TEST ediyordu herkesin sabır sınırlarını.. Avni Aker’de dünün "kesik mönüsü" Fatih Akyel, Yattara, Tayfun ve Celalettin idi..
Hani Yattara’nın bir gerekçesi vardı, kendi kendine oynaması, zamansız eğlenmesi gibi.. Doğruluğu tartışılacak bir gerekçe olsa da.. Ama herkesin öve öve bitiremediği Fatih Akyel’in iyi oynamaktan başka ne suçu vardı?
Genç Tayfun’u önce oynatıp, ardından tribüne yollamak nasıl bir mantık, neyin nesiydi? Geçen sezon milli takımın sol kanadı için düşünülen Celalettin’in birkaç haftada yok edilişi de açıklanabilir cinsten değildi. Üstelik ülke solak krizine girmişken.. Aslında sıra, bordo mavili ekibin en yararlı ismi Lee’ye geliyordu yavaş yavaş..
"Kazanan, her zaman haklıdır" derler.. Öyle değildir de öyle derler her nedense..
Güzel yüzlü takım
Halilhodzic’in hareket tarzının yanlışlığını, hiçbir galibiyet doğruya çeviremez.. Trabzonspor’un son iki maçta akıl almaz biçimde yenilip, üçüncülük, bir başka deyişle UEFA şansını kaçırması gibi.. Bu saatten sonra iyi oynasan, ligin güzel yüzlü takımı Denizlispor’u farklı yensen ne yazar.. Tren kaçmış bir kere..
Ve bunun sorumlusu futbolcular kadar, teknik direktör elbette.
Halilhodzic’in teknik adamlığı, kariyeri ve kalitesine duyduğumuz saygı, Trabzonspor’daki uygulama yanlışlarını tartışmamıza engel değil. Tam "takım tamamlandı" derken, her maçta üçer beşer kişinin tırpanlanmasını.. Profesyonellik ve motivasyon konusunda benim ülkemi arap memleketi sanmasını..
Ve de kötü oynadığı dönemde Fatih Tekke ve Hüseyin Çimşir’i yedek bırakma yürekliliğini gösterememesini..