurulması için ikinci kez RTÜK’e de başvurdu.

MUCİZEVİ VAATLER

Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Ergene, bitkisel destek olarak satılan ürünlerin, kalp ve damar sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturduğunu söylüyor: “Tanıtımı yapılan bitkisel ürünlerle çok büyük vaatlerde bulunuluyor. Toplumda en sık ve yaygın görülen kronik hastalıkları tamamen iyileştirdiklerini iddia ediyorlar. Bir ilaç nasıl olur da hem damar tıkanıklıklarını açar hem de görme bozukluğunu düzeltir, MS, Parkinson, Alzheimer’e iyi gelir, cinsel sorunları çözer, kısırlığı tedavi eder, safra kesesi taşlarını çözebilir, romatizma-eklem hastalıklarını ve tüm kanserleri iyileştirir, diyabetlilerin kan şekerini düzenler? Böyle bir ilaç, tıp devrimi demek. Çağımızın tüm kronik hastalıklarını birkaç ay içinde tamamen iyileştirdiklerini söylerken, modern tıbbın insanları ömür boyu ilaç kullanmaya mahkum ettiğini söyleyerek gerçek tedaviden uzaklaştırıyorlar. Ortalama bir vatandaş, televizyon yayınlarını izlediğinde, internet sitelerindeki bilgileri okuduğunda bunları başlı başına bitkisel bir ilaç olarak görüyor” diyor.

HAYATI RİSKE GİRENLER VAR

Televizyonlardan bu ilaçların tanıtımları izleyen birçok hasta tıbbi tedavilerini terk ediyor. Kimi de reçeteli ilaçlarla birlikte kullanıyor. Prof. Dr. Ergene, “Modern tıp tedavisini bırakan hastaların hastalığı ağırlaşıyor. Bitkisel ürünlerin, modern ilaçlarla etkileşimlerini bilmiyoruz. Bu bitkisel ürünler nedeniyle hayati tehlike atlatan hastalar var.”

ÖLÜMDEN DÖNDÜ
/images/100/0x0/55eb6221f018fbb8f8bd953d
61 yaşındaki Sırma Özcimbit de ‘mucizevi’ ilaçlar satan Dr. Ömer Coşkun’un ürünlerinden mağdur olan, hatta ölümden dönen hastalardan. Felç geçiren ve romatizmal kalp kapağı hastalığı bulunan Özcimbit televizyonda izlediği Coşkun’un vaatlerinden etkildi. Oğlundan kendisini ona götürmesini istedi. Dr. Coşkun hastayı muayene bile etmeden, yaklaşık 15 kutu omega 3, amber çiçeği, ginkgo biloba, turmeriç, böğürtlen kökü, kırkkilit otu, ebegümecili bitki çayı, çörek otu, vitaminler ve biberiye içeren ilaçları verdi. Tümüne yaklaşık bin lira ödeyen Özcimbit, reçeteli ilaçları bir kenara koyup bunları içmeye başladı. Özcimbit, “Televizyonda güzel güzel anlatıyordu. Umutlandım. İyileşeceğimi düşünerek aldım” diyor. Ancak geçen Temmuz’da ölümcül bir ritim bozukluğu geçirdi. Yoğun bakıma alındı, solunum cihazına bağlandı. Hastaneye zamanında ulaştığı için kurtarıldı. Doktoru Doç. Dr. Hüseyin Sürücü, “Böyle bitkisel ilaçlara koşulsuz inanan hasta çok maalesef. İnsanların sağlığını ilgilendiren bu ürünlerin Tarım Hayvancılık ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılması son derece yanlış. Bu Sağlık Bakanlığı’nın işi olmalı” diyor.

TAMAMLAYICI TIP
Kepekli ekmek mucizesi


Hemoroitten korunma yollarının başında düzenli beslenme geliyor. Büyük abdeste rahat çıkmak için kepekli ekmek, bol meyve, sebze ve bol su içmek yararlı. Ayrıca tahriş edici maddelerden (baharat, alkol ve turşu gibi) uzak durulması gerekiyor.

