Veya kötü bir hizmet aldınız. Ne yapardınız? Mekan sahipleriyle tartışır, ağzınızın tadı kaçar, evinize tıpış tıpış geri dönerdiniz.
İşletmelerin müşteriyle olan ilişkileri “olay anı” ile sınırlıydı. Restoranın gerçek niteliğinin ortaya çıkması, kötü şöhretin kulaktan kulağa yayılması zaman alırdı. Bu sırada ağzı yanan, yandığıyla kalırdı.
Fakat şimdi öyle mi? Yemeksepeti’nden sipariş verdiğimizde yorumlara bakmadan restoran seçmiyoruz. Mekanist’e bakmadan bir kafeye-restorana gitmiyoruz.
İyi olup olmadığını tam olarak bilmediğimiz bir mekana gitmeden önce internette “sicil kontrolü” mutlaka yapıyoruz.
İnternetin sağladığı anında iletişim imkanı; kitleleri “uyandırma”, harekete geçirme, ses getirme gücü, reklam ve pazarlama dünyasının kanunlarını baştan yazdı.
Bugün herhangi bir sosyal medya kullanıcısı, ses getireceğini bildiği konuları sosyal medyaya taşıyabilir. Konu herkesin bünyesinde tepki oluşturacak bir meseleyse, Twitter fenomenleri, şöhretli kullanıcılar ve sözüne kulak verilen/verilmeyen herkes tarafından RT edilir ve hepimizin önüne düşer.
Sosyal medyada kopan gümbürtünün ardından haber siteleri ve gazeteler de konuyu kendi gündemlerine taşırlar ve tabir yerindeyse “dünya değişir”...
Halkbank Paraf reklamının bir bölümünün T-Mobile’dan çalıntı olması meselesi, önce sosyal medyada yayıldı, sonra da başta Hürriyet olmak üzere gazeteler ve haber siteleri tarafından manşetlere taşındı biliyorsunuz.
“Arak” konusunun ortaya çıkmasının ardından, reklamın “çalıntı” kısımları tıraşlandı. Artık reklamın kısa versiyonu yayınlanıyor reklam kuşaklarında.
Bu, teknolojiyle birlikte gelen yeni iletişim yöntemlerinin dünyamızı nasıl değiştirdiğini gösteren en iyi örneklerinden sayılır...
Tabii reklam eğer 20 yıl önce çekilseydi, muhtemelen kimsenin haberi olmayacaktı “çakma”lığından... Fakat günümüzün yeni hızlı iletişim biçimleri hiçbir konunun kapalı kapılar ardından kalmasına müsaade etmiyor.
Bu tünelin içine girdiğinizde birden ülke değiştirmiş gibi hissedersiniz, zira şehrin trafik konusunda en medeni yoludur.
Tek ihlal dahi göremezsiniz. Herkes takip mesafesini bilir, üstelik ibre 70’in üzerine çıkmaz.
Slalom hareketleriyle terör estirip önündekinin tamponuna yapışan, selektör yapmaktan orta parmağı titrek kalmış taksicileri bir de bu tünelde görün.
Hepsi korkudan tırıs tırıs sürerler araçlarını, kuzu gibidirler.
İnsanın hayatını kolay kolay garantiye almasını sağlamaz oyunculuk.
Kimileri şanslıdır, hep doğru işler yapar, çok paralar kazanır. Kimileri de hayatı boyunca ip üstünde yürür, gün gelir parıltılı tarafa, gün gelir “unutulmuş yüzler diyarı”na doğru meyleder...
İçinde bulunduğu yapımın iptal edilmesi, bir oyuncunun başına gelebilecek en kötü, en tatsız olaylardan biri... Üstelik olaylar, haksız rekabetin kol gezdiği ve insanın adalet duygusunu kalbinden söküp alacak kadar vahşi bir kaygan zeminde cereyan ediyorsa...
Dün Milliyet’ten Sina Koloğlu yazdı, 3 yılda tam 236 dizi iptal edildi. Bu, her sezon ortalama 35-40 yapımın son bulduğu Amerikan televizyonunu dahi ikiye katladığımız anlamına geliyor.
Hazırlanan yasa tasarısı, “Muhteşem Yüzyıl”ın sonunu hazırlamakla kalmayacak, ileride hazırlanabilecek tüm yapımların “kara çalma” riskini ortadan kaldıracak.
Tasarıya şu madde eklenmiş: “Toplumun milli değerleri içinde kabul edilen tarihi olayları ve şahsiyetleri küçük düşüren, aşağılayan, çarpıtan veya olduğundan farklı şekilde gösteren nitelikte olamaz.”
İşte bu cümle beyne giden damarların tıkandığı an.
Bu yasa tasarısı dizilerin, sinemanın, programların, kısacası tüm yapımların doğasını değiştirmekle kalmıyor, “insan doğasına” dahi parmağını sokuyor.
Gündüz nadiren ve ciddiyetle kullandığı hesabında gece 23.00’ten sonra büyük bir hareketlilik olur. Timeline’ını incelediğiniz zaman ucu bucağı görünmeyen uzunlukta bir mention silsilesi ile karşılaşırsınız. Her yere laf yetiştirmekte, her tweet’e salça olmaktadır, salça olacak konu bulamadığında “naber canımmm çok özledimmmm”ler yağdırır. Sebebi basittir, alkolün kanında dolanmaya başladığı saatten yatana kadar Twitter’a sarar. Alkolizm tweet’leri baş ağrıtır.
