Paylaş
Gerçi o DAİŞ demeyi tercih ediyor ama ha Ali Veli, ha Veli Ali, ikisi de aynı örgüt işte.
Şunu söyledi:
“Bugün de Suriye’de, Irak’ta faaliyet gösteren bir terör örgütü, DAİŞ aynı yöntemi izliyor; medeniyetimizde, kültürümüzde, köklerimizde ne varsa yok etmeye çalışıyor. Geçenlerde bir Iraklı dostum dedi ki maalesef Musul’daki o canım kütüphanelerimizi yaktılar dedi, yıktılar dedi. Aynı şekilde ‘Cami ve türbeler yakılıp, yıkılıyor, bombalanıyor’ dedi. Musul’da içinde 8 bin nadide eserin bulunduğu böyle bir kütüphane örgüt tarafından yakıldı. Daha önce Timbuktu’da benzer hadise yaşandı.”
Bu olaydan haberdar olması için “Iraklı bir dost” ile konuşması gerekmiyordu, zaten her yerde haber olarak yayımlandı.
Ama okuma ile başı hoş değil, bunu biliyoruz, iyi ki böyle bir dost edinmiş de olaylardan haberdar olabiliyor.
Bir gelişmeden de ben haberdar edeyim: IŞİD, müzelerdeki binlerce yıllık tarihi eserleri de parçaladı, kırdı, ortadan kaldırdı.
Cumhurbaşkanı’nın bundan söz etmemiş olmasını neye bağlamalıyım, bilemedim.
Kendisine bunu haber verecek bir dostu yok muydu?
Hatırlarsınız, Marmaray inşaatı sırasında ortaya çıkan ve İstanbul’un ilk sakinlerinin ayak izleriyle, neolitik dönemden kalan arkeolojik hazine için şöyle demişti:
“3-5 çanak çömlek Marmaray’ı 4 yıl geciktirdi. Yazık değil mi, günah değil mi?”
Bu sözleri söylemesinin üzerinden geçen iki yılda, bu tür eserlerin “insanlığın ortak mirası” olduğunu öğrenmiş olması da olumlu bir gelişmedir diyelim.
Belli ki Demirtaş’tan korkuyorlar
AKP’de hükümet adına konuşan siyasetçilerin şu aralar en gözde konusu HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş.
Deyim yerindeyse her biri, herhangi bir vesileyle geçerken Demirtaş’ın ensesine bir şaplak atmak peşinde!
Bunun bir tek nedeni var: Demirtaş, hiç beklemedikleri kadar güçlü bir rakip olarak ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki performansını arttırarak sürdürüyor ve öyle görünüyor ki HDP seçim barajını geçecek olursa, bu büyük ölçüde Demirtaş’ın yarattığı olumlu izlenimlerden kaynaklanacak.
Şu anda seçim araştırmaları ne gösteriyor, bilemiyorum ama kendi çevremde gözlemlediğim gerçek şu ki daha önce HDP–BDP filan denilince tüyleri diken diken olanlar arasında bile Demirtaş’a sempati ile bakanlar artıyor.
Demirtaş’ın bu başarısını ve etkisini sürdürebilmesi ve HDP’nin barajı geçebilmesi olasılığı belli ki AKP ve Beştepe Sarayı çevresinde endişe ile izleniyor.
Çünkü, HDP barajı geçerse “başkanlık rüyalarına veda” gündeme gelecek.
Onun için Demirtaş’ı “öcü” gibi gösterecek bir politika izleniyor.
Selahattin Demirtaş bugünkü esprili, sözünü doğrudan söyleyebilen, açık ve anlaşılır konuşan profilini kendisi hatayla ya da bilerek bozmaz ise AKP’nin bu atağının işe yaramayacağını şimdiden söyleyebilirim.
Müteahhit Cengiz’i bekleyen tehlike
ESKİ milletvekili Süleyman Sarıbaş, 17–25 Aralık soruşturmaları sırasında ortaya çıkan telefon konuşmasında “milletin a... koyacağız” diyen müteahhit Mehmet Cengiz’e açtığı hakaret davasını kazandı.
Karar Yargıtay tarafından da onaylanırsa Cengiz, Sarıbaş’a 8 bin lira manevi tazminat ödeyecek.
Sarıbaş, AKP’den seçilerek TBMM’ye girmiş daha sonra istifa ederek ANAP’a geçmişti.
Sarıbaş’ı, Prof. Dr. Baskın Oran’a ve Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na, yazdıkları Azınlıklar Raporu nedeniyle TBMM kürsüsünden hakaret etmesinden de hatırlarsınız.
Bu nedenle tazminata mahkûm edilmiş ama daha sonra karar Yargıtay tarafından bozulmuştu.
Bu kararı veren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, daha sonra ilginç bir karar daha vermişti.
Orhan Pamuk’a, bütün TC vatandaşlarının dava açabilmelerine olanak sağlayan bir karar.
Şimdi bakalım Yargıtay, Sarıbaş–Cengiz davasında nasıl bir karara varacak?
Eğer 4. Hukuk Dairesi’nin kararında bir değişiklik olmazsa Cengiz’e isteyen her Türk vatandaşı dava açıp tazminat alabilir.
Acaba, bu tazminatları karşılamak için de bir müteahhit havuzu mu kurdurulsa?
İnanç özgürlüğüne ne oldu?
ATEİZM Derneği’nin internet sitesi Ankara’daki bir mahkemenin kararıyla kapatıldı.
Kapatılma gerekçesi “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” olarak belirtiliyor.
Böylece dernek ve üyeleri de hedef haline getiriliyorlar, devlet yöneticilerine onları korumanın kendi görevleri olduğunu önce hatırlatmış olayım.
Bu İslamcı bir dernek olsaydı, sitenin kapatılmayacağını biliyoruz.
Charlie Hebdo katliamından sonra, suç olan eylemi açıkça öven İslamcı dernek başkanları da, dernekleri de, onların bu görüşlerini yayan internet siteleri de öylece duruyor çünkü.
Söz konusu mahkeme kararı “inanç özgürlüğünün” açıkça ihlali sayılmalıdır.
İnandığını söylemek, sadece dindarlar için değil, dindar olmayanlar, hatta hiç inanmayanlar için de geçerlidir.
Dindarlar nasıl kendi inançlarını yayma hakkına sahiplerse, inanmayanlar da aynı haklara sahiptir.
Ve şunu da hatırlatayım: “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunun âlâsı Kabataş Yalanı ile işlendi ve hâlâ bir soruşturma başlatılmış değil!
Paylaş