ŞİFA KÜTÜPHANESİ
Masalla hiperaktiviteyi anlattı


Klinik psikolog Laura Wolmer, ‘Hiperaktivite ve Hayat’ adlı kitabında çocuklara, ebeveynlere ve profesyonellere dikkat eksikliği ve hiperaktiviteyi masalla anlatıyor. Doğan Kitap, 19 lira.

UZUN LAFIN KISASI
YANLIŞ: Çok yakından televizyon izlemek veya kitap okumak gözü bozar.
DOĞRU: Göz sağlığı üzerinde olumsuz etkisi yok. Ancak göz bozukluğunun habercisi olabilir.

SAĞLIĞIM İÇİN
Zeynep Casalini (şarkıcı)

MUTLAKA YAPARIM: Vejeteryanım ve makrobiyotik diyet yapıyorum. Bol bol da spor...
ASLA YAPMAM: Sigara ve içki kullanmam. İlaç yerine de homeopatiyi tercih ederim.
MUTLAKA YAPACAĞIM: Bebeğim nedeniyle ara verdiğim yoga, pilates ve bisiklete binmeye yeniden başlayacağım.
Yazının Devamını Oku

El yapımı akıllı ilaçla kanser tedavisi

5 Kasım 2011
Pankreasına metastas yapmış nöroendokrin tümör nedeniyle ölen Apple’nin patronu Steve Jobs’un İsviçre Basel’de aldığı radyonüklit tedavinin aynısı İstanbul’da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde uygulanıyor.

Jobs uzun süre tıbbi tedaviyi reddetmiş ancak 2009’da sessiz sedasız Basel’e giderek, radyoaktif 177Lu- Dotatate ilacıyla yapılan tedaviyi almıştı. İlacın özelliği ticari bir firma tarafından değil, laboratuvarda yapılması. Vücuda verildiğinde direkt tümörü bulması

Birçoğumuz nöroendokrin kanserlerini Jobs’la fark etti. Nadir görülen bu kanser, sessiz ilerliyor. Genellikle pankreas, mide-bağırsak sistemi, akciğerde çıkıyor. Hastalar, çok uzun süre belirti vermeyen hastalıkla yaşıyor. Tanısı genellikle tesadüfen konuyor. Fark edildiğinde de iyice yayılmış oluyor. Uzmanlar tam da bu nedenlerle hastalığa ‘Sessiz ölüm’ diyor.
İşte bu sessiz ölüme karşı Avrupa’da beş merkezde yapılan bu tedavi, bir yılı aşkın bir süredir Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Nükleer Tıp Anabilim Dalı Kliniği’nde de uygulanıyor. Bunun için AB’nin desteklediği European Cooperation of Science and Technology (COST), TÜBİTAK, İstanbul Üniversitesi ve Eczacılık Fakültesi’yle bir bağışçıdan alınan destekle yaklaşık 1 milyon liraya laboratuvar kuruldu. Radyoaktif madde ve bunu tümöre taşıyan bir molekülden oluşan ilacın üretiminde kimyacı, fizikçi, eczacı ve tıp doktorları birlikte çalışıyor. Kurşun duvarların içinde üretilen ilaç damar yoluyla, serumla birlikte veriliyor. Tümör hücresine ulaştığında çok yüksek bir enerji bırakarak ortadan kaldırıyor. Laboratuvarda üretilen ilaçla şimdiye kadar 80 hastaya tedavi uygulandı, 50 hasta da bekleme listesinde.

SGK KARŞILIYOR

Prof. Dr. Levent Kabasakal’ın verdiği bilgiye göre, yöntem ABD’de uygulanmıyor. Çünkü ilaç ticari bir ürün değil. Dolasıyla ruhsatı yok. “Jobs hastalığın tanısı ilk konduğu dönemde bu tedaviyi alsaydı bence hâlâ hayattaydı. Hastalığı tamamen ortadan kaldıramazdı belki ama yaşam süresini uzatıyor. Bugün ABD’de neden bu tedavinin bulunmadığı, neden hastaların Basel veya diğer merkezlere gitmek zorunda kaldıkları tartışması yapılıyor. Bizdeki hastalar ise daha şanslı, SGK (Sosyal Güvenlik Kurulu) bu tedaviyi karşılıyor” diyor.

