Paylaş
Hazırlanan yasa tasarısı, “Muhteşem Yüzyıl”ın sonunu hazırlamakla kalmayacak, ileride hazırlanabilecek tüm yapımların “kara çalma” riskini ortadan kaldıracak.
Tasarıya şu madde eklenmiş: “Toplumun milli değerleri içinde kabul edilen tarihi olayları ve şahsiyetleri küçük düşüren, aşağılayan, çarpıtan veya olduğundan farklı şekilde gösteren nitelikte olamaz.”
İşte bu cümle beyne giden damarların tıkandığı an.
Bu yasa tasarısı dizilerin, sinemanın, programların, kısacası tüm yapımların doğasını değiştirmekle kalmıyor, “insan doğasına” dahi parmağını sokuyor.
Yani bu tasarı diyor ki; sen, benim baktığım yerden bakacaksın.
Yorum yapmayacak, farklı noktalardan yaklaşmayacak, devlet eliyle resmi olarak onay verilmiş kişi öykülerinden ve olayların dışına çıkamayacaksın.
Kısaca bakmayacaksın, düşünmeyeceksin, araştırmayacak, eşelemeyeceksin.
Tarihin belirli bölümünü konu eden eğlencelik bir yapıma masalsı öğeler katamayacaksın.
Kapalı kapılar ardında yaşanmış ve bırakın dönemin, bugünün “belirlenmiş” ahlak kurallarına uymayan yaşantıları gözler önüne seremeyeceksin.
Hep alkışlayacaksın, hep yücelteceksin.
Ha, hayali “işimize gelen ecdat özellikleri” katabilirsin, fakat bugünkü hesaba uymayan birtakım “ayıplı” özellikler katamayacaksın.
“Muhteşem Yüzyıl”, böyle bir yasa tasarısını gündeme getirdi, yöneticiler sapla samanı karıştırdı, bir diğeri “hay hay” dedi, acilen yasa tasarısına ekleme yaptı ve belli ki böyle durumların önü alınacak.
Hazır yeri gelmişken, Türkiye sınırlarına çıkalım. Dünya sinemasını değiştirelim.
Epik film türü içinde Osmanlı’yı konu edenlerin ait olacağı bir “subjanr” yaratalım, adı “Şanlı Ecdat” olsun.
Yapalım bunu, yakışır.
Abonesinden haberdar olmayan “güvenlik” şirketi
Önceki hafta Mutlu Tönbekici bir arıza sonucu gecenin bir yarısı tüm mahalleyi ayağa kaldıran, evinin güvenliğini sağlaması için para ödeyip satın aldığı alarmla ilgili delirtici macerasını yazmıştı.
Gecenin bir yarısı ötmeye başlayan alarmı, Pronet görevlileri beş saat geciktiği için ancak sabahın 7’sinde susturulabilen ve evine polisin gelmesine kadar varan kabus gecesini anlatmıştı.
Kendimizi koruyalım diye satın aldığımız alarm sistemleri ne kadar güvenli, buyurun bir de buradan yakın:
Bu defa da “abonesinden haberdar olmayan güvenlik şirketi” vakasıyla karşı karşıyayız.
Önce cuma günü aradılar, “Pronet’i daha önce duymuş muydunuz?” diye. “İlgilenmiyorum” dedim, kapattım. Daha sonra şirketi arayıp “Siz nasıl bir güvenlik vaat ediyorsunuz?” diye sormak için konuyu uzatmadım.
Onlar önce davrandı. Tekrar aradılar, tekrar sordular. “Pronet’i duymuş muydunuz?”
“Hayır, duymamıştım, lütfen anlatın” dedim. Bakalım abonesinden bihaber güvenlik şirketi nasıl hizmetler sunuyormuş öğreneyim istedim.
Dayanamadım, lafın ortasında “Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?” diye infilak ettim. Bu trajikomik durumun sebebini açıklayabilecek bir yetkiliyle görüşmek istedim.
Müşteri hizmetleri yetkilisi makul bir açıklama yapamadı. Çünkü yetkililerin kendileri de sebebini bilmiyorlar. “Bir karışıklık olmuş, sizin numaranız karışmış” diyorlar. Peki aynı şikayette bulunan tüm abonelerin numaraları mı karışıyor? İşte buna cevap yok. Mutlu’nun da dediği gibi; “Güvenlik denen tek dişi kalmış canavar...”
Paylaş