Mehmet Y. Yılmaz

Cadı avı askere mi sıçrıyor?

30 Haziran 2014
BİRİ kuvvet komutanı olmak üzere 40 generalin “paralel yapıya mensup olduğu” iddiası önce Cumhurbaşkanı sonra da Genelkurmay tarafından yalanlandı.

Başbakanlık da “ordudaki paralel yapıyı incelemek için özel ekip oluşturulduğu” iddiasını yalanladı.
Bu haber Akşam gazetesinde yayınlandı.
Bu gazeteyi, Başbakan’ın “balkon” arkadaşlarından Ethem Sancak TMSF’den devralmıştı, bunun Başbakan’ın izni hatta emri olmadan yapılacak bir iş olmadığı da çok açık.
Gazeteyi yöneten Mehmet Ocaktan geçen dönem AKP milletvekiliydi.Onun da o koltukta oturuyor olması, Başbakan’ın onayı olmadan düşünülebilecek bir mesele değil, zaten daha TMSF gazeteye el koyduğunda işin başına getirilmişti.
Onun için bu gazeteye “yarı resmi” diyebiliriz, Başbakan ve ekibinin istemediği bir haberin bu gazetede yayınlanması mümkün değil.
Milliyet’te Serpil Çevikcan, “askeri kaynaklarla görüştükten sonra” bir haber yazdı.
“Askeri kaynaklar”ın üst düzey komutanlar olduğunu tahmin etmemiz de zor değil.

Yazının Devamını Oku

Bizim minik ‘kutsal canavarımız’

28 Haziran 2014
GEÇEN gün gazetede bir ilan gördüm.

Sezen Aksu’nun, temmuz ve eylül aylarında İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda vereceği konserlerle ilgili bir ilan bu.
Bildiğimiz bir ilan işte, konserin tarihi, yeri, şarkıcının adı yazılı. Olması gerektiği gibi ve sadece o kadar.
İlanın dikkatimi çekmiş olmasının ve bugün de burada sizlere söz ediyor olmamın nedeni, ilanda kullanılan bir grafik.
Grafik, hayatımızdaki basit şeylerden oluşuyor. İçinde her şey var. Bir çıpa, bir yelkenli, kuşlar, değişik sazlar, envai çeşit yiyecek, yapraklar, balıklar, Boğaz vapurları, cankurtaran simitleri... Aklınıza gelebilecek, günlük yaşamımızda karşılaştığımız, kullandığımız, tükettiğimiz her şey!
Bütün bunların bir araya gelmesinden bir Sezen Aksu portresi oluşmuş. Buraya resmini koymuyorum, gazetemizin eklerinde bugün değilse bile yarın, yarından sonra mutlaka göreceğiniz bir resim çünkü.
Grafiği çizen sanatçının ismini bilmiyorum. İmzası yok çünkü. Normal olarak böyle bir çalışmayı kimin yaptığını yazmak gerekir, sanatçıya ve emeğine saygının bir göstergesidir, ama bizde İhap Hulusi’den sonra böyle bir âdet kalmadı.
O grafiğe bakarken şunu düşündüm: Evet, Sezen Aksu, ancak böyle anlatılabilirdi.Çünkü o günlük hayatımızda şu ya da bu nedenle karşılaştığımız her şeyin bir toplamı aslında.

Yazının Devamını Oku

Seçim geçene kadar bir havuç!

27 Haziran 2014
KÜRT sorununun çözümü için hükümetin TBMM’ye sunduğu kanun tasarısı “barış süreci” adı verilen sürece “yasal zemin” hazırlama amacını güdüyor.

Yani yine kapsamlı bir yol haritasını içermiyor, alınacak önlemleri Bakanlar Kurulu’nun yetkisine bırakıyor.
Böylece hükümetin, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde atacağını beklediğimiz adım atılmış oluyor ki bu adımın “büyük bir adım” olduğunu söyleyebilmemize de olanak yok.Çözüm sürecinde görev alanların hukuki, idari ve cezai sorumluluklarının olmamasını sağlayacak yasa, aslına bakarsanız hükümete genel direktifler veren bir metinden ibaret.
O direktiflerin birçoğunun yerine getirilebilmesi için ayrı kanunlar çıkarılması da gerekecek ki, bu da hükümetin uzun süre “barış kartını” elinde tutmayı amaçladığını gösteriyor.Mesela kanun ile hükümete verilen şu direktifin yerine getirilebilmesi, özel kanunlar çıkarılmadan yapılması mümkün mü: “Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alır.”
Normal olarak böyle bir sorunun çözümü için yapılacak olan her şeyi içeren tek bir kanun çıkarılabilmesi elbette mümkün değil.
Gerçekçi olmak gerekirse bu süreçte tarafların birbirleri ile konuşacakları her şeyin de kanunlara bağlanması mümkün değildir.Önemli olan bu aşamada da, bundan sonra da bir tek konu var: Hükümet, Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesine hazır mı, bunu istiyor mu?
Kürt sorunu çözülecekse, bu en önce bütün ülkenin demokratikleşmesi ile mümkün olacak.Hükümetin bu konuda istekli olmadığını, aykırı görüşlere tahammül edemediğinin örneklerini her fırsatta sergilediğini, güçler ayrılığı ilkesine sadık olmadığını biliyoruz.
Bu bilgilerimiz ile TBMM’ye sunulan “çerçeve” yasa tasarısı bir araya gelince şunu düşünmeden edemiyorum:

Yazının Devamını Oku

Bir zamanlar maziye bak!

