Melike Karakartal

Twitter aleminde anlaşılamayan insanlar...

6 Ağustos 2013
-Bir önceki tweet’inde –mesela- Kandil Gecesi ile ilgili iyi niyet sözcükleri sıralamışken, bir sonraki tweet’inde bela okuyan, hakaret eden, sevmediği adama küfreden, ölmesini dileyenler...

-Bir önceki tweet’inde haksızlık, adaletsizliklere karşı durur sözler ederken, bir sonraki tweet’inde sevmediği-önyargıyla baktığı insanları aşağılayanlar...
-Bir önceki tweet’inde sevgi, kardeşlik derken bir sonraki tweet’inde dolaylı-dolaysız kutuplaşma çağrısı yapanlar.
-Bir önceki tweet’inde Çeşme ve Bodrum’dan çok eğlenerek bildirirken bir sonraki tweet’inde Gezi olaylarında hayatını kaybedenlere üzülenler... Nabza göre şerbet yasçıları...-Bir önceki tweet’inde reklam yaparken bir sonraki tweet’inde de reklam yapanlar. Twitter’ı reklam panosu olarak kullanınca işe yarayacağını düşünenler... Twitter’ın dinamiklerini çözememişler.
-Twitter’ı “hedefe yanaşma” mecrası olarak kullananlar. Bunu beceriksizce yapanlar ve beceriksizliklerinin farkında olmayanlar.

“Vatan haini” demek için tetikte bekleyenler... Takipçi ticareti yapanlar...

- “Onu mu takip edecekmişim, HIH” kibrine sahip olanlar... Merak etmesine rağmen o kişiyi takip ediyor olmayı kendisine yediremeyenler... Fakat üşenmeyip, her gün düzenli olarak o “yediremediği” kişinin profilini teftiş edenler...
-Laf sokarak veya söylediği sözlerle karşısındakinin canını acıttığını, üzdüğünü düşünerek rahatlayanlar... -Bahsettiği kişinin kanlı canlı bir insan olduğunu unutarak, taştan, masadan, cansız bir varlıktan bahsedermişçesine hoyrat konuşanlar... İştahla sövenler...

Yazının Devamını Oku

“Çılgın”a ev verilmez!

2 Ağustos 2013
Dünyaca ünlü bir otomobil firmasında çalışan bir müdür, evini kiraya verirken kiracının TC numarasını istiyor ve çalıştığı şirketin ona otomobil sattığı için tanıdığı imkanları kullanarak kredi borcu var mı yok mu baktırıyor.

O da yetmiyor, Google’da kiracı adayının ismini aratıyor ve önüne çıkan dövmeli fotoğraflarından yola çıkarak onu “fazla çılgın” buluyor.
Emlakçıya “Fazla çılgın, başka bir kiracı bulalım” haberini gönderiyor...
Bu olay tanıdığınız bir isim, TV8’in sevilen yüzlerinden gazeteci ve televizyoncu Pelin Çini’nin başına geldi.Önyargıları içinde boğulmuş ev sahibi dostumuz adayının eğitim durumunu, işini gücünü sorgulamıyor, Google’daki fotoğraflarından bir çıkarım yapıyor ve “çılgın” yaftası yapıştırıyor.
Üstelik işinin imkanlarını kullanarak adayların kredi borcunu sorgulatıyor.
Başka bir vaka: Birkaç ay evvel kiralık ev ararken eşlik ettiğim hamile arkadaşımla ev geziyorduk.
Ev sahibi, aynı zamanda ünlü bir emlak şirketinin temsilcisiydi. Ev eskiydi ama fena sayılmazdı. Deprem bölgesinde yaşadığımız için –doğal olarak- binanın yenilenip yenilenmeyeceğini sorduk.
Komşular anlaşamadığı için 60 yıllık binanın yıkılıp yenilenme ihtimalinin olmadığı cevabını aldık.

Yazının Devamını Oku

Yeni neslin işi zor

1 Ağustos 2013
Son zamanlarda üzerimize çöken puslu hava nasıl dağılır bilmem.

Kimi zaman yoğun bir umut dalgası savuruyor bizi aydınlığa.
Bir saat sonra aldığımız bir kara haberle karamsarlık denizinin en dibine iniyoruz.
Bir gün iyiyiz, gülümsüyoruz, umutluyuz.
Elmaya armut diyorlar, yine umudumuzu kaybetmiyoruz.
Fakat elmayı armut yapmaktaki ısrar sürdükçe ve zamanla elmanın armut olması konusundaki istek normalleştikçe, bir sonraki gün “dün ben neye gülmüştüm ya?” diyoruz.
Sınırlarda geziniyor, durmadan savruluyoruz.
Doğru bildiklerimize, sağduyumuzun sesine “yanlıştır” diyenleri dinledikçe, okudukça, vicdanımız can çekişiyor.

