3 Aralık 2005
KİMSE bu maçı geçen sezonun rövanşı diye düşünmesin. Bugünün mevcut koşulları hiçte o günkü gibi değil. En azından Trabzonspor açısından böyle. Nerede o canlı, önüne geleni yıkıp geçen Karadeniz fırtınası. Sezon başından beri ligde mücadele etmeye çalışan Trabzonspor, tsunami yemiş balıkçı takası gibi direniyor, batmamak için çabalıyor. Hani bu maçın başında ‘Trabzonspor yense büyük süpriz olur’ deseler en koyu Trabzonsporlu bile kayda değer gürültülü bir itirazda bulunmazdı. Yeni yeni kendine gelen Syzmkowiak ile futbol oynamayı hatırlamaya çalışan, eski günlerinden çok uzakta kalan bordo mavili ekip, işin doğrusu çok akıllıca mücadele etti dün akşam. Haddini bilerek, rakiple kora kor mücadeleyi kendi yarı alanında yaparak, defansını çok ileri çıkarmadan, hatta ön liberosu Hüseyin’i iki stoperin arasına sokarak, ‘Önce yemeyeyim, atarsam kazanırım’ düşüncesini son derece iyi uyguladılar Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda.
İlk atak gol oldu
Düşünün, ciddi alınabilecek ilk etkili hücumunu 33. dakikada Yattara’nın ortasında Lee’nin vuruşuyla gole çevirdi Trabzonspor. Sonra topu tüfeğiyle, her şeyiyle üzerine gelen Fenerbahçe’ye direnip, kontratak çalışması yaptı bordo mavililer. İkinci yarı daha çok hücumu düşündüğü anda Fenerbahçe’nin beraberlik golü geldi. Ancak Trabzonspor Daum’un Serkan’ı alıp Appiah’ı koyarak boşalttığı sağ kanattan Lee’nin getirip Fatih’e attırdığı golle ikinci şoku yaşattı. Bunun ardından savunmayı bırakıp saldıran Fenerbahçe karşısında Yattara, Hasan Üçüncü ve Fatih’le inanılmaz pozisyonlar buldu ancak gol sayısını artıramadı konuk ekip. Fatih’e ceza alanı içinde Appiah’ın yaptığı penaltı ise hakem Tokat’ın göremediği bir pozisyon idi. Nobre’nin defansın ikinci uyuklama sürecinde attığı beraberlik golü de gecenin Trabzonspor açısından kötü süpriziydi.
Yazının Devamını Oku 20 Kasım 2005
FEDERASYON bu maçı seyircisiz oynatmakla aslında iyilik yapmıştı Diyarbakırlılara. Çünkü bizim dışımızda kimsenin 90 dakikalık futbol işkencesine dayanması mümkün değildi. Bu sezon kötü futbol oynama hakkını doyasıya kullanan Trabzonspor, geleneğini Diyarbakır’da da bozmadı. Kalecisinden en uçtaki oyuncusuna kadar tel tel dökülen bordo mavili takımda durumu özetlemek için Fatih Tekke’nin bile kötü olduğunu söylememiz yeter sanırım. Kaleci Jefferson’un yaptığı inanılmaz hatalar, savunmanın ‘Gol yeme tekniği’ konulu eğitim filmine senaryo yazması, orta sahanın ‘İşte böyle oynanmaz’ dercesine gamsız, tasasız oyunu, forvetlerin de ‘Gol atmama direnci böyle gösterilir’ konulu öğretisi dün Diyarbakır Atatürk Stadı’ndaydı.
Hatalar zinciri
Özgüven sorunu yaşan, teknik direktörü Halilhodzic’in dama tahtasında oynarcasına değiştirdiği takım, oyuncuların yaptığı hatalar, dünkü Diyarbakır faciasının temel nedeniydi. Kaleci Jefferson’un ilk golde oyuna girdikten 10 saniye sonra soğuk kaleci Hasan’ın kritik hatası ve Kürşat’ın biri haklı diğeri yanlış iki sarı karttan kızarıp takımını son 25 dakika 10 kişi bırakması akılda kalan notlardı. Hele Jefferson’un bir sakatlığı vardı ki, çevresindeki bir dönümlük mesafede hiç kimse yokken bir kaleci ancak kendini böyle sakatlardı.
Şimdi skora ve oyuna bakıp ‘Trabzonspor mu yenildi?, Diyarbakırspor mu yendi?’ diye sormak gerek. Elbette Trabzonspor yenilmek, Diyarbakırspor da yenmek için her şeyi yapınca ortaya 3-0’lık sonuç çıktı.
Kimse şaşırmasın, skoru şaşkınlıkla karşılamasın. Çünkü Trabzonspor bu görüntüsüyle artık sıradan bir takım.