- “Dostlar iletişimde görsün”cüler: Telefon konuşmasında, SMS’lerinde, hatta karşılaştığınızda göremediğiniz samimiyeti Twitter’da görebilirsiniz. Twitter “Şu mühim insanla çok samimiyiz” mesajı vermek için bulunmaz bir yerdir.
- Vitrin teşekkürcüleri: Nezaket kuralları çoktan değişti. Artık birine teşekkür etmek istediğimizde çiçek göndermiyoruz, telefon etmiyoruz, SMS yazmıyoruz, ne yapıyoruz? Twitter’da herkesin okuyabileceği biçimde teşekkür ediyoruz. Havamızı atıyor, teşekkür edilen kişiyi böyle ihya ediyoruz. O kişi de bu teşekkürü RT etti mi “rica ederim” demiş oluyor.
- “Mrb slm”cılar: İşte psikoloji biliminin çözemediği dev gizem. MIRC ve ICQ çağının bize mirası, “Mrb slm”cılar ve Facebook’ta dürtenler oldu ne yazık ki. İki saniye sinirleniyor, sonra unutup gidiyoruz, yapacak bir şey yok. Bir de boş mention gönderenler var ki, bu da sanıyorum Antik Uzaylılar ile ilgili olmalı. Çözülemeyen bir diğer dev gizem bu.
- :)))))))))’cılar: :) tamam, :)) da tamam. Hadi çok güldün :))) dedin, :D dedin tamam... Ama bu ne yahu. Bu “aşırı doz smiley”de bir aşırı ilgi gösterme, ne bileyim, inceden bir yağcılık, hafiften bir yaranma seziyorum. Hayır, yanılıyor muyum. Siz aşırı smiley’cılara tepkimi Kermit gibi ağzımı büzerek veriyorum <:/
Çin atasözcüleri... Enerji hırsızları...
- Çin atasözcüleri: Çin atasözcüleri kimi zaman karşımıza Can Yücel, kimi zaman Murathan Mungan, kimi zaman da bir Çin Atasözü olarak çıkıyor. Hayata karşı isyanlarını birtakım insanlara ait edebi cümlelerle ortaya koyuyorlar. Ama biz takipçileriniz, çok sıkılıyoruz, bilmem anlatabiliyor muyum...
Viyana 1 numara... Listenin üst sıralarında yoğunlukla Avrupa şehirleri göze çarpıyor. İstanbul’u listenin üst sıralarında görmememiz sürpriz olmadı elbette. Neden dersiniz? Sayalım mı?
-Yaşanacak kent-te doğanın hediye et-tikleri korunur, yüceltilir. Konu “denge”dir. Beton, nüfus arttıkça yeşil de artar.
-Altyapı şehrin atardamarı demektir. Yöneticileri bunu çok iyi bilir. Altyapısı sağlam olan şehirlerde inşaat makinesinin doğalgaz borusu patlatması kabul edilir bir durum değildir. Modern şehirlerde böyle vakalar yaşandığında kimse “alıştık artık burası böyle bir memleket n’apalım” deyip geçmez, olayın üstü örtülmez.
-Şehirler rant alanı değildir, insanların daha iyi yaşamasına hizmet eder.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Bağdat Caddesi kenarındaki yeşillik alanı istiyor, Kadıköy Belediyesi alternatif boş alan gösteriyor. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ile buluştuk, konuyla ilgili son durumu konuştuk...
- Göztepe Parkı’na yapılacak camiyle ilgili gelinen son nokta nedir?- 2005’te Göztepe Parkı dini tesis alanı olarak tahsis edildiğinde, hem şahsım adına hem de belediye olarak bu konuyla ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne dava açtık.
Bunun yanı sıra 30 yurttaşımız aynı konuyla ilgili dava açtı. Cami inşaatıyla ilgili ilk iptal kararı idare mahkemesi bir eczacı vatandaşımızın açtığı dava sonucu söz konusu oldu. Hemen ardından, Danıştay da mahkeme kararını onadı. Büyükşehir ise burayı 2011 yılında yeşil alanlara dahil etti.
2005’ten bugüne kadar süreç böyle. “Tam bu iş bitti” demişken, danıştayın üyeleri değişti, tashih-i karar dediğimiz bir mesele var, konu tekrar gündeme getirildi.
Karar tekrar değerlendirmeye alındı ve “Buraya cami yapılması uygundur, Kadıköy’de zaten cami azdır” denildi ve mahkemenin aldığı karar iptal edildi. Karar Danıştay’dan bu şekilde tekrar dönünce, ne olursa olsun, buraya bir cami yapma kararı alındığını idrak etmiş olduk.
Artık yargı karar verdiği için son nokta budur. Buraya bir cami yapılacak.
- Bu bölgede cami ihtiyacı var mıdır?- Bu bölgede yürüyüş mesafesinde Galip Paşa Camii ve Selamiçeşme Camii var. 20 yıllık belediye başkanıyım, ne halktan bir talep geldi ne de müftülerden.