Başbakan’ın ‘kutu’ kandırmacası

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, dünkü grup konuşmasında şöyle bir cümle kullandı:

Haberin Devamı

“İkide bir ayakkabı kutularıyla konuşup duranlara sesleniyorum. Milyarlarla ne avro ne dolar sığmaz.”
Önce Başbakan’ın bu sözlerini düzeltmek gerek.
Halkbank’ın eski genel müdürü Süleyman Aslan’ın evindeki ayakkabı kutularında milyarlarla “avro” ya da “dolar” çıkmadı.
Kimse de böyle bir şey iddia etmedi.
Aslan’ın evinde yapılan aramaya ilişkin tutanaklara göre, evde ayakkabı kutularına (sayıları bir hayli çok) ve iki adet banyo lifine doldurulmuş şekilde 2 milyon 445 bin dolar, 950 bin İngiliz Sterlini ve 520 bin TL çıktı.
Bunu Başbakan’ın bilmiyor olması mümkün değil. O da tutanakları bizim gibi okumuştur, o okumadıysa bile danışmanları okumuş, kendisine bilgi vermişlerdir.
Peki bunu bildiği halde neden “ayakkabı kutularında milyar avro ya da dolardan” söz ediyor?
Bir tek nedeni var: Dinleyenlerin kafasında, aramada bulunan paralar ile ilgili şüphe yaratmak.
Kahvehanede, evinde televizyon karşısında bu sözleri dinleyenlerin “Evet, milyar dolar ya da Euro ayakkabı kutularına da sığar mı canım” diye düşünmelerini sağlamak.
Kötü bir taktik olduğu söylenemez tabii.
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile ilgili böyle bir şüphe yaratmayı başarabilirse, o günlerde ortaya çıkan diğer rezilliklerin doğruluğu konusunda da istifham yaratmış olacak.
Ama söylediği doğru da değil. Doğru olmadığını bile bile bu sözleri söyleyen birisinin, aynı olayla ilgili olarak söylediği diğer şeylerin doğruluğu da tartışılır.
Mesela “montaj, dublaj” gibi!
Yeri gelmişken zamanın İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in evinden ise 93 bin dolar, 325 bin Euro, 395 bin TL çıktığının tutanaklara yansıdığını da hatırlatayım.
Belki bir konuşmasında, o evdeki boyum büyüklüğündeki kasaların ne işe yaradığını da açıklamak ister diye!

Haberin Devamı


‘Karakolun delisi’!

BAŞBAKAN’ın çalışma odasına “dinleme cihazı” koydukları suçlamasıyla gözaltına alınıp mahkemece salıverilen polisler ile ilgili haberi dün gazetede okurken aklımdan şu geçti: “Her Türk işkenceyi tadacak!”
Söz konusu polislerin avukatı, müvekkillerinin gözaltında işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları gerekçesiyle “işkence ve hakaret” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş.
Avukatın suç duyurusunda “Argo ifadeler kullanarak müvekkillerimiz ve biz müdafiler taciz edilip aşağılandık” da deniliyor.
En çok da haberin şu bölümü dikkatimi çekti:
“Polis Akademisi mezunu eğitilmiş ve bilgili, insan haklarının lafzına ve ruhuna vâkıf polis amirleri varken, müvekkillerimizin ifadeleri bilinçli olarak polis literatüründe, ‘karakolun delisi’ olarak adlandırılabilecek, hukuk bilmeyen polis memurlarına aldırılmıştır.”
Demek ki polisimizin “literatüründe” böyle bir kavram da var: Karakolun delisi!
Böyle birilerinin karakollarda varlığını iddia eden kişinin zanlı 5 polisin avukatı olması, bunun yaygın bir “gelenek” olduğunu da düşündürüyor.
Zanlıları gözaltına alan polisler, kendi meslektaşlarına bile böyle davranıyor, “insan haklarından habersiz delilere” ifade aldırıyorlarsa, karakola düşen sade vatandaşların başlarına nelerin gelmiş olabileceğini de tahmin edebilirsiniz.
Bu “işkence” iddiasına sonra yine döneceğiz, bugünlük “karakolun delisi” kavramını öğrenmiş olalım!

Haberin Devamı


Güler’in hâlâ yanıtlamadığı soru


KONU yine genel müdürün ve bakan çocuğunun evinden çıkan paralara geldiğine göre, merakımı çeken bir konuyu tekrar hatırlatmak isterim.
Daha önce bunu sormuştum ama eski Bakan Muammer Güler’den bu konuda bir yanıt alabilmemiz mümkün olmamıştı.
Barış Güler’in evindeki kasalarda yüklü miktarda para çıktığı ilk öğrenildiğinde zamanın İçişleri Bakanı Muammer Güler, bu paranın henüz tamamlanmayan bir gayrimenkul satışı için evde bulunduğunu söylemişti. Daha sonra aynı şeyi TBMM’de de tekrarladı.
“Ev satışı ile ilgili protokol yapılmış ama satış gerçekleşmediği için para evde kalmıştı” diyordu.
O miktardaki nakit işlemlerin banka aracılığı ile yapılması yasal bir zorunluluk ama bunu geçiyorum. Hangi ev için protokol yapılmıştı? Protokol nerede? Bakanın oğlu alıcı mıydı, satıcı mıydı? Bunları bile öğrenemedik.
Aslında öğrenmemiz de gerekmiyor, çünkü evde arama yapıldığı sırada bakan ile oğlu arasında geçen bir telefon konuşması ile ilgili dinleme kaydı var.
Muammer Güler, polis baskını sırasında oğluyla konuşurken şu soruyu soruyor: “Evde ne var?”
“Bir şey yok baba”
yanıtını alınca soruyu daha açık sormak ihtiyacını hissediyor: “Kaç para?”
Oğlan “Sen biliyorsun” deyince tekrar soruyor: “Kaç lira oğlum?”
Sonunda “1 trilyon lira” olduğunu öğrenebiliyor.
Konuşmanın gelişme şeklinden de anlaşılıyor ki Bakan Güler, oğlunun evinden hatırı sayılır bir para çıkacağını biliyordu.
Zaten o eve gitmemiş olması, boyum büyüklüğündeki yedi çelik para kasasını görmemiş olması mümkün müydü?
Sonra oğluna akıl veriyor: “Tamam, anladığım kadarıyla Zarrab ile rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar. Şunu söyleyeceksin: Diyeceksin ki danışmanlık ilişkim var, gayriresmi danışmanlık. Resmi yapmadım, babamın şeyi olmasın. Benim para alışverişim bu. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlu, akrabam bunların yanında çalışıyor, onun bana borcu var, senetlerimiz de var, onun şeyini yapıyorum. Gayriresmi danışmanlık ilişkim var. Rüçhan’dan alacağım var, rica ettik.”
Madem para, ev satışı için yapılan protokol nedeniyle evde bulunuyordu, bakan o gün oğluna neden bunu söylemesini tavsiye etmedi?
Neden “gayriresmi danışmanlık işini” söylemesini istedi?

Yazarın Tüm Yazıları