Yazının Devamını Oku 7 Kasım 2005
HALILHODZIC’in 65. dakikada yaptığı, ‘pişmiş aşa su satmaktı’ en basit deyimiyle.. Yani Fatih Tekke’nin kenara alınması.. O dakikaya kadar son derece ‘tedbirli’ olan Gençlerbirliği, dalga dalga gelmeye başladı Trabzon’un üzerine.. Ve çok geçmeden de golü de buldu.
Gençlerbirliği’nin iyi uyguladığı baskılı oyun sisteminin Trabzonspor’un hoşuna gitmeyeceğini söylemek kehanet sayılmazdı. Özellikle orta alanda baskıyı bu denli iyi yapan bir takıma karşı yapılacak en iyi iş, konuk ekibin ileride kurduğu defansının arkasına en kısa yoldan bir şekilde sarkmaktı.
Trabzonspor, ilk 45 dakikada bu işi başaramadı. Bunda Yattara’nın Baki Mercimek’in görüntüsünden korkması da önemli bir etkendi. Ya da ‘Fatih Tekke kesin dönüş yaptı, nasılsa atarız bir tane’ mantığı da etkili olabilirdi.
Hem ilki hem de ikincisi doğruydu ama ikinci yarıda Yattara da Baki’yi fena yaptı; Gençlerbirliği de Trabzon’u..
Kaptan Tekke, Yattara’nın ard arda üç kez rakibe çarptırdığı korner serisinin sonuncusunda topu Fatih’in kafasına programladı. Tekke’nin kafası ise gole programlıydı her zamanki gibi..
Petkoviç’i mumla arattı
Geçtiğimiz haftanın ‘Galatasaray Fatihi’ Gençlerbirliği, ilk yarıda çok akıllı mücadele etti. Mehmet Çakır ile bu bölümde iki mutlak gol şansını kullanamadılar. Ancak Çakır, ikinci yarıda attığı golle hem kendisini affettirdi hem de Galatasaray maçındaki performansının tesadüf olmadığını kanıtladı.
Kazanmayı daha çok arzu eden Gençlerbirliği bir puanla yetinirken, ‘ya kaybedersem’ korkusundaki Trabzon ise yenilmemeyi başardı(!)
Pimi çekilmiş el bombası gibi gezen ne yapacağını kendisi de bilmeyen ve Petkoviç’i mumla aratan kaleci Jefferson, hata rekortmeni savunma, boşa çabalayan orta saha ile stoperliği daha uygun gol atmaz santrfor Mehmet Yılmaz’ın performansının doğal sonucuydu bu..
Bayramdı dün.. Sevinmek istiyordu Trabzon’daki insanlar..
Takımlarını desteklediler, 12. adam gibi. Ama bir kez daha sevinemediler..
Ve sonra son dönemlerde Avni Aker klasiği haline geldiği üzere isyan ettiler, ‘Atay Aktuğ istifa’ sloganlarıyla..
Kader değildi elbette ama başarıya alışkın insanlara çok dokunduğu da kesindi.
Yazının Devamını Oku 29 Ekim 2005
GEÇEN sezonun iki futbol güzeli dün akşam ‘acıların çocuğunu’ oynuyordu Denizli Atatürk Stadı’nda.. Her ikisi de bu sezon düşlerinden çok uzakta kendi seyircisi tarafından bile protesto edilen eksi değerlerle geçiyordu haftaları.. Orta sahada 15-20 dakika süren yoğun boğuşmadan sıkılan Denizlispor, savunmadan uzun topları Hüseyin’in kafasına atıp hücumu denedi. Trabzon da ‘siz yaparsınız da biz eksik kalır mıyız?’ diye Mehmet Yılmaz’la denedi aynı şeyi. Kısacası iş, ‘kaleden kaleye şahin uçurdum’ türküsüne döndü. Ve tabii hatası çok, tadı tuzu yok bir futbol karmaşasına.. Dün akşamın önemli bir gerçeği, Trabzonspor’un kaybettiği birçok maçta hakemlerin kötü yönetim gösterdiği idi. Ancak Denizli’deki Bülent Demirlek, böyle bir bahaneye izin vermedi. Hatta bazı kararlarıyla Trabzonspor için şirin bile sayılırdı.
Tayfun’a iade-i itibar
Her yenilgisi ayrı bir yönetim krizi haline gelen Trabzonspor’un en önemli silahı Yattara dün gece Mustafa Keçeli’nin denetim ve gözetimindeydi. Keçeli ilk yarıda bu işi iyi başarırken, ikinci yarıda baygın düştü. Dün akşamın bir başka ilginç konusu ise, Halilhodziç’in Tayfun Cora’ya iade-i itibar verişi idi. Famagusta faciasından sonra ilk kez stoper oynuyordu genç oyuncu.