Yazının Devamını Oku

“Ayarsız” erkekler

30 Temmuz 2013
Dün Serdar Ortaç’ın denizde nişanlısının omuzlarına bindiği fotoğrafı görünce sizin de şöyle ensenizden bir ürperme geldi mi sevgili kadına nasıl davranılacağını bilen Habitus okuru?

Ortaokulda kızlara ayarsız el şakaları yapan arkadaşlarınızı hatırladınız mı?
Ayarsız el şakası yapan ergen dostlarımız ilerleyen yaşlarda sevgilisinin omuzlarına binen “ayarsız erkek” modeline temel oluşturabiliyor.
Üstelik illa sevgililerinin enselerine binmeleri gerekmiyor. Onları başka yollarla da tanıyabilirsiniz...

Diyelim ki bir kadın ve bir erkek arkadaş, kalabalık bir ortamda karşılaştı. Eğer erkek, kadını merhabalaşmak için kendi masasına çağırıyorsa, “Merhaba ayarsız erkek. Bugün nasılsın?” diyebilirsiniz.
Kalabalık bir ortamda yürümeye çalışıyorsunuz diyelim. Önünüzde duran şahıstan yol istediniz, duymadı. Bir daha “pardon” dediniz, yine duymadı. Tekrar “pardon” dediniz, bu defa duydu, hafif hareket etti. Fakat daha sonra yoldaki pozisyonunun geçmenize mani olmayacağına kanaat getirip “Niye geçemiyon yeaa” diye söylendi. Derhal geri dönüp “Evet ayarsız erkek. Ben manyağım, dikkat çekmek için pardon diyorum, hoş görüver” diyebilirsiniz.
Yolda yürüyor veya bisiklete biniyorsunuz diyelim. Her camından bir kol çıkmış otomobil hızla üzerinize doğru geliyorsa derhal kendinizi sağlama alınız. Üç ayarsız erkeğin altına araba verirseniz olacağı budur. Gördüğü ilk dişinin üzerine sürecek, selektör yapıp sizi kör edecek, farafiri farafiri kornaya basarken sonuna kadar açtığı müziğin ritmiyle frene basarak arabasını zıplatacaktır. Onu durdurup “Ah be ayarsız erkek. Hayatında kaç defa bu yöntemle -bırak kız tavlamayı- dikkat çekmeyi başardın ayarsız erkek? Üçüncü dünya dürtüleriyle kadınlara yaklaşmak nasıl bir duygu canım ayarsız erkek?” diye sorabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

İstediğiniz kadar kadın üzerinden hayatı okumaya devam edin

27 Temmuz 2013
Bu ülkenin kadınları, sizin erkek egemen zihniyetinize, “kadına tasma takma” çabanıza yol vermez.

Gülünç geliyor değil mi? Sanki yüzyıllar öncesi, karanlık bir dönemde yaşıyor gibi “Hamile kadınlar beyinin arabasıyla şöyle akşamüstleri tur atabilir” diyen “tasavvuf düşünürlerini” devletin televizyonundan izlemek...
Cahiliye devrinin yükselişini izlemek gibi.
“Gibi”si fazla, cahiliye devrinin kendisinde yaşamak...

* * *

Bugün elinde evlilik yüzüğü taşıyan, karnı burnunda hamile kadını bile kadın olma hali üzerinden, kendi çarpık ahlak anlayışına göre değerlendirebilen bir zihniyet, üzerimize çörekleniyor.
Akıl ve mantık kaideleri “akıl dışı konularla zaman kaybetme, gül, geç” derken, sağduyu “Eğer bu sözler resmi bir kanal aracılığıyla geliyorsa sesini yükseltmelisin” diyor.
Devletin kanalı, bunu canlı yayın kazası olarak değerlendirmiş ve kurumu bağlamayacağını söylemiş olsa da resmi bir yazıyla tüm kadınlardan özür dileyebilirdi.