UZUN LAFIN KISASI

YANLIŞ: El yıkamakla sağlık korunmaz. Eller hep açıkta, ne kadar yıkanırsa yıkansın temiz kalamaz.

DOĞRU: Bir araştırmaya göre, ilköğretim çağındaki çocukların ellerini günde dört kere yıkamaları, solunum yoluyla ilgili hastalıkları yüzde 24, sindirim sistemiyle ilgili hastalıklarıysa (ishal gibi) yüzde 51 azaltıyor.

Yazının Devamını Oku

Bağışıklık sisteminin iki büyük düşmanı: Stres ve yanlış beslenme

31 Ekim 2011
Malum kış aylarında daha sık hastalanıyoruz. Özellikle bağışıklık sistemimizde zafiyet varsa. Sağlıklı kalmanın ilk koşulu güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak. Yanlış beslenme ve stres bağışıklık sisteminin iki büyük düşmanı. Bağışıklık sistemi güçlü olanlar, kolay kolay hastalanmıyor. Tam tersine bağışıklık sistemi zayıfladığında ise en zararsız mikrobik hastalıklar bile ciddi sorunlara yol açabiliyor.

Yanlış beslenme ve stresin yanı sıra doğuştan gelen bazı bağışıklık yetmezlikleri, çeşitli hastalıklar ve bağışıklık baskılayıcı ilaçlar da bu sistemin dengesini bozabiliyor. Biliyorsunuz bağışıklık sisteminin işi vücudu hasta eden faktörlerden korumak. Ama savaşacak gücü olmayan bir bağışıklık sisteminin bu görevi yerine getirmesini bekleyemezsiniz. Dolasıyla gücünü artırmak için bazı önlemler almanız gerekebilir. Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. İlkay Keskinel bunun için şu önerilerde bulunuyor:
- Bağışıklık sisteminin iyi çalışmasının anahtarı, dengeli beslenmek. Bağışıklık sistemini doğrudan güçlendiren sihirli bir besin yok. Önemli olan sağlıklı koşullarda üretilmiş ve hazırlanmış besinleri, dengeli bir biçimde tüketmek.

UYKUNUZA ÖZEN GÖSTERİN

- Yeterli protein alın. Protein kaynağı olarak hayvansal proteinlerle bitkisel proteinleri dengeli bir biçimde tüketin.
- Çiğ sebze-meyve ile beslenin. Sebze ve meyveler içerdikleri doğal vitaminler ve diğer antioksidanlar aracılığıyla, bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur.
- Probiyotiklerden yararlanın. Yoğurt, kefir gibi besinler, mide-bağırsak sistemindeki bağışıklık sistemi elemanlarının sağlıklı işleyişinde rol alır.
-  Hazır içecekler yerine doğal, taze sıkılmış meyve sularından yararlanın. Mutlaka bol sıvı alın.

Yazının Devamını Oku

Anal smear ile kansere erken teşhis

29 Ekim 2011
Anal smear testi, yeni uygulanmaya başlanan bir test olmasına rağmen bilimsel alanda kabul görmeye başladı bile.

Bilim adamları “Anal smear testi, rahim ağzı smear testi gibi rutin bir kanser tarama uygulamasına dönüşür mü?” diye tartışıyor. İstanbul’da düzenlenen 36’ncı Avrupa Sitoloji Kongresi’nin oturumlarından birinin konusuysa anal smear testleriydi. Kongrede, anüs kanserine yakalanma riski yüksek olan rahim ağzı HPV (human papillomavirus) enfeksiyonlu kadınlar, HIV pozitifliler, anal yolla cinsel ilişkide bulunanlar ve immün sistemi zayıf olanlara anal smear testi yapılması önerildi.
Kongrede konuyla ilgili sunum yapan GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Pataloji Servisi’nden Doç. Dr. Dilaver Demirel, “Anal smear testiyle, anüs kanserine yakalanma riski yüksek olanlarda kansere giden değişiklikler saptanabiliyor. Böylece kanser gelişimi tedaviyle önlenebiliyor. Herkese bu testi yaptırın denmiyor. Risk grubundakilere öneriliyor. Testin standartları henüz çok iyi oturmadı. Fakat rahim ağzına yönelik smear testi de başta böyleydi, zamanla oturdu. Anal smear şimdilik sadece risk grubundakilere öneriliyor” dedi.