Bu denli kötü hücum eden Trabzonspor, ofansı çok seven yeni teknik direktörü Halilhodziç’e tüm bildiklerini unutturacak. Tabii, Boşnak hoca sezon sonuna kadar pes edip teknik direktörlüğü bırakmazsa.
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2005
ZAYIF düşmeye gör.. Gelen vurur, giden de.. İşte Trabzonspor.. Hani şu son iki sezonun en popüler takımı.. Hani biten sezondaki ‘Gönüllerin Şampiyonu’ Karadeniz Fırtınası.. Meltem olmuş, esintisi kendisini bile serinletmiyor.. Rakipleri işin kolayını bulmuş, biraz sert yapınca sinip kabuğuna çekiliyor.. İşte size dünkü Kayseri maçı.. İlk 45 dakikada Fatih, Yattara’yı iki itip çekti, bir taban gösterdi.. Mehmet Yılmaz hem Muhammed hem de Rodic’ten esaslı dayak yiyor tık yok.. Bordo mavili takımın en çalışkan oyuncusu Lee Young, bir karate darbesiyle soyunma odasını göremeden hastanelik oluyor.. Muhammed’in yaptığına bırakın kırmızı kartı, yeni TCK’den ‘adam öldürmeye tam teşebbüs davası’ açarlar. Ama karateci Muhammed, Tokat’ın hoşgörüsüyle maça devam ediyor. Bununla kalsa iyi..
Önce Muhammed, ceza alanında omuzlayıp indiriyor Yatara’yı.. Bunun adı kitapta penaltı ama Metin Tokat’a göre değil.. O zaman kendisini aldatmaya yeltenen Gineli sarı kart görmeli.. O da yok.. İlk yarı biterken, Kamber, bu kez Kürşat’ı ceza alanı içinde ‘hoppacık’ yapıyor. Anlayacağınız, kucaklayıp, yere fırlatıyor, Tokat buna da ‘devam’ diyor. İki lehte penaltı es geçilip, bir de rakibin kırmızı kartı görmezlikten geliniyor. Golü beceremiyor, rakiple mücadele edemiyor, savunması düşmüş Trabzonspor’a bir de hakem vuruyor.. Ya da birileri bir yerden görünmez bir düğmeye mi bastı yoksa.. Veya Cem Papila aleyhine başlatılan kampanyaya, yapılan yürüyüşe hakem camiasının cevabı mı yaşananlar?.. Sebebi ne olursa olsun, ‘Hukukun gücü yerine Gücün hukukunun’ geçerli olduğu ülkemizde sahada, masada, lobide, parada güçlü isen adam yerine sayılırsın.. Aksi budur işte..
Yazının Devamını Oku 22 Ekim 2005
ANADOL motoru takılmış Mercedes gibiydi Trabzonspor.. Öyle ya, hala yoktu Fatih, Szymkowiak. Gelişi zordu Gökdeniz’in. Hüseyin ise intihar etmiş, ‘iki maç için kapalıyız’ levhası asmıştı.
Buna rağmen iyi mücadele ve dayanışmanın göstergesi, maç öncesi yedek-as ayrımı yapmaksızın, saha ortasında edilen galibiyet yeminiydi. Takım olmak için önemliydi ama, yıldızlar tribündeydi.
Aslında şanssızlık dört önemli eksiğin aynı anda bir araya gelmesiydi. Buna rağmen ilk 45 dakikada birkaç kez öne geçme şansı yakaladılar. Eğer Tomas Jun yerine Fatih Tekke sahada olsa, hat-trick yapardı ilk yarıda. Bir önemli gerçek de, Ecriyesspor’un hiç hafife alınacak bir rakip olmadığıydı. Bir yıl içinde iki kez küme çıkmış, ligin en iyi futbol oynayanlarından ama kesinlikle en sempatik takımıydı. Zaten ligdeki yeri ve puanı da kalitesinin kanıtıydı.
Gerginlik sahaya indiBöylesine önemli bir rakip, 48. dakikada Cesar’ın Erdinç’in üzerinde kramponla gezme hevesi yüzünden 10 kişi kaldı. İlginçtir, herkes ‘Erciyes sinirlenir’ diye beklerken, rakibi bırakıp hakemle oynamaya başlayan bordo mavililer oldu. Bu haftalardır süren gerginliğin sahaya inmiş biçimiydi. Gerginlik 73. dakikada tribüne sıçrayıp, bir seyirciyle sahaya da indi.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Trabzonspor dün akşam son 5 haftadaki en iyi mücadelesini sergiledi. Hatırı sayılır sayıda pozisyona girmesine rağmen kısmetsizlik, beceriksizlik veya ne derseniz deyin bir türlü golü bulamadı. Kazanmayı da başaramadı. Bu denli büyük tribün desteği ve saha içi isteğine karşın 2 puan daha yitirip, ‘hüzne devam’ dedi.
