Mehmet Y. Yılmaz

Kampanya medyaya yansımıyor

23 Temmuz 2014
DÜN CHP ve MHP örgütlerinin “ortak Cumhurbaşkanı adayı” Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim kampanyası için seferber edilemediğini yazmıştım.

Sabah önce CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin aradı.
Ciddi bir çalışma sürdürdüklerini, Türkiye’nin her yerinde aktif bir kampanya yürüttüklerini anlattı.
“Siz bunları göremiyorsunuz, çünkü medya bu faaliyetlerin hiçbirine yer vermiyor” dedi.
Daha sonra Antalya Cumhurbaşkanı Seçim Komitesi üyesi CHP’li Feridun Baloğlu’ndan bir e–posta aldım.
“Rastlamamanız şaşırtıcı değil. CHP örgütü meydanda, sokakta ama TV ve gazetelerde görülmüyor” diyor.
Baloğlu, Antalya, Burdur ve Isparta’daki faaliyetlerinin geniş bir dökümünü de vermiş.
Evet, ciddi bir kampanyanın sürdürüldüğü görülüyor.

Yazının Devamını Oku

Muhaberat devletine bir adım daha

22 Temmuz 2014
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nı kapatarak, yetkilerinin MİT’e devredileceğini söyledi.

Bu kurum iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi, internet ortamında işlenen suçların takibi, kayda alınması gibi görevleri yerine getirmek üzere kurulmuştu.
İletişimin tespiti ile ilgili mahkeme kararlarının uygulanmasından, Anayasa ve kanunlara uygun hareket edilmesinden sorumluydu.
TİB’İ kuran kanunu hazırlayan da başında Recep Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu hükümetti, TBMM’deki AKP çoğunluğunun oylarıyla yasalaşmıştı.
TİB, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTİK) bünyesinde doğrudan kurum başkanına bağlı olarak faaliyet gösteriyor.
BTİK, “Telekomünikasyon sektörünü düzenleme ve denetleme fonksiyonunun bağımsız bir idari otorite tarafından yürütülmesi amacıyla” kurulmuştu.
“Bağımsız” olmasının nedeni, temel bir anayasal hak olan “haberleşme hürriyetinin” siyasi iktidarların keyfine göre sınırlanmaması, kısıtlanmaması idi.
Ve şimdi Başbakan’dan öğreniyoruz ki TİB kapatılacak, yetkileri ve görevleri MİT’e devredilecek.

Yazının Devamını Oku

Bu bir Yahudi Müslüman sorunu değil

21 Temmuz 2014
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’in Gazze’de giriştiği katliamı eleştirirken sıkça İslam ülkelerini de suçluyor.

“Neredesin sen ey İslam dünyası? Senin canın yanmıyor mu? Senin yüreğin parçalanmıyor mu? Ondan sonra diyoruz ki Batı niye susuyor? Sen Batı’yı bırak, sen önce kendi içinde, evin içinde, ailenin mensupları bu işi sahiplenmezse diğeri bunu sahiplenir mi?” diyor.
Bunu bir kere söylemiş değil. Aynı sözleri, bazı yerlerini değiştirerek tekrarlıyor.
İsrail’in azgınlığına karşı, bir İslam ittifakı arıyor.Bu ittifak ne yapacak, İsrail’i nasıl durduracak, o konuya pek girmiyor.
Ama konuşmalarının genel tonundan, İslam ülkelerinin İsrail’i topluca kınamaları gibi bir beklentisi olduğunu anlıyorum.
Yoksa birleşik bir İslam ordusunun, İsrail’e haddini bildirmesinden mi söz ediyor?
Bu konuda açık konuşmadığı için “niyet” okumayacağım.
Başbakan, Filistin sorununu daha çok dini bir sorun gibi algılıyor. Müslümanlar ile Yahudiler arasında bir sorun gibi kavrıyor.“Filistin meselesinde İslam dünyası dik dursaydı, belki bir Afganistan olmayacaktı” diyor.