TANI DOĞRULANIRSA AMELİYAT UYGULANIYOR

Araştırmalara göre, rahim ağzında HPV enfeksiyonu bulunan kadınların anüsünde HPV enjeksiyonu ve anüs kanseri sıklığı daha yüksek. HPV, cinsel organın teması, elle ya da salgılarla bulaşabiliyor. Anüsle rahim ağzının yapısı benziyor. Her iki organ da dışta yassı epitel, içte bez epitelle döşeli. Arada geçiş bölgesi var. Kanserler her iki organda da en sık bu aradaki geçiş bölgesinde çıkıyor. Her iki organda da esas risk faktörü, HPV enfeksiyonu. Yine her iki organın kanseri de kanser öncüsü, aşamalardan geçtikten sonra, yani adım adım gelişiyor. 10 yılda kanserleşiyor. Tüm bu benzerlikler, aynen rahim ağzı kanserinde olduğu gibi anüs kanserini de çok erken dönemde, hastalık başlamadan tanıma olanağı veriyor. Rahim ağzı kanserinde smear testi rutin tarama programlarına girdi. Anüs smear ise henüz bu kadar yaygınlaşmadı.
Aynen rahim ağzında olduğu gibi anal smear’de değişiklik saptanması halinde biyopsi yapılıyor. Tanı doğrulanırsa ameliyat uygulanıyor.

GATA’DA ARAŞTIRMA

Demirel ,GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’nde, rahim ağzında HPV OLAN 100 kadınla araştırma yapıyor. Rahim ağzından alınan smear’lerde HPV saptanan kadınların rahim ağızları  ve  anüslerinden smear alınacak. HPV DNA’sına bakılacak, tiplemesi yapılacak. Rahim ağzında saptanan HPV tipiyle anüste saptananın aynı olup olmadığı araştırılacak. Rahim ağzından anüse veya anüsten rahim ağzına HPV bulaşma olasılığı belirlenecek.

UZUN LAFIN KISASI

Yazının Devamını Oku

Güneşten uzak günler, kilo aldırıyor

24 Ekim 2011
Sonbahar, kış ayları birçok kişiye kilo aldırıyor. Soğuk, güneşi özleten karanlık, puslu, yağmurlu havalar çoğumuzun yaşam şevkini kırmakla kalmıyor, metabolizmasını yavaşlatıyor. Buna karşılık iştahımız artıyor. Özellikle de karbonhidratlı, yüksek kalorili gıdaları soframızın baştacı yapıyoruz. Çikolata, pasta, börek, kremalı kahveyle mutlu olmaya çalışıyoruz. Ve tabii ki şişmanlıyoruz.

Değişen metabolizma hızımızı düzenlemek ve kilo kontrolünü sağlayabilmek için beslenmenizi gözden geçirmenizde yarar var. Beslenme ve diyet uzmanı Yeşim Çelik, mevsim geçişlerinde ideal kilonun korunması için dikkat edilmesi gerekenleri anlattı:
* Metabolizmayı hızlandırmak için mutlaka güne kahvaltı yaparak başlayın. Bu hem direncinizi korur hem de kilo kontrolünde yardımcı olur. Ve tabii ki metabolizmanızın yavaşlamasını engeller.