26 Haziran 2014
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün grupta yaptığı konuşmada, (şimdi “paralel yapı” diye tanımladığı, eskiden “Hocaefendinin hizmet grubu” dediği) cemaat ile ilgili sözlerini dinlerken aklıma Şükrü Tunar’ın, Osman Nihat Akın’ın güftesi üzerine yazdığı “hüzzam” şarkı geldi:

“Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik / İkimizin mesut olma emeli vardı / Gören bilen nazarında sevdalı dendik / Göze gelen böyle aşkın eceli vardı.”Bu şarkı “curcuna usulü” ile icra edilir ki zaten AKP–Cemaat ilişkisinin bugün aldığı durum da böyle bir “curcuna”ya işaret ediyor.
Alaturka müzikte “curcuna”, klasik müzikteki “allegro”ya karşılık gibi düşünülebilir, “hızlı icra” anlamında kullanılıyor.
Güzel Türkçemizde bu kelimenin “karışıklık, gürültü, rezalet, kavga” gibi anlamları da var ki, bu anlamların yan yana gelmesi, iki tarafta bir hüzün de yaratıyor olmalı!
Yani bu şarkının aklıma gelmesi tesadüf değil!
Ancak şunu da söylemeliyim: Evet Başbakan bu durumda “allegro” yani hızlı ama sözlerini dinleyince içimden “Allegro ma non troppo” (hızlı ama o kadar da değil) demek geliyor.
Bakın ne diyor: “Pensilvanya çetesi hakkında ‘kitap yazma hazırlığı yaptı’ diye insanlar mahkûm ediliyor.”Kendisi belli ki unutmuş ama gazeteci arkadaşımız Ahmet Şık, bu nedenle hapse düştüğünde “Bazen kitaplar bomba gibidir” diyen de kendisinden başkası değildi.
Başbakan grup konuş-masında şunu da söyledi: “Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye, sırf deşifre ediyor diye, masum insanları dahi nasıl zindana attıkları ortaya çıkıyor. ‘Darbeyle, darbe girişimiyle mücadele ediliyor’ görüntüsü altında, gerçek zanlıların yanında masum insanların da nasıl mahkûm edildiği ortaya çıkıyor.”

Yazının Devamını Oku

Başbakan’ın ‘kutu’ kandırmacası

25 Haziran 2014
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, dünkü grup konuşmasında şöyle bir cümle kullandı:

“İkide bir ayakkabı kutularıyla konuşup duranlara sesleniyorum. Milyarlarla ne avro ne dolar sığmaz.”Önce Başbakan’ın bu sözlerini düzeltmek gerek.
Halkbank’ın eski genel müdürü Süleyman Aslan’ın evindeki ayakkabı kutularında milyarlarla “avro” ya da “dolar” çıkmadı.
Kimse de böyle bir şey iddia etmedi.
Aslan’ın evinde yapılan aramaya ilişkin tutanaklara göre, evde ayakkabı kutularına (sayıları bir hayli çok) ve iki adet banyo lifine doldurulmuş şekilde 2 milyon 445 bin dolar, 950 bin İngiliz Sterlini ve 520 bin TL çıktı.Bunu Başbakan’ın bilmiyor olması mümkün değil. O da tutanakları bizim gibi okumuştur, o okumadıysa bile danışmanları okumuş, kendisine bilgi vermişlerdir.
Peki bunu bildiği halde neden “ayakkabı kutularında milyar avro ya da dolardan” söz ediyor?
Bir tek nedeni var: Dinleyenlerin kafasında, aramada bulunan paralar ile ilgili şüphe yaratmak.Kahvehanede, evinde televizyon karşısında bu sözleri dinleyenlerin “Evet, milyar dolar ya da Euro ayakkabı kutularına da sığar mı canım” diye düşünmelerini sağlamak.
Kötü bir taktik olduğu söylenemez tabii.

Yazının Devamını Oku

Darbenin değil rezilliğin tarihi!

24 Haziran 2014
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, neredeyse her gün tekrarladığı bir konuyu, 17 ve 25 Aralık’taki “rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının hükümete darbe girişimi” olduğu iddiasını Fransa’da da tekrarladı.