Yazının Devamını Oku

AKP’nin Demirtaş alerjisinin nedeni

18 Temmuz 2014
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, şöyle dedi:

“Ulusalcı, solcu çevreler Selahattin Demirtaş’ı yeni keşfetti. Selahattin Demirtaş, bunların cici oğlanı oldu.”“Seviye” nereye kadar düşmüş, görüyorsunuz.
Öte yandan bugüne kadar “ulusalcı” diye bildiğimiz isimlerden kimsenin Demirtaş ile ilgili olumlu bir söz söylediğini ya da yazdığını duymuş, görmüş değilim.
Bu tarz politikayı seven bütün siyasetçiler gibi Çelik de ağzına geleni söylüyor işte, “Nasıl olsa halk anlamaz, söyler geçerim, akıllarında o kalır” diye düşünüyor olmalı.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki ayrı isimle faaliyet gösteren danışmanı Yalçın Akdoğan ya da namı diğer Yasin Doğan da Demirtaş için yazılar yazıyor.
Bakın neler diyor: “Demirtaş, demokratik özerkliği rafa kaldırmış. Kürt meselesinin kapsamlı çözümünü ise unutmuş. Neredeyse Kürt demekten çekinen HDP başkanının, daha adayken kendine yabancılaşmaya başlaması çok hazindir.”İlginç değil mi?
Başbakan’ın danışmanı Demirtaş’ın “dar milliyetçilik” yapmamasından, geniş kesimleri kucaklayıcı bir politika izlemesinden rahatsız olmuş!
Şunu da yazmış: “Rakibini çalmakla suçlayan bir kişinin nazik, ılımlı, hakkaniyetli olduğu söylenebilir mi?”Bu dünyada, bir siyasetçiyi “nazik, ılımlı ve hakkaniyetli olmamak” ile eleştirecek en son kişi, sanırım Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı olmalı!Selahattin Demirtaş’ın adaylığının belli olmasından bu yana gözle görünür, elle tutulur bir gelişme gösterdiği açık ve belli ki bu en çok AKP çevrelerini rahatsız ediyor.
Acaba neden?

Yazının Devamını Oku

‘O yönde bir meyil var, evet!’

17 Temmuz 2014
ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’ye büyükelçi olarak atamak istediği John Bass, Senato Dışilişkiler Komitesi’nde, Amerikalı senatörlerin sorularını yanıtladı.

Bu “soru–cevap” seansı, Bass’ın atanma sürecinin önemli bir parçası ve eğer senatörler atanmasını veto etmiş olsalardı, Başkan Obama, yeni bir isim önermek durumunda kalacaktı.
Burhan Kuzu’nun tabiriyle “Zavalı Obama”nın başkanlık yetkileri işte böyle bir denge–fren mekanizması ile sınırlanıyor.Ve Obama, “Senatörlerin vesayetini yıkacağım” diyemiyor.
Büyükelçiye, senatörlerden John McCain, “Başbakan Erdoğan’ın Anayasa’yı değiştirme arzusu ve diğer eylemlerinin otoriterleşme eğilimi olduğundan endişe duyuyor musunuz” diye sormuş.
Büyükelçi Bass, diplomatik sözlerle lafı dolandırmaya çalışınca da şöyle demiş: “Evet ya da hayır deyin. Yoksa atanmanızı bloke ederim!”Büyükelçi Bass, McCain’e “Siz Obama’ya karşı başkanlık seçimini kaybettiniz, Başkan milli iradeyi temsil ediyor, haddinizi bilin” de diyememiş tabii ve şu yanıtı vermiş: “O yönde bir eğilim var, evet!”Evet, Büyükelçi doğru bir yanıt vermiş, maalesef böyle bir eğilim uzun süredir var!
Çünkü Başbakan “güçler ayrılığı” ilkesine inanmıyor, bütün yetkinin ve gücün kendi elinde olmasını istiyor.
Bunun için yargı bağımsızlığını yerle bir etti, HSYK’yı Adalet Bakanlığı’nın bir genel müdürlüğüne çevirdi.
Meclis çoğunluğunu bir parmak işaretiyle yönetiyor, kendisinin Cumhurbaşkanı adaylığı için bile boş kâğıda imza attırabiliyor!

Yazının Devamını Oku

Hafızaları tazeleyelim

16 Temmuz 2014
TBMM’de kurulan komisyonun görevinin rüşvet ve yolsuzlukların üzerini örtmek olduğu artık iyice ortaya çıktı.

