Paylaş
Cenaze namazı esnasında Ali Şen’i çileden çıkaran konuşmanın bir benzerini hem öfkelenerek, hem içimiz kavrularak dinledik...
Ortada acı bir biçimde hayatını kaybeden dostumuz var... Kimse ayakta duracak güçte değil. Fazladan lafı kaldıracak halimiz yok. Zamansız bir ölüm herkesi kahretmiş.
Şaşkınız... Ölümü hazmetmiş, oturup düşünmüş, hatta farkına varmış bile değil çoğu arkadaşımız...
Vaaz uzadıkça uzuyor... Zaten halihazırda acıdan yere yığılmak üzere olan yakınlar, uzayan ve yaraya tuz basan, acıyı köpürten bu konuşma sayesinde Ali Şen gibi çileden çıkıyor. Uzayan konuşma, cami bahçesinde öfkeli bir “homurtu bulutu”na sebep oluyor.
Fakat sesimizi yükseltip bir laf etmiyoruz, edemiyoruz. Zaten cenazedesin, acın var, ölüye saygısızlık olmasın diye, yakınlarına, ailesine saygısızlık olmasın diye susuyorsun...
Ne yazık ki çoğu cenazede “acı köpürten, masal anlatan” din görevlilerinin sözlerini içimizdeki öfke bulutu yüksele yüksele dinlemek zorunda kalıyoruz. Çoğumuz genellikle bir söz söylemiyoruz. Dinliyoruz, geçiyoruz.
Fakat Ali Şen, torunun cenazesinde bu ajitasyona dayanamadı, çıktı “masalı kes” dedi. Haklı, sonuna kadar haklı...
Yahu adam gencecik torununu kaybetmiş, anne kahrolmuş, ayakta duramaz vaziyette, o çok tanıdık “miting konuşması” tonunda, ecdada girmenin gerçekten lüzumu var mı? Kim dayanır buna?
Alp Ali Şen’in tüm ailesine ve yakınlarına sabır ve dayanma gücü dilerim.
Mekanı cennet olsun.
-----
Belediyeler cenazelere gözlemci göndersin
“Acı köpürten/masal anlatan imam” bir kenara, bir başka korkunç yönü daha var cenazelerin: İnsanların acı halinden faydalanmak için fır dönen akbabalar.
Cenazeler hayatımızda sık sık karşılaşmayı umduğumuz; daha doğrusu arzu ettiğimiz günler değil. Kazanç mekânı da değil, ancak bizde öyle.
Uyanıklar, “Nasılsa herkes acı çekiyorlar, şimdi herkes sevabına para dağıtır” diye acılı insanların arasında dolaşıyor. Bu, resmen bir ekmek kapısı. Adeta bir sektör. “Cenaze sektörü.”
Tabii bunları önlemenin bir yolu olmuyor. Var ama hem kaybettiğin kişiye hem de acılı insanlara hürmetten ses çıkarmıyorsun. “Neyse” diyorsun, geçiyorsun çoğu zaman. Acın büyük, bir de onlarla mı uğraşacaksın?
Fakat yaş ilerledikçe ne yazık ki insanın “Cenaze deneyimi” oluşmaya başlıyor yavaş yavaş. Cenaze farelerini gözlemliyorsun. Acılı kitlenin içinde hasta çocuğuyla dolaşıp dilenenleri görüyorsun. Çaresiz, yüreği paramparça olmuş insanlara “çaresizlik” göstererek acıdan faydalanan bu insanları görüyorsun.
**
Gelelim bizim meseleye... Belediye tarafından görevlendirilmiş imamların görevi acılı insanların yüreğine bıçak saplayıp çevirmek değil.
En başta bahsettiğim cenazemizde, bizi yok yere hem öfkelendiren, hem üzen konuşmayı ömrüm boyunca unutmayacağım. Elim bir şekilde hayatını kaybetmiş dostumuza dair yapılan o acı köpürten, yaraya tuz basan konuşmayı cenazedeki kimse unutmayacak.
Yaraya tuz basmak bir yana, imamların görevi, “mitingde kürsüde bağıran siyasetçi” tonlamasıyla, sevdiklerini ebediyete uğurlamak için gelmiş insanlara empatiden uzak bir konuşma yapmak da değil.
Bir din adamı olarak ölümün acısını biraz “aşağı tonda” paylaşmak, son yolculukta acılı ailelere vakarla eşlik etmek ne kadar zor olabilir?
Paylaş