Yazının Devamını Oku

Sosyal medya paylaşımı üzerinden “hassasiyet” analizi

26 Temmuz 2013
En büyük şikayetimiz neydi? “Birlik olamamak” mı...

Çok konuşur, görüş bildirir, tartışır, şikayet eder ve birbirimizle uğraşmaktan vazgeçmezdik.
Son bir buçuk ayda bu huyumuzu üzerimizden attık diyordum ama...
Eski alışkanlıkları yenileriyle değiştirmek kolay değil.
Birlik olmayı becerenlerin nasıl hareket ettiklerini izliyoruz. Nasıl sistemli olarak çalıştıklarını ve başarılı olduklarını...
Hayatımızın üzerine nasıl çöreklendiklerini...
Nasıl etrafımızı görünmez bir kafesle örttüklerini.
Bir de kendimize bakalım: En iyi becerdiğimiz konu birbirimizi eleştirmek. Birilerinin açığını bulup oklarını fırlatmaya harcadığımız enerjiyi başka yerde toplamayı becerseydik dünya yerinden oynardı.

Yazının Devamını Oku

Sırtını kocaya yaslayanlar

25 Temmuz 2013
20’li yaşlarda ilerlerken kadınlarda “30’lara, 40’lara geldiğimde ne yapacağım” telaşı olur hep.

Kadın arkasından gelen genç nesle özenir, onların gençlik ve güzelliğiyle mücadele edemeyeceğini düşünür.
İlişkilerinde korkaktır, hep daha genç olana yenileceğini, kendi tazeliği gittiğinde “daha taze” olanın tercih edileceğini hayal eder. Kimi zaman bu bir hayal değildir, erkek daha gencini bulur sahi.
Fakat arızalı olan kısım şu, kadın, bu tercihin sebebinin kendisi olduğunu zanneder. Başlar çocukken oynadığı bebek gibi kendiyle oynamaya.
İşte, gençlik saplantılı, “Ördek” kadınların kırılma noktası da tam olarak burası.
Kişi eğer genç ve güzelse değerli olduğunu, yerine bir başkasının gelmemesi için tek hedefinin kendine çok iyi bakması ve derhal bir çocuk doğurarak adamı bağlaması olduğunu düşündüğünde, “enjeksiyon” ve ardından bebek planları başlıyor.
“Gençsem değerliyim” hissini omuzlarından atamamış kadınları, ördeğe benzeme oranlarından tanıyorsunuz.
Dudaklar ne kadar şişmişse, gözler ne kadar şaşkın bakıyorsa, cilt ne kadar gergin ve burun ne kadar hokkaysa o kadar iyi hissediyorlar.

Yazının Devamını Oku

Alternatif yollar denemek

24 Temmuz 2013
Kabul edelim, her konuda “çok para öderim, karşılığını alırım” diyecek bir kitle var, her zaman olacak. Bu alandaki hizmet ve alışverişin bütününe “Lüks pazarı” diyoruz ve alıcısı belli.

Peki, Bodrum’da yapacağınız ortalama bir tatile ultra lüks tatil paket fiyatı ödemeye “lüks turizmi” denebilir mi? Öyle tatiller “lüks pazarı”na dahil edilebilir mi?
Yoksa sıradan hizmete, sıradan yemeklere ödenen fahiş fiyatlar açıkça kazıklanmanın belirtisi mi? Üst düzey kaliteye çok para ödemek, yani “lüks turizmi” ile “sıradan hizmete lüks fiyat” ödemek arasında büyük fark var.
Ne yazık ki, Türkiye sınırları içinde gerçek olan, özellikle yaz sezonu içinde, sıradan hizmete aşırı fiyat ödemek.
Önce tatili konuşalım. Ne kadar alternatif olursa olsun, ısrarla 80’lerde veya 90’larda gibi yaşamayı tercih edenleri anlamak zor. “Paramı öderim, hizmetimi alırım” diyorlar, yeni yöntemler ve alternatifler risk gibi görünüyor. İnternete, sosyal medyaya direnen, onun gücünü küçümseyen “eski toprak”lar gibiler. Ya çok para verip iyi hizmet alacağını düşünüyor ya da ortalama bir tur satın alıp bir haftalık tatilini rezil edeceğini... O da risksiz, daha önce denenmiş olanı seçiyor.
Halbuki çağ değişti, artık yeni yöntemler, yeni imkanlar var. Mesela “couch surfing”...
Çok yeni değil, nereden baksanız 10 senelik mazisi var ancak yaygınlaşması nispeten yeni sayılır. Üstelik sadece sırt çantalı gezginlere mahsus bir konu değil.
Çok özetle, evinizi veya bir odanızı, geçici bir süre için kiraya veriyorsunuz. Airbnb.com gibi siteler, dünyanın istediğiniz yerinde, istediğiniz standartta evler bulmanıza imkan tanıyor, uyduruk bir otele vereceğiniz fahiş fiyatın dörtte birine kendi eviniz standartlarında bir ev bulmanız gayet mümkün.

Yazının Devamını Oku