Cadı avı askere mi sıçrıyor?

BİRİ kuvvet komutanı olmak üzere 40 generalin “paralel yapıya mensup olduğu” iddiası önce Cumhurbaşkanı sonra da Genelkurmay tarafından yalanlandı.

Haberin Devamı

Başbakanlık da “ordudaki paralel yapıyı incelemek için özel ekip oluşturulduğu” iddiasını yalanladı.
Bu haber Akşam gazetesinde yayınlandı.
Bu gazeteyi, Başbakan’ın “balkon” arkadaşlarından Ethem Sancak TMSF’den devralmıştı, bunun Başbakan’ın izni hatta emri olmadan yapılacak bir iş olmadığı da çok açık.
Gazeteyi yöneten Mehmet Ocaktan geçen dönem AKP milletvekiliydi.
Onun da o koltukta oturuyor olması, Başbakan’ın onayı olmadan düşünülebilecek bir mesele değil, zaten daha TMSF gazeteye el koyduğunda işin başına getirilmişti.
Onun için bu gazeteye “yarı resmi” diyebiliriz, Başbakan ve ekibinin istemediği bir haberin bu gazetede yayınlanması mümkün değil.
Milliyet’te Serpil Çevikcan, “askeri kaynaklarla görüştükten sonra” bir haber yazdı.
“Askeri kaynaklar”ın üst düzey komutanlar olduğunu tahmin etmemiz de zor değil.
Haberden öğreniyoruz ki Genelkurmay karargâhına hâkim olan hava, bu iddianın “orduya kurulmuş ikinci bir kumpasın hazırlığı” olduğu.
YAŞ öncesi, komuta kademesi ve generaller arasında “paralel yapı kuşkusu” yaratılarak emeklilik ve terfi kararlarının etkilenmeye çalışıldığının düşünüldüğünü anlıyoruz.
Birinci “kumpasın”, Balyoz ve Casusluk davası gibi girişimler ile kurulduğu ve “paralel yapı” adı verilen cemaatten kaynaklandığı birçok kişinin ortak fikri.
Bu “ikinci” kumpası kuranın da bu durumda hükümet olduğunu düşünmek gerekiyor.
Çevikcan’ın haberinden öğreniyoruz ki zaten Başbakanlık’ta, YAŞ öncesi tayin ve terfiler ile ilgili “incelemeler” yapılıyormuş.
Demek ki bu yılki incelemeler, Başbakan’ın topyekûn savaş ilan ettiği “cemaat bağlantısı” üzerinden de sürdürülmüş.
Devletin değişik kademelerinde yer almak için yıllardır çabalayan cemaatin, TSK’yı ilgi alanının dışında tuttuğu elbette düşünülemez.
Ama unutmayalım ki ordunun bu konudaki “uyanıklığı”, hükümetten çok daha fazlaydı, en azından “Başbakan kadar saf olmadıklarını” söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, geçmişte YAŞ’ın bazı ihraç kararlarına neden muhalefet şerhi koyduklarını acaba hatırlıyorlar mı?
Şimdi hükümete bağlı gazeteler aracılığıyla pompalanmaya çalışılan şeyin bir tek anlamı var: Cemaate karşı sürdürülen cadı avı, orduya da sıçratılmak isteniyor!

Haberin Devamı

Söyleyene bak!

Haberin Devamı


BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, CHP ve MHP’nin ortak cumhurbaşkanı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu göstermelerini eleştirdi.
“Doğru olan CHP ve MHP’nin kendi adaylarını göstermeleriydi” dedi.
Arınç’ın “ortak adayı” doğru bulmuyor olmasının nedeni, seçim sonuçları ile ilgili olarak duyduğu endişe midir, bilemiyorum.
Arınç, aynı televizyon söyleşisinde şöyle bir söz de söyledi: “Ekmeleddin İhsanoğlu, “Herkes bana Ekmel Bey der” deyip kestirip attı. Bunu ben çok büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Madem ki seni aday yaptılar, içerisinde ‘din’ kelimesi geçen ismine de saygı duyacaklardı. Senin ismin kötü bir şey değil ki. Sırf CHP’den aday olabilmek için isminden vazgeçen bir insan yarın başka şeylerden, başka değerlerinden de vazgeçebilir.”
Türkiye’de, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi uzun isimlerin kısaltılarak kullanılmasına rastlanıyor. Abdülmuttalip’e, arkadaşlar arasında “Abdül” denmesi de bu nedenle tuhaf değil, Ekmeleddin’e yakınlarının Ekmel demeleri de yadırganacak bir durum sayılmaz.
Resmi hitaplarda isim kısaltmak ayıptır ama yakın arkadaşlar birbirlerine kısa isimleriyle hitap edebilirler, bunda bir sorun yok.
Konuyu Bülent Arınç açmamış olsaydı, üzerinde de durmazdım aslında.
Ama birisini, koltuk sevdası nedeniyle isminden vazgeçmek ile suçlayanın, bence önce dönüp aynaya bakmasında her zaman yarar vardır.
Bülent Bey’in, kaç kere söylediğini yaladığını, sözünü geri aldığını hatırlatmama bilmem gerek var mı?
Bence gerek yok, hepimiz hatırlıyoruz, hepsini buraya yazsam köşemin ölçüleri yetmez.
Bugün söylediği sözden, yarın “koltuk sevdası nedeniyle” vazgeçmek zorunda kalanlar, acaba öbür gün başka değerlerinden de vazgeçerler mi diye soracağım, yanıt alamayacağımı bildiğim halde.

Haberin Devamı

İnanır ve Kural’ı kutlarım

TÜRKİYE’de kadavradan organ nakli ihtiyacı, bugün gerçekleşen rakamın yaklaşık on misli kadar.
Organ nakli konusunda vatandaşların gönülsüzlüğünün birçok nedeni var.
Özellikle dini gerekçeler önemli bir engel ve Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda toplumdaki kuşkuları giderecek açıklamaları zaman zaman yapıyor.
Vatandaşlarda organ naklinin önemi ile ilgili bilinç oluşturmak için bugüne kadar değişik kampanyalar da yapıldı ama hâlâ istenilen düzeyde değiliz.
Bu açıdan Kadir İnanır ve Jülide Kural çiftinin, organlarını bağışlamalarının önemini vurgulamak istiyorum.
Toplumda sanatçı kimlikleri ile öne çıkan insanların, bu tür sosyal projelerde gönüllü olmalarının yararları, dünyanın her yerinde görülüyor.
İnanır ve Kural’ı bu girişimleri nedeniyle kutlarken, memleketimizin diğer ünlülerinin de dikkatini bu konuya çekmek isterim.

Yazarın Tüm Yazıları