ÖĞÜN ATLAMAYIN

* Ara öğün atlamanız ana öğünlerde daha fazla yemenize yol açar. Ayrıca iştahınızın sürekli açık kalmasına neden olur.
* Yaz geçti diye suyla vedalaşmayın, içmeye devam edin. Su vücudumuzdaki bütün metabolik reaksiyonların temel direği. Soğuk havada su kaybımız daha az olduğu için susama hissimiz azalır, ancak su ihtiyacımızı yine de karşılamamız gerekir. Metabolizmanızı çalıştırmak için susamasanız bile günde 2-2,5 (yaklaşık 10-14 bardak) litre su tüketilmesi gerekiyor.
* Havanın soğukluğu nedeniyle kışın favori içecekleri genellikle sıcaklar. Sıcak içecek olarak genellikle kafein- tein içeriği yüksek olan çay-kahve tercih ediliyor. Bu konuda beslenme uzmanlarının önerisi bitki çaylarının içilmesi.
* Hastalıklardan korunmak, savunma mekanizmasını güçlendirmek için de A ve C vitamininden yeterli beslenmek gerekir. Sonbahar ve kış sebze- meyveleri de yeterli vitamini sağlayacaktır. Narenciye (portakal, mandalina, greyfurt), havuç, kivi, lahanagiller (karnabahar, lahana, brokoli, Brüksel lahanası), yeşil yapraklı sebzeler (maydanoz, tere, ıspanak) da A ve C vitamininden zengin besinler.

SEBZE, MEYVEYİ İHMAL ETMEYİN

Yazının Devamını Oku

Şiddet uygulayan erkeğin beyni hasarlı mı

22 Ekim 2011
“Kadına şiddet uygulayan erkek, kafa travması geçirmiş olabilir mi?” Psikiyatri uzmanı Dr. Tanju Sürmeli, yurtdışında kafa travması geçirenlerle ilgili yapılan araştırmalara dayanarak, “Evet. Hafif kafa travması geçirenler daha dürtüsel davranıyor ve frene basamıyor” diyor

İnsan beyni, sert kemikli bir kemerin içinde oturan üç kiloluk yumuşak bir doku. Bu küçük ama hayati organ, kafatasının içinde olsa da ani hızlanma ve hız kesmelere karşı savunmasız. Bisikletten, ağaçtan düşmek, kafaya sert bir cisim çarpması (basketbol, futbol topu, salıncak çapması gibi), zor doğum (bebeğe forseps, vakum uygulanması), kayak yaparken düşmek ve başı vurmak, küçük trafik kazaları gibi basit sandığımız kazalar dahi beyindeki elektriksel akımı değiştirebiliyor.

LOBLAR ARASINDAKİ DENGE BOZULUYOR

Hafif derecede travmatik beyin hasarı da beynin frontal, temporal ve parietal loblarında hasara yol açabiliyor. Bu lobların görevlerine gelince... Frontal lobumuz, frenleme bölgesi. Karşınızkine çok kızdığınızda ve şiddet uygulamaya kalkıştığınızda, “Ne yapıyorsun, bu doğru değil” diyen bir fren sistemi. Temporal lob, kendimize veya başkasına zarar verme düşüncelerinin ilk ortaya çıktığı bölge. Ve frontal lobla bağlantısı var. Bu düşünce frontal loba gelince frenlenmesi beklenir. Parietal lobdaysa empati kurma, duygusal IQ yer alır ve az önce okuduğunuz iki bölgeyle işbirliği içindedir. Dr. Sürmeli, “İşte bu üç bölgenin elektriksel devre dengeleri bozulduğu zaman şiddetin daha kolay ortaya çıktığı düşünülüyor. Hafif travmalar bu dengenin bozulmasına yol açan faktörlerden. Şikâyetler bazen hemen, bazen de yıllar sonra çıkabiliyor” diyor.
Çocukluktaki düşmelerin yüzde 85’i uzun dönemde olumsuz etkiye yol açmıyor. Ancak yüzde 15’i yaşamının ileri bir evresinde bazı sorunlar yaşıyor. Dr. Sürmeli, “Çocukluğundan beri çeşitli şekilde kafasına darbe alanlar okul döneminde dikkatsizlik, motivasyon eksikliği ve öğrenmede zorluk çekiyor. Ayrıca arkadaş ilişkilerinde sorun, ani öfke nöbetleriyle nesne veya kişilere vurmaya başlayabilir. Eline geçirdiğini kırar, atar, küfür ve hakaret edebilir. Sabırsız olur, istediği hemen yapılmazsa karşısındakini veya kendini öldürmekle tehdit edebilir” diyor.

