Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da bir fidan hediye edildi.
Hep olduğu gibi Başbakan o törende de bir konuşma yaptı, hedefinde genellikle olduğu gibi yine “Geziciler” diye tanımladığı “düşmanları” vardı.
Gezicilerin, Gezi Parkı’nı korumak için yaptıkları protestolarda “ağaç katliamı yaptıklarını” da iddia etti.Hafta sonunda da İstanbul’da, üçüncü havaalanının temel atma törenine katıldı.
Oradaki hedefinde de yine “Gezi zekâlılar” diye aşağılamaya çalıştığı çevreciler vardı.
Biliyorsunuz en büyük çevrecinin de kendisi olduğunu her fırsatta tekrarlıyor.
Oysa Çevre Bakanlığı’nın hazırlattığı ÇED raporunda, havaalanı inşaatı için 657 bin ağaç kesileceği yazılı. 1 milyon 855 bin ağaç da sökülerek taşınıp başka yerlere dikilecekmiş!Ne kadarının yeniden dikileceğini, dikilenlerin ne kadarının yaşamaya devam edeceğini şimdiden kestiremiyoruz tabii.
Oysa daha önce yine kendilerinin hazırladığı İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda, üçüncü havaalanının yapılacağı yer olarak Silivri bölgesi gösterilmişti.
Raporda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçen meşhur “paraları sıfırlayın” temalı telefon konuşmasının tümüyle montaj olduğuna karar verildiği belirtiliyor.
TÜBİTAK’a göre, söz konusu telefon konuşması heceler ve kelimeler birleştirilerek sonradan oluşturulmuş.
Raporda şöyle yazılmış: “Konuşma bütünlüğünü sağlamak için kelimelerin dahi parçalanmış hecelerden oluşturularak, istenen yeni kelimelerin türetilerek ortaya çıkarıldığı ilginç bir uygulama ortaya konmuştur.”
İddiaya göre “paralel yapı” Başbakan ile oğlunun konuşmalarından bir “ses havuzu” oluşturmuş, hece hece konuşma yaratırken bundan yararlanmış!
Benzer bir “uzman görüşünü” daha önce TRT HD Kanal Koordinatörü de dile getirmiş, iki teknik personel ile yaptıkları ses kaydı incelemesiyle ilgili “ucuz bir montaj” yorumu yapılmıştı.
Memleketimizin İslamcılarında böyle şeylere inanmak bir gelenek sanırım.Mesela Şevki Yılmaz’ın herkese hakaretler yağdırdığı kasetleri ortaya çıktığında, Refah Partililer bu kasetin teknolojinin son icatlarından yararlanılarak yapıldığını söylemişlerdi. Hatta inek sesini alıp önce dönüştürüp, sonra da montajlayarak bir Maria Callas kaydı bile yaratılabildiğini ileri sürmüşlerdi.
Yersen tabii! Ama parçalar o kadar büyük ki, yemek de kolay olmuyor haliyle!
Haberin kahramanlarının isimlerini burada tekrarlamama gerek yok, çünkü yazacağım şeyler onların şahsi ilişkileri ve durumları ile ilgili değil.
Olayın kadın kahramanı, eşinden biraz olaylı şekilde boşanmış, o zaman neler yaşandı tam olarak bilemiyorum, çünkü takip etmemiştim.
Eşinden ayrılması ve sonra tarafların birbirlerine davalar açmaları, kadının, o zamanki eşinin yakın bir arkadaşı ile birlikte olmasıymış, dün okuduğum haberden çıkarıyorum bu sonucu.
Yeni çift mutlu mesut yaşarlar, hatta evlenmeyi de düşünürlerken araya bir başka erkek girmiş.
Kadının gönlü yeni erkeğe kaymış, ayrılıp giderken de uğruna boşanmayı göze aldığı erkeğe şöyle demiş: “Onu test edeceğim, aradığımı bulamazsam sana geri dönerim!”Sürreel bir öykü gibi duruyor ama tam olarak bu örnekteki gibi açıkça söylenip, yaşanmasa da benzeri öykülere kulak şahidi olmuşluğum var.
“Recep bana evlenme teklif ediyor, sen evlenmeyeceksen onunla evleneceğim” gibi.
Ya da “Sana çok kızmıştım, Mahmut ile birlikte oldum, ama ruhuma hitap etmedi, aradığımı bulamadım” gibi.
Başaran’ın dikkat çektiği sorunlar şunlar:
Seçim sonuçlarının girildiği veritabanı ve yazılımı Seçsis’in, Ulusal Yazılım Sertifikasyon Merkezi (UYSM) tarafından sertifikasyonu yok. Bu nedenle yazılıma girilen seçim sonuçlarının denetlenebilmesi mümkün değil, değiştirilmeye açık.Seçsis server’ı da UYAP’ta. Dolayısıyla ilgili mühendislere Adalet Bakanlığı tarafından ulaşılabiliyor. YSK, “Verileri kriptolu, kurum personelinden başkasının erişimine ve internete tümüyle kapalı bir YSK kurum ağı. Havelsan mühendisleri ile kurumumuzun uzman personelinin ortak çalışması sonucu hazırlanan özgün bir yazılımdır” diyor.
m YSK bünyesinde seçim dönemlerinde veri girişi yapacak personel kadrosu yok. Günlük yevmiye ile istihdam edilen bu personeli çoğunlukla belediyeler sağlıyor. Başaran’ın gündeme getirdiği bu konu, çok temel bir sorun ile, seçimlerin güvenliği ile ilgili.
Oya Armutçu’nun haberine göre YSK, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce bu konudaki kuşkuları gidermek için kullandığı sistemi test ettirme kararı da almış.Bu olumlu bir tutumdur.
Açıklamalardan anlaşılıyor ki sistemin UYSM sertifikası yok, bu eksiklik Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde giderilmelidir.
Seçimden önce de sistemin dışarıdan müdahaleye açık olmadığının denetlenmesi ve herkesi tatmin edecek sonucun açıklanması gerekiyor.
Adil bir seçim olmayacak
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan
Meğerse eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın 700 bin liralık hediye saatinin gümrük vergisi de ödenmemiş!
Bakan Yazıcı, verdiği yanıtta “Vergi uygulamasına esas teşkil edecek bir eylem henüz saptanmamıştır. Yeni durum itibariyle konu incelemededir” diyor.
Bakanlık müfettişleri, bir vergi kaçağı olup olmadığını inceliyorlarmış.
Çok uzun sürmeyecek bir inceleme olmalı bu.
Ortada İsviçre’den alınıp Türkiye’ye getirilen bir saat ve Reza Zarrab’ın kaptanının adına kesilmiş bir fatura var.
Sanıyorum vergi kaçakçılığı suçlamasıyla baş etmek de Zarrab’ın kuryesinin işi olacak.
Parayı ödeyip, saati satın alıp Türkiye’ye sokan o çünkü. Ama hükümetimizin yeni vergi affı girişimi bu sorunu da sıkıntısız çözme olanağı veriyor.
Liderlerin, görüştükleri kişiler ile bir isim üzerinde konuşmadıklarını da biliyoruz, öyle açıklanıyor çünkü.Zaten bir isim üzerine fikir yokluyor olsalardı, Türkiye gibi bir ülkede bunun öğrenilmesi için beş dakikalık bir sürenin geçmesi bile yeterli olurdu.
Demek ki, kamuoyuna da açıkladıkları gibi seçilecek cumhurbaşkanının hangi niteliklere sahip olması gerektiği üzerine fikir alışverişi yapıyorlar.
Seçime bu kadar az bir süre kala hâlâ cumhurbaşkanının nitelikleri üzerine görüş toplamalarını izlerken de kendimi tebessüm ederken yakalıyorum!
Sanki bir bilgisayar var, liderlerin tespit ettikleri cumhurbaşkanı nitelikleri bu bilgisayara verilecek ve bilgisayarın bir isim çıkarması beklenecekmiş gibi bir politika!Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun 10 Ağustos’ta yapılacağı yeni öğrenilmedi.
Muhalefet liderlerinin “adayın nitelikleri” üzerine fikir alışverişinde bulunmaları ve sonra tefekküre dalmaları için neden bu kadar beklediklerini de anlayabilmek zor.
Oysa çoktan bu nitelikler üzerinde bir fikir oluşturmuş ve adaylarını da bulmuş olmaları gerekirdi.
Böyle yapmış olsalardı, muazzam bir propaganda makinesi ile mücadele edecek adayın önünde seçime kadar kendisini tanıtabileceği, anlatabileceği bir süre kalmış olurdu.Onun için bu nafile turlara bir son verip, isim düşünmeye ve bir an önce açıklamaya çalışsalar, daha doğru olur.
Erdoğan seçimi nasıl kaybedebilir?
Başbakan’ın da izlediği tatbikatın ardından bir konuşma yapan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel şunları söyledi:
“Yaşadığımız çağda ülkeler askeri yaptırımlardan çok politik ve ekonomik yaptırımların tehdidi altında bulunmakta. Sosyal medya ve enformasyonla şekillenen renkli değişim ve mevsim devrimlerine maruz bırakılmaktadır. Ekonomik manipülasyonlar, ülke için dini etnik istismar en önemli tehdidi oluşturmaktadır. Bugün ülkeler askeri tehditle değil, güvenliğe doğrudan etkisi olan ekonomik sosyal tehditle karşı karşıyadır.”
Orgeneral Özel, buradan yola çıkarak Silahlı Kuvvetler’in “kapasitesi yüksek bir kuvvet” olması gerektiğine vurgu yapıyor.
Sözlerinin bütününü okuduğunuzda, değişen bu duruma uygun bir “tehdit algısının” da orduya hâkim olduğunu anlayabiliyoruz.Genelkurmay Başkanı’nın sözünü ettiği “sosyal medya ve enformasyonla şekillenen renkli değişim ve mevsim devrimleri”nin hangileri olduğunu tahmin etmemiz zor değil.
Hemen sayabiliriz: Ukrayna’daki “turuncu”devrim, Arap “baharı” ile yıkılan Kuzey Afrika diktatörlükleri!
Bu ülkelerin hiçbirinde demokrasi yoktu!Göstermelik seçimlerle diktatörler, iktidarlarını sürdürüyorlar, ülkeyi büyük bir baskı altında tutuyorlardı.
Yani “sosyal medyanın şekillendirdiği renkli ve mevsimli devrimlerin” diktatörlüklerin yıkılması anlamında olumlu sonuçlar doğurduğunu söylememiz gerekiyor.
Polisin acımasız güç kullanımı, yerlerde sürüklenen insanlar, biber gazı, TOMA’lar, tartaklanan gazeteciler.Hükümet, bir kez daha insanların sokakta barışçı bir gösteri yapmalarına izin vermedi.
İktidarda, son yerel seçimleri de kazanmış bir parti var.
Kendi söylediklerine bakılırsa, halkın yarısı onları destekliyor.
Başbakan, yakında cumhurbaşkanı olmayı planlıyor, hatta ilk turda oyların yarısından çoğunu alarak seçileceğini düşünüyor.
Ama buna rağmen, insanların bir parkta toplanıp, geçtiğimiz bir yıl içinde polis şiddetiyle ölenleri anmasını, o ölümlere yol açan türde bir polis şiddetiyle engelliyor.
Çünkü aslında, o insanların toplumda var olmalarına tahammül edemiyor.Gezi protestoları, Başbakan’ın nobran bir tavırla parka bir alışveriş merkezi ve rezidans yapmakta kararlı olduğunu söylemesiyle başladı.
Bir avuç çevreciye karşı polisin başvurduğu acımasız güç kullanımı, kendi halinde hayatını yaşayan milyonlarca insanın sabrının taşmasına neden oldu.