Mehmet Y. Yılmaz

Bu cinsel fanteziyi kim uydurdu?

13 Mart 2015
SABAH gazetesi, dün “Kabataş Gelini” Zehra Develioğlu’nun polise verdiği ifadeyi yayınladı.Belli ki bir gün önceki foto montaj rezilliğini, “sağlam” bir kanıtla örtbas etmeye çalışıyorlar. Tabii ne kadar “sağlam”, onu da bilemiyoruz.

Sabah’ın yayınladığı “polis ifadesinde” Zehra Hanım, daha önce sözünü ettiği “üstleri çıplak, başları bandanalı, ellerinde eldivenler olan deri pantolonlu 60–70 kişiden” hiç söz etmiyor.
Polise söyledikleri ile Star’da Elif Çakır’ın aktardıkları arasında ciddi farklar var:
Bakın polis ifadesindeki önemli satır başları şunlar:
- Telefon kulübesinin yakınında ellerinde pankart ve flamalar olan protestocuların sataşmaları başladı. Beni göstererek “Şuna bak” dediler. Hemen oradan uzaklaştım. Yolun karşısına geçerken başörtülü bir kadın ve babası olduğunu düşündüğüm kişiye saldırdılar.
- Ben eşimi beklerken sağ tarafımdan erkek ve kadınların olduğu bir grup geliyordu. Grubun önündeki üzerinde Che Guevara resmi bulunan body’li ve açık mavi kotlu bir bayan başörtümü kaldırıp yüksek sesle küfürler etti. Bir erkek yanıma gelip yanağıma sert bir tokat attı. Elimde bebek arabası olduğundan onun eşkâlini göremedim. Sırtüstü yere düştüm. Kalabalık etrafımı çevirdi. Hakaret edip tükürmeye, tekmelemeye başladılar. Bu sırada hafif kilolu biri bebek arabasını tutarak sallıyordu. Arabadaki kızım aşağı yukarı zıplıyordu. Bu kişilerden kurtulup kızımın yanına gidemedim. Başımı yere sırtımı yukarı verecek şekilde kapaklandım. Gözümü açamıyor, kafamı kaldıramıyordum.
- Üç-dört kişi üzerime idrarlarını yaptı. Bir kadın “Başörtüsüne işeyin” diye bağırıyordu. Ben şahıslardan emekleyerek kaçmaya çalıştım ama başaramadım.
Evet, şimdi şunu öğrenmek istiyorum: “Üzerleri çıplak, deri pantolonlu, elleri eldivenli, başları bandanalı 60–70 kişlik erkek grubu” yalanını kim uydurdu?

Yazının Devamını Oku

Ar damarı çatlayınca

12 Mart 2015
NAZİ Almanyası’nın Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanı Goebbels vaktiyle şöyle demişti:

“Yalan atın, mutlaka inanan çıkacaktır. Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar.”Öyle görünüyor ki memleketimizin siyasal İslamcıları da ona rahmet okutacak düzeye gelmişler.
Bıkıp usanmadan Kabataş yalanını tekrarlıyorlar, ortaya çıkan bütün gerçeklere kulaklarını kapatıp yalanda ısrar ediyorlar.
Sadece bununla da kalmıyor, insanların da “bidon kafalı” olduklarına inanıyorlar!
Dün Sabah’ın birinci sayfası, okuyucusunu ve milleti kaz yerine koymanın zirvesine çıkmıştı!Hatırlayacaksınız, Kabataş’ta bir türbanlı kadının taciz edildiği yalanını uydurmuşlardı.
Bellerinden üstü çıplak, deri pantolonlar giyen, başları bandanalı, elleri eldivenli 60–70 kişilik bir erkek grubunun bu kadını taciz ettiğini, üzerine işediklerini, pusetteki bebeğini havaya attıklarını, kadına yardım etmek isteyen yaşlı bir adam ile torununu öldüresiye dövdüklerini uydurmuşlardı.Bunun yalan olduğu ortaya çıktı.
Polis toplam 2 bin 650 saatlik kamera kaydını izlemiş, olay sırasında bölgeden geçenlerin cep telefonu sinyallerinden kişileri bulup sorgulamış ve 161 kişinin de Facebook hesaplarını incelemiş, bu olayın tek görgü tanığını bulamamıştı.
Ne kadını taciz edenleri gören vardı. Ne de kamera kaydı.

Yazının Devamını Oku

Bir ‘Kararsız Kasım’ öyküsü!

