Paylaş
Yanında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de vardı.
Başbakan, yatırımcılar ile yaptığı toplantıda “Türkiye’nin iç siyaset ve ekonomik performansında yaşanan olumsuzlukların geçici olduğunu, bunların kalıcı bir tahribat yapmayacağını” söylemiş.
Bu haberi okuyunca, “Davutoğlu’nun işi ne kadar da zor” diye düşünmeden edemedim.
Yatırımcılar ile toplantı yapmaya, onları Türkiye’ye yatırım yapmaya davet etmeye ayaklarına kadar gidiyorsunuz ama bir tür “topal ördek” görüntüsüyle.
Yatırımcılar bu üçlüye güvenip de nasıl yatırım kararı alabilsinler?
Başbakan, seçimden sonra Anayasa’yı değiştirmeyi ve yerini “Başkan” olarak Recep Tayyip Erdoğan’a bırakmayı planlıyor.
Başbakan Yardımcısı, üç dönem kuralı nedeniyle seçime de giremiyor, görevini bırakmak zorunda kalacak.
Zaten “Başkanlık” sistemine geçilir de Erdoğan “Başkan” olursa, ekonominin yönetimi konusundaki fikirlerinin birbirleriyle uyum içinde olmadığını da biliyoruz. Geçenlerde bu nedenle Babacan’a “Artık kendine bir çekidüzen ver” dediğini yatırımcılar da hatırlıyorlardır.
Maliye Bakanı da aynı durumda, seçimden sonra “Başkan” olması için çalışacağı kişi ile ekonominin yönetimi konusundaki fikirleri uyuşmuyor.
Yatırımcılar, bu üçlünün verdiği sözlere, ekonominin geleceği ile ilgili olarak anlattıkları planlara, programlara nasıl güvenecekler?
(Not: “Topal ördek” deyimi bir hakaret ifade etmiyor. Amerikan siyaset geleneğinden gelen bir deyim bu. Yeni başkan seçildikten sonra eski başkan görevine dört ay daha devam ediyor. Bu tanımlama o dört aylık süre içindeki eski başkanlar için kullanılıyor.)
Yalanda ısrar ediyorlar
YANDAŞ medya gazetelerinin aynı manşetlerle yayınlanmasına alışmıştık, dün yepyeni bir uygulamaya da imza attılar.
Star, Yeni Şafak, Sabah, Yeni Akit ve Türkiye gazetesinden 13 köşe yazarı, yazılarında aynı başlığı kullandılar.
Aynı başlıkla yazdıkları yazıların konusu Kabataş yalanı!
Bir yalanı hep birlikte tekrar yüksek sesle söylerlerse insanlar inanırlar diye mi düşündüler, bilemedim.
Bu yazarlardan Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi şöyle yazıyor:
“Tacize maruz kalmış bir anneyi savunduğumuz için hakkımızda suç duyurusunda bulunmak ise sizin için utanç vesilesi olacaktır. Sadece bir MOBESE görüntüsü üzerinden bir tacizi, bir annenin bebeğiyle birlikte yaşadığı travmayı yok sayamazsınız. Bir görüntü üzerinden bir olayı çürütemezsiniz.”
Selvi Bey’e ve diğer talimat yazarlarına hatırlatmak isterim ki “sadece MOBESE” görüntüleri üzerinden bu yalan çürütülmedi.
Polis, olayın yaşandığı gün ve saatte bölgede sinyal veren cep telefonlarının sahiplerini tek tek çağırıp sorguladı, kimse böyle bir olaya tanık olmamış.
“Üzerleri çıplak, başlarında siyah bantlar ve ellerinde eldivenler olan 60–70 erkeği” gören, cep telefonuyla bu ilginç grubu fotoğraflayan da yok.
Üzerine işenen, itilip kakılan, dövülen kadında, böyle bir saldırının varlığını gösteren izler de yok.
Pusetinde uyurken havaya atılan bebekte de böyle bir travma görülmüyor. O yaştaki bir bebeğin havaya fırlatılması, ölümcül sonuçlar yaratabilirdi zaten.
“Kadına yardım etmek isterken feci şekilde dövülen ihtiyar adam ve torunu” da ortada yok. Çevredeki hastanelere, bölgedeki acil yardım ekiplerine böyle bir yaralanmayla müracaat eden kimse bulunamadı.
Ve son olarak MOBESE kameralarının hepsi bozuk değil, elde birçok görüntü var ve o görüntülerde kadın sakin sakin kocasını bekliyor.
“Suç duyurusu” meselesine gelince!
Cevaplanması gereken soru şu: Bu yalanı kadın mı uydurdu, yoksa gazeteciler mi kadınla konuştuktan sonra olayı “süslemek” ve vatandaşları kin ve düşmanlığa tahrik etmek için eklediler?
Bu cinsel fantezi kime ait?
Gazeteciler ekledilerse onların elbette soruşturulması lazım. Bunu neden yaptılar, kimin talimatıyla yaptılar? Yazılarını bile talimatla yazdıklarına göre birilerinden emir almış olmalılar.
Kadın uydurduysa, acilen bir psikiyatrik gözlem merkezine yatırılması gerekiyor. Ruh durumunda bir sorun yok ve bu bilinçli olarak uydurduğu bir yalan ise soruşturulması gereken kişi o kadındır, kadının ifadelerini yayınlayan gazeteciler değil.
Tacize uğradığını iddia eden bir kadının ifadelerine inanmak suç değildir. Gazetecileri sadece şununla suçlayabiliriz: Mesleklerinin gereğini tam olarak yerine getirmedikleri için bir yalana alet olmuşlar. Hesabını da vicdanlarına vermeleri gerekir.
Bakan ‘Kaçan kurtulur’ diyor!
GÜNEY Afrika’da, Kusasalethu madeninde 22 Şubat sabahı büyük bir yangın çıktı.
2 bin 300 metre derinlikteki madende o sırada 487 işçi çalışıyordu.
İşçilerin tümü madendeki 128 adet yaşam odasına sığınarak kurtuldu.
Önceki sabah da İsveç’te, Garpenberg maden işletmesinde, 826 metre derinlikteki ocakta yangın çıktı.
O sırada ocakta 166 işçi vardı, işçilerin hepsi madendeki yaşam odalarına sığındılar ve bir tek işçi bile zarar görmeden madenden çıkarıldılar.
Soma’daki kazadan sonra TBMM’de, madenlere yaşam odası kurulmasının zorunlu hale getirilmesi önerisi, AKP’lilerin oylarıyla reddedildi.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, yaşam odalarının zorunlu tutulmasının gerekliliğine inanmadığını söylemişti.
Önceki akşam da CNN Türk’te yaşam odaları için şöyle konuştu:
“Kömür madeninde kaçıp kurtulabiliyorsanız doğrusu bu. Orada bir sığınma odası bilmem, işçiyi kurtarmak mümkün değil.”
Bir ay içinde yaşadığımız iki örnek olay ve burunları kanamadan yaşam odaları sayesinde hayata kalan 653 işçi var. Ve bizim Çalışma Bakanı’nın görüşü bu.
Ayrıca bir yorum yapmama gerek var mı?
Paylaş