‘SAAT KAÇ ZAFER BEY’İN TELEFON KOLEKSİYONU

17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sırasında kaydedilen telefon konuşmaları, Zafer Çağlayan’ın sadece saatlere değil, telefonlara da meraklı olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Çağlayan’ın özel kalemi ile Reza Zarrab arasındaki telefon kayıtlarında sık sık şöyle konuşmalara rastlanıyordu: “Bakanıma 18 açık der misin?” “Bakan Bey 11’e geçmenizi söyledi ama nedir bilemiyorum.”17 Aralık’ta ortaya çıkan rezillikler o kadar büyüktü ki, bu ilginç olayın üzerinde durmaya o vakit fırsat bulamamıştım.
“Bakan Bey saat kaç” olayından sonra hatırladım, sizlerle de paylaşayım.
Bu iş şöyle oluyor:
Önce değişik isimler üzerine kontörlü SİM kartları satın alıyorsunuz. Eski Bakan Çağlayan’ın böyle 25 değişik SİM kartı olduğunu telefon kayıtlarından öğrenmiştik.
Tabii iş SİM kart almakla bitmiyor. Yine değişik isimlere fatura edilmiş bir o kadar da telefon almalısınız.

Yazının Devamını Oku

28 Şubat’tan hiçbir farkı yok

15 Temmuz 2014
ADALET Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, İstanbul’da bir iftar yemeği verdi.

İftara HSYK üyeleri, genel sekreteri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve İstanbul’da görev yapan bine yakın hâkim ve savcı katıldı.İpek, yemekte yaptığı konuşmada “28 Şubat döneminde askeri brifinglere koşa koşa giden yargı mensupları unutulmadı” demiş, ama kendi yaptığının da askerlerin o vakitte yaptığından bir farkının olmadığı, konuşmasının tümü okunduğunda anlaşılıyor.
İpek’in konuşmasını gazetede okudum, şöyle bir bölüm de var:
“Darbeler tarihine yarım kalmış bir müdahale başlığı daha eklenmiştir. 17 ve 25 Aralık süreçlerinde yaşananların, ileri sürülen gerekçelerle ilgili olmadığını hepimiz biliyoruz. Rahmetli Menderes ve bakanlarını yolsuzlukla suçlayıp kamuoyunda yıpratan zihniyet yeniden dirilmiş, kritik süreçlerde devreye girmek suretiyle ülkemizin ayağına bağ olmuştur.”İftara katılan savcıların bazıları, İpek’in sözünü ettiği 17 ve 25 Aralık soruşturmalarını yürütüyor. İddianameyi yazmayı başarabilirlerse açtıkları dava da yine aynı iftara katılan yargıçların bir bölümünün önüne gelecek.
Bunun, 28 Şubat döneminde yargıç ve savcılara askerlerin verdiği brifingden ne farkı var?
Müsteşar Bey, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının “darbe girişimi” olduğuna karar vermiş, iftar bahanesiyle savcıları, hâkimleri karşısına almış, dava için nasıl düşünmeleri gerektiğini anlatıyor!Böyle bir tabloda, gerçekten adil bir soruşturma ve yargılamanın yapılabileceğine nasıl güveneceğiz?
Çünkü kendisi, yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için savcıya baskı yaptığı ortaya çıkan bir kişilik zaten.
İzmir’deki yolsuzluk soruşturmasını durdurması için Başsavcı Hüseyin Baş’a telefonla talimat verdiği tutanaklar ile belirlenmişti.

Yazının Devamını Oku

Başbakan bu haberleri okumadı mı?

10 Temmuz 2014
İSTANBUL Esenyurt’ta bir ay içinde iki ayrı cami kundaklandı. Daha çok Caferi vatandaşların ibadetlerini yaptıkları Allahuekber Camisi’nin ardından Muhammediye Camisi de yakılmak istendi.

Kundaklanan ikinci caminin imamı, 10 gün önce sakallı bir kişi tarafından tehdit edildiğini söylüyor.
“Polise gittik ifade verdik, polis de ‘Görüntü kaydı olsaydı iyi olurdu ama böyle takip etmemizin anlamı yok’ dedi” diye anlatıyor.
Belli ki Emniyet, imamın aktardığı tehdidi çok da ciddiye almamış.
Ciddiye almış olsaydı, bölgede önlem alır, tehdit edenlerin peşine düşer, caminin kundaklanmasını önleyebilirlerdi.
Camilerin kundaklanması ile ilgili haberlerin gazetelerde yayınlanmasından sonra, Cumhurbaşkanı adaylığını açıkladığı konuşmasının ilk 14 satırında, 10 kez Allah’ın adını anan Başbakan’ın ne diyeceğini merak ettim.
O gün bugündür bu konuya değindiğini de duymadım.
Oysa, “Camide içki içtiler” yalanını günler boyunca tekrarlamıştı.

Yazının Devamını Oku