Yazının Devamını Oku 17 Ekim 2005
KAZANMAK zorundaydı Trabzonspor. Yitirdikleri için, unutulan keyifli futbol için, kentinin hüzünlü insanları için, yönetimi için ve her şeyden öte kendisi için kazanmalıydı. 3 maçlık yenilgi serisinin ardından bir krizin sebebi olmamak için kazanmalıydı. Ve büyük sıkıntısı vardı, Fatih-Gökdeniz-Szymkowiak olmadığı için. Yeni hocasına hoş görünmek, son 3 maçtaki hatasını affettirmek için maça hırslı başladı Trabzon. Çok geçmeden şık bir organizasyonla Mehmet Yılmaz’ın kafasından golü buldu. Bu golün ardından futbol hevesine gelen Samsunspor, 2 mutlak golü atamadı, ama penaltı piyangosuna da hayır demedi. Bu ana kadar hatasız yönetim gösteren hakem İsmet Arzuman öyle bir penaltı imal etti ki, kendisi bile inanamadı.
Halilhodziç’in işi zor
Futbol oyununda eşi benzeri olmayan, üretimden kalkmış bu penaltıyı Kais gol yapıp, skoru eşitledi. İşte bu gol, maçın psikolojik dengesini bozdu. Buna rağmen oyun ve skor dengedeyken sağbek Emrah ile iki stoperin ortak yapımı olan bir Samsun golü geldi Rafael’in ayağından. Sonra itiş-kakış başladı, pas hatalarıyla dolu futbol kandırmacası sürdü gitti. Tek forvetle taktik silahını iyi kullanan, Kenan ile ‘İnce tekme’ sergisi açan Samsunspor karşısında sindi bordo mavililer. Ve maçı kaybettiler.
Dünün gerçeği yeni çalıştırıcı Halilhodziç’in çok ve zor bir işi olduğunun bir kez daha ortaya çıkışıydı. Futbolcunun ve yönetimin de artık gereğini yapması zamanının geldiği de. Ve de yıldızlara mahkum takımların bulutları asla sevmediği..
Yazının Devamını Oku 3 Ekim 2005
<B>MAÇLAR </B>başlarken, bir elmanın iki yarısı gibiydiler... Trabzonspor, futbol topunu 15-20 yıl önce tanımış bir Rum kasabasının takımına elenip, Şampiyonlar Ligi’ne ‘<B>elveda’</B> demişti. Galatasaray ise, Eskimolar’ın akrabaları Norveç balıkçıları karşısında ağır bir futbol kazası yapıp, UEFA’ya veda etmişti. İkisi de yıkık, kırgın ve sıkıntılıydı.
Trabzonspor’un ekstra derdi Szymkowiak ve Gökdeniz gibi iki önemli yıldızının kaymış olmasıydı.
Tam ‘Trabzonspor dengeli gidiyor’ derken bir uzun yüksek top Galatasaray’ın tecrübelisi Hakan Şükür ile Trabzonspor’un acemisi kaleci Tolga arasındaki farkı ortaya çıkarıverdi. İlk golde tecrübesiz Tolga kadar, 2 stoperin sorumluluğu da tartışılmazdı. 2 dakika sonra kaleci-defans ortak yapımı bir gol daha geldi ve Tolga Zengin dağılıp gitti. İlk golden 7 dakika sonra Ümit Karan’ın önlenebilir füzesi de gol olunca perde indi.
Atı alan
Tıpkı ilk Anorthosis maçında Tayfun Cora’nın yitirilişi gibiydi Ali Sami Yen’de Tolga’nın bitirilişi. Böylesine önemli maçta bu çocuğun sırtına bu büyük yükü bindirenler hatalıydı elbette. İlk yarı biterken Necati’nin uyuyan Trabzon defansını cezalandırma golüne kalecinin yapabileceği o kadar çok az şey vardı ki...
Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği ikinci yarıdaki yapay canlanma yağmurun bardaktan boşandığı son 25 dakikaya kadar sürdü. Sonra iki takım da birbirine bırakıp, doğa şartlarıyla mücadele ettiler.
İşin özü Trabzonspor, dün akşam Ali Sami Yen Stadı’nda sadece bir maçı değil pırıl pırıl genç bir kaleciyi de kaybetti. Yazık oldu hem de çok yazık.
Yazının Devamını Oku