Paylaş
İzlemediyseniz, muhakkak izleyin.
Devlet katında kimlere görev veriliyor, görün.
Kısaca anlatayım:
Konvoy geçerken bir vatandaş, araçlardan birini tekmeliyor.
Bunu gören jandarma, “mal düşmanı” bu “tehlikeli” vatandaşımızı birkaç metre ileride sıkıştırıveriyor.
O esnada “Mala gelmesin, cana gelsin”ci, “bizden olmayana bin tekme”ci mahalle delikanlısı koşuyor, jandarmanın kıstırdığı vatandaşı bir güzel tekmeliyor.
Biliyorsunuz kendisi bu tekmeden sonra 7 gün iş göremez raporu aldı, dizi kızarmış.
Günümüzde tekme atanın ayağının acımasına ve dizinin kızarmasına tıp bir çare bulamıyor biliyorsunuz.
İzansızlığa ise ne tıp, ne de insanlık çare bulabildi...
Tekmeci şahsa darp raporu veren doktor bu görüntüleri izlesin, sonra bir düşünsün.
“Ben neden doktor oldum, insanlığa faydam nedir?” diye sorsun kendine.
Konvoyun içinde bulunan devlet adamlarının da ruh hali bir enteresan.
Kalabalık içinden geçerken kendilerine çiçekler atılmasını mı bekliyorlardı?
“Çok yaşa padişahım” sesleri eşliğinde herkesin heyecanla el çırpmasını mı umuyorlardı?
Beş kuruş için evinin direği kocalarını, canının parçası oğullarını kalın enselilere kurban veren bu acılı insanların, devleti görünce tüm acıları silinmeliydi miydi?
İnsan ihmali, sonradan ensesi kalınlaşıp semirmişlerin para kazanma hırsı ve bu yoldaki siyasi pislikler yüzünden ölen yakınlarını unutup, padişah, sadrazam ve yaverlerinin boynuna mı atılmalılardı?
Herhalde bunları beklediler, yoksa bu tekmelerin, Soma’daki TOMA’ların, donuk siyasi konuşmaların (insanlar öldü be, İNSANLAR), tüm bunların bir izahı olamaz.
Gerçeklikten kopmuşluğun bir vesikası bu. Tabanının algısını yönete yönete kendine yarattığın sahte dünyanın esiri olmak bu.
O sahte dünyanın verdiği sahte gücün sarhoşluğuna kapılıp yoldan çıkmaktır bu.
Esasında buna “güç sarhoşluğu” da denmez. Zira sarhoşluğun da “bir sonraki evresi” var: Zehirlenme. Buna ancak “güç zehirlenmesi” denir.
Varlık zehirlenmesi, para zehirlenmesi, artık adını ne koyarsanız koyun.
Torunlarınızın torunlarının varlık içinde yüzeceği kadar paranız var, nerede duracaksınız siz kardeş?
Öbür dünyaya mı götüreceksiniz bu kadar malı, mülkü?
İnandığınız değerler size “daha fazla, daha fazla” mı diyor?
Carl Sagan’ın Cosmos’unu okusanız veya evrenin sınırlarıyla ilgili bir şeyler karıştırsanız etkilenir misiniz bilmem.
Keşke okusanız... Ama hakikaten “okumanız” lazım.
Öyle “danışmanlar bilgi verdi”, “yetkililerden bilgi aldı” ile olmaz.
Zahmet edip kendiniz okuyacaksınız, senin için çalışan kraldan kralcı adamlardan bilgi alarak memleket yönetir gibi olmaz bu iş. Sonra Allah muhafaza “Padişahım daha aşağılarda çok kömür varmış, onun oluşumunu filan anlatıyor kitap” diye aktarırlar aman...
Ciddi söylüyorum. Bir okusanız, “Vay anasını, kainatın içinde küçük bir noktaymışız” der misiniz, hiç bilmem.
Aslında bırakın Cosmos’u Mozmos’u. Arada Büyük Çamlıca tepesine çıkıp bir etrafınıza bakın.
Evren içinde ne kadar küçük bir nokta olduğunuzu düşünün.
Güçten zehirlenmiş haliniz buna müsaade eder mi bilmem ama...
Bir deneyin.
Belki bünyede kalmış küçük iyilik kırıntılarından iyi bir şey çıkarabilirsiniz.
O da kalmışsa...
Paylaş