* “Sizlere her kim destek oluyor, yüz veriyorsa o da şerefsizdir!”
* “Biz bu ülkeyi molotofla, tabancayla, havai fişekle, taş sopayla değil, Nene Hatun’larla, yırtık ayakkabıyla savaşarak kurduk! Size mi vereceğiz?”
**
Bu sözler Kızılay İl Şube Başkanı İlhami Yıldırım’a ait. Kendisi, aynı zamanda eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın kardeşi.
Bu sözleri yazdıktan sonra önce hepsini sildi ve Twitter’ı terk etti, sabahına hesabını kilitlemiş olarak geri geldi.
Cümleleri insanın kanını donduran cinsten.
Tabii dönem “Cahiliye devri prensleri”nin devri.
Bu hatamı düzeltecektim ama son günlerde hatasını kabul edemeyen siyasetçilere çok maruz kaldığım için elim düzeltmeye gitmiyor.
Malum, “hata yapmak” ve bunu kabul etmek, özür dilemek güçsüzlük demek ya hani...
“Hatayı ve oluşan sonuçların tüm sorumluluğunu üzerime alıyorum” diyemiyorlar ya hani bir türlü.
Hâl böyle olunca benim de bu hatayı üzerime almamı beklemiyorsunuz herhalde.
***
Bakınız efendim, bu hatanın kaynağı bazı dış güçlerdir. Evet sevgili dikkatli Habitus okuru, biiiz bu komplocularaaaa geçiiiit vermeyeceğiiiiiz.
Editörüme sür’atle talimat verdim, bu hatanın kaynağı araştırılacak. (Editörü de hem kendinin malı, hem de talimat verebileceği biri sanıyor, kadın gerçeklikle bağlantısını yitirmiş.)
Cenaze namazı esnasında Ali Şen’i çileden çıkaran konuşmanın bir benzerini hem öfkelenerek, hem içimiz kavrularak dinledik...
Ortada acı bir biçimde hayatını kaybeden dostumuz var... Kimse ayakta duracak güçte değil. Fazladan lafı kaldıracak halimiz yok. Zamansız bir ölüm herkesi kahretmiş.
Şaşkınız... Ölümü hazmetmiş, oturup düşünmüş, hatta farkına varmış bile değil çoğu arkadaşımız...
Vaaz uzadıkça uzuyor... Zaten halihazırda acıdan yere yığılmak üzere olan yakınlar, uzayan ve yaraya tuz basan, acıyı köpürten bu konuşma sayesinde Ali Şen gibi çileden çıkıyor. Uzayan konuşma, cami bahçesinde öfkeli bir “homurtu bulutu”na sebep oluyor.
Fakat sesimizi yükseltip bir laf etmiyoruz, edemiyoruz. Zaten cenazedesin, acın var, ölüye saygısızlık olmasın diye, yakınlarına, ailesine saygısızlık olmasın diye susuyorsun...
Ne yazık ki çoğu cenazede “acı köpürten, masal anlatan” din görevlilerinin sözlerini içimizdeki öfke bulutu yüksele yüksele dinlemek zorunda kalıyoruz. Çoğumuz genellikle bir söz söylemiyoruz. Dinliyoruz, geçiyoruz.
Fakat Ali Şen, torunun cenazesinde bu ajitasyona dayanamadı, çıktı “masalı kes” dedi. Haklı, sonuna kadar haklı...
Cenaze namazı esnasında Ali Şen’i çileden çıkaran konuşmanın bir benzerini hem öfkelenerek, hem içimiz kavrularak dinledik...
Ortada acı bir biçimde hayatını kaybeden dostumuz var... Kimse ayakta duracak güçte değil. Fazladan lafı kaldıracak halimiz yok. Zamansız bir ölüm herkesi kahretmiş.
Şaşkınız... Ölümü hazmetmiş, oturup düşünmüş, hatta farkına varmış bile değil çoğu arkadaşımız...
Vaaz uzadıkça uzuyor... Zaten halihazırda acıdan yere yığılmak üzere olan yakınlar, uzayan ve yaraya tuz basan, acıyı köpürten bu konuşma sayesinde Ali Şen gibi çileden çıkıyor. Uzayan konuşma, cami bahçesinde öfkeli bir “homurtu bulutu”na sebep oluyor.
Fakat sesimizi yükseltip bir laf etmiyoruz, edemiyoruz. Zaten cenazedesin, acın var, ölüye saygısızlık olmasın diye, yakınlarına, ailesine saygısızlık olmasın diye susuyorsun...