ALKOL VE UYUŞTURUCU DİĞER ETKEN FAKTÖRLER

Dr. Sürmeli dikkat eksikliği, hiperaktivite ve benzer belirtilerin, suç işleyenlerde de sık görüldüğünü de belirterek; “Malum suç davranışları dürtüsellik, kontrolü kaybetme ve öfke içeriyor. Nöroterapi alanını takip edenlerin çoğu uzun yıllardır bu tür bir tedavi yönteminin adli alanda da kullanılmasının ideal olabileceğini düşünüyor. Davranış ve duygu kontrolünde ilerleme nöroterapinin en yaygın görülen sonuçları. Araştırma ve klinik bulgular, suça eşlik eden diğer faktörlerden alkol, uyuşturucu ve depresyonda da etkili olduğunu gösteriyor” diyor.

LİTERATÜR DESTEKLİYOR

Literatür suçlularda beyin anormalliklerinin sık görüldüğünü destekliyor. Nörolojik bozulma rapor eden sekiz çalışmanın üçünde, vakaların yüzde 33-75’inde minör ya da majör nörolojik bozulma; dördünde vakaların yüzde 24-100’ünde kafa travması tespit edilmiş. Beş çalışmadaysa vakaların yüzde 50-100’ünde anormal EEG ve PET tarama bulguları tespit edilmiş.

Yazının Devamını Oku

Zatürree kapınızı çalabilir

17 Ekim 2011
Malum hava koşulları nedeniyle giderek daha fazla kapalı, havasız ve kalabalık ortamlarda bulunmamız özellikle solunum yolu hastalıkların bulaşmasını kolaylaştırıyor. Zatürree de bu hastalıklardan biri. En sık zatürree nedenlerinden olan pnömokok adlı bakteriler, hava yoluyla bulaşıyor. Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. İlkay Keskinel’in verdiği bilgiye göre, zatürree (pnömoni) akciğerin iltihaplanması hastalığı. Tek hastalık gibi görünse de birden fazla nedenle (bakteri, virüs, diğer enfeksiyon etkenleri ve çeşitli kimyasallarla) oluşabiliyor. Zatürreeye en sık yol açan etkense pnömokok adlı bakteri. Akciğeri hasta eden bu bakteri hava yoluyla bulaşıyor. Hastaların hapşırması ya da öksürmesiyle ağzından çıkan damlacıklardaki bakteriler sağlıklı insanlara geçiyor. Neyse ki bakteriyi alan herkes hastalanmıyor. Ama bağışıklık sistemi zayıflamış, 65 yaşın üzerinde, akciğer, kalp ya da böbrek hastalığı bulunanlar, şeker hastaları, sigara kullananlar ve alkoliklerde zatürree gelişme riski daha fazla.

PNÖMOKOK’UN TEK HEDEFİ AKCİĞER DEĞİL

Pnömokok bakterisi sadece zatürree yapmıyor. Sinüzit, orta kulak iltihabı, menenjit gibi hastalıklara da yol açabiliyor. Pnömokok bakterisinin pekçok türü var. Ancak bunlardan en sık görülen 23’üne karşı etkili aşısı var. Aşı dışında, genel hijyen önlemlerinin alınması (sık ve gerektiği gibi el yıkama) da önemli. Aşısı her mevsim yapılabilir. Risk altındaki kişilerde 5 yıl sonra ikinci bir doz aşı öneriliyor.

İYİ TEDAVİ EDİLMEZSE HAYATİ RİSK YARATIYOR

Öksürük, balgam çıkarma, ateş, göğüs ya da sırt ağrısı, halsizlik zatürreenin başlıca belirtileri. Akciğer filmi, kan tetkikleri ve kimi zaman balgam tahlilinden yararlanılıyor. Genç, altta yatan hastalığı olmayan hafif zatürree hastaları evde tedavi edilebiliyor. Ancak, bağışıklığı bozan bir hastalığı bulunanlara hastanede tedavi öneriliyor. Düzgün tedavi edilmeyen zatürree öldürücü dahi olabilir.
Yazının Devamını Oku