11 Mart 2015
HAKAN Fidan, milletvekili adayı olmak için istifa ettiği MİT Müsteşarlığı’na, milletvekili adayı olmaktan vazgeçtiği için yeniden atandı!

Böylece dünya istihbarat örgütleri tarihine geçecek sanırım: “Dünyanın en kararsız istihbarat şefi” unvanıyla!
Görevden 7 Şubat’ta istifa etmiş, 10 Şubat’ta ayrılmış sayıldığına göre 26 günlük bir kararsızlık süreci bu!
Görevi istihbarat örgütü yönetmek olan bir kişi için bu süre uzun mu sayılmalı, kısa mı sayılmalı bilmiyorum doğrusunu isterseniz.
Görevinden istifa ederken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “yorulduğunu” söylediğini biliyorduk.
26 günde dinlenip yeniden aynı göreve dönebildiğine göre, neden dinlenmek için istifa etti de, yıllık izninin bir bölümünü kullanmadı, bu da benim için ayrı bir merak konusu!Fidan, adaylıktan çekilme kararını şöyle açıkladı: “Ülkeme ve milletime hizmet yolunda, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tevdi edilen her vazifeyi hakkıyla yerine getirmenin gayreti içinde olacağım.”
Bildiğimiz kadarıyla milletvekili adaylığı vazifesi kendisine “amiri” konumunda olan Başbakan tarafından “tevdi edilmişti”!
Şimdi ne oldu da bu tevdiat geri çevrildi?

Yazının Devamını Oku

Tehlikenin farkında mısınız?

10 Mart 2015
HER an patlamaya hazır bir barut fıçısının üzerinde oturuyor gibi yaşıyoruz.

En küçük bir anlaşmazlık bile bir anda ciddi bir tartışmaya dönüşebiliyor, kimse kimseyi dinlemiyor.
Öyle bir görüntümüz var ki her an kavga etmeye hazırız, adeta çatacak yer arıyoruz.
Bu toplumsal bir hastalık haline dönüşüyor ve büyük ölçüde de ülkenin siyasi atmosferinden kaynaklanıyor.
Oy hesaplarıyla toplumun kamplaştırılması, toplumsal barışı tehdit ediyor, günlük hayatlarımızda da gerginliklere ve kavgalara neden oluyor.Ve ülkeyi yönetenler sanki bunların hiç farkında değillermiş gibi her gün yeni bir kamplaşma vesilesi icat ediyorlar, ülkenin bir yarısını yok varsaymak bir yana adeta yok etmek ister gibi davranıyorlar.
Aşağıda okuyacağınız mektubu, bir Anadolu üniversitesinde görev yapan bir akademisyenden aldım.
Malum nedenlerle ismi bende saklı ve mektubunda kimliğinin anlaşılmasına neden olabileceğim bölümlerini de ayıkladım.Umarım yöneticilerimiz de okur, toplumun nasıl bir barut fıçısına dönüşmekte olduğu konusunda bir uyarı olarak algılarlar.
Buyurun, mektup aşağıda:

Yazının Devamını Oku

Gül siyasete dönebilir mi?

9 Mart 2015
ESKİ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, AKP’den milletvekili adayı olarak siyasete geri döneceği günün gözde gündem maddelerinden biri.

Gül’ün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olumlu bir işareti olmadan bu işe kalkışmayacağını tahmin etmek zor değil.
Gül, yapısı itibariyle Erdoğan ile sert bir siyasi mücadeleye girmeyi tercih etmez, bir kenarda oturmayı tercih eder.
Bu durumda soru şu: Erdoğan, Gül’ün yeniden siyasete girmesini ister mi? Bu sorunun iki olası yanıtı var:
1– Gül, milletvekili olup, uslu uslu oturacak, Erdoğan’ın işaretlediği alanın dışına çıkmamayı baştan kabul edecek ise, Erdoğan bunu isteyebilir.
Peki, o zaman Gül, böyle bir milletvekili olmayı içine sindirebilir mi?
Doğrusunu isterseniz pek zannetmiyorum ama siyasette peşin hükümlü olmamak gerek, uzun vadeli bir siyasi beklentisi varsa Gül de başlangıç için böyle bir şeye razı olabilir.
2– Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memleketin siyasi nabzını büyük araştırmalar ile yakından takip ettiğini biliyoruz. Eğer o araştırmalar, bugün AKP’nin başında olan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun performansının “yetersizliğini” gösteriyorsa, Erdoğan “sıtmaya razı” olabilir!