Bunun nasıl bir darbe girişimi olduğunu ise bir türlü anlatamıyor.
Türkiye’de bir darbe yapılacaksa, bunu kimlerin yapabileceğini geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz.
Ve şu anda da, görebildiğimiz kadarıyla, askerin böyle bir niyeti yok. Ülkenin ikinci “silahlı gücü” sayılması gereken polisin de istese bile böyle bir darbeyi yapacak ne gücü var, ne de homojen bir emir komuta zinciri!
17 ve 25 Aralık’ta ne olduğu çok açık.
Bir işadamının bakanlara rüşvet dağıttığı fotoğraflarla, belgelerle, telefon dinleme kayıtlarıyla ortaya çıkmış.Bir bakanın kod adı rüşvet listesinde yer alıyor.
Aynı bakan, söz konusu işadamından çok değerli hediye saat, özel uçakla bedava umre gezileri kabul etmiş.
Bir başka bakan, aynı işadamının sevmediği polis müdürünü tayin etmiş, koruma vermiş, yakınlarını Türk vatandaşı yapma sözü vermiş, oğlu işadamından “danışmanlık” kisvesi altında para almış, bakanın aldığı paranın 10 milyon doları bulduğu dinlemelerle ortaya çıkmış.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan Erdoğan olalı böyle zulüm görmedi

23 Haziran 2014
HABERİ dün gazetelerde okudum. Birkaç gazetede birden yayınlandığı için de ciddiye aldım haliyle.

AKP kurmayları, Başbakan şayet cumhurbaşkanı adayı olmaya karar verirse, seçimde uygulanacak stratejiyi belirlemişler.
Başbakan Erdoğan, “herkesin cumhurbaşkanı olacağı” mesajını verecekmiş.
Bunun için de farklı bir dil kullanacak, konuşma üslubunu değiştirecek, muhalefet partileriyle polemiğe girmemeye özen gösterecekmiş.
“Kurmaylar”, Başbakan’ın son bir haftadır konuşmalarında buna dikkat ettiğini de söylemişler.
Haberlerde şöyle bir ifade de var: “Başbakan bu dönemde toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak!”“AKP kurmayları” tanımına kimler giriyor, bilemiyorum.
Gazetelerdeki haberlerde isimleri verilmemiş, “AKP kurmayları” diye tanımlanmışlar.
Tahmin ediyorum ki isimlerinin verilmiyor olmasının sebebi, bu kişileri yolda görenlerin, onları birbirlerine göstererek kahkahalarla gülmeye başlamalarını önlemek.Çünkü Başbakan’dan asla yapamayacağı bir şeyi yapmasını istiyorlar: Uzlaşmacı ol, polemiğe girme, herkesi kucakla vs.

Yazının Devamını Oku

Bu davanın hesabı sorulmalı

20 Haziran 2014
ANAYASA Mahkemesi’nin Balyoz davası ile ilgili olarak verdiği kararın benim için sürpriz olduğunu söyleyemem.

Bu kararı daha önce Yargıtay’ın vermiş ve yerel mahkeme kararını bozmuş olması gerekirdi.Bu dava ile ilgili kuşku ve eleştirilerimi daha önce yazmıştım, aynısını tekrarlamama gerek yok.
Türkiye, askeri darbeler yaşamış, bunun acısını çekmiş bir ülke.
Bugün yaşadığımız siyasi sıkıntıların çok önemli bölümünün, demokrasimizin gelişme sürecinde askeri darbelerin neden olduğu kesintilerden kaynaklandığını tartışmamıza bile gerek yok.
Ve bir gazeteci olarak kolayca tahmin edebileceğim şey de yakın geçmişe kadar askeri darbe tehdidinin demokrasimiz üzerinde bir Demokles kılıcı gibi sallandığıdır.
1. Ordu’da yapılan plan tatbikatında, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın aksine emrine rağmen “iç tehdit” senaryolarının tartışılmasının tuhaflığını ve bir tür darbe ön hazırlığı olduğunu da söyleyebilirim.Ama yerel mahkeme, elindeki delilleri tartışmalı, tanıkları dinlemeli, sanıkların savunma haklarına saygı göstermeli ve ancak ondan sonra kararını vermiş olmalıydı.
Bu yapılmadı. “Balyoz davası” bir tür torba davaya dönüştü, isimleri şu ya da bu nedenle o davanın sanıkları arasına yazılan herkes darbeci olarak yargılandı ve mahkûm edildi. Darbenin teşebbüs aşamasında mı kaldığı, yoksa sadece üzerinde konuşulup planın bir kenara kaldırıldığı mı bile tartışılmadı.
Geçmişte yazdığım yazılarda buna dikkat çekmiştim. Birçok subay, hiç haberleri yokken sanki bu suça ortakmış gibi yargılandı.

Yazının Devamını Oku