Ne yazık ki çoğu cenazede “acı köpürten, masal anlatan” din görevlilerinin sözlerini içimizdeki öfke bulutu yüksele yüksele dinlemek zorunda kalıyoruz. Çoğumuz genellikle bir söz söylemiyoruz. Dinliyoruz, geçiyoruz.
Fakat Ali Şen, torunun cenazesinde bu ajitasyona dayanamadı, çıktı “masalı kes” dedi. Haklı, sonuna kadar haklı...
İzlemediyseniz, muhakkak izleyin.
Devlet katında kimlere görev veriliyor, görün.
Kısaca anlatayım:
Konvoy geçerken bir vatandaş, araçlardan birini tekmeliyor.
Bunu gören jandarma, “mal düşmanı” bu “tehlikeli” vatandaşımızı birkaç metre ileride sıkıştırıveriyor.
O esnada “Mala gelmesin, cana gelsin”ci, “bizden olmayana bin tekme”ci mahalle delikanlısı koşuyor, jandarmanın kıstırdığı vatandaşı bir güzel tekmeliyor.
Biliyorsunuz kendisi bu tekmeden sonra 7 gün iş göremez raporu aldı, dizi kızarmış.
* Fikrini beyan edene, acının hesabını sorana ağız dolusu küfürle karşılık veren ve kendini her nasılsa “inançlı”, “dini bütün” olarak değerlendiren bir kitle.
* Gün geçtikçe birbirinden fersah fersah ayrılan, birlikte yaşamaya tahammül edemeyen bir halk... Üstelik bu “ayrım”dan siyasi çıkar sağlayan bir devlet yönetimi.
* 6-7 Eylül olaylarını bile “devede kulak” bırakma potansiyeli taşıyan bir anlayış.
* Göz kırpmadan, bir lokma vicdanları sızlamadan yalana sığınmalarına rağmen dini vecibelerini yerine getirdikleri için gönlü rahat, vicdanı temiz siyasetçiler.
* “Kendinden” saymadıklarına “defolun bu ülkeden” demeye cüret edecek kadar ayarsız insan müsveddeleri...
* 300’den fazla insanın can verdiği yerde görevini yapmak üzere bulunan bakanla ilgili olarak “İki gün aynı gömleği giydi, Kriz Merkezi olarak adlandırılan binadaki tuvaleti kullandı” cümleleriyle haber yapan, yapabilen gazeteciler.
Size söyleyeceklerim var.
Düşünsenize...
Böyle adamlar bir değil, beş değil, on değil.
Böyle adamlar Sinop’ta nükleer santral yapacak mesela. Şehir komple yok olacak, sonra televizyona çıkıp “REAKTÖR PATLADI YANE, BİZ DE BİLMEYOZ, ATOMLARIN ŞEYİ ŞEY OLDU BİR ANDA, ANLAYAMADIK” diyecekler.
Güvenlik odası yapmamışlar.
Yapma hazırlığındalarmış. Yersen.
“Neden yok?” diye soruluyor.
Şirket yetkilisi diyor ki, “Bir patlama olsa, siz aşağıda mı kalmak istersiniz, yoksa yukarı çıkmak mı?”
Bir anda büyük sayıları telaffuz edip herkesi şoka sokmayacaklar tabii, onlar da haklı.
Algı yönetimi bunu gerektirir, değil mi?
Haliyle, herkeste öfke ve üzüntü bir arada.
Önce üzüntümüzü yaşayıp sonra öfkeye geçemiyoruz. Madenciler bile bile öldürülmüşken, “Önce acımızı yaşayalım, sonra birilerini eleştirelim” diyemiyoruz. Zira malum kişiler gereken önlemleri almış olsaydı, bugün yüzlerce madencinin ölümünü, Türkiye’nin en büyük maden faciasını konuşmuyor olacaktık. O yüzden, evet, sorumluları eleştireceğiz, kızacağız, karşılarında duracağız ve bu, “siyaset” olmayacak.
Bu, siyaset değildir. Bu, sorumlulardan hesap sormaktır arkadaşım.Doğal ölümler söz konusu olduğunda önce acı yaşanır, sonra öfkeye gelir sıra.
Fakat burada bir cinayet var.
Şimdi eleştirmezsek, şimdi öfkemizi dillendirmezsek, daha önce olduğu gibi bu konuyu da halının altına süpürmeyi, sonra da “halının altı temiz” demeyi iyi bilirler.