Yazının Devamını Oku

Camda öylece bakakalmak istemiyorsan

7 Mart 2015
HINCAL Uluç geçenlerde yazdığı bir yazıyla beni 40 yıl öncesine götürdü.

O vakitler Yankı dergisinde çalışıyorduk, Hıncal Ağabey olgun bir gazeteciydi, bense meslekte kendime bir yer edinmeye çalışan stajyer muhabir.
Hıncal Ağabey, sözünü ettiğim yazısında o yıllarda kullandığı daktiloyu anlatmıştı.
IBM’in ilk elektronik daktilosu Selectric’i.
O daktilo ile yazılmış küçük bir kâğıt parçası masasının yan tarafındaki duvara asılı mantar bir panoya raptiyelenmişti. Güneşten hafifçe sararmış, bir parşömen parçası.
Üzerinde şöyle yazıyordu: “Gitmek isteyeni bırak, dönerse senindir. Dönmezse zaten hiç senin olmamıştır.”
Yıllar var ki Hıncal Ağabey’in Sabah’taki odasına gitmedim, hâlâ o yazıyı saklıyor mu, duvarına asılı mı, bilemiyorum.
O yazıyı ilk okuduğumda “Sonra pişman olursun Hıncal Ağabey” dediğimi hatırlıyorum.

Yazının Devamını Oku

Yatırımcılar bu üçlüye nasıl güvensin?

6 Mart 2015
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, New York’a “yatırımcılar” ile konuşmaya gitti. Amerikalı işadamları ve Goldman Sachs Doğrudan Yatırımcıları ile toplantılar yaptı.

Yanında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de vardı.
Başbakan, yatırımcılar ile yaptığı toplantıda “Türkiye’nin iç siyaset ve ekonomik performansında yaşanan olumsuzlukların geçici olduğunu, bunların kalıcı bir tahribat yapmayacağını” söylemiş.
Bu haberi okuyunca, “Davutoğlu’nun işi ne kadar da zor” diye düşünmeden edemedim.
Yatırımcılar ile toplantı yapmaya, onları Türkiye’ye yatırım yapmaya davet etmeye ayaklarına kadar gidiyorsunuz ama bir tür “topal ördek” görüntüsüyle.
Yatırımcılar bu üçlüye güvenip de nasıl yatırım kararı alabilsinler?
Başbakan, seçimden sonra Anayasa’yı değiştirmeyi ve yerini “Başkan” olarak Recep Tayyip Erdoğan’a bırakmayı planlıyor.
Başbakan Yardımcısı, üç dönem kuralı nedeniyle seçime de giremiyor, görevini bırakmak zorunda kalacak.

Yazının Devamını Oku

Üç-beş çanak çömlek

5 Mart 2015
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da “Kelamdan kaleme” isimli sergiyi açış konuşmasında, IŞİD’i eleştirdi.

Gerçi o DAİŞ demeyi tercih ediyor ama ha Ali Veli, ha Veli Ali, ikisi de aynı örgüt işte.
Şunu söyledi:
“Bugün de Suriye’de, Irak’ta faaliyet gösteren bir terör örgütü, DAİŞ aynı yöntemi izliyor; medeniyetimizde, kültürümüzde, köklerimizde ne varsa yok etmeye çalışıyor. Geçenlerde bir Iraklı dostum dedi ki maalesef Musul’daki o canım kütüphanelerimizi yaktılar dedi, yıktılar dedi. Aynı şekilde ‘Cami ve türbeler yakılıp, yıkılıyor, bombalanıyor’ dedi. Musul’da içinde 8 bin nadide eserin bulunduğu böyle bir kütüphane örgüt tarafından yakıldı. Daha önce Timbuktu’da benzer hadise yaşandı.”
Bu olaydan haberdar olması için “Iraklı bir dost” ile konuşması gerekmiyordu, zaten her yerde haber olarak yayımlandı.
Ama okuma ile başı hoş değil, bunu biliyoruz, iyi ki böyle bir dost edinmiş de olaylardan haberdar olabiliyor.
Bir gelişmeden de ben haberdar edeyim: IŞİD, müzelerdeki binlerce yıllık tarihi eserleri de parçaladı, kırdı, ortadan kaldırdı.
Cumhurbaşkanı’nın bundan söz etmemiş olmasını neye bağlamalıyım, bilemedim.

Yazının Devamını Oku