Yaşanacak yerler arasında var mıyız?

Uluslararası danışmanlık şirketi Mercer’in yaptığı araştırmada dünyanın en yaşanılabilir kentleri sıralandı önceki gün.

Haberin Devamı

Viyana 1 numara... Listenin üst sıralarında yoğunlukla Avrupa şehirleri göze çarpıyor. İstanbul’u listenin üst sıralarında görmememiz sürpriz olmadı elbette. Neden dersiniz? Sayalım mı?

-Yaşanacak kent-te doğanın hediye et-tikleri korunur, yüceltilir. Konu “denge”dir. Beton, nüfus arttıkça yeşil de artar.

-Altyapı şehrin atardamarı demektir. Yöneticileri bunu çok iyi bilir. Altyapısı sağlam olan şehirlerde inşaat makinesinin doğalgaz borusu patlatması kabul edilir bir durum değildir. Modern şehirlerde böyle vakalar yaşandığında kimse “alıştık artık burası böyle bir memleket n’apalım” deyip geçmez, olayın üstü örtülmez.

-Şehirler rant alanı değildir, insanların daha iyi yaşamasına hizmet eder.

-Hizmetler planlıdır. Siyasi görüşleri farklı olan yöneticiler dahi ortak çalışır, birbirleriyle sırf “en çok benim lafım geçecek” çatışmasına girmez, “sen ne yaptın, ben ne yaptım” kavgası etmez. Şehircilik, siyasete alet edilmez.

-Şehrin korunan bir dokusu vardır, yeni binalar bile o dokuya uyumlu tasarlanır. Mesela bitişik nizam üç katlı binaların bulunduğu bir caddede, bir bina yıkılıp yerine altı katlı dikey gecekondu yapılmaz.

-Tarih değerlidir, korunur. Yönetimde söz sahibi olanlar “topraktan çömlek çıktı diye inşaat durduracak değiliz” demeyi aklının ucundan bile geçirmez. “Çömlek” çıkınca, bırakın metro inşaatını, dünyayı bile durdurur.

-Şehirler, insanlar daha iyi yaşasın diye vardır. Yaşanabilir şehirlerde insanlar trafikte sıkışıp akıl sağlıklarına veda etmezler.

-“Şehir yaşamı” demek, şehrin durduk yere içinde barındırdığı insanların omuzlarına taşıyamayacağı kadar ağır yükler bindirmesi demek değildir. Şehirler, yaşamak için savaştığınız muharebe alanlarına benzemez. Huzur vardır, düzen vardır.

-Şehir, insanlarını da kendine benzetir. Medeni koşullar sunan şehirler, insanını da eğitir. Medeni şehirlerde yaşayan insanlar, kendi alanlarını bilir, birbirlerinin ense kökünde yaşamazlar. “Kişisel alan” tanımı belirlidir, birbirlerininkine girmek, tanımadığı bir kişinin evine davetsiz girmeye benzer.

Haberin Devamı

Estetik yoksa ruh beslenmez

Haberin Devamı

Türkiye’nin tüm şehirlerinde dışı tuğladan, bitmemiş gibi görünen ama içinde insanların oturduğu apartmanlar vardır bilirsiniz.

Dışının boyasının eksik, giriş yolunun ise elde kalan betonla sıvanmış olmasının bir önemi yoktur. O bina bitmiştir, çünkü “baş sokulabilir” durumdadır. Dışarıdan nasıl göründüğü önemli değildir.

Apartmanın kendisi, evin dışı sayılır. Yani kaale alınması gerekli değildir.

Biraz dikkatle baktığınızda detayları fark edersiniz...

Penceresindeki perde itinayla ortalanmıştır. İçeriden temizlik kokusu gelir. Belli ki o evin içinde bir ev kadını yuvasını çekip çevirmektedir.

Bina kaçak olabilir, 5 katlı gecekondu olabilir, iki sallandı mı yıkılacak olabilir... Fark etmez. Neticede baş sokacak bir yer midir? Öyledir.

Estetik açıdan bir hoşluk vaat ediyor olması gerekmez.

Oysa bir şehrin yaşanabilir sayılması için estetik açıdan “güzellik” vaat etmesi bir ihtiyaçtır. Yaşanabilir şehirlerde “keltoş” binalara izin verilmez.

Çünkü içinde yaşanılan şehirler, insan ruhunu beslemelidir. İnsanın ruhunu beslemeyen mutsuz şehirlerin insanları da mutsuz olur.

Peki, söyleyin şimdi, yukarıda saydıklarımızın bir tanesine, azıcık, ucundan da olsa, sahip bir şehir var mı Türkiye’de?

Yazarın Tüm Yazıları