Sırtını kocaya yaslayanlar

20’li yaşlarda ilerlerken kadınlarda “30’lara, 40’lara geldiğimde ne yapacağım” telaşı olur hep.

Haberin Devamı

Kadın arkasından gelen genç nesle özenir, onların gençlik ve güzelliğiyle mücadele edemeyeceğini düşünür.
İlişkilerinde korkaktır, hep daha genç olana yenileceğini, kendi tazeliği gittiğinde “daha taze” olanın tercih edileceğini hayal eder.
Kimi zaman bu bir hayal değildir, erkek daha gencini bulur sahi.
Fakat arızalı olan kısım şu, kadın, bu tercihin sebebinin kendisi olduğunu zanneder. Başlar çocukken oynadığı bebek gibi kendiyle oynamaya.
İşte, gençlik saplantılı, “Ördek” kadınların kırılma noktası da tam olarak burası.
Kişi eğer genç ve güzelse değerli olduğunu, yerine bir başkasının gelmemesi için tek hedefinin kendine çok iyi bakması ve derhal bir çocuk doğurarak adamı bağlaması olduğunu düşündüğünde, “enjeksiyon” ve ardından bebek planları başlıyor.
“Gençsem değerliyim” hissini omuzlarından atamamış kadınları, ördeğe benzeme oranlarından tanıyorsunuz.
Dudaklar ne kadar şişmişse, gözler ne kadar şaşkın bakıyorsa, cilt ne kadar gergin ve burun ne kadar hokkaysa o kadar iyi hissediyorlar.
Birbirlerinin tıpkısının aynısı olduklarının farkına bile varamıyorlar.
Yüze batırılan iğneler, enjekte edilen dolgu malzemesi elle tutulan bir madde değil çoğu zaman.
“Kendine güven aşısı” esasında. O iğne batınca, o acıyı hissedince rahatlıyor, süreci az da olsa yavaşlattığını düşünüyor.
Ve bebek... Bebek doğunca anneliğin doğası dönüştürüyor kadınları şüphesiz. En “gold digger”ını bile “Şu hayattaki en değerli varlığım çocuğum Tosuncan” insanına dönüştürüyor.
Sonra haliyle biz de unutuveriyoruz geçmişini.
Eğer kadın evlenerek altın arayıcılığından “temize” çıkamıyorsa, çocuk olduğunda kesin temize çıkıyor çünkü.

Haberin Devamı

Kocanın fakir olduğunu düşün bebeğim...

Altın arayıcıları ve ördek kadınları bir kenara koyalım. Kimi kadınlar da yaşı ilerledikçe iyi hisseder kendini.
Geriye dönmek istemez, çünkü yılların deneyimi, görmüş geçirmişliği, birikmiş tortuların hayatı hayat yaptığını bilir. Elastikiyetini yitiren, kuruyan bir cilt, beliren kaz ayakları mutsuz etmez, onlar gerçektir çünkü. Elzem değilse dokundurtmaz kendine.
“Ördek kadın” ise gençlik ve güzelliğinin tek sevilme sebebi olduğunu düşünmeye devam etmektedir.
Şanssızdır ki, 20 yaşından itibaren gençlik yıllarında bile orta yaş krizine girmiş gibi davranan bir erkeğe denk gelmiştir.
Zaten halihazırda travmalı olan koca, gerçek orta yaş krizi geldiğinde daha genç kadını elbette tercih edecektir...
Tercih demeyelim esasında, “genç kadın”cı kocanın aynı zamanda ensesi kalınsa ikili hayat başlamış demektir.
Eş, kendinden daha genç olanın varlığını kabul eder ve evliliğini sürdürür.
Sahi ya, para, sadece siyasette çirkin değil. İkili ilişkilerde de hayli mide bulandırıcı bir role sahip olabiliyor.
Evliliklerde, “Zengin koca” veya “sonradan zengin olmuş koca” güvencesi bırakamayanları izliyoruz, “magazin” diye.
Bir yanda eşi bir yanda genç ve güzel bir kadın, keli parlayan ensesi kalın dostlarımız da hallerinden şikayetçi değil.
Bu da bir bakıma “güç gösterisi” esasında. Kadınlar tarafından “bırakılamayan” bir erkek olmak az gelişmiş bir egoyu okşuyor.
Vaziyet böyleyken, erkekler kollarına taktıkları genç kadınların varlığından memnun, kadınlar ise para ve gücün büyüsüyle uzaktan parlayan keli kuzey yıldızı sanacak kadar şaşkın.
Öylesine bir şaşırma ve güven hali ki, “altın avcısı” demişler, vız gelir. “Ben onun kocaman kalbini seviyorum.”
Bu genç arkadaşlara “Gözlerini kapat ve kocanın çok fakir olduğunu düşün bebeğim” demek istiyorum.

Yazarın Tüm Yazıları