Bir zamanlar maziye bak!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün grupta yaptığı konuşmada, (şimdi “paralel yapı” diye tanımladığı, eskiden “Hocaefendinin hizmet grubu” dediği) cemaat ile ilgili sözlerini dinlerken aklıma Şükrü Tunar’ın, Osman Nihat Akın’ın güftesi üzerine yazdığı “hüzzam” şarkı geldi:

Haberin Devamı

“Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik / İkimizin mesut olma emeli vardı / Gören bilen nazarında sevdalı dendik / Göze gelen böyle aşkın eceli vardı.”
Bu şarkı “curcuna usulü” ile icra edilir ki zaten AKP–Cemaat ilişkisinin bugün aldığı durum da böyle bir “curcuna”ya işaret ediyor.
Alaturka müzikte “curcuna”, klasik müzikteki “allegro”ya karşılık gibi düşünülebilir, “hızlı icra” anlamında kullanılıyor.
Güzel Türkçemizde bu kelimenin “karışıklık, gürültü, rezalet, kavga” gibi anlamları da var ki, bu anlamların yan yana gelmesi, iki tarafta bir hüzün de yaratıyor olmalı!
Yani bu şarkının aklıma gelmesi tesadüf değil!
Ancak şunu da söylemeliyim: Evet Başbakan bu durumda “allegro” yani hızlı ama sözlerini dinleyince içimden “Allegro ma non troppo” (hızlı ama o kadar da değil) demek geliyor.
Bakın ne diyor: “Pensilvanya çetesi hakkında ‘kitap yazma hazırlığı yaptı’ diye insanlar mahkûm ediliyor.”
Kendisi belli ki unutmuş ama gazeteci arkadaşımız Ahmet Şık, bu nedenle hapse düştüğünde “Bazen kitaplar bomba gibidir” diyen de kendisinden başkası değildi.
Başbakan grup konuş-masında şunu da söyledi: “Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye, sırf deşifre ediyor diye, masum insanları dahi nasıl zindana attıkları ortaya çıkıyor. ‘Darbeyle, darbe girişimiyle mücadele ediliyor’ görüntüsü altında, gerçek zanlıların yanında masum insanların da nasıl mahkûm edildiği ortaya çıkıyor.”
“Bir zamanlar maziye bak”, o tarihte “Ben bu davaların savcısıyım” diyen de aynı “uzun adam”dı!
Konuşmasını dinlerken “kullü tavilun” diye başlayan tekerleme aklıma gelmedi tabii ama şöyle diyor:
“Yaklaşık 40 yıl boyunca cemaat maskesi altında, ince ince, son derece sinsi bir şekilde ihanet şebekesinin inşa edildiğini gördük.”
İyi bunu gördük de aklınız şimdi mi başınıza geldi diye sormak isterim, hani siz Türkiye’nin gördüğü “büyük usta” idiniz? Bu nasıl ustalık, 40 yıldır gözünüzün önündekini görememişsiniz?
Konuşmasında şunu da söyledi: “CHP–MHP, Pensilvanya’nın arkasında duruyorlar. Son kullanma tarihleri geçince onları da sırtlarından hançerleyecekler.”
Bir Başbakan için “Son kullanma tarihi geçti” cümlesini kurmayı içime sindiremem ama sözlerdeki bu dramatik tavır, kendisi için böyle düşündüğünü de ortaya koyuyor gibi geldi bana!
Kendisini, “son kullanma tarihi geçtiği için, konuşma kayıtları aracılığıyla hançerlenmiş gibi” hissediyor olmalı.

Haberin Devamı


Yenisi, eskisinin aynı!

Haberin Devamı


BAŞBAKAN’ın odasına dinleme cihazı koydukları gerekçesiyle gözaltına alınıp, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilen ancak sonra Başbakan’ın siniri zıpladı diye yeniden tutuklanmalarına karar verilen polislerin ifadelerinin “karakolun delisi” tabir edilen polis memurlarınca alındığını dün yazmıştım.
Tutuklanmalarına karar verilen polislerin avukatı “ifadelerin, karakolun delisi olarak adlandırılabilecek, hukuk bilmeyen ve muhtemelen haklarında önceden defalarca soruşturma açılmış, devamlı sistem tarafından korunmuş polis memurlarına aldırıldığını” söylüyor.
Bunu söyleyen avukatın müvekkillerinin polis olduklarına tekrar dikkatinizi çekerim.
Onlar bilmeyecek de ben mi bileceğim, “karakolun delisi” diye tanımlanan polislerin sistem tarafından korunduğunu?
Türkiye’de işler böyle yürüyor, işkence ve kötü muameleyi alışkanlık haline getiren polisler, amirleri tarafından özel olarak korunuyor ki onlara iş düştüğünde bazılarının elleri temiz kalabilsin!
Sorgulanan polislere, gözaltında tutuldukları 72 saat boyunca tuzsuz, yağsız ve bozuk yemekler verilmiş. Öğle yemeği yemelerine izin verilmemiş. Tıraş olma, diş fırçalama, elbise değiştirme izni de verilmemiş. Tuvalet ihtiyaçlarını gidermeleri engellenmiş.
Benim insan hakları anlayışıma göre bunlar düpedüz işkence yapıldığının işaretidir.
Hadi Türk kanunlarına göre davranalım, en azından “efrada kötü muamele” suçu demektir!
Sanıklara atılı suç ne olursa olsun, kimlikleri ne olursa olsun, işkence ve kötü muamele insanlık onurunun çiğnenmesi demektir.
Bakalım, savcılarımız, alışkanlık haline getirdikleri üzere, bu işkencecilerin soruşturulmasını düşünecekler mi? Onlar düşünse, polislerin amirleri izin verecek mi?
Hiç sanmıyorum, çünkü işkence ve kötü muamele, bu memlekette genel bir uygulama haline dönüştü!
Türkiye’nin “yenisinin” de, “eskisinden” bir farkı olmadığını, “karakolun delisinin” eline düşen herkes biliyor.

Haberin Devamı


Maalesef tebrik etmiş bulunuyorsunuz


BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, uyduruk bir seçimle kendisini cumhurbaşkanı seçtiren Mısırlı general Sisi’yi tebrik etmeyeceğini söyledi.
“Böyle bir tebrikin bizce anlamı yoktur. Çünkü biz darbe yönetimini tebrik edemeyiz” dedi.
O böyle dedi, ama seçim sonuçlarının belli olmasından hemen sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, General Sisi’yi cumhurbaşkanı seçildiği için kutladı.
Gül
’ün de bunu yürekten yaptığını kuşkusuz ki kimse iddia edemez ama ne yapalım ki uluslararası diplomasinin bir cilvesi de bu işte!
Yani Başbakan istese de istemese de onun adına da, bizim adımıza da darbeci general Sisi, tebrik edilmiş bulunuyor!

Yazarın